28 Eylül 2014 Pazar

Hayfa yerine turlarına İstanbul


Bu arada 14 cruise gemisinden biri olan "Costa Classica" adlı dev yolcu gemisi önümüzdeki Temmuz ayından itibaren İstanbul'a gelecek ve seferlerine buradan başlayacak. Bir gemisinin ana limanı olarak İstanbul'u ilan eden Costa şirketinin Türkiye Genel Müdürü Saltuk Kocabaş, "Bugüne kadar cruise şirketleri Türk limanlarını sadece durak olarak kullanıyordu. İlk defa cruise seyahati Türkiye'den başlamış olacak, binlerce zengin cruise yolcularının İstanbul'da buluşması, Türk Turizmine inanılmaz bir katkı sağlayacak. Gemilerin İstanbul'da 1 gece 2 gün kalacak olması yolcuların İstanbul'da geçireceği zaman ve döviz anlamına geliyor" dedi.
İSRAİL'E GİDEN GEMİLER ROTASINI İSTANBUL'A ÇEVİRDİ
Her biri 500 milyon Euro ile 750 Milyon Euro arasında değişen 14 lüks cruise gemisiyle hizmet veren Costa, yılda 2 milyona yakın turisti taşıyor. Şirket İsrail'in Hayfa kentine düzenlediği turları durdurdu, Hayfa yerine İstanbul alındı. Şirket İsrail'in Hayfa kentinden düzenlediği turları durdurdu, firmaya ait 4 Cruise gemisi, Hayfa yerine turlarına İstanbul'dan başlayacak.
İSTANBUL ANA LİMAN OLDU
Costa firmasının 14 cruise gemisinden biri olan "Costa Classica" adlı dev yolcu gemisinin de önümüzdeki Temmuz ayından itibaren İstanbul'a geleceği ve seferlerine İstanbul'dan başlayacağı belirtildi. Böylece tüm dünyanın zengin Cruise turisti, İstanbul'a gelerek seferlere İstanbul'dan katılacak. Türk personelin de görev yapacağı "Costa Classica" da, Türk usulü kahvaltı ve rakı da ikram edilecek.
"HER SEFERDE ZENGİN 3 BİN 500 YOLCU İSTANBUL BULUŞACAK"
Costa şirketinin Türkiye Genel Müdürü Saltuk Kocabaş konuyla ilgili yaptığı açıklamada "Şirketimiz önümüzdeki Temmuz ayından itibaren bir gemisinin ana limanı olarak İstanbul'u belirledi. Geminin düzenleyeceği seferler Temmuz ayından başlayarak dünya sezonu boyunca devam edecek. Daha önce hiçbir cruise firması bunu yapmadı. Türk limanları her zaman bir durak olarak kullanıldı. İstanbul'dan başlayacak seferlere katılmak için Türkiye'ye gelecek olan cruise yolcularının İstanbul'da buluşması Türk turizmine inanılmaz bir katkı sağlayacak. Geminin sefer başında bir gece iki gün İstanbul'da kalacak olması yolcuların İstanbul'da geçireceği zaman ve döviz anlamına geliyor" dedi.
"3 GÜNDEN 121 GÜNE KADAR SÜREN TURLAR VAR"
Türkiye'de yapılan hesaplamalara göre yılda 60-65 bin yolcunun cruise seyahatine çıktığını söyleyen Saltuk Kocabaş, "Hedefimiz bu rakamı 80-100 bin kişiye çıkarmak. cruise seyahatleri sanıldığı kadar pahalı değil. 5 yıldızlı bir tatil köyünde bir haftada harcayacağınız parayla hem tatil yapıp hem de 3-4 ülke görülebilir. 3 gün ile 121 gün arasında değişen sürelerde yapılan Cruize seyahatlerinden biri seçilebilir.
"GEMİLER ÇOK BÜYÜK LİMANLAR KÜÇÜK"
Cruise seyahatlerinde kullanılan gemilerin ortalama 300 metre olduğunu söyleyen Saltuk Kocabaş, "Buradaki en büyük problem gemilerin çok büyük olması. Bu nedenle şu anda kullanılan Salıpazarı limanı yetersiz kalıyor. Yolcuların İstanbul'a geldiklerinde gemiden inerken karşılaştıkları liman yetersizliği Türkiye'nin imajına yakışmıyor. Türkiye'nin her geçen gün artan Turizm potansiyeli karşısında bu liman artık ihtiyaca cevap vermiyor. Hazırlanan projeler var ancak yapım aşamasına geçmiş bir proje şu an bulunmuyor" dedi.
Costa cruize şirketinin İtalya'nın Savona kentinde bulunan ana liman terminal binasının günde 12-15 bin yolcuya hizmet verebildiğini söyleyen Saltuk Kocabaş "Başta İstanbul olmak üzere İzmir, Kuşadası gibi turistlik yerlere pasaport ve gümrük işlemlerinin hızla yapıldığı bu tarz limanlar yapılıp, var olan turizm potansiyeli ortaya çıkarılabilir" dedi.
HAYFA YERİNE İSTANBUL'A GELEN GEMİ BASINA TANITILDI
Öte yandan Costa şirketinin aldığı kararla İsrail'in Hayfa limanına gidecekken yapılan rota değişikliği ile İstanbul'a gelen 290 metre uzunluğunda Costa Pacifica gemisi basına tanıtıldı. 3 bin 780 yolcu kapasiteli gemide 1100 personelin hizmet verdiği gemi adeta küçük bir ada nüfusuna sahip. Ultra lüks gemi 17 kat bulunurken, üst bölmede açık ve kapalı yüzme havuzlarının yanı sıra dev jakuziler bulunuyor. İçinde bir alışveriş merkezi, tiyatro ve sinema salonlarının bulunduğu gemide futbol ve basketbol sahası bile var. Gemide 1000'er kişilik iki ana restoran, çok sayıda küçük restoran, barlar ve diskotek bulunuyor. 182 kişinin çalıştığı dev mutfakta içinde insan girebilen dev fırınlarda yolculara 24 saat aralıksız yiyecek ve içecek hazırlanarak servis ediliyor.

25 Eylül 2014 Perşembe

Vehbi Koç kimdir ve BEKO neyi ifade ediyor..!?


Vehbi KoçÖNEMLİ NOT: Konu hakkında aşağıda okuyacaklarınız kendi iddiam değil, farklı kaynaklardan derlemedir.!!!
İlk iddiadaki marjinal analiz inandırıcı gelmese de, sonraki kaynak ve yorumlar Bernar Nahum ve Vehbi Koç ortaklığının inkâr edilmezliğini göstermektedir ki, Bernar’ın babası da tarihte çok önemli bir Siyonist Karakter olan Haim Nahum’dur. Haim Nahum’un neler yaptıkları ve nerede hangi görevlerde bulunduğu da tarih kayıtlarında mevcuttur..
Derleme olan bu yazımdaki ifadelerin hiç biri bana ait değildir. Okuyucuların bu konuya dikkat etmeleri önemle rica olunur… Selamla.
*****
“Vehbi Koc, Haim Nahum’un oğludur. Haim Nahum, Osmanlı Bankasından çaldığı paraları İsviçre’ye aktardı. Haim Nahum çaldığı paraların yarısını bir oğlu Bernar Nahum’a diğer yarısını da diğer oğlu Vehbi Koç’a verdi. Bernar Nahum ve Vehbi Koç ortaklasa BEKO’yu kurdular. (Bernar’ın BE’si, Koç’un KO’su=BE KO)
Vehbi Koç’un serveti, Osmanlı Parasıdır.”*
*Kadir Mısırlıoğlu
*****
Abdurrahman Dilipak’dan:
“Koç ve Doğramacı ailesini yakın izlemeye almak gerek.. Vehbi Koç kimdir? Bakarsınız ipin ucu Bandırma vapuruna kadar gider.. Bernar Nahum da çok önemli bir isim ve tabii Haim Nahum Efendi de öyle.. Koç deyince bugün akla Mustafa Koç, Rahmi Koç gelse de, aslında Koç Ailesinin asıl önemli isimleri Kıraçlar. İnan Kıraç da damat..!
Bu Hayim Nahum adı önemli.. Lozan’ın perde gerisindeki Siyonist O.. Türkiye’deki Arap Düşmanı Kemalist Milliyetçilik”in sponsoru da O.Daha sonra gitti Nasır’a danışman oldu, Arap Yahudilerini örgütledi ve Türk düşmanı Arap milliyetçiliğinin liderliğini üslendi..!
Arap düşmanı Kemalist Türk milliyetçiliği fikrinin arkasında kimler vardı bakın bakalım. Kod adı Tekinalp olan Moiz Kohen ve daha sonra dinde reform bayraktarlığı yapan “Türk’ün Dini Kemalizmdir” diye kampanyalar yürüten Osman Nuri Çerman..
Mesela birçok ülkede Siyonistler, bizzat Anti-Siyonist hareketleri kendileri örgütlerler ve kontrol ederler.. Zaten Yahudileri göçe zorlayan soykırım meselesi de böyle bir şey değil mi idi? En azından biri bunu kullandı..
Baksanıza Lenin de Yahudi imiş. Hitler için de aynı şey söylenir.. Şimon Zwi oluyor Şemsi Efendi, Moiz Kohen oluyor Tekinalp! Türk Ocakları’nın kuruluşundaki en büyük maddi desteği kim sağlamıştı, hatırlayın: Lazaro Franco..!”
*******
İşte Bediüzzaman Said Nursi’nin Emirdağ Lahikası’ndaki ilgili bölüm:
“Türklere dinlerini ve din temsilciliğini feda ettirmek şartıyla, sun’î istiklâl işinde gizli anlaşmanın müessiri, tek kelime ile, Yahudiliktir. Buna memur-u müşahhas kimse Haim Nahum Mısırde, şimdi Mısır Hahambaşısı bulunan Haim Nahum’dur.
Bu Haim Nahum, bu korkunç teşebbüse evvelâ Amerika’da Türkler lehinde bir seri konferans vermek ve emperyalizma şeflerine, Türkün maddesini serbest bırakmaları, buna mukabil ruhunu, tâ içinden ve kendi öz adamlarına yıktırmaları fikrini telkin etmek suretiyle başlamıştır. Yani, masonluk hasebiyle Kur’ân’ın ahkâmını kaldırmak, milleti dinsiz yapmak. Hayim Naum müthiş plânının zeminini Amerika’da hazırladıktan sonra İngiltere’ye geçmiş ve hâlis Yahudi olan Lord Gürzon ile temas ederek şu teklifte bulunmuştur:
“Siz Türkiye’nin mülkî tamamiyetini kabul ediniz. Onlara ben İslâmiyeti ve İslâmî temsilciliklerini ayaklar altında çiğnetmeyi taahhüt ediyorum.”
******
Rıza Nur Haim Nahum’u anlatıyor ;
Rıza Nur’un iddialarını, bizzat Haim Nahum’un hakkında övücü ifadelerle hayatını konu alan ve yazışmalarını aktaran eser doğrulanmaktadır. Bu iddialardan bir tanesi İttihat ve Terakkiye ait paralar ve belgelerin yurt dışına kaçırılması olayıdır.
Eserde, Nahum’un Sadrazam İzzet Paşa tarafından, İtilaf Devletleri ile bağlantı kurmakla görevlendirildikten sonra, 25 Ekim 1918 tarihinde özel bir yata binip Romanya’nın Köstence Limanına doğru yola çıktığı belirtilmektedir.İşte bu sırada çok miktarda altın ve belgeler de kaçırılmıştır.
Eserde, söz konusu paraların kaçırıldığını reddetmenin aksine, H.Nahum tarafından değil de yakın çevresinde bulunan bir Yahudi banker tarafından İsviçre bankalarına transfer edildiği kaydedilmekte ve hırsızlık tescil edilmektedir. (Son Osmanlı Hahambaşısının Mektupları, s. 49)
Haim Nahum LozanRauf Orbay Haim Nahum’un LOZAN fitnesini anlatıyor:
Orbay, hatıralarında; “İsmet Paşa, anlaşıldığına göre, Lozan’da İngilizlerle bir nevi gizli ara buluculuk rolü oynayan, İstanbul’un Hahambaşısı Haim Nahum Efendinin telkinleriyle, “Hilafetin artık ne şekilde olursa olsun Türkiye’de devamına müsaade edilmeyip derhal atılması lüzumu” fikrini tamamıyla benimsetmiş bulunuyordu.” (Lozan Zafer mi, Hezimet mi?, s. 276)
*****
Erbakan’ın Hatıralarından: (1977 Nisan-Günaydın Gzt.)
Tarihin ilk ayakkabılı eylemi Erbakan’ın milli sanayi mücadelesiyle yapılıyordu
Dünya da ilk ayakkabılı protestonun patenti de bize ait çıktı. Hem de tam 50 yıl önceki bir olaydı.
Peki, ayakkabıyı fırlatan ile muhatap olan kim olmaktaydı?
Yıl 1961. Yer Ankara… Birinci Otomotiv Sanayi Kongresi yapılmaktaydı. Kongre’ye katılanlar arasında işadamları, bürokratlar, mühendisler, gazeteciler vardı. Kongre’nin öncülüğünü yapan isimse daha sonra Türkiye’nin siyasi hayatına damgasını vuracak olan Prof. Dr. Necmettin Erbakan’dı.
Erbakan,1956 yılında daha 30 yaşında iken Gümüş Motor Fabrikasını kurarak Türkiye’nin ilk büyük sanayi hamlesini gerçekleştirmiş, yine 1960 yılında Ankara’da yapılan Sanayi Kongresi’nde ilk kez “Türkiye’nin kendi otomobilini üretebileceği” fikrini ortaya atmıştı. 1961 yılındaki Otomotiv Kongresi bu çabaların bir sonucu toplanmıştı. Kongre salonu oldukça kalabalık ve heyecanlıydı. Salonda Türkiye’nin kendi otomobilini üretebileceğinin inancı ile heyecanlanan mühendislerin yanı sıra, yerli otomobil fikrine karşı çıkan işbirlikçi Masonlar da bulunmaktaydı.
Bunlardan biri de, Bernar Nahum’dur. Bernar Nahum, Lozan gizli danışmanlarından olan ve Türkiyenin adım adım İslam’dan uzaklaştırılmasını, her yönden zayıflatılıp parçalanmasını amaçlayan Siyonist Yahudi planın fikir babası Haham Hayim Nahum takımındandı.
Bernar Nahum, Koç Otomotiv Grubu’nun temsilcisi olarak toplantıdaydı.
Parantez açalım: Vehbi Koç ile Bernar Nahum 1944 yılında tanışmış, bu tanışma Koç Grubu için tarihi bir dönüm noktası olmuş, . Grup hızla büyümeye ve küresel bir şirket olmaya başlamıştı. Koç ile Nahum ortaklaşa Otokoç’u kurmuş ve başına da Nahum atanmıştı. Bir iddiaya göre Bernar Nahum, Lozan anlaşmasının mimarı meşhur Hayim Nahum’un oğlu olmaktaydı. Bir iddiaya göre de Koç grubu’na ait, BEKO’nun BE’si Bernar’dan, KO’su Koç’tan alınmaydı.
Gelelim ayakkabılı eyleme:
Haim Naum BernarBernar Nahum, Birinci Otomotiv Kongresi’nde konuşurken salondaki hava giderek elektriklenmeye başlamıştı. Çünkü Otokoç’un ortağı ve yöneticisi Nahum, salondaki heyecanın aksine otomotiv sanayinin zorluklarından bahsetmekte ve yerli otomobil fikrine karşı çıkmaktaydı.
O sırada ön sıralarda oturan genç bir mühendis, bir kürsüde konuşan Bernar Nahum’a, bir de ayakkabılarına bakmaktaydı. Makina Kimya Endüstrisi’nde (MKE) çalışan Erbakan’ın Millici ekibinden olduğu anlaşılan mühendisin ayağında kurumun yeni dağıttığı postallardan vardı. Nahum konuşmasına devam ederken ön sıradaki genç ise, postalının bağcıklarını çözmeye çalışmaktaydı. Çünkü öfkesi iyice kabarmıştı.
Nahum; “Bursa’da şeftali üretmek otomotiv üretmekten hem daha kolay hem daha kazançlıdır” dediği anda da ortalık karışmıştı. Nahum’un “otomotiv yerine şeftali üretmeyi” önermesine dayanamayan genç mühendis ayağından çıkardığı postalı kürsüye fırlatmıştı.
Postal, Nahum’un alnına çarparken, MKE’li vatansever: “Bize otomobili siz ürettirmiyorsunuz, sizler bizi batıya mahkûm ve mecbur ediyorsunuz” diye bağırmaktaydı. Ve bu genç mühendis te Erbakan gibi, milli ve yerli kalkınma sevdalısıydı.
Herkes unutmuş olsa da işte bu olay ilk ayakkabılı protestoeylemi olarak tarihe geçmiş bulunmaktadır.
Artık yazmak zorundayız. Her şeye rağmen Türkiye’nin ilk yerli otomobili “Devrim”i yapma fikri bu kongre’nin sonucunda ortaya çıkmıştır. Yapılmıştır da… Ama biliyorsunuz benzin koymayı unuttukları() için yürümemiş ve öylece kalmıştır.
Oysa, Erbakan ilk yerli otomobil fikrini 50 yıl önce ortaya attığında, ne Kore’nin Hyundai’ı, Ne İran’ın Samand’ı, ne Hindistan’ın Tata’sı, ne Çin’in Cherry’si vardı. Ne kadar acıdır ki, şimdi sokaklarımız Hyundai, Tata, Cherry ile dolup taşmaktadır.
Son bir not: Türkiye’ye “Otomobil yerine şeftali üretilmesini” öneren Bernar Nahum hakkında bakın Rahmi Koç yıllar sonra ne buyurmuşlardı:
“Koç’un otomotiv sanayi işine girmesini, büyümesini ve kâr etmesini sağlayan Mösyö Bernar’dır. Vehbi Bey’in büyük itimadını kazanmış biriydi ve Vehbi Bey, o ne derse kabul ederdi. Bernar Nahum eldeki paranın daima otomotiv işine yatırılmasını istemiştir.” (Capital Dergisi-2008)[2]
****

İŞTE MASON OLAN KOÇ’LARIN GERÇEK YÜZÜ…

İŞTE KOÇ’UN GİZLİ ORTAĞI BURLA BİRADERLER BAKALIM BU BURLA AİLESİ KİMLERDEN OLUŞUYORMUŞ?
Can Kıraç’ın ‘Anılarımla Patronum Vehbi Koç’ kitabını okurken, kitabın satır aralarında geçen bir soy isim dikkatleri çekiyor; Burla Biraderler.
1960′lı yıllarda Koç’un en büyük rakipleri arasında da olunca hafızamı zorlayarak böylesine güçlü bir aileyi hatırlamaya çalışıyorum. Ama nafile. Türkiye’nin isimleri medyada çıkmayan gizli zenginlerine meraklı iseniz Burla soyadının sizi tahrik etmemesi mümkün değil.
Türkiye’deki kökleşmiş isimlerin yer aldığı ‘Kim Kimdir?’ kitabına bakıyorum. Ama Burla ailesi ile ilgili hiçbir bilgi kırıntısına rastlayamıyorum. Musevi cemaatine ait aile fertlerinden hiçbirisine ulaşmanın mümkün olmadığını kısa bir süre sonra anlıyorum. Ama içimde bir umut ışığı var: Monik Burla.
Burla Biraderler’in torunu, Avni Benardete ile evlendikten sonra kamuoyu daha doğrusu sosyete dünyası onu Benardete soyadı ile biliyor. Fakat Avni Benardete daha sonra genç bir hanımla başlattığı ilişki sebebi ile Monik Benardete’den boşanıyor. Monik ise şu anda bir sebeple Avni Bey’in amcazadesi Ceri Benardete ile beraber. Karışık bir ilişkiler ağı var anlayacağınız. Monik Burla mübalağasız Burla ailesinin piyasa tarafından bilinen tek ismi. Gece hayatında, partilerde ve magazin dergilerinde boy göstermeyi çok sevdiği için biz de bu isme uzaktan da olsa aşina idik tabii..
‘Konuşmaya yetkili değilim’
Sosyete dünyasını bilmediğimiz için beni kendisine ulaştıracak cep telefonunu zar zor buluyorum. Bu telefonu veren şahıs, bayan Benardete’nin çok görgülü ve gazetecilere karşı çok anlayışlı olduğunu söylüyor, ümidim de bundan kaynaklanıyor. Fakat telefonda karşıma çıkan ses ilk başlarda hiç de hoş sayılmayacak bir ses tonu ile Burla ailesi ile alâkalı bilgi veremeyeceğini, bu konuda ‘yetkili’ olmadığını söylüyor. Babası ve amcaları ile alâkalı birkaç masum soru dışında herhangi bir sorumun olmayacağını söylesem de, şirketin konuşmadığı bir konuda kendisinin konuşmasının mümkün olmayacağını söyleyerek özür dileyip telefonu kapatıyor.
Musevi ailelerin bu kadar kıyıda durmalarının elbette özel bir sebebi vardır. Ama yine de değinmeden edemeyeceğim; dünya şeffaflaşmaya gidiyor ve saklı yapılar artık illegaliteyi akla getirir oldu. Masonluk bile belli ölçüde şeffaflaşmaya gitmek zorunda kaldı. Birçok azınlık gibi Burla Biraderler de Türk milletinin üstünden çok büyük paralar kazanmış, otomotivden tekstile pek çok sektörde faaliyette bulunmuş bir aile olarak Türkiye’de çok önemli ticari işlere imza atmış ama kendilerini hep perde arkasında tutmak istemeleri oldukça dikkat çekici.
Rahmi Koç-Monik Burla dostluğu
Burla Ailesi İspanya Yahudilerinden ve Osmanlı topraklarına 1492 yılında göç eden bir aile. Bu sebeble 500. Yıl Vakfı’nın aktif üyeleri arasında Lori Burlada var. Aile şirketleri tekstilden otomotive, büro, kırtasiye malzemelerinden elektrik malzemelerine, oradan rulman ve fotoğraf makinesi pazarlamasına kadar birçok alanda faaliyet gösteriyor.
Ailenin önemli isimlerinden Monik Burla ile Rahmi Koç arasında çok sıkı bir dostluk ilişkisi var. Monik hanımın verdiği tüm davetlere Koç ailesi tam kadro katılıyor. Ayrıca küçük bir grup her ayın ilk perşembesi basından habersiz bir araya gelerek gurme toplantıları yapıyorlar. Aşağı yukarı 10 ailenin bulunduğu bu süzme toplantılara öğrenebildiğimiz kadarı ile, Rahmi Koç ve Monik Burla’nın dışındaNuri ÇolakoğluTezcan Yaramancı, Hakko ailesi, Nursen Gündüz ve ailesi ve Ceri Benardete katılıyor. Bu kısa dedikodudan sonra asıl meseleye girelim.
Burla Biraderler ile Vehbi Koç arasındaki ilişki sadece ticari alanda olmadı. Vehbi Koç’un arkasındaki ‘gizli kahraman’ olarak bilinen Bernar Nahum’un da Koç Grubu’na Burla Biraderler’den 1944 yılında transfer edilmesi çok stratejik bir konumlanma örneği.
Bernar Nahum biraz zor verdiği bu kararın arkasından hayatının sonuna kadar Vehbi Koç ile beraber oluyor. Şimdi de Nahum’un oğlu Jan Nahum Koç Holding’e ait Tofaş Grubu’nda murahhhas aza olarak görev yapıyor. Nahum, Koç’tan sonra Koç Grubu’ndaki en önemli soyadı. Koç’un özellikle yurtdışı ilişkilerinin arkasında hep Bernar Nahum’un uluslararası seviyede güçlü bağlantıları yatıyor. Elektrik ampulü, taşıt lastikleri, buzdolabı, çamaşır makinesi, Anadol otomobili üretimi gibi başlangıçta çok zor gibi görünen sektörlere girilmesinde Nahum’un hayal gücünün ve uygulama üstünlüğünün payı büyük. Bernar Nahum eğer Burlalarda kalsa idi Koç bu kadar büyüyebilir miydi bilinmez ama doku uyuşmazlığı olmaması halinde Burla ailesinin şimdikinden daha büyük bir noktada olacağı muhakkak.
Arçelik’te Koç-Burla ortaklığı
1960′lı yılların başlarında Vehbi Koç, beyaz eşya sektöründeki talebi karşılamak amacı ile çelik dolap işine girmek istiyordu ama Burla Biraderler de aynı şekilde bu işi yapmaya soyunmuşlar ve bir fabrika arıyorlardı. Bu durum Vehbi Koç’un hiç hoşuna gitmiyor. Piyasanın iki üreticiyi besleyecek kadar gelişmediğini düşünüyor ya da rakip istemiyor. Zaten Burla ailesi ile bazı sektörlerde kıyasıya bir rekabet yaşıyorlar. Bu sefer Koç, Burla Biraderler ile ortak olarak onların piyasa tecrübelerinden yararlanmak istiyor. Ve Burla Biraderler’e ince ve kurnaz zekası ile reddedemeyeceği bir teklif götürüyor. Vehbi Koç, Burla Biraderler ile görüşerek fabrikayı birlikte kurmayı teklif ediyor. Bilgi ve sermaye gücü nedeni ile çoğunluk hisselerine Koç grubu sahip olacaktır. Burla ailesine ise yüzde 20 hisse verilir. Bugün Burla Biraderler’in Arçelik içindeki payları yüzde 2,98′e inmiş durumda. Ama Arçelik Türkiye’nin en büyük özel şirketi ve cirosu 1 milyar 200 milyon dolar seviyesinde. Dolayısı ile yüzde 2,8′lik pay bile bir aileye en üst seviyede yaşam standardı sunacak kadar önemli bir rakama tekabül ediyor. Bugünkü değerlerle yaklaşık 100–150 milyon dolarlık bir pay demek bu.
Hürriyet ve Cumhuriyet bağlantısı
Bir dönem kağıt işinde de Türkiye’de belirleyici bir rol oynamışlar. Hürriyet gazetesi ile Burla ailesi arasında da ispatı bir çırpıda mümkün olmayan bir finans ilişkisi olduğu biliniyor. 150 milyon doların üstünde ciro yapan ve bu açıdan Türkiye’nin en büyük gazetesi olarak bilinen Hürriyet gazetesini destekleyen kurucu kadrolar arasında Burla Ailesi başı çekiyor.
Cumhuriyet gazetesine gelince… Cumhuriyet’in de, kurucusu Yunus Nadi. Mason olan Yunus Nadi, Arnavut kökenli yazar Naci Pelister’in “Türk Matbuatı Yahudilerin Kontrolü Altında” başlıklı bir yazısında bildirdiğine göre aynı zamanda da bir “Karaim Yahudisi”Karaimler, 8. yüzyılda kurulmuş bir Yahudi tarikatı. Bu durumda Cumhuriyet’i bir “tarikatçı gazetesi” olarak tanımlamak mümkün olabilir; tabii İslam değil Yahudi tarikati elbette. Cumhuriyet’in Milli Şef dönemindeki yükselişi ise, iki Yahudi şirketinden aldığı destek sayesinde oldu.
O dönemde Türkiye’deki gazetelerin ilan işleri, “Yahudi şirketi” olan Hoffer’in, kağıt işleri de Burla Biraderler’in elindeydi. Onların tutmayacağı bir gazetenin yükselmesi ve hatta yaşaması zordu. Bu bilgiden hareketle insanın aklına Burla ailesi acaba Karaim tarikatına mı üye diye bir soru gelebiliyor.
Devlet ihalelerinde aktif oldular
Burla Biraderler’in nasıl büyüdüğüne bakıldığında iki şey dikkati çekiyor; dışarıdaki bağlantıları ve içerideki rakipsizlikleri. Cumhuriyetin başlarında bazı ithal malların satılmasında ve devlet ihalelerinde Yahudi ailelerin çok büyük avantajları olmuştu. 1954 yılında Galata’da Üzeyir Garih ile İshak Alaton’un beş bin lira sermaye ile kurdukları Alarko Holding’in bugünkü gücüne ulaşmasında, 1958′dedönemin başbakanı Adnan Menderes’in kendilerine Ankara’da kurulacak olan birpara matbaasının havalandırma tertibatının ihalesini vermesinin önemli rolü olduğunu kimse inkar edemez. Elektrifikasyon ve elektrik malzemelerinin satışı ile piyasaya giren Burla Biraderler’in de gerek devletten aldıkları ihalelerle ve gerekse Türk işadamlarıyla yürüttükleri ortak çalışmalarla kısa zamanda büyük güce ulaştıkları ortada.
Türkiye’nin en eski sanayici ailesi
Burla Birderler’in şirketleri Türkiye’nin en eski ticaret ve sanayi şirketlerinin başında geliyor. Burla Biraderler’in en eski şirketi 1928 yılında kurulan Ottaş Otomotiv ve Taşınmaz Mallar Sanayii. Ottaş bugün Türkiye’nin en eski otomotiv şirketi. Ottaş’ın şu anki yönetim kurulunda şu isimler bulunuyor: Lori Burla, Leon Hahanel, Sara Bornsten, Emil Franko, Nadya Sonman, Robert Sonman ve İvet Burla.
Yine Burla Biraderler’e ait Burla Makine Ticaret ve Sanayi şirketinin yönetiminde de aşağı yukarı aynı isimler var: Lori Burla, Monik Benardete, Terry Sonman, Toni Hananel, Nadya Sonman, Sara Bornsten, İvet Burla, Leon Hananel ve Robert Sonman. 1975 yılında kurulan şirket, tezgah makineleri, yedek parçaları ithalat ve ihracatı alanlarında faaliyet gösteriyor.
Power dergisinde Burla Biraderler ile çıkan bir haberde şu bilgiler yer alıyor:Burla Ailesi Arçelik’in yanı sıra Koç Holding’in beyaz eşya pazarlama şirketi Atılım’da da hisseye sahip. Lori Burla şirket yönetim kurulunda ve başkan yardımcısı olarak görev yapıyor. Atılım’daki hisse payı ise bilgiye kapalı yapıdan dolayı bilinemiyor.
File Tül Makine ve File Tekstil Sanayii, Burla ailesinin tekstil sektöründeki şirketleri arasında yer alıyor. File Tül’ün yönetim kurulunda Yusuf ve Reyna Burla ve Eddi Anter isimleri var. File Tül Makine her türlü tel örgü, makine ve ipliğiyle mensucat imalatı alanlarında faaliyet gösteriyor. File Tekstil genel bir ticaret şirketi hüviyetinde. Bir başka tekstil şirketi Şen Triko da Yusuf Burla yönetiminde. Burla ailesinin şirketi olan Birol File de Birol Burla tarafından kurulmuş.

24 Eylül 2014 Çarşamba

Suudlarin aristokrasi oyunlari

Musevi dinin peygamberi MUSA AleyhisselamTUR dağına çıkıyor. "Ya Rabbi Firavun'u al yanına, bizi kurtar bu zalimden" diyor.
Cenab-ı Allah buyuruyor ki; "Ya Musa... Her gün sarayda verilen yemeklerden artanlar halka dağıtılıyor.
5 bin kişi bu yemeklerle doyuyor.
Ben nasıl alayım onun canını?"
Ne zamanki halka yemek kesiliyor sarayda...
O zaman Firavun gidiyor cehenneme.
Bugün Ortadoğu'yu sizin patronlarınızın göbekten bağlı olduğu BARONLAR petrol uğuruna kan gölüne çeviriyor.
İnsanlar sizin patronlarınızın emir aldığı zalimler yüzünde ÖLÜMDEN kaçıyor.
Ve 1.5 milyona yakın insan koşuyor Türkiye'ye sığınıyor.
Sizin devirmek istediğiniz Erdoğan ve ekibi kucak açıyor milyonlara.
Ve milyonları hem kurtarıyor, hem doyuruyor.
Ne yaparsanız yapın, ne yalanlar uydurursanız uydurun, hangi taşeronları operasyon için kullanırsanız kullanın başaramayacaksınız.
Erdoğan mazlumları kucakladıkça zalimlere uşaklık edenler asla kazanamaz.
Çünkü sizin babalarınız Petrodorlar öldürtüyor... Ve hayatta kalanları da AÇLIĞA mahkum ediyor.
Yüce Allah vaadinden asla dönmez.

İlk sabah iptal edilen Dünya Yahudi Kongresi heyeti ile görüşme burada şaşkınlığa yol açtı! Ronald S.
Lauder'in "Başka zaman olsun!" talebi hemen cevap buldu; "Öyle bir zaman olmayacak!"Kestirip atıldı yani!
Erdoğan'a CFR'de de Rose ile yaptığı söyleşide de en çok İsrail ile ilgili yaklaşımı, IŞİD, rehine kurtarma operasyonunun ayrıntıları ve Suriye soruldu!
Erdoğan'ın cevaplarına geçmeden isterseniz bölgedeki gelişmeleri kısaca özetlemek istiyorum!
Böyle yaparsak Erdoğan daha iyi anlaşılacak bence!Birkaç yıl önceye dönelim!
Tunus'ta Bouazizi isimi genç düzenin kendilerini yok ettiğini söyleyerek bedenini ateşe verdi!
Bu Arap coğrafyasındaki en büyük isyanlardan biriydi! İnsanlar başkaları tarafından belirlenerek devleti esir alan isimleri istemiyordu!
Bu ateş bölgeyi kapladı! Libya, Mısır, Fas, Cezayir, Suriye Bahreyn ve Suudi Arabistan'ın kapısını çaldı!
Hatta Birleşik Arap Emirlikleri'ne kadar ulaştı!
Erdoğanlı Türkiye bölgeye umut olmuştu!Esad gibi bir azınlığa dayanarak yönetilmek ya da Erdoğan gibi milleti arkasına alarak gitmek vardı!
Ortadoğu halkları Türkiye formülünü istedi! İstedi ama istemekle bitmiyordu!
Ankara demokrasi bayrağıyla bölgeyi tamamen ayağa kaldırdı!
İngilizler, Fransızlar ve askerleriyle gelip yerleşen Amerikalılar'ın çizdiği sınırlar ve yönetim şekilleri artık istenmiyordu! Bu nedenle insanlar meydanlardaydı!
Ancak sorun sadece demokrasi ile açıklanabilecek bir durum değildi!
İsyanın başladığı yerdeki ateş Körfez'e doğru gidiyordu!
Suudlar'ı sarsıyordu!Peki, ne yapılmalıydı?
İlk iş Mısır'da Mursi'nin gitmesi gerekiyordu! Sisi'ye milyarlarca dolar gitti! Meydanlar kan gölüne döndü!
Demokrasi silahla katledildi! Asıl hedef Türkiye idi!
Erdoğan kötü örnekti!Demokrasi gelecek ve İngiliz-
Yahudi bankalarındaki 5-6 trilyon dolar geri çağrılacaktı! Çok pahalı bir işti! Yapılması gereken Erdoğan'ı indirmekti!
Oslo, Gezi, 17 Aralık buydu!Türkiye eski Türkiye olur ve birkaç aile tarafından yönetilirse sorun kalmayacaktı!
Denediler, yapamadılar!Tabii yılmadılar!
Bu kez barış sürecini hedef aldılar!
Bir anda IŞİD'i çıkardılar!
Erdoğan'ın Rose'a söylediği gibi bu adamlar Amerika'nın Irak ordusuna bıraktığı silahları kullanıyordu!
Bu nedenle önlerine ne gelirse yıkıp geçiyordu!IŞİD "Körfez'e ve Suudlar'a DEMOKRASİ gelmesin!" diye kurulmuştu!
Akıl yabancılarındı elbette!
6 trilyon dolar için bölgenin kan gölüne dönmesi katlanılabilir bir şeydi! Öyle de oldu!Banka hesapları boşalmasın diye yabancılar ŞEYHLERİ, SULTANLARI ve KRALLARI halkından koruyordu!
Bir taşla iki kuş vursunlar diye de IŞİD'i Kürtler'in üzerine salıyorlardı!
Çatışma olsun süreç bitsin diye!
Öyle ya BATI basınına göre IŞİD militanlarını Türkiye koruyor, bakıyor ve tedavi ediyordu! Yalanla büyük gerçeği kapamak istiyorlardı!
Aslında hedef Erdoğan'ın arkasına aldığı millet desteğini budamaktı!
Bölgede demokrasi sözünü dipsiz kuyuya atmaktı!
Durum böyleyken herkes IŞİD'i merak ediyor ve Erdoğan'dan cevap bekliyordu!
Rose'un sorusuna verilen cevap çok güzeldi: Maliki oradaki en büyük sorundu! Sözde çekildi!
Gidip Cumhurbaşkanı Yardımcısı oldu!
Yani aslında oyun açık ve netti!
Hedef ERDOĞANLI TÜRKİYE idi...
Sultan Bender IŞİD'den petrolleri alıyor, Suriye'den denizle buluşturuyordu! Esad büyük pay aldığı için de sesini çıkarmıyordu!
Durum böyle iken Rose "Rehineler için ne verdiniz?" diye soruyordu!
Öyle ya adamların kurup büyüttüğü bir örgütten nasıl 46 kişiyi burnu bile kanamadan alıyorduk!
Almıştık! Hem de hiçbir şey vermeden! Erdoğan'ın dediği gibi "İsrail bir askeri için yüzlerce kişiyi düşünmeden teslim ediyordu! Bizim ne yaptığımızla niçin bu kadar ilgileniyorsunuz ki! Ama bir şey vermedik!"
Erdoğan, Rose'a net şekilde IŞİD'in terör örgütü olduğunu söyledi! "Biz terörden çok çektik!
Kimseye destek de olmayız" 
dedi! "Rehineler geldiğine göre koalisyonda yer almanızda bir engel kalmadı değil mi?" şeklindeki soruya da "Bakacağız! Birimlerimiz çalışıyor!
Ama bu işler havadan birkaç bomba atmakla çözülecek işler değil! Sosyal ve psikolojik tarafı da var! Topluca düşünülüp hareket edilmeli!" şeklinde cevap verdi! Ankara asla ezberle gitmiyordu! Bir planı vardı!
Temel hassasiyet Türkiye'nin çıkarlarıydı! "Peki, planlarınızdan söz etmeyecek misiniz?" şeklindeki bir soruya da"Bunlar ekranda konuşulacak şeyler değil" cevabını verdi! Söyleşiden mutlu ayrılan Rose'un bir sonraki durağı Ankara olacaktı!

23 Eylül 2014 Salı

Yahudi BARON Khodorkovski

Gorbaçov ile yakın dost, Yeltsin ile sıkı ahbaptı.
Başbaşa ülkenin geleceği ile ilgili kararlar alıyorlardı. O Sovyetler zamanında en sıkı komünistti.
Dağılma süreci ile birlikte rüşvete boğduğu Yeltsin, ona petrol yataklarını 350 milyon dolara hediye etmişti.
Hediye diyorum çünkü 350 milyon dolarlık şirket bir yılı geçmeden 15 milyar dolarlık BARON haline getirmişti onu.
Forbes dergisi onu dünyanın en zenginleri sıralamasında 16. sıraya oturtuyordu.
Onun adı Rus YAHUDİ oligark Khodorkovski'ydi.
Bir de sağ kolu vardı. Bütün işlerini o takip ediyordu. Khodorkovski'nin çantacısı Alexander Lebedev'di.
KGB ajanlığından kapitalist ÇANTACILIĞA giden bir hayat öyküsü vardı.
Khodorkovski'nin çantacısı olmak bile adama yetiyordu. Nitekim Lebedev de aynı Forbes dergisinin "Dünyanın en zengin 500 ismi" arasında 385. sıraya oturuyordu.
Onun üzerinde gözüken paralar ve şirketler aslında YAHUDİ BARON Khodorkovski'ye aitti. Putin iktidara geldiğinde Rus oligarkları karşısına almış "Siz işadamısınız, ya devleti yönetmeyi bırakacaksınız ya da buhar olacaksınız" demişti.
Bunların içinde YAHUDİ BARON Khodorkovski ve çantacısı Alexander Lebedev de vardı. Bana mısın demediler, Putin'e savaş açtılar. Muhalefet partilerine destek ve PARA yağdırdılar.
Putin onları vergi kaçırmaktan, halkı soymaktan dolayı yargıladı.
Hakim hapis cezalarını açıklarken ikisi de umursamaz bir tavır içinde kitap okuyarak dalga geçiyorlardı. Çünkü New York'un Yahudi baronları ile ortaklık kurma noktasına gelmişlerdi. Başkan Yardımcısı Cheney ile Washington'da yaptığı gizli bir görüşmenin ardından ExxonMobil ve Chevron-
Texaco'ya şirketleri Yukos'un yüzde 40'ının satışı için görüşmelere başlandığını birlikte duyurmuşlardı.
Lebedev de Carlyle grubu adına çalışan George H.W. Bush'u Moskova'ya getirmişti.
İkisi de "Biz dokunulmazız" diyordu.
Putin ikisini de hapse attı. Cezaevi sonrası ikisi de soluğu Londra'da aldı.
Kraliçe onların hamisi oldu.
İşte Yahudi Rus Oligark Khodorovski'nin çantacısı Alexander Lebedev gitti İngiltere'de krize giren INDEPENDETgazetesini 1.6 dolara satın aldı.
Ayrıca üç İngiliz gazetesinin daha sahibi oldu.
Kağıt üzerinde sahibi o, gerçek patron ise Yahudi BARON Khodorkovski'ydi

Bir nefeste hastalik


Maske içerisine yerleştirilen özel sensörler aracılığıyla insanın nefesindeki bileşenlerden akciğer kanseri ve diyabet tanısı konulmasına olanak sağlayacak cihazın yapım projesini, İstanbul Kalkınma Ajansı'nın 1,2 milyon liralık desteğiyle İzmir Yüksek Teknoloji Enstitüsü, İstanbul Teknik Üniversitesi (İTÜ) ve İstanbul Üniversitesi Cerrahpaşa Tıp Fakültesi Hastanesi birlikte gerçekleştirecek.
Projenin üstlenicisi İYTE Fen Fakültesi Kimya Bölümü Öğretim Üyesi Yrd. Doç. Dr. Ümit Hakan Yıldız , Türkiye'de hem akciğer kanseri hem de diyabet hastalığının her geçen yıl arttığını, bu rahatsızlıkların tanısının hastalığın geç evresinde konulması, tedavi süreçlerinin de maliyetinin yüksek olması nedeniyle "Tek Kullanımlık Nefes Analiz Sensörü" projesini hayata geçirmeye karar verdiklerini anlattı.
Projenin, İstanbul Kalkınma Ajansı'ndan 1,2 milyon liralık kaynakla desteklendiğini, üniversitesiyle birlikte İTÜ ve Cerrahpaşa Tıp Fakültesi Hastanesi'nin de desteğiyle cihazı yapacaklarını ifade eden Yıldız, prototipin birkaç ay içerisinde ortaya çıkacağını, ilk etapta 25 adet üreteceklerini dile getirdi.
Elektronik burun
Akciğer kanseri ve diyabetin ön tanısını sağlayacak cihazı, "Elektronik burun" olarak nitelendiren Yıldız, şöyle konuştu:
"Her şeyiyle tamamen yerli üretim olan cihaz toz maskesi şeklinde olacak. Sistemin toz maskesi kısmında sensör bulunacak. Bu bir elektronik devre. Sensörün tepesinde de gaz sensörü membranı var. Onun üzerinde seçici katman olacak. Bu sadece toluen ve asetonu seçecek, her türlü gazı seçmeyecek. Cihazdaki iletken yüzeye gaz molekülleri yapışıyor ve iletkenlikte değişme oluyor, sinyal oluşturuyor. Kişi maskesini alıp ağzına takacak normal nefes alacak. Nefesten çıkan organik bileşikler sensör ara yüzüne yapışacak. Arkasında elektronik devre yapışan molekülleri değişimi sinyalleyerek işleyecek ve bunu küçük üniteye iletecek. Elektronik devrenin ucunda belki bir USB ya da bluetooth sayesinde veriler hastaneye gitmeye bile gerek kalmadan doktora iletilecek. Bu sayede 'hasta olmadan doktora gitmeyiz' anlayışı da ortadan kalkacak. Çünkü bu cihaz sayesinde hasta olmayan kişinin bile takibi rahatlıkla yapılacak. Hastalıklara erken teşhisle müdahale edilebilecek."
Nefesten çıkan bileşenler hastalık hakkında ipucu verecek
İlk etapta 25 adet üretecekleri cihazın Cerrahpaşa Üniversitesi Tıp Fakültesi Hastanesi'ndeki deneme safhasından sonra seri üretimine geçilebileceğini ve Türkiye genelinde rahatlıkla eczanelerden ya da aile hekimlerinden temin edilebileceğini anlatan Yıldız, şöyle devam etti:
"İnsan nefesi birçok bileşenden oluşuyor. Bizim bildiğimiz su buharı ve karbondioksittir. Ama bunun içinde birçok uçucu organik bileşikler vardır. Cihaz, nefesten uçucu organik bileşiklerin tayinini sağlayacak. Organik bileşiklerin bir kısmının konsantrasyonunun belli seviyeyi aşması durumunda bunun bazı hastalıkların belirteçleri olduğu düşünülüyor. Biz de şunu düşündük. Akciğer kanseri ve diyabet birçok uçucu organik bileşiklerle ilişkili. Akciğer kanseri toluenle, diyabet asetonla ilgili. Nefesteki toluenin artması akciğer kanseri riski olanlarda, asetonun artması diyabet riski olan kişilerde görülür. Bütün her şeyi yerli olacak tek kullanımlık maskedeki sensörler nefesteki bu iki bileşiğin değerlerini tespit ederek akciğer kanseri ve diyabetin ön tanısını sağlayacak. Bu bilgiler sayesinde de hastalığa yakalanmadan müdahalede bulunulabilecek."

ABD Özel İhracat Konseyi'geliyor


ABD Başkanı Barack Obama, Özel İhracat Konseyi'ni, ekonomi alanında işbirliği olanaklarını görüşmesi için Türkiye'ye gönderiyor. Heyette, ABD ve dünyanın en iyi şirketleri ve bu şirketlerden 8'inin CEO'su yer alacak. 30 Eylül'de Türkiye'de olacak konsey üyeleri, İstanbul ve Ankara'da temaslarda bulunacak. Heyetin başkanlığını, ABD Ticaret Bakanı Penny Pritzker yapacak. Konsey üyeleri arasında IBM, Pfizer, Boeing, eBay, Marriott, Lockheed Martin, AES, Carpenter firmaları yer alıyor. Heyet, dönüşte Obama'ya özel bir rapor da sunacak.
İŞBİRLİĞİ FIRSATLARI ARAŞTIRILACAK
ABD, siyasi olarak 'stratejik ortak' gördüğü Türkiye ile ilişkilerini ekonomik olarak da geliştirmek istiyor. ABD Başkanı Obama, ABD'nin en iyi şirketlerinden oluşan kendisine bağlı Özel İhracat Konseyi'ni (PEC), Türkiye'ye yolluyor. ABD Ticaret Bakanı Penny Pritzker başkanlığındaki heyet, ay sonunda Türkiye'de olacak. ABD heyeti, Türk işadamları ile ikili görüşmelerin yanı sıra hükümet ile resmi temaslarda da bulunacak.
ABD heyeti, iki ülke arasındaki ticaret ve yatırımları artırmak için işbirliği fırsatlarını araştırmakla görevli olacak. Heyet, Türkiye'deki temaslarında, ABD'li şirketlerin karşılaştığı fırsatlar ve zorluklar üzerine de inceleme yapacak. Heyet, temasları sonucunda bir rapor oluşturarak Başkan Obama'ya sunacak. ABD yetkilileri, 'Amacımız, hızlı büyüyen bu ülkede, ekonomisindeki fırsatlar hakkında daha fazla bilgi toplamak. Ayrıca, küresel pazarlara da erişmek istiyoruz' dedi.
DEVLERİN CEO'LARI DA GELECEK
Heyette; Vermeer Corporation, Xerox, Carpenter, Lockheed Martin Corporation, Magno International, Marriott International, Archer Daniels Midland gibi dev şirketlerin CEO'ları yer alacak. Heyette ayrıca üst düzeyde temsil edilecek şirketler de olacak. Bu şirketler AES Corporation, Boeing, The Dow Chemical Company, eBay, IBM, Pfizer. Yöneticileri Türkiye'ye gelecek 8 şirketin toplam piyasa değeri 635 milyar doları buluyor.