29 Temmuz 2015 Çarşamba

Hain talimatı veren örgüt imamı deşifre oldu

Şanlıurfa'daki terör saldırıları öncesi emniyet güçlerinin kullandığı 'plaka tanımlama' sistemini devredışı bıraktırıp 2 polisin şehit olmasına neden olan örgüt 'imamı' Mustafa kod adlı Fatih Kılıç'ın polislere verdiği talimatlara AKŞAM ulaştı. Örgütün imamı: "Zaman Gazetesi'ne abone olmayanlar olsun. Eşi öğretmen olanların Aktif Eğitim-Sen'e üye olsun. Kırtasiye alımları NT kırtasiyeden yapılacak. Bize abilerimiz ne derse biz onu yaparız onları sözünden çıkmayız." 

DEŞİFRE OLDULAR
Emniyet imamı olarak bilinen 'Mustafa' kod adlı Fatih Kılıç ile polislerin yaptığı toplantılarda deşifre oldu. Fethullah Gülen'in konuşma CD'lerinin izletildiği buluşmalarda polislere devletine değil paralel devlete hizmet etmeleri emrediliyor.

SALİH AĞABEY 'SOHBETE' ÇAĞIRIYOR
Polis memuru Ö.G.'nin diğer çeşitli şubelerle irtibat kurarak evlere katılımı sağladığı ve bu sohbetleri yönettiği öğrenildi. Özellikle "Salih abi" diye tabir edilen kişi ile irtibat kurarak sohbet konularını belirlendiği tespit edildi. Gülen'in konuşmaları dinlediğindeyse polislerin uyuyakaldığı ifade ediliyor.

28 Temmuz 2015 Salı

Keşke daha fazla verebilsek

Türkiye'nin en büyük online yemek siparişi sitesi olan Yemeksepeti'ni geçtiğimiz aylarda 589 milyon dolara Almanlar'a satan Nevzat Aydın, payına düşen paranın 27 milyon dolarını çalışanlarına dağıtmış.
2001 yılında kurduğu ve Türkiye'nin ilk garaj şirketlerinden biri olan Yemeksepeti'ni Delivery Hero'ya 589 milyon dolara (1 milyar 596 milyon TL) satan CEO Nevzat Aydın, bu satış ile Türkiye tarihinin en büyük internet satın alımına da imza attı.
Satış sonrası Hürriyet'ten Ayşe Arman'a konuşan Nevzat Aydın, milyonlarca çalışanı kıskandıracak bir detayı da paylaştı.
Arman'ın "Bu paranın hepsi benim olsaydı!" dediğiniz olmadı mı? şeklindeki soruya ''Hayır. Tam tersi, kazandığımız paranın 27 milyon dolarını, 114 çalışanımızla paylaştık.'' diyen Aydın, bu açıklama üzerine gelen sorulara ise şu şekilde cevap verdi.
-Ciddi misiniz?
-Hem de çok. Kötü örnek olduk başka patronlara. Bizden nefret edecekler. Ama durum bu. Hiçbir sözümüz, yükümlülüğümüz olmamasına rağmen, şirketin bu satıştan elde ettiği paranın 27 milyon dolarını çalışanlarla paylaşıyoruz.
-Alan şirket mi veriyor bu parayı? Siz, kendi kazandığınızı mı paylaşıyorsunuz?
-Kendi kazandığımızı dağıtıyoruz. Vergisi ödenmiş bir şekilde. Bu, Türkiye'de bir ilk bu arada.
-Neden böyle bir şey yapıyorsunuz?
-Çünkü ortada bir başarı varsa, bunu hep beraber gerçekleştirdik.
-Peki "Arkadaşlar sizlere, 27 milyon doları prim olarak paylaştıracağız!" dediğinizde naptı insanlar, nasıl tepki gösterdiler?
-Ağlayanlar, mektup yazanlar, çığlık atanlar... Duygulu şeyler yaşandı tabii. Çünkü insanların hayatını etkiliyorsunuz. İnsanlar ev alabiliyor, araba alabiliyor. Öbür türlü 3-5 bin lirayla ya da 7 bin lira maaşla, hayat boyu yapamayacakları bir- takım şeyleri, bu kadar yüksek rakamlarla bir anda gerçekleştirebiliyor. İyi bir şey.
Keşke daha fazla verebilsek...

25 Temmuz 2015 Cumartesi

HDP’nin kanlı isyan planının kanıtı

HDP'nin kanlı planları bir polis operasyonuyla ortaya çıktı. PKK'nın Suruç koluna götürülen yüklü miktarda silahı HDP Milletvekili Faysal Sarıyıldız'ın teslim aldığı tespit edildi.

İşte “Türkiye partisiyim” diyen HDP milletvekillerinin bir terör örgütü üyesi gibi çalıştığının kanıtı. AKŞAM şok detaylara ulaştı. 27 Ocak günü Şanlıurfa polisi Suriye’den gelen kaçak gelen silahlara yönelik bir eve baskın düzenledi. Evin içerisi adeta bir cephanelikti. Ağır silahlardan el bombalarına kadar yüzlerce mermi bulunuyordu. 
ARAÇTAN HDP'Lİ VEKİL ÇIKTI 
Gözaltına alınan İ.Ç. ifadesinde silahların kime gittiğini bilmediğini söyleyerek bir telefon numarası verdi. Polis İ.Ç. ile birlikte buluşma noktasına gitti. Silahı teslim almaya Suruç’tan Ceylanpınar’a bir kişi gelecekti. Buluşma sağlanınca polis bu kişiyi gözaltına aldı. Bu sırada araçta arka koltukta oturan bir kişi daha vardı. Kontrole giden polisler bir anda karşısında HDP Şırnak Milletvekilini buldu. Polisi karşısında gören Sarıyıldız milletvekili kimliğini gösterdi. Sarıyıldız hakkında tutanak tutulurken şoförü gözaltına alındı. 
AYAKLANMA BAŞLATACAKLAR 
Bombaları Suriye’den getiren H.M. PKK/HDP’nin seçim sonrası kanlı planlarını anlattı:” Ceylanpınar’da sınır hatlarında kaçakçılık faaliyetleri yapmaktayım. Kaçakçılığı PKK/KCK terör örgütü adına para karşılığı yaparım. Evimde yakalamış olduğunuz mühimmatların tamamını para karşılığı Suriye’den getirilip PKK’nın Suruç yapılanmasına aktarmak üzere aldım evime yerleştirdim siz yakalamasa idiniz PKK’nın Suruç kadrosundan gelip bizden teslim alacaktı. PKK/KCK terör örgütü bu mühimmatları Suruç ve Diyarbakır’da depoluyorlar ileriki süreçte ayaklanma başlatacaklar.” 
SİLAHLARI SURUÇ KADROSU TESLİM ALACAKTI 
İ.Ç. ise şunları söyledi: ”H.M. ile birlikte PKK/KCK terör örgütü adına para karşılığı Ceylanpınar’da sınır hatlarında kaçakçılık faaliyetleri yapmaktayım. Halil’in evinde yakalamış olduğunuz mühimmatların tamamını para karşılığı Suriye’den getirilip PKK’nın Suruç yapılanmasına aktarmak üzere Halil ile birlikte teslim aldık Halil’in evine yerleştirdik siz yakalamasa idiniz PKK’nın Suruç kadrosundan gelip bizden teslim alacaktı "0535 825 …" numaralı telefonu arayarak İrtibatı ben sağlayacaktım. Hatta bugün saat 18.00 sıralarında gelip bizden teslim alacaklardı siz imkân verirseniz telefonla buluşma sağlar bu şahısları size yakalatabilirim.” 
İŞTE O CEPHANELİK 
- 2 adet siyah çanta içerisin de toplam 15 adet El Bombası Gövdesi
- 20 adet F1 Fünye Grubu  (2 kutu)
- 1 adet Glok 19 AUSTRİA 9x15 GNT169 seri numaralı siyah renkli tabanca
- 174 adet ibareli uçaksavar mermisi
- 120 adet Kanas marka silah mermisi
- Bin adet Kaleşnikof marka silahlara ait mermi
- 7 adet M-16 silaha ait şarjör ve bu şarjörler içerisinde toplam 239 adet fişek
- 1 adet siyah renkte M-16 marka silah
- 1 adet ikiye bölünmüş vaziyette M-16 tabir edilen silah
- 5 adet M-16 silahlara ait şarjör ve bu şarjörlere basılı vaziyette 100 adet fişek
- 1853 adet Kaleşnikof marka silahlara ait mermi
- 25 adet siyah çanta içerisinde el bombası
- 3 adet M79 Roket

20 Temmuz 2015 Pazartesi

İmamın muhteşem vefatı!

Bir imam efendi varmış, namazını tadil-i erkana uyarak kılmaya çok dikkat edermiş, cemaati hayranmış imam efendiye.

İmam efendi, birgün cemaate öğle namazı kıldırırken, öğlenin sünnetinde sağına selam verirken, ak sakallı bir ihtiyar görür.

Sola selam verir, hemen sağına döner, bakar ki ihtiyar yok.

Farza geçer, farz namazda da aynısı olur.

İmam efendi, şaşkındır.

Son sünnete durur, tam sağa selam verecek, ihtiyar yine orada.

Sola selam vermeden, sorar:

Amca sen kimsin, necisin..?

Namazda sağa selam verirken varsın, sola selam verip, geri baktığımda yoksun..?

İhtiyar adam:

Eğer beni merak ediyorsan, peşine cemaatini de al bir karanlık sokak var, orayı geç.

Orada korkunç mu korkunç bir sokak var, orayı da geç.

Ondan sonra, yeşil bir kapı çıkacak önüne.

O kapının üzerinde '' LAİLAHE İLLALLAH MUHAMMEDÜN RESULALLAH '' yazıyor.

O kapıdan gir beni orada bulacaksın, kim olduğumu ancak o zaman söylerim.

İmam efendi, hemen cemaate dönüp:

Benim başımdan böyle böyle bir iş geçti, hadi benle geliyor musunuz..?

Cemaat, çok sevdikleri imamlarını yalnız bırakmaz.

Önce, karanlık sokaktan geçerler.

Korkunç sokağa gelince, imam efendi arkasına bir bakar ki, cemaatten kimse kalmamış.

Sokak o kadar korkunçmuş ki, hepsi kaçmışlar.

İmam efendi, o sokaktan geçmiş ve yeşil kapıyı görmüş, kapının güzelliği gözlerini kamaştırmış.

Üzerinde ''LA İLAHE İLLALLAH MUHAMMEDÜN RESULALLAH'' yazıyormuş.

Hemen içeri girmiş, içerisi o kadar güzelmiş ki, imam efendi büyülenmiş.

İhtiyar adam, orada bir koltukta imamı bekliyormuş.

İmam efendi, hemen sormuş:

Dediklerini yaptım, dediğin sokaklardan geçtim, fakat cemaatim korkunç sokağa gelince, beni bırakıp kaçtılar.

Şimdi bana söyle bakalım, sen kimsin..?

Yaşlı adam gülümseyerek, imam efendiye:

Ben Azrail'im (a.s) ve sen öğlenin sünnetinde, sağa ilk selam verdiğinde beni gördün ya, işte o zaman tereyağından kıl çeker gibi ruhunu, bedeninden aldım, ama sen bunu anlayamadın bile.

Karanlık sokak var ya, orası senin tabutun.

Cemaat seni omuzlayıp getirdi, sonra o korkunç sokağa yani kabrine koydular.

İmanın o kadar kuvvetli ki, hakkıyla kıldığın namazlar ve yaptığın görevin, seni oradan hiç korkmadan geçirdi.


Burası da "CENNET-İ ALÂ"

Çinli iş adamından büyük iddia: 5 yılda herkes yiyecek

İngiltere'nin başkenti Londra'nın en işlek merkezlerinden olan Picadiliy'de, 'İstanbul Pide Salonu Babaji'yi açarak pideyi dünya markası yapmak için kolları sıvayan Yau, kısa bir sürede Türk ve İngiliz medyasının da ilgi odağı oldu.


BÜYÜK İLGİ GÖRDÜ, DUBAİ'YE AÇILIYOR
Londra'da gördüğü yoğun ilgiden sonra Dubai'de de yakın bir zamanda şube açacaklarını ifade eden Yau, “Londra her anlamda dünyanın merkezi oluğu için markacılığa büyük değer katıyor. Amerika, İtalyan pizzasını dünyaya tanıtması için yardım etti. Pide de aynı konsepte sahip. Dünya markası olarak kabul edilmesi ve aynı popülariteyi yakalamaması için hiçbir sebep yok'' diye belirtti.


HEP BİRLİKTE BAŞARACAĞIZ
Pide'nin bir dünya markası olması için daha az etnik görünmesi ve aynı zamanda Türk otantikliğini koruması gerektiğini ifade eden Yau, “Pideyi kısa sürede global bir marka yapmayı hedefliyorum. Bunu ben başlattım ancak birçok girişimci gelişiminde rol oynayacaktır. Bu konuda ne kadar başarılı olacağımızı zaman gösterecek, ancak eğer pizzayla bu başarılmış ise aynı konseptte olan pidenin benzer ilerlemeyi göstermemesi için hiç bir sebep yok. Londra'da yapmak çok zor. İyi malzeme bulmak her zaman Türkiye'deki gibi kolay değil ancak, pizzadan öğreniyor ve bazı şeyleri geliştiriyoruz” dedi.


DUBAİ'YE YENİ ŞUBE
Londra'da gördükleri ilgiden çok memnun olduklarını ifade eden Yau, “Amacımız kısa sürede hem Londra'nın başka bölgelerinde hem de dünyanın başka şehirlerinde şubeler açmak. Yakın bir zamanda Londra'da bir şube daha hazırlığı içindeyiz. Ayrıca Dubai için tüm hazırlıklarımızı tamamladık yılbaşında açıyoruz. İçkisiz bir konseptte Dubai'de İstanbul Pide Salonu Babaji ile Pideyi tanıyacak.” dedi.


“TÜRK RESTORANLARI TEKNOLOJİYİ DAHA FAZLA KULLANMALI”
Dünyada yemek sektörünün hızla geliştiğini ve bu hıza ayak uydurmak için Türk restoranlarının otantikliğini korumak şartıyla, daha profesyonel bir yaklaşım içine girmeleri gerektiğini ifade eden Yau, “Türk restoranlarında da elemanlar ve teknoloji daha profesyonel bir ortama taşınmalı” dedi.


20 SAAT BİR YEMEĞİ TATMAK İÇİN SEYAHAT EDİYOR
Kendisini sağlıklı hayat, yemek ve spiritüel gelişime adayan Alan Yau, bazen sadece yeni bir yemek tatmak için 20 saat uçak yolculuğu yapıyor. Yeni yemekleri ve kültürleri keşfetmeyi sevdiğini söyleyen Yau, İstanbul'un favori şehirlerinden biri olduğunu ifade ederek, “İstanbul'daki enerjiyi ve kültürü çok seviyorum. İstanbul inanılmaz bir şehir ve büyük bir enerji barındırıyor” diye konuştu.


Son zamanlarda Japon yemeklerinin favorisi olduğunu da söyleyen Yau, Japon yemeklerinin kalitesi, kullanılan malzemeler ve Japonya'da her şeyin sezonunda tüketilmesi nedeniyle Japon mutfağını sevdiğini söyledi.


EN ÇOK PASTIRMALI PİDE SATILIYOR
Babaji'da sucuklu, kıymalı, peynirli, pastırmalı pidenin yanı sıra kuru fasulye, hünkar beğendi, hamsi tava, köfte gibi popüler Türk yemekleri de menüde yer alıyor. İnce belli bardakta Türk çayı, ayran, gazoz ve  kömür ateşinde pişen Türk kahvesi de büyük ilgi görüyor.  Son olarak menüye vişneli sütlaç da konuldu.

19 Temmuz 2015 Pazar

"Doğu'nun Adanası" Iğdır'da yetiştirilen karpuz

Karpuz üretiminde "Doğu'nun Adanası" olarak bilinen Iğdır'da yetiştirilen karpuz, Rusya, Azerbaycan ve Gürcistan'a ihraç ediliyor. Iğdır'da ekilen ve bu yıl 35 bin tonluk üretimi beklenen karpuz, yurtiçinin yanı sıra Rusya, Azerbaycan ve Gürcistan'a gönderiliyor.
Çifçinin yüzü güldü
Karpuz yetiştiriciliğinde "Doğu'nun Adanası" olarak bilinen kentte aroması ile farklı bir lezzete sahip olan Iğdır karpuzu, çiftçinin yüzünü güldürdü. İlkbahar aylarında 10 bin dekar alana ekilen karpuzu tarlalardan toplamaya başlayan üreticiler, yetiştirdikleri karpuzu yurt içinin yanı sıra çevre ülkelere de ihraç ediyor. Gıda Tarım ve Hayvancılık İl Müdürlüğü Koordinasyon ve Tarımsal Veriler Şube Müdürü Kürşad Türkeli, Iğdır karpuzunun markalaşma yönünde hızla ilerlediğini söyledi.
"Karpuz denilince Iğdır akla geliyor"
Doğu Anadolu Bölgesi'nde karpuz denilince Iğdır'ın akla geldiğini belirten Türkeli, şöyle konuştu:
"İlimizde karpuz yetiştiriciliği uzun yıllar öncesine dayanmakta olup yetiştirilen ürünler çevre illere pazarlanmaktadır. Iğdır'ın mikroklima özelliği nedeniyle Doğu Anadolu Bölgesi'nin diğer illerine göre erkenci olması bir avantaj olarak karşımıza çıkmaktadır. Iğdır'da karpuz tarımının en çok yapıldığı köyler Melekli, Özdemir, Yüzbaşılar, Alican, Evci, Oba ve Kazancı köyleridir. Bu yıl ramazan ayından dolayı karpuz fiyatları 20-25 kuruş arasında seyretmektedir. Çiftçilerimizin ihracata uygun yetiştiricilik yapmasıyla bu fiyatların artacağı aşikardır."
"Bu sezonun hasadı herkesi sevindirdi"
Yurdun her bölgesinden insanların Iğdır'a karpuz toplamak için geldiğini dile getiren Türkeli, "Geçen yıl 7 bin 800 dekarlık üretim alanı bulunan karpuzdan 23 bin ton civarında verim elde edildi. Bu yıl her üründe olduğu gibi karpuzda da bereketli bir sezon yaşanıyor. Karpuzun verimli hasadı hem çiftçinin hem de ihracatçıların yüzünü güldürdü. Bu sezonda ilimizde tahmini verilere göre üretim alanı 10 bin dekara çıktı. Karpuz verimindeki artışla bu yıl 35 bin ton ürün hasadı bekliyoruz" ifadelerini kullandı.
Hem yurt içine hem de yurt dışına gönderiliyor
Alikamerli köyündeki 10 bin dönümlük alanda karpuz yetiştiriciliği yapan Alican Ackan ise "Yetiştirdiğimiz karpuzu Erzurum, Kars, Ağrı, Van, Ardahan, Bitlis, Trabzon ve Sivas'a kadar gönderiyoruz. Azerbaycan, Rusya, Gürcistan gibi komşu devletlere de ihraç ediyoruz" dedi. Ackan, hasadın bu yıl verimli olduğuna değinerek, bir dönümden ortalama 6 ila 7 ton verim aldıklarını, verim arttıkça üretim alanlarının da genişlediğini kaydetti

Rize'de 'asrın bitkisi' üretildi

Anavatanı Güney Amerika olan stevia bitkisi dünyada önemini her geçen yıl arttırmaya devam ediyor. Şekere oranla 400 kat daha fazla tatlandırma özelliğine sahip olan bitki kalori ve protein içermiyor. Kalori ve protein oranı sıfır olarak ölçülen bitkinin ilerleyen yıllarda insan sağlığını olumsuz yönde etkileyen şekerin yerini alacağı tahmin ediliyor.
 
  Rize’de ÇAYKUR Genel Müdürlüğü tarafından son üç yıldır deneme üretimi yapılan bitki olumlu sonuçlar verdi. Bitki yetişmesi için bol yağmur istiyor. Rize’nin bol yağışlı olması ise deneme üretimlerinde ürün kalitesinin yüksek olmasına neden oldu. ÇAYKUR Genel Müdürlüğü deneme bahçelerinde bu yıl ayrı kökten 3. hasat gerçekleştirildi. Hasadı başlayan ÇAYKUR Genel Müdürü İmdat Sütlüoğlu, Türkiye’de şimdilik şeker otu olarak adlandırdıkları stevianın çok önemli bir bitki olduğunu belirtti. Sütlüoğlu, “Steviamız Rize’de 3. yılını yaşıyor. Üçüncü yılında da topraktan verimli bir şekilde çıktı. Bu bitkinin anavatanı Güney Amerika. Arjantin ve Paraguay. O bölgede yerliler buna ‘tatlı ot ve şeker otu’ diyorlar. Üç yıldır sürdürdüğümüz deneme üretimlerinde gayet iyi sonuç verdi.  Bundan sonraki aşama sanayileştirilmesidir. Ürüne dönüştürülüp dünya piyasalarına sunulması. Bütün bu deneme ve araştırma çalışmaları bittikten sonra inşallah nihai adımlarımızı atacağız. Bu bitki dünya için de çok yeni. Dünya henüz bunu tanımıyor. Asrın bitkisi olarak adlandırılıyor. Şekere oranla 15-20  kat daha tatlandırıcı özelliğe sahip. Fabrikasyon işlemlerden geçtikten sonra ise şekere oranla 300-400 kat daha tatlandırıcı özelliğe sahip. Buna rağmen sıfır kalori ve sıfır proteini olan. Şekerin barındırdığı zararların hiçbirini barındırmayan mucizevi bir bitki. Asrın bitkisi. Dünya piyasasında steviaya olan talep 4-5 milyar dolarlık bir işlem hacmi ile artıyor” şeklinde konuştu.

18 Temmuz 2015 Cumartesi

İtina ile dert dinleyenler

Bu yıl 12,56 milyon turist beklentisiyle dünyanın en çok ziyaretçi çeken kentleri listesinde, beşinci sırada yer alan İstanbul'un sokak piyasası, girişimcilikte sınır tanımıyor. Simitçi, mısırcı, pilavcıdan sonra şimdi sıra seyyar psikologlarda. Bu kişiler, 'İtina ile dert dinlenir' yazısıyla müşterilerine tavsiyede bulunuyor. Ücreti ise 5 liradan başlıyor. Bazıları da Osmanlı kıyafetleriyle turistlerle resim çektiriyor istenirse de dert dinliyor. Yurt dışından televizyon kanallarına haber olan dertli piyasada, günlük kazançların 200 TL'den fazla olduğunu öğrenince peşlerine düştük. Birilerinin derdi, diğerinin dermanı olunca haliyle Serbest Piyasa'ya haber oluyor.

SEYYAR PSİKOLOG SOKAKTA

İstiklal Caddesi Galatasaray Lisesi önünde başlayan, dert dinleme işi, bir süre Zabıtanın bile dikkate almadığı bir faaliyet olarak görülmüş. Artan taleple, Beyoğlu, Kadıköy, Fatih gibi semtlerde zamanla yaygınlaşmış. Bu işin yaklaşık 2 yıl önce birkaç genç tarafından öylesine başlatıldığını paylaşan İlhan T., “Birçoğunuza olmaz gibi gelebilir ama, resim çektirmek isteyenler, 'Hatırası olsun bir dert anlatayım' diyenler sayesinde günde 300 liradan fazla kazanan var" diyor. İşlek bir caddeye elinizde tabela ile oturmanızın yeterli olduğunu söylüyor.

ISSIZ ADAM SENDROMU PARA EDİYOR

İlhan T., tahmininizden daha fazla insanın dertleşmek için başvurduğunu şöyle anlatıyor: “Önce çekinirler, cesur birkaç kişiden sonra gelip anlatmaya başlarlar. Önemli olan yorum yapman değil, sadece dinlemen. Neden diye sormasınlar, günümüz insanı böyle belki, hani filmi var ya ıssız adam misali." Kazancını paylaşmak istemese de günde 10'dan fazla dert dinleyip, tarihi giysilerle 1 liradan 100'e yakın resim çektirdikleri bilgisini veriyor.

YABANCI TELEVİZYONLARA KONU OLDUK

Üniversite öğrencisi Buket İ. animatörlük işini geliştirerek soluğu Beyoğlu'nda almış. Buket ve arkadaşları, Osmanlı giysileriyle resim çektirme işinde iyi para olduğunu belirterek, “Önceleri entel-dantel işi gibi geldi çoğu kişiye. Yılmadık devam ettik. Günlüğümüz 200 -300 lira" diye kazancı itinayla paylaşıyor. Buket'in anlattıklarına göre, işin popülerliği yurt dışına kadar uzanmış ve birkaç kez yabancı televizyonlara haber olmuşlar. Özellikle Arap turistlerin ve medyasının ilgisinden memnunlar.

Osmanlı'ya yoğun talep
Kabataş sahilinde günün her saatinde itina ile turizm faaliyeti sürdürülüyor. Özellikle Osmanlı kıyafetleri giyenler, turistlerle resim çektiriyor. K.L. bu işe sonradan başlayanlardan olduğunu söylüyor ve devam ediyor: "Zor iş, ama burada Boğaz turu yapanlardan yoğun bir ilgi var. Günde 150 lira civarı kazanıyorum.Sermayem şu giysiler. Turistler Osmanlı figürlerini seviyor, biz de buradayız."

Gelire aldanma güvenceye bak
İtina ile dert dinleyenlerden, Y. M., 2 ay önce başladığı işi anlatıyor: “Benimki yokluktan, biraz macera, şimdilik buradayız" diyor ve bir konuyu yazmamızı istiyor: “Biz dilenci değiliz abi, çevre esnaf öyle yaklaşıyor. Zabıta eyvallah onun görevi ama beğensinler beğenmesinler benim burada bir mesaim var."

AYDA 3 BİN TL GELİR

Ayda 3 bin liradan fazla gelire rağmen Y.M. bakın ne diyor: “İnanmazsınız ama insanlar anlatıyor. Onun için yabancısın, seni görmeyecek bir daha. İşinden, eşinden, hayattan şikayeti olan geliyor, dakikalarca konuşuyor. Psikoloğa gidemeyen, belki seansına 300 lira vermek istemeyen hep burada. Hatta onlar konuşurken ben yolu izliyorum, o zaman daha çok şey anlatıyorlar. Bazen dinlemiyorum bile." Kadıköy Bahariye'den Selman H. "Eskiden boncuk satardık, şimdi sohbetimizi" diyerek başlıyor:

SİGORTAN VE DÜZENLİ İŞİN YOK

“Size ilginç geliyor ama inanın simitci, mısırcı, şuradaki çaycı ya da ben çok farkımız yok. Aynı emek aynı dert, sigortan yok, düzenli işin yok. Şimdi buradayım, seneye kim bilir hangi işte. Yani derdi bana sor." Anladık ki roller değişiyor, bu sefer biz dinliyoruz. Neyseki alışkınız, çünkü 2 yıldır o sektör senin bu meslek benim dert dinliyoruz. Ve artık biliyoruz ki, dert dediğiniz şey muhtemel zaman sonra içinizde kalacak bir sızıdır. Tabii o da kalırsa

Birdamla Acun

Türkiye'de medyanın dönüşüm hikayesinin en etkili figürlerinden birisi Acun Ilıcalı. Sevenleri de çok, eleştirenlerinden daha fazla. Fakat hem sevenleri, hem de eleştirenleri onun başarılı ve toplumun nabzını tutan bir isim olduğu konusunda mutabık. Muhabirlikten televizyon patronluğuna kadar yükselen ivmesi de bu başarının en açık kanıtı. Popüler kültür dünyasının en göz önündeki isimlerinden birisi olan Acun Ilıcalı'ya yönelttim sorularımı. Acun Ilıcalı, başarı hikayesini, hedeflerini ve bayramın onun için taşıdığı anlamı Yeni Şafak okurları için anlattı.
Sevenleriniz de, sizi eleştirenler de başarılı olduğunuz hususunda mutabık. Siz kendinizi başarılı buluyor musunuz?
Kendimi değerlendirdiğim zaman başarılı buluyorum. Bence insan bir şeyi hedefliyor ve hedeflediğini yapıyorsa başarılıdır. Ben kendime hep zor hedefler koydum ama Allah yardım etti ve bugüne kadar mesleki kariyerimde bu hedeflere hep ulaştım.
HAYAL BİLE EDEMEZDİM
Mesleğe ilk başladığınızda kendinize hedef olarak belirlediğiniz yer bugün olduğunuz yer miydi?
Bugün bulunduğum noktanın yarısının yarısını bile hayal edemezdim. Kendime çok ileri aşamada bir hedef koymadım hiç bir zaman. Açıkçası başarımda bu yaklaşımımın da etkisinin olduğunu düşünüyorum. Her zaman, içinde bulunduğum noktanın bir adım sonrasını hedefledim. Eğer beş adım sonrasını hedefleseydim doğru noktaya varamayabilirdim. Mesleğimin ilk yıllarından itibaren hep bir adım sonrasını planlayarak bugünlere geldim. Uzun vadeli planların çok doğru olduğunu düşünmüyorum.
Bugünden baktığınızda bir sonraki adım ve yeni hedefiniz nedir peki?
Yurtdışında bir televizyon kanalı almak ve onu da inşallah iyi bir noktaya getirmek.
AYNI ŞEYLERİ SEVİYORUZ
Yurtdışında açmayı planladığınız kanalda da Türkiye'dekine benzer bir yayın mı düşünüyorsunuz?
Formatları biraz malzeme gibi düşünelim. Yemek yaparken malzeme elbette önemlidir ama bizim aşçılığımızın da bir yetenek olduğunu düşünüyorum. Doğru malzeme ile doğru yemek yapıp ortaya güzel bir lezzet koyduğumuz kanaatindeyim.
Farklı bir ülkeden ve farklı kültürlerden söz ediyorsunuz. Burada tutan bir işin veya formatın başka yerde tutmama riski yok mu?
Ülkeler arasında izleyici farkı artık eskisi kadar büyük değil. İnternetin yaygın kullanılması ve iletişimin hız kazanmasıyla birlikte insanlar televizyonda hemen hemen aynı şeylerden zevk alıyorlar.
İNANDIĞIM PROJEYE ÇALIŞIRIM
Türkiye'de daha önce yayınlanıp da tutmamış programları da yayınladınız. Neden bu riski aldınız, burada nasıl bir iddia var?
Ben yapılmayacak bir şeyi iddia etmiyorum. 'Var Mısın Yok Musun', Türkiye'de iki defa yayına giriyor ve başarısız oluyor. Ben formata baktığımda 'Ben eğleniyorum, güzel bir format. İnsanlar neden eğlenmesin' dedim ve risk aldım. Bu projelerin daha farklı bir sunumla başarılı olacağına inandığım için bu projeleri hayata geçiriyordum. Yoksa “Ben yaparsam olur” gibi bir iddiam bugüne dek hiç olmadı. Sadece inandığım formata çalışıyorum.
HALKIN İÇİNDEN BİRİYİM
Bir formatı beğenmenizi izleyici tarafından beğenileceğine referans kabul etmenizin sebebi nedir? Bu kadar yakın mısınız izleyiciye, onların beğenilerini mi iyi biliyorsunuz?
Kendimi halkın içinden birisi olarak görüyorum. Sokaklarda gezip dolaşarak, insanlara karışarak büyüdüm. Sokakla ve insanlarla temasımı da mümkün olduğunca koparmadım. Her kesimden insanla önyargısız bir şekilde temas kurma kabiliyetim var. Sağ olsunlar insanlardan aldığım bu sevgi gücü bana kendimi de her zaman iyi hissettiriyor.

Okul bitmeyince kot dükkanı açtım

Ticarette kot işine girmeniz de tesadüfi miydi?
Üniversiteyi bitirememiş bir kimse, bir sermayeye de sahipse doğal olarak ticarete yönelir. Bizim de yabancı markaları giymeye çok meylimiz vardı. Giyim kuşamdan anlıyorduk. Kendi vizyonumuz olduğu için o alanı seçtik. Aslında çok iyi iş yaparak, hesap kitapsızlıktan battık. Yoksa satışımız gayet iyiydi. Birkaç anımı anlatsam dükkanın niye battığını anlarsınız zaten.
Mesela?
Müşteriye dükkan bırakmışlığım vardır. O zaman cep telefonu yoktu. Ortağım dükkana gelecekti ve benim de acil çıkmam gerekiyordu. Gelen bir müşteriye dükkanda bir saat kalıp kalamayacağını sordum. Daha önce birkaç kez görmüşlüğüm vardı müşteriyi. “Fiyatlar kıyafetlerin üzerinde yazıyor” diyerek dükkanı bırakıp çıktım. Daha sonra ortağım dükkana gelince müşteriye “Sen kimsin” diye sormuş. Müşteri de “Valla burada bir abi vardı, dükkana bakmamı söyledi. Ben de kot sattım, parası da burada” demiş gitmiş. İyi birine denk gelmişiz ama bu zihniyet ticarette başarılı olmuyor tabii.
Hesap kitabı bugün biliyor musunuz?
En azından bilmediğimi biliyorum.

Hayatım oyunla geçti

Büyük bir kesim sizi muhabirlik yıllarınızda tanıdı. Öncesinde ne vardı hayatınızda? Bir okul ve iş macerası yaşadığınızı biliyorum. Sonrasında ne oldu da bambaşka bir alana yöneldiniz?
O yıllarda üniversiteyi zaten yedi yılda bitirememiş, ticarete atılmış ve o tecrübesizlikle batmış bir insanım. Hesap kitap da bilmiyoruz ve o işlerden de hiç anlamazdım. Ticaretle para kazanamayacağım o yıllardan belli olmuştu. Bazen insanın dibe vurması güzel bir şeydir. Yukarı çıkmak için, daha yukarı zıplamanız ve enerji kullanmanız gerekir. O dibe vurmuşluk hali ile çok fazla enerji kullanmam ve mesleğin de bana çok uygun olması bu alanda ilerlememi sağladı.
Mesleğe nasıl bir uygunluk vardı?
Benim hayatım hep oyun oynamak ve arkadaşlarıma oyun oynatmakla geçti. Ben yedi yaşındaydım, bahçemizde olimpiyat yapardık. Taşla gülle atar, sonra da derece yapanlara madalya verirdik. Arkadaşlarımızla bir araya gelir oyunlar oynardık. Şimdi de aynı şeyi tüm Türkiye ile birlikte yapıyoruz ve hep birlikte eğleniyoruz.

Üç kez okuldan atıldım

(Gülerek) İstanbul Üniversitesi'ni üç kez kazanmışsınız. Nasıl oldu bu?
(Gülerek)Bitiremediğim, üç kez okuldan atıldığım için sınava tekrar girdim ve üç kez kazanmış oldum. Başarıyla ilgili bir durum değil. O dönem zorladım ama iyi bir öğrenci olamadım. Ezberleme yeteneğim yoktu, sisteme uyamadım.
Muhabirlik hikayeniz de enteresan. İşe girdikten iki ay sonra işten ayrılıyorsunuz…
Evet, kovuldum.
İŞE GİRDİM AMA ADAPTE OLAMADIM
İntibak mı edemediniz?
Tabii tabii. Zaten o dönem işe denenmek üzere girmiştim, çok adapte olamadım. Kadro sıkıntısı vardı. Kadro daraltması yapılınca da bizi çıkardılar işten. Bir buçuk ay sonra tekrar girdim işe ve giriş o giriş. İşten ilk olarak ayrılmam kadrosal bir sorun olsa da işe girdikten sonra bir sene kadar işe pek adapte olamadım.
'Ben bu işi her türlü yaparım'ı ne zaman dediniz?
Acun Firar'da tuttuğu gün, televizyondaki geleceğimin iyi olacağını hissettim diyebilirim.

Başarısız olmamızı bekleyenler de var

'Türkiye'de hiç bir başarı cezasız ve düşmansız kalmaz' yargısı yaygındır. Bu mantıkla değerlendirdiğinizde kendi açınızdan ne görüyorsunuz?
Toplumda her zaman her türlü görüş ve ses olacaktır, olmalıdır da. Herkesin bizi beğenmesi, sevmesi gerekiyor diye düşünmüyorum. Zaten toplumda 'İnşallah beni sevmez' dediğim insanlar da var. O konuda sıkıntı yaşamıyorum. Tabii ki bizim başarılı olmamızı istemeyenler olmuştur. Bununla da her zaman karşılaştığımız oluyor. Ancak bu da bu oyunun bir kuralı. Biz bunu da bilerek bu yola girdik. Kafasına sizi takan da, sürekli olumsuz şekilde sizi yazan da oluyor. Bu, popülaritenin insanın başına getirdiği bazı sorunlardan. Ancak ben her gün şükrediyorum. Bizim işimizin başarılı gitmesi bu tip olaylardan çok daha önemli. Elbette pusuda bir gün başarısız olmamızı bekleyen çok insan da vardır, ileride de olacaktır. Ama sevdiklerimizle şu anda yaptığımız gibi bu tür olumsuzluklardan kurtulacağımızı düşünüyorum. Biz mutluluğu da, mutsuzluğu da birlikte yaşamayı bilen bir aileyiz aslında. Allah'a şükür ki böyle bir ekibiz.
ANNE BABAMA LAYIK OLMAYA ÇALIŞIYORUM
Çok genç yaşta anne babanızı kaybettiniz. Bu acıyı yaşamanın hayatınıza nasıl bir etkisi oldu? Mesela nasıl bir baba yaptı sizi?
Annemle babamı çok genç yaşta kaybettim. Onların çok önemli, güzel özellikleri vardı. Misafirperverlikleri, cana yakınlıkları, bana davranışları ile öğrettikleri çok güzel şeyler oldu. Ben aslında babamın bir kopyasıyım. Babam çok neşeli, pozitif birisiydi. Bizim evde her akşam sekiz-on misafir olurdu. Otuz arkadaşımı alıp 'haydi bizde yemek yiyoruz' diye mantı yemeye eve getirdiğim olmuştu. Bizim aileden gelen bir insan canlılığımız hep olmuştur. Allah rahmet eylesin çok değerli insanlardı. Ben de onlara layık bir evlat olmaya çalışıyorum. Çok kısa da olsa hiç unutamayacağım çok güzel günler geçirdik. O günleri geri getiremesem de inşallah kendi evlatlarımla bunu telafi etmeye çalışacağım.
RAMAZAN BENİM İÇİN ÇOK ÖNEMLİ
Bayram sizin için ne anlam ifade ediyor?
Benim için Ramazan çok önemli bir ay. Ramazan'ın diğer aylardan çok farklı olduğunu düşünüyorum. Biz Ramazan boyunca oruç tutan arkadaşlarımızla Acun Medya ailesi olarak her akşam birlikte iftar yapıyoruz. Ramazan'daki birlik beraberlik duygusu bence çok güzel. Güzel bir Ramazan'ı noktaladık. Benim için Ramazan Bayramı güzel bir ayın sonundaki önemli günler anlamına geliyor.

Boğaza nazır rant

Ataşehir Belediyesi'ndeki skandalın ardından patlak veren CHP'li Beşiktaş Belediyesindeki rant vurgununda başkan hızlı çıktı. Murat Hazinedar aldığı villanın yanındaki arsaya jet hızıyla imar çıkarıp inşaat çalışmasına başladı. AKŞAM'ın duyurduğu CHP'li Beşiktaş Belediye Başkanı Murat Hazinedar'ın başkanlık koltuğuna oturduktan sonra yönettiği ilçeden peş peşe aldığı 10 milyonluk villa ve arazi haberi büyük yankı uyandırdı. Hazinedar'ın boğaz manzaralı villası ve arazisinin değerini katlamak için jet hızıyla 'icraata' geçtiği ortaya çıktı. Vatandaşların yıllarca beklediği imar iznini kendi arazisi söz konusu olunca kısa sürede çıkaran Murat Hazinedar milyonluk bir malikâne inşa etmek için çalışmalara bayram arifesinden başladı.  
İMARI VERDİ İNŞAATA BAŞLADI  
Hazinedar, vatandaşın yıllarca beklediği imar iznini kendi arsasına hemen verdi. Hazinedar 27 Mayıs 2015’te Başkanı olduğu Beşiktaş Belediyesi’nden arsasına imar izni çıkardı. İmar iznini çıkaran Hazinedar bayram arefesinde vakit kaybetmeden çalışmalara başladı. Arsanın içinde iş makinesi hummalı bir çalışmaya girdi. Arsaya yapacak ultra lüks villayla değeri iki katına çıkacak.  
Piyasa değeri 4 milyon TL
Haritada mavi ile boyalı alan Hazinedar'ın harfiyat çalışmasına başladığı alan. Hemen yanındaki ise kendisine ait olan villa. Boğaz manzaralı arsanın piyasa değeri 4 milyon lira. Hazinedar villaya 5.5 milyon lira ödedi.
İmar iznini açıklayamadı
Murat Hazinedar AKŞAM'ın haberinden sonra bir açıklama yaptı. Hazinedar, "Biz yaptığımız bütün işlemleri resmi hesaplardan yaptık. Hiçbir şekilde gayri resmi hesaplardan açıktan bir tek kuruşluk işlemimiz olmamıştır" dedi. Açıklamasında ne 5 milyonluk boğaz manzaralı arsaya ne de kendi arsasını ranta dönüştüren verdiği jet imar iznine değindi.

12 Temmuz 2015 Pazar

Tesadüf,tesadüfff ya...


Öncelikle, “gazetelere yansıyan 2 haber” ve bir “son gelişme”den söz edeyim.
İlk haber, Cumhuriyet’ten... “Rezidans avukatlığı”na soyunulan haber şöyle:
“Ataşehir Belediye Başkanı Battal İlgezdi, servetini açıkladı: Varlıklıyım!”
Meğer, Battal Bey; “Belediye Başkanı” olmadan önce “müteahhit”miş de,“1400 daire” yaptırmış da!..
Bu binalardan bir kısmını da, “çocuklarına” ve “ikinci eşi olan Gamze Akkuş İlgezdi”ye hediye etmişmiş de!.. 
Pardon, pardon!.. 
Gamze Hanım; “Battal Bey’in ikinci eşi mi, yoksa üçüncü eşi mi?”
Her neyse!..
Atalarımız demiş ya; “Zenginin malı,
Züğürdün çenesini yorarmış!”
Çenemizi yormaktansa, soralım;
“Rezidans Kraliçesi” olarak anılmaya başlayan Gamze Hanım’a “Hediye”edilen “16 lüks daire”yi bir kenara koyalım da, “sadece 3 rezidans” için ödemeniz gereken “450 bin liralık intikal vergisi”ni niçin ödemediniz?..
Eğer varsa; 
“Boşandığınız birinci ve ikinci eşlerinize de rezidanslar hediye ettiniz mi?”
Gelelim ikinci habere...
Bu haber de, önceki günkü, “Zeynep’in Sözcülüğü”ne soyunan Sözcügazetesinden!..
Zeynep Hanım, Sözcü’ye demiş ki;
“O evi babamın desteğiyle ve kendi birikmiş paramla aldım.”
Merak ettim; “Parasını nerede biriktirmiş?”
“Ekinciler Holding’ten aldığı maaşı”(!) mı biriktirmiş yoksa “Vakıfbank’taki maaşı”nı mı?.. Ya da; “40 yıl çalışıp Ankara’da 150 bin liralık, Kadıköy’de 100 bin liralık daire alabilen(!) babasının desteği” ile mi almış o lüks daireyi?
KEMAL BEY’DEN PARALEL SÖYLEMİ
Ve son gelişme...
CHP Genel Müdürü Bay Kemal Kılıçdaroğlu, önceki akşam CHP Ümraniye İlçe Başkanlığı’nın Alemdağ Caddesi’nde düzenlediği “iftar”a katılmış ve bir gazetecinin; “Kızınızın Buz Rezidans’taki dairesi ile ilgili iddialara ne diyeceksiniz?” sorusuna, şöyle cevap vermiş:
“Kızıma haram yememesini öğrettim. Kul hakkı yememesini öğrettim. Onlar bunu gayet iyi biliyorlar. Hepsi onurlular, pırıl pırıl insanlar. Onlarla gurur duyuyorum, onur duyuyorum. Onlar alın teriyle kazandılar. Kul hakkı yemediler, hırsızlık yapmadılar. Onları seviyorum. Onlarla her zaman övünç duyuyorum.”
Yapmayın be Kemal Bey!..
Bize “Paralel numaraları” yapma!..
Tamam, “Paralel’le ittifak” yaptın, onların “montaj tape”lerini Meclis kürsülerinden okudun ama, “Paralel numaraları”nı kimseye yutturamazsın!..
Paralelciler de öyle der ya;
“Haram yemedik!.. Boğazımızdan haram lokma geçmedi!.. Biz, tüyü bitmemiş yetimlerin hakkını savunduk!.. Anamızdan helâl süt emdik!”
Ama, manzara ortada:
“Cemaatin saftorikleri”nden toplanan “himmet paraları”nı çantasına doldurup, “1 milyon doları Kıbrıs’taki kumarhanelerde kaybeden” insan,“Samanyolu Televizyonu’nda yönetici ve mali müşavir” idi!..
“Köpük partileri” düzenleyen ve “Playboy kızları” ile fotoğraf çektiren, yine onlardandı!..
Ama, lâfa gelince; “Haram yemedik!”
Asıl sorulması gereken şu: “Boğazınızdan bir tek helâl lokma geçti mi?”
Bütün bunlar ortadayken, Bay Kılıçdaroğlu’nun, “Paralel numaraları” çekip de; “Ben kızıma haram yememeyi öğrettim!.. Kul hakkı yememeyi öğrettim”sözleri; bir kulağımızdan girer, diğer kulağımızdan çıkar!..
Siz bari böyle konuşmayın Kemal Bey!.. Zira, “helâl-haram” meselesini ağzına alacak “en son kişi” sizsiniz!..
Biz; “SSK’yı 5 milyar dolar zarara uğrattığınız” için sizi de çok iyi biliyoruz,“kızınız Zeynep”i, oğlunuz Kerem’i ve “torununuz Duru Nadir”i de çok iyi biliyoruz!..
AİLE BOYU SİGORTA ÜÇKÂĞIDI!
Ne dersiniz;
“Buz Rezidans’ta lüks dairesi” olan Zeynep’ten başlayalım mı?..
l Efendim, 6 Eylül 2010 tarihli yazımda demiştim ki;
Vakit’in o günlerde gündeme getirdiği en önemli olaylardan biri de;“İktidara geldiğimizde soymayacağız, soydurmayacağız” diyen ama bizzat kendisi, “SSK’daki soygun”dan dolayı “yargılanacak” iken “Rahşan Affı” ile kurtulan Kemal Kılıçdaroğlu’nun; “aile boyu sigorta üçkâğıdı” yaptığını ortaya koyan haberimizdi.
Çünkü Kılıçdaroğlu’nun;
14 yaşındaki oğlu Kerem ve 10 aylık torunu Duru’nun ardından, kızlarıAzime Aslı ve Zeynep Kılıçdaroğlu’nun da usulsüz yollardan sigortalı yapıldığını gözler önüne sermiştik!..
Hem de, “iddia” olarak değil, “belge”leriyle!..
Vakit’in ulaştığı SSK dökümlerine göre Kılıçdaroğlu’nun, Ankara’da yaşayan ve o tarihte lise öğrencisi olan küçük kızı 1979 doğumlu Zeynep Kılıçdaroğlu ve büyük kızı 1976 doğumlu Azime Aslı Nadir Kılıçdaroğlu, üstelik okullarının devam ettiği bir dönemde, merkezi İstanbul’da bulunanEkinciler Holding bünyesinde çalışıyor gösterilip, birer aylığına sigortaettirilmiş!
Ne enteresandır ki;
“Sigorta yapan adres” hep aynı!..
Evet, “Ekinciler Holding!”
Kılıçdaroğlu’nun oğlu Kerem de, kızları Zeynep ve Aslı da, “Ankara’da oturmalarına” rağmen merkezi İstanbul’da bulunan “Ekinciler Holding’te çalışıyor” gösterilip, “sigorta” ettirilmiş!..
Ve yine, ne “tesadüf”(!)tür ki;
Her üçü de, “birer ay çalışmış”(!)lar!
PARALI AMA BURSLU!
Devam edelim...
“Ekinciler Holding’ten sigortalı” olarak “lise”yi bitiren Zeynep kızımız, artık“üniversiteli”dir.
Ama nerede ve nasıl?..
Tarih 18 Eylül 2010... O günkü Vakit’te şöyle bir haber var: 
“Kemal Kılıçdaroğlu’nun kızı Zeynep Kılıçdaroğlu, Ankara’da Köksal Toptan Anadolu Lisesi’ni bitirdikten sonra İstanbul’da paralı eğitim veren Bilgi Üniversitesi Hukuk Fakültesi’ni kazandı. Ancak Kılıçdaroğlu ailesi, yaklaşık yıllık 20 bin TL olan ücreti ödemedi. Çünkü Bilgi Üniversitesi, Tuncelili Zafer Mutlu’nun babası Latif Mutlu’ya ait... Yani Zeynep’i Tuncelili Mutlu ailesi okuttu.”
Latif Mutlu, Zeynep’e; acaba “kara kaşı, kara gözü” için mi “burs” verdi, yoksa “Tuncelili dayanışması” olsun diye mi?..
BANKAYA AMA SINAVSIZ!
Her neyse... Devam edelim...
l Zeynep Kılıçdaroğlu, “üniversite”yi de bitirmiştir... Artık “iş hayatı”na atılacaktır
Gerisini, 18 Mart 2009 tarihli Vakit’ten okuyalım: “Kemal Kılıçdaroğlu’nun küçük kızı Zeynep Kılıçdaroğlu’nun, 2007 yılında Türkiye’nin en önemli kamu bankalarından birisi olan Vakıfbank’ın hukuk müşavirliğinde sınavsız işe başladığı öğrenildi. Avukat Zeynep Kılıçdaroğlu’nun en büyük kamu bankalarından olan Vakıfbank’ta, genel müdürün tensibiyle işe alındığı belirlendi. Zeynep Kılıçdaroğlu şu anda Vakıfbank Hukuk Müşavirliği’nin İstanbul Şişli’deki bürosunda çalışmaya devam ediyor.” 
Gördüğünüz gibi;
Zeynep kızımız “sınavsız” da olsa “Vakıfbank’ın Hukuk Müşavirliği”nde işe alınmış, çalışmaya başlamıştır.
EV KARŞILIĞI İŞ!
l Tamam, Zeynep kızımız Vakıfbank’ta işe başlamış ama, “kalacak bir ev”bulması lâzım... Aksi halde, bir ev kiralayıp “yalnız” kalacak...
Vakit’in, 18 Mart 2009 tarihli haberinde, bu problemin nasıl halledildiği,şöyle haberleştirilmiş:
“Üniversiteyi bitirdikten sonra 2007 yılında Vakıfbank’a sınavsız giren Zeynep Kılıçdaroğlu’nun, şu anda yalnız kalmaması için İstanbul’da bir ailenin evinde kaldığı ve bunun karşılığında ise söz konusu ailenin işsiz oğlu Yusuf Kocadağ’a, 5 ay önce CHP’li Ataşehir Belediyesi’nde iş verildiği ortaya çıktı. 
CHP’li Ataşehir Belediye Başkanı Battal İlgezdi tarafından işe alınan Kocadağ, belediyenin Basın ve Halkla İlişkiler biriminde görev yapıyor...”
Hani, “şanslı” birine; “Ne ballı adamsın” derler ya; Zeynep Kılıçdaroğlu da,“ballı bir kız” olmalı ki, “hep dört ayak üstüne” düşmüş!..
Şu hâle bakın; Daha “Lise’de öğrenci” iken “sigortalı” olmuş!.. Üniversiteyi“paralı” kazanmış ama “burslu” okumuş!.. Vakıfbank’a “sınavsız” girmiş!..“Ev” sorununu “Kocadağ ailesi” ile halletmiş... Üstelik, ailenin “işsiz” oğluYusuf’a “CHP’li Belediye’de iş” verilmesine vesile olmuş!.. Amma da “ballı kız”mış!..
RAHATSIZ AMA ÇALIŞIYOR!
Neyse... Gelelim son olaya...
Tarih 20 Mart 2009...
Gazetecilerin sorularını cevaplandıran Kılıçdaroğlu, kızının Vakıfbank’a nasıl sınavsız girdiği konusunda ısrarla açıklama yapması istenmesi üzerine demişti ki;
“Ben hiçbir soruyu cevapsız bırakmam. Kızım İngilizcesi olan yurtdışında eğitim görmüş bir kişidir. Her yerde işe girebilecek bir avukattır. Vakıfbank’ta işe girmesi onun tercihidir. Torpil yapılması söz konusu değildir. Ama işinden memnun değil, istifa edip ayrılabilir.” 
Ne ilginçtir ki; Mart 2009’da, babasının “işinden memnun olmadığı için istifa edeceği” söylenen Zeynep Kılıçdaroğlu, “4 yıl daha” Vakıfbank’ta kalıyor ve ancak 29 Ocak 2014’te istifa ediyor...
İlginç bir zamanlama!..
KIZI MI SIZDIRDI?
İlginç, çünkü, bu istifa; babası Kemal Kılıçdaroğlu’nun, 28 Ocak günkü CHP Grubu’nda yaptığı konuşmada; “TÜRGEV’in Vakıf Bankası’ndaki bir hesabına 26 Nisan’da 99 milyon 999 bin 990 dolar para yattı mı?.. Bu para bir rüşvet parası mıdır” diye sorduğu günden bir gün sonra yani 29 Ocak günü gerçekleşmiştir?..
Bay Kılıçdaroğlu’na sormuşlardı:
“Dile getirdiğiniz iddialar ile kızınızın istifası arasında bir bağlantı var mı?”
Kılıçdaroğlu, “hayır” demişti. “Kesinlikle hayır... Uzun süredir kendisi kamu görevinden ayrılarak özel sektörde çalışmak istiyordu. Tamamıyla kendi kişisel kararı.”
Kılıçdaroğlu, “böyle demek zorunda” kalmış olsa da, gazetelerdeki yorumlarda deniliyordu ki; “Zeynep, Vakıfbank’ın içinden bilgi sızdırdığı iddialarının artması üzerine istifa etmek zorunda kaldı!”
HEP TESADÜF!.. HEP TESADÜF!!!
Uzun lâfın kısası;
Zeynep Hanım, 1979’da dünyaya geliyor!.. “Lisede” okurken, “Ekinciler Holding’te bir ay çalıştı” gösterilip, “sigortası” başlatılıyor!.. Daha sonra“üniversite”yi kazanıyor, “paralı” olduğu halde “burslu” okuyor!.. Ardından,2007 yılında Vakıfbank’a “sınavsız” olarak girip, çalışıyor!..
Ve ne ilginçtir ki;
“Yalnız” oturmamak için, “Kocadağ Ailesi”nin yanında kalıyor ve bu arada, evin “işsiz” oğlu Yusuf Kocadağ da, “CHP’li Ataşehir Belediye Başkanı Battal İlgezdi” tarafından işe alınıyor!..
Hep “tesadüf”, hep tesadüf!..
l Lisede iken Ekinciler Holding’te işe başlıyor... Tesadüf!..
l Üniversiteyi, Bilgi Üniversitesi’nde “burslu” olarak okuyor... Tesadüf!..
Vakıfbank’ın Hukuk Müşavirliği’ne “sınavsız” alınıyor... Tesadüf!..
2007 yılında, bir ailenin yanında kalıyor, o ailenin işsiz oğluna CHP’li Ataşehir Belediyesi’nde iş bulunuyor... Tesadüf!..
Hep tesadüf, hep tesadüf!!!..
1979’da doğuyor, 2007’de işe başlıyor, 29 Ocak 2014’te istifa ediyor!.. Yani, “toplam 7 yıl çalışıyor” ama, istifa ettiği yıl; “Ataşehir’deki Buz Rezidans’tan lüks daire sahibi oluyor!”
Peki, nasıl?.. “Babasının desteği ve kendi birikmiş parasıyla!”
Sen onu, gel de külahıma anlat!..
Gelelim Kılıçdaroğlu’na;
“Ben kızıma haram yememeyi öğrettim!.. Kul hakkı yememeyi öğrettim!”
Yok yaa!.. Kerem’i ne yapacağız?.. Aslı’yı ne yapacağız?.. Duru’yu ne yapacağız?..
CHP Genel Müdürü Bay Kemal Kılıçdaroğlu’nun sık sık tekrarladığı bir söz vardı... Derdi ki; “Hırsızlık babadan oğula geçer, evlattan babaya değil!”
Çok doğru bir söz...
Hırsızlık, gerçekten de
“Babadan oğula”,
Ya da; “Babadan kızına” geçer!..
Bu, herkes için böyledir!..
Tabiî, Bay Kılıçdaroğlu için de!..
Öyle değil mi Kemal Bey?!?.. 
 ***********************************************************************************
Şu solcu taifesi bir alem... Ele verirler talkını, kendileri yutar salkımı!
Bu “solcu taifesi” var ya; “birbirlerini kollamalarına” hayranım!.. Kendilerinden olmayanlara “salyalarını akıtarak saldırırlar” ama, kendilerinden olan birine lâf söyletmezler, toz kondurmazlar!..
Elbette bazıları hariç; bu “familya”nın yazarları-çizerleri şu Gamze Akkuş İlgezdi ve Zeynep Kılıçdaroğlu meselesinde öyle bir tavır takındı ki; onları, neredeyse “sütten çıkmış ak kaşık” gösterecekler!..
Tayyip Erdoğan’a geldi mi; “lüks, ihtişam içinde yaşıyor” suçlaması!..
Kemal Kılıçdaroğlu geldi mi; “mütevazi bir hayat sürüyor” savunması!..
Ben, Ecevit için hep derdim ya; 
“Orkestra şefleri çalmazlar, çaldırırlar!”
Kılıçdaroğlu da öyle... “Benim malvarlığım yok” diyor ama, “CHP’liler malı götürüyor!”
Kimi “rezidans” götürüyor, hatta “Rezidans Kraliçesi” oluyor, kimi “yalı”kimi de “malikane” götürüyor!..
Pardon, pardon;
Aralarında “Ada sahibi” olanlar bile varmış!.. 
Bunları yüzlerine vurup da; “O halde Cumhurbaşkanlığı Külliyesi’nden ne istiyorsunuz?” demeye kalktığınızda; popolarına “raptiye” batmış gibi havalara zıplıyorlar!..
“Belliydi” diyorlar, “Bu haberleri rövanş için, misilleme için yaptığınız belliydi!”
İlginç bir refleks!.. Suçluluk kompleksi!..