2 Mart 2014 Pazar

Sehzade Orhan Celebi vakaasi

Büyük devletler eğer karşılarında kendi güçlerini dengeleyecek bir güç yoksa diplomasinin uzun ve çetrefilli yollarını denemezler. Onlar  her zaman işin kolayına kaçarlar.Modern atasözlerinden birini biraz değiştirerek meramımızı anlatabiliriz  “Büyük devletlerin diplomasilerinde  geçerli iki madde  vardır;
A-büyük devletler her zaman haklıdır.
B-diğer durumlarda 1. madde uygulanır.”
Evet diplomasi bir sanattır ve bu sanatı en iyi uygulayan ve entrikaya çeviren  devletlerden biri de doğu romadır. Doğu Roma/Bizans  (  Yeri gelmişken Bizans adı  Bizans İmparatorluğu kavramı tarihçilerin bir icadıdır ve İmparatorluğun hayatta olduğu dönemde hiçbir zaman kullanılmamıştır. İmparatorluğun Yunanca adı Basileia tön Romania (Roma İmparatorluğu) veya sadece Romania idi. Doğu Roma halkı da kendisini Romalı olarak adlandırırdı. Türkler ve Araplar ise Rum kelimesini kullanırlardı. Batı Avrupa'da imparatorluktan "Bizans" diye bahsedilmeye başlanması Alman tarihçi Hieronymus Wolf'un 1557 yılında Corpus Historiae By­zantinæ adlı eserinin yayımlanmasının ardındandır. 1648 yılında Byzantine du Louvre (Corpus Scriptorum Historiæ Byzantinæ) ve 1680 yılında da Du Cange'nin Historia Byzantina adlı eserlerin yayımlanmasından sonra Fransız yazarların arasında Bizans kelimesi popüler hale geldi.) kuruluşundan itibaren karşısında hunlar ,Müslümanlar ,Peçenekler ,Bulgarlar vd. Doğu romanın  gücü bir noktadan sonra  bunlarla baş etmeyecek hale geldi ve meşhur Bizans entrikaları  devreye girdi.

Bizansın gücünü bittiği yerde entrika diplomasisinin nasıl etkili olduğunu  gösteren ilginç olaylardan biride  Çaka bey’in   I.Kılıçaslan tarafıundan öldürülmesidir.  Çaka bey deniz gücüne sahiptpr ve İstanbulu almak istemektedir. Bu amaçla   kendisi İstanbulu kuşattığı zaman Peçeneklerinde karadan İstanbulu kuşatmaları için Peçeneklerle anlaşır. Zor durumda kalan Bizans I.Kılıçaslanın vehimlerine oynar ve  Çaka beyin I.Kılıçaslan tarafından öldürülmesini sağlar. Diğer taraftan da Peçeneklere karşı başka bir Türk boyu olan Kumanlarla anlaşırlar Kumanların  Peçenekleri yenerek tarih sahnesinden silinmelerini sağlar.

Osmanlı Devletinin kurulmasından sonrada olayların akışı değişmez.  Osmanlının gücü ile baş edemeyen Bizans   entrika diplomasisi  ile  kurtulmaya çalışır. Beylikleri Osmanlıya karşı kışkırttığı gibi Osmanlı ailesi arasında da ayrılıkları çok iyi takip eder ki fetret devri politikaları ve sonrasında Mustafa Çelebi olayındaki tavrı bunun örnekleridir.  II.Muratın  kardeşi Şehzade Mustafa’nın isyanı da Bizansı kurtaran olaylardan biridir. 6'ncı Osmanlı Padişahı II. Murat da oğlu Fatih Sultan Mehmet'ten 31 yıl önce, Haziran 1422'de İstanbul'u kuşatmıştı. Ancak 64 gün süren kuşatmayı kardeşi Isparta Sancak beyi  Şehzade Mustafanın isyanı yüzünden kaldırmak zorunda kaldı. Ancak Bizans diplomasisini en ilginç olaylarından birisi de fatih sultan mehmede karşı istanbulu savunan osmanlı şehzedesidir.

FATİH SULTAN MEHMEDE KARŞI İSTANBULU SAVUNAN OSMANLI ŞEHZEDESİ
İşte, Fatih Sultan Mehmet'in kuşattığı 6 Nisan 1453 tarihinde de Konstantinopolis'te özel bir Türk birliğinin bulunduğu belirtiliyor kaynaklarda . Kaynaklara göre bu birlik, 600 savaşçıdan oluşuyordu.  'Mülteci' Şehzade Orhan, bu birliğin başına geçip Kumkapı-Samatya arasındaki surları Fatih'e karşı savunmuştu.    Peki kimdir Şehzade Orhan   ; Şehzade Orhan   5'inci padişah Sultan Çelebi Mehmet'in abisi Süleyman Çelebinin  oğludur. Kritovulos, şehzade orhan'ın çelebi mehmet'in oğlu olduğu kanısında… yani fatih'in amcası …  Şehzade Orhan, Bizans'a sığınmıştı ve  Osmanlı yönetimi  Bizans'a yılda 300 bin akçe ödüyordu bu rehine için. Aynı Yıldırımın oğlu Çelebi Mustafa için ödenen para gibi . 1453'te XI. Konstantin, bu paranın iki katına çıkarılmasını istemişti.Fatih, bu parayı kestirtmişti.

ORHAN'I PADİŞAH İLAN ETTİLER
Bu Şewhzade Orhanla ilk karşılaşma değildir. Çocuk yaştaki Şehzade Mehmed'in 1444 yazında tahta geçmesinden sonra Konstantinopolis'te Rumların himayesinde olan Osmanlı şehzadesi Orhan Çelebi İnceğiz ve Dobruca'ya geçerek bir isyan girişiminde bulundu. Bu girişim Şihabeddin Paşa tarafından önlendi ve Orhan Çelebi Konstantinopolis'e kaçtı.Eylül ayı sonlarında Kral Ladislas önderliğindeki Hıristiyan ordusu Tuna'yı aşarak Edirne'ye yürümeye başladı, bir Venedik filosu da Çanakkale Boğazı'nı kapattı . Sadrazam Halil Paşa'nın çağrısıyla II. Murat Anadolu Hisarı'nın bulunduğu noktadan Rumeli'ye geçti ve 10 Kasım 1444'te hıristiyan ordusunu Varna'da ağır bir yenilgiye uğrattı. Varna Savaşı sırasında ve sonrasında Mehmed tahttan çekilmemişse de fiilen padişah II. Murat'tı. Ancak II. Murat savaştan kısa bir süre sonra oğlunun konumunu Konstantinopolis'teki Orhan Çelebi'ye karşı zayıflatmamak için Manisa'ya çekildi ancak sonraki süreçte özellikle Çandarlı’nın lobi faaliyetleri ile tekrar iktidara getirildi.

II.Mehmed’in  tekrar tahta çıkışından sonra  ilk taht macerasındaki olaylar yüzünden  gerek batıda ve gerekse de Doğu Romada yeni padişah genç yaşı ve tecrübesizliği dolayısıyla ilk başta önemli bir tehdit olarak algılanmamıştı. Bu görüş Mehmedin 1451de Venedik, Ceneviz Cumhuriyeti, Macaristan ve Sırp Despotluğu ile babasının yapmış olduğu anlaşmaları yenilemesiyle pekişmişti.Mehmed Doğu Roma’ya da babası dönemindeki dostane ilişkileri devam ettireceğini ve Süleyman Çelebinin Konstantinopolis’teki torunu Orhan için yıllık 300 bin akçe ayırdığını bildirmişti. Mehmed'in yetersiz bir hükümdar olduğunu düşünen yalnızca Hıristiyanlar değildi. Tahta geçmesinin ardından Karamanlılar yerel beylikleri yeniden diriltmek üzere ayaklandılar ve Seydişehir ile Akşehir'i ele geçirdiler. Bunun üzerine 1451'in yazında Mehmed Anadolu'ya geçti ve kısa sürede bu isyanı bastırdı. Bu sırada Mehmed'in Anadolu'da bulunmasını fırsat bilen Doğu Roma İmparatoru Konstantinos ulakları vasıtasıyla Süleyman Çelebi'nin torunu Şehzade Orhan'ın ödeneğinin yapılmadığını, ödeneğin ikiye katlanmaması halinde Orhan'ın Osmanlı tahtında hak iddia etmesine izin vereceği tehdidinde bulundu. . Hammer, hükümdara bu düşünceyi gerçekleştirme imkânını veren olayları su ifadelerle dile getirir:

"Bizans İmparatoru Kostantin, mevsimsiz olarak ve maharetsizce bir hareketle, padişahın fetih arzusunu hemen uygulamasını tacil (süratlendirecek) edecek davranışlarda bulundu. Sultan İkinci Mehmed, Anadolu'da, İbrahim Bey tarafından saçılmış olan nifak tohumlarını gidermeye çalıştığı sırada, Bizans elçileri ordugâha gelerek Orhan'a tahsis edilmiş olan akçanın hemen ödenmesini istemişler ve belirtilen paranın iki misli olarak verilmeyecek olması halinde, şehzadenin serbest bırakılacağını tehdide edici bir dille beyan etmişlerdi." Bu neviden bir hareket, bir bakıma Fâtih'i tehdide ediyordu. Öyle anlaşılıyor ki, bu tehdidin sonu da gelmeyecekti. Zira isi şantaja kadar götürmek demek olan bu istek, Osmanlıları devamlı surette rahatsız edecekti. Gerçekten, Karaman seferi esnasında İmparator Kostantin ve senato, bu seferi fırsat bilerek gönderdiği elçilerle Şehzâde Orhan'a verilen tahsisatın arttırılmasını ve şayet bu yapılmazsa şehzâdeyi Rumeli'ye salıvereceğini de tehdit olarak bildirmekte idi. Gelen elçilerin önce vezir-i azami görerek arzularını bildirmeleri, protokol gereği olduğundan elçiler, imparatorun tekliflerini bildirdiler.”

Bu tekliflere göre imparator, İstanbul’da bulunan Şehzâde Orhan’ın her sene verilmekte olan tahsisatının, masraflarını karşılayamamasından dolayı artırılmasını istemekte, şayet bu teklifi kabul edilmeyecek olursa adi geçen şehzadeyi Rumeli'ye salıvereceğini tehdidkarâne bir şekilde bildirmekte idi. Bunu öğrenen Halil Pasa, henüz imzası kurumayan ahde muhalif hareketlerinden dolayı ağır sözler söyleyerek elçileri tehdit ettikten sonra:
"Şimdi Anadolu'ya sefer ettiğimizi ve Frikya'da bulunduğumuzu gördüğünüzden istifade ederek, âdetiniz olduğu üzere uydurduğunuz sözlerle bizi korkutmak istiyorsunuz. Biz çocuk değiliz, elinizden ne gelirse yapınız. Orhan’ı Trakya'ya pâdişah yapmak istiyorsanız hiç durmayın. Macarları da getirmek istiyorsanız dâvet ediniz. Yalnız sunu biliniz ki hiç bir şeye muvaffak olamayacaksınız. Aksine ellerinizdekini de kayb edeceksiniz. Mamafih söylediklerinizi pâdişahıma arzedecegim. O, ne der ve nasıl arzu ederse o olacaktır". Diyerek durumu Sultan Mehmet’e bildirir. Hükümdar, imparator ve senatonun bu istekleri karsısında hiddetlenecektir. Fakat uygun zamanı beklediği için elçileri güler yüzle karşılar. Onlara, yakin zamanda Edirne'ye döneceğini ve orada görüşerek arzularını yerine getireceğini söyledikten sonra onları tatlı dil ve ümitli bir şekilde geri gönderdi.  Ancak Edirne'ye döndükten sonra Orhan için ayrılmış olan gelirlere el koydu ve Konstantinopolis'in ablukaya alınmasını emretti.

İmparatorun, Sultan Mehmet’i tahrik eden bu istekleri ve elçilerin söyledikleri, Bizans tarihçisi Dukas tarafından tafsilatlı bir şekilde su ifadelerle nakledilir:"Budala Bizanslılar, iyi düşünmeden, bos bir fikir ortaya atarak Mehmet’e elçiler gönderdiler. Âdet olduğu üzere elçiler, söyleyeceklerini önce vezire söylerlerdi. Bu elçiler vezire dediler ki: "İmparator Konstantinos her sene kendisine verilmekte olan 300 bin akçayı almaya razı olmuyor. Sizin pâdişahınız gibi, Osman oğullarından olan Şehzâde Orhan, kemal çağına ermiş bir gençtir. Her gün birçok kimse kendisine gelerek, ona "emîr" diye hitap ediyor ve kendisini pâdişah ilan etmek istiyorlar. Orhan ise bunlara ihsanlarda bulunmak ve kendilerine hediyeler vermek istiyor ise de, parası olmadığından ve para istemek için müracaat edecek başka bir yeri bulunmadığından imparatora başvuruyor. Ya tahsisatı iki misline iblağ ediniz veya Orhan’ı serbest bırakacağız. Osman oğullarını beslemeye mecbur değiliz. Bunların, beytülmalden infak olunmaları gerekir. Orhan’ın, tarafımızdan vaki olan tevkifi ve şehirden dışarı çıkmaması için aldığımız tedbirler yeterlidir."

Yılmaz Öztuna ise bu olayın İstanbul Kuşatması için gereken sebepleri doğurduğuna işaret etmektedir. ; “XI. Konstantin Büyük Türk Hakanı’na elçi göndererek , şehzade Orhan’ın Bizans’taki ikameti ve masrafları için Osmanlı Hükümeti’nin verdiği tahsisatın bir misli artırılmasını istemiştir. Elçiler , aksi taktirde şehzade Orhan’ın serbest bırakılacağı tehdidini ileri sürmüşlerdir. II. Mehmed’in Karaman Seferi’nde bulunmasından faydalanarak yapılan bu tehdit , genç hükümdara Fetih için aradığı hukuki ve siyasi fırsatı vermiştir. Sultan Mehmed , şehzade Orhan’a hiçbir tahsisat verilmeyeceğini belirtip Bizans elçilerini göndermiştir”

Padişah II. Mehmet İstanbul'u kuşattığında ise Şehzade Orhan'ı tam tehdit öğesi olarak kullandılar. Bizans ordusu, Çorlu'ya kadar olan toprakları işgal ederken, Orhan'ı 'Osmanlı padişahı' ilan ettiler.   Tehditlere pabuç bırakmayan II. Mehmet, Edirne'de döktürdüğü, zamanın en ileri savaş silahı topları Konstantinopolis'e çektirirken, 22 Nisan'da donanmayı karadan kızaklarla Haliç'e indirtti. 26 Mayıs'ta, kuşatmayı kaldırmazsa tüm Avrupa devletlerinin kendisine savaş açacağı (Macar elçilerince) bildirildi, buna da kulak asmadı. 29 Mayıs sabahı, topçuların kulakları sağır eden ateşiyle surlar delinirken II. Mehmet'in askerlerini acı bir sürpriz bekliyordu:
Surların Kumkapı-Samatya arasındaki bölümünde karşılarına çıkan, 600 kişilik Türk birliğiydi. Komutanları da 'mülteci' Şehzade Orhan... Ancak sonuçta 'Ya ben Bizans'ı alırım ya da Bizans beni' diyen II. Mehmet'in, tarihin akışını değiştirecek zaferini engelleyemedi. Şehzade Orhan, şehrin düştüğü haberini alınca da surdan atlayarak intihar edecektir. Franz Babinger’e  göre ise Şehzade Orhan ise keşiş kılığında şehri terk etmeye çalışırken yakalanıp idam edildi.
 ABİT  YAŞAROĞLU

http://www.buulke.com'dan  alıntıdır

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder