25 Aralık 2017 Pazartesi

Türk mühendisleri 850 avroluk hız sensörünü 750 liraya üretti

Samsun'da Türk mühendisleri, bu alanda Almanya'nın tekeli bulunan ve 850 avroya satın alınan tramvayların hız sensörünü geliştirmeyi başardı. Sensör, 750 liraya mal edildi.
Samsun Büyükşehir Belediyesine bağlı Samsun Hafif Raylı Sistem AŞ'nin () kullandığı tramvaylarda bulunan hız sensörleri arızalandı. Tramvaylara hız sensörü takmak için fiyat ve parça araştırması yapan şirket, 10 santimetrelik cihazın sadece Almanya'da üretildiği ve 850 avroya satıldığını öğrendi.
1,5 AYLIK AR-GE ÇALIŞMASI YETTİ
Bunun üzerine SAMULAŞ Genel Müdürü , parçanın 'de üretilmesi amacıyla harekete geçti.
Gürkan, Samsunlu mühendis Hakan Kahvecioğlu ve ekibi ile bir araya gelerek, 1,5 aylık Ar-Ge çalışması sonucunda parçanın üretilmesini sağladı.
Kahvecioğlu, AA muhabirine, SAMULAŞ'ın hız sensörü temininde zorluk çektiğini öğrendikten sonra çalışmaya başladıklarını söyledi.
Türkiye’nin gururu yerli silahları
İLK ETAPTA 50 ADET YAPTILAR
Sadece 3 mühendisin 1,5 aylık çalışması sonucu parçanın üretilebildiğine dikkati çeken Kahvecioğlu, parçayı Türkiye'de 750 liradan satmayı planladıklarını kaydetti. Kahvecioğlu, ilk etapta 50 parça ürettiklerini, talep doğrultusunda üretim yapacaklarını bildirdi.
SAMULAŞ AŞ Genel Müdürü Kadir Gürkan da tramvayların zorlu iklim koşullarında çalıştığını, bujilerinde bulunan hız sensörlerinin normal kullanım ömründen kısa sürede arıza verdiğini anlattı.

YERLİ HIZ SENSÖRLERi, 150 BİN LİRA TASARRUF SAĞLADI
Cihazı temin etmek istediklerini ancak 850 avroya ithal edilebileceğini öğrendiklerine işaret eden Gürkan, şunları söyledi:
"Biz de yerlisini üretmek istedik. Samsunlu üreticilerimizle yaptığımız görüşme sonucunda hız sensörünü aynı teknik özelliklerde ve aynı verileri üretecek şekilde 750 liraya mal ettik. Bir tramvayda yaklaşık 12 hız sensörü var. Bunu araç filosuna vurduğunuzda oldukça yüksek işletme ve bakım maliyeti oluşturuyor. Bu tür çalışmalarla hem Samsunlu firmaların üretim altyapısını geliştirirken hem de işletme giderlerini azaltma şansı yakaladık."

Gürkan, üretilen yerli hız sensörleriyle 150 bin lira tasarruf sağladıklarını sözlerine ekledi.

10 Aralık 2017 Pazar

Yolsuzlugun tarihcesi yazildi

Yolsuzluk çarkı
Ataşehir Belediyesi'nde inceleme yapan müfettişler, 'li Belediye Başkanı 'nin onlarca yolsuzluk ve usulsüzlüğünü tespit ederek hem İçişleri Bakanlığı'na, hem savcılıklara iletti. Müfettişlerin hazırladığı raporlarda yer verilen ve pek çoğu hakkında dava açılan tespitlere göre, İlgezdi'nin  Belediye Başkanlığı görevini kötüye kullandığı ve yüksek miktarda rant sağladığı belirlendi.
AKRABALARI ÜZERİNDEN İŞ YAPTI
Belediye başkanı seçilene kadar Ali Asgar Maraşlı ile Erguvan İnşaat Ltd Şti.'ni, Ali Asgar Maraşlı ve Barış Kılıç ile Erguvan İnş. Yap. ve Day. Tük. Mal. Paz. İnş. Şirketleri aracılığıyla Ataşehir'de müteahhitlik ve arsa alım-satımı yapan Battal İlgezdi'nin; 2009 yerel seçimlerinde Ataşehir Belediye Başkanı seçildikten sonra akrabaları ve arkadaşları aracılığıyla kurduğu şirketler üzerinden rant sağladığının ortaya çıkması ile iş büyüdü. CHP'li İlgezdi'nin, belediye başkanı seçildikten sonra yeğeni Özkan Kınalı, eniştesi Nurettin Şahin ve bacanağı Özer Çetin Şenyurt üzerinden kendi ticari işlerini yürüttüğü ve bu kişileri de aracı olarak kullandığı tespit edildi.
BUZ REZİDANS'TAKİ İMAR OYUNLARI
İçişleri Bakanlığı'nca Ataşehir Belediye Başkanlığı görevinden alınmasıyla sonuçlanan süreç, Battal İlgezdi'nin Buz Rezidans'taki imar oyunları ile patlak verdi. İlgezdi'nin, 2009'daki seçimlerden sonra başkanlığını fırsat bilerek söz konusu yapının bulunduğu 2 parselden oluşan arazinin belediyeye ait olan parseli Buz Rezidansın yapılması için türlü imar oyunları birleştirdi. Buz Rezidansın inşası sürecinde yapı ruhsatına aykırı imalatlar ve inşaatlar olmasına rağmen Ataşehir Belediyesi görevlileri tarafından gerekli izin belgeleri düzenlendi. İnşaaat bittiğinde Battal İlgezdi ve eşi Gamze İlgezdi imzaladıkları kat karşılığı inşaat sözleşmesi kapsamında 17 daire sahibi oldukları ortaya çıktı. Ayrıca belediye hissesinin Büyük Uzunlar şirketine geçmesi sürecinde muvazaalı işlemler gerçekleştirildiği ve değer tespitlerinin mevzuata aykırı olarak rayiç bedelin altında belirlenerek belediyenin zarara uğratıldığı da belirlendi.
EV RUHSATINI OKULA ÇEVİRDİ
1918 ada 2 nolu imar parselin mülkiyetinin Battal İlgezdi'nin eniştesi Nurettin Şahin ve bacanağı Özer Çetin Şenyurt tarafından 4 milyon 750 bin TL bedelle satın alınmasının ardından bu parsel üzerinde 1+1 dairelerden oluşan yapı için mal sahibi Nurettin Şahin ve müteahhit Erguvan Teknik Grup İnşaat Anonim Şirketi adına inşaat ruhsatı Ataşehir Belediyesince temin edildi. 1918 ada 2 nolu imar parselin yapılanma şartı ve inşaat ruhsatının niteliği 1+1 dairelerden oluşan konut kullanımlı yapı olmasına rağmen, yapılaşma şartı ve inşaat ruhsatına aykırı olarak özel okul yapıldı. Bu konu adli makamlara intikal etmiş olmasına rağmen Ataşehir Belediyesi tarafından halen Doğa Koleji olarak faaliyette olan binanın yıkımı gerçekleştirilmedi.
ERGUVAN PARKI VURGUNU
Battal İlgezdi ile Belediye Meclis Üyesi ve İmar Komisyonu Başkanı Ali Emrah Büyük, Büyük Uzunlar Ltd. şirketi aracılığıyla Erguvan Barış Parkı üzerinden yeni rant alanı oluşturma fikrini uygulamaya koydu. Büyük Uzunlar'ın ortakları Mehmet Ali ve Yusuf Uzunlar ile Uğur ve Halit Emre Atalay tarafından Buz İnşaat Taahhüt Sanayi ve Ticaret A.Ş. kuruldu. Erguvan Barış Parkı'na yapılan yatırım karşılığında yüklenici firmaya 4 adet toplam 690m2 alanlı büfe-lokantanın işletilme hakkının tanınması kararlaştırıldı. Yüklenici tarafından işletilecek büfe ve kafeteryaların muhammen kira bedelinin aylık 2 bin 750 TL olarak belirlendiği ve toplamda 20 yıllık imtiyaz hakkının devrinin öngörüldüğü anlaşıldı. Şartnameye aykırı olarak inşa edilen ilave kullanım alanları ve içkili lokanta ruhsatı ile alan alt yüklenicilere BUZ İnşaat Limited Şirketi tarafından yıllık 1 milyon 500 bin TL bedelle kiraya verildi. Bayındırlık birim fiyatları çerçevesinde 20 yılda toplamda 5 milyon tutarındaki kiralama bedeliyle kiralandığı, alt yüklenicinin bu rakama 3 yıl içerisinde ulaşacağı, kalan 17 yıllık sürenin de yükleniciye rant olacağı tespit edildi
.

6 Aralık 2017 Çarşamba

İHA'ların mimarı Selçuk Bayraktar mucizesi

Son 9 ayda SİHA ve İHA'larla düzenlenen 562 operasyonda 1853 terörist öldürüldü. Büyük kayıplar veren terör örgütü PKK, kırsalda eylem yapamaz hale geldi. Öyle ki telsiz konuşmalarında "İHA'lardan dolayı kafamızı kaldıramıyoruz" diyen PKK'lılar, ölenin yerine dağa çıkartacak adam da bulamıyor. Zira 2017'de PKK'ya katılan kişi sayısı sadece 92...
İHA korkusundan dolayı hareket kabiliyetleri azalan ve moral bozukluğu içine düşen teröristler, grup halinde hareket edemiyor. Kırsal kesimde barınma alanları daraldığı için de beslenme zorluğu çekiyorlar.
PKK'yı adeta bitme noktasına getiren İHA ve SİHA'ların devreye girmesi güvenlik güçleri de neredeyse hiç kayıp vermiyor.
İşte PKK'nın kâbusu olan bu İHA-SİHA’lar Türkiye’nin en stratejik tesislerinden biri olan Baykar A.Ş.’de üretiliyor.

Baykar, baştan sona ezber bozan bir başarı hikâyesine sahip... Bayraktar kardeşler, babalarının öncülüğünde ömürlerini milli teknolojiye, robotik geliştirmelere adamışlar. Ar-Ge ve üretim merkezinin her karışını bizlere bölüm bölüm gezdiren Baykar Teknik Müdürü ve Türkiye Teknoloji Takımı Vakfı (T3 Vakfı) Mütevelli Heyeti Başkanı Selçuk Bayraktar'la İHA’nın üretiminin tüm aşamalarını konuştuk:

* Devletin talepleri doğrultusunda mı AR-GE çalışmaları gerçekleştiriliyor?

Bayraktar Mini İHA bizim 2000’li yıllarda arge çalışmalarına başladığımız ve daha sonra 2005 yılında Savunma Sanayi Müsteşarlığı (SSM) tarafından talep edilen bir sistemdi. O dönemlerde 7 yıl boyunca kendi kısıtlı maddi imkânlarımızla herhangi bir gelir elde etmeden bu alanda arge çalışması yürüttük ve artık bunların sonuçlarını somut bir şekilde görüyoruz.
Günün koşullarına göre nasıl ki telefonlara yazılım güncellemeleri geliyorsa İHA’lara da güncellemeler geliyor. Yaptığımız çalışmaların büyük bir çoğunluğunu inisiyatif alarak gerçekleştiriyoruz. Tedarik eden kurumun tüm detayları yoğun bir şekilde takip etmesi pek mümkün değil. Eğer döngüyü kullanıcı talepleriyle ilerletirsek güncelleme süreçleri çok uzun sürer. Mesela İHA’ların silahlandırılması talebi devletten gelmedi. SİHA’lara milli mühimmat üretilmesi de aynı şekilde.  SIHA’ların milli mühimmatlarla donatılması sürecinde Roketsan ekibi bizimle birlikte güneydoğuda askeri üsde 6 ay hangarda geceli gündüzlü çalıştılar. Tümüyle firmamız ve Roketsan iş birliğiyle aldığımız inisiyatif sayesine bugün Türkiye kendi sınıfının en iyisi milli SİHA sistemlerine ve milli akıllı mühimmatlara sahip olmuş oldu. Dünyada bu kabiliyete sahip ancak 5 veya 6 ülke var.  İHA’ların uçuş süresini tamamlamasını yakından takip ettik. Milli mühimmatlı milli SİHA’lar bu şekilde ortaya çıktı.

* İHA’ların üretimine başlangıç sürecinden bahsedebilir misiniz?

Bizzat benim ve mühendis ekibimizin üç senesi Güneydoğu’da uçakların başında askeri birliklerde geçti. Sınır içinde ve hatta bazen dışında mini sınıfı sabit kanat İHA ve döner kanat mini helikopter İHA’larla birlikte gitmediğimiz birlik kalmadı diyebilirim. Askerle birlikte sahaya indik, dağ bayır beraber gezdik. Teknolojimizin eksiklerini askeri harekât şartlarında gördüm. Bu da ihtiyaçlara en hızlı şekilde cevap verecek şekilde geliştirme yapmamızı sağladı. En doğru, en ahlaki yol buydu.

TSK Envanterindeki Tek Milli İHA

-Bayraktar TB2: TSK ve Emniyet Genel Müdürlüğü envanterinde 38 adet bulunmakta ve bugüne kadar 30 bin saat görev uçuşunu tamamladı. Biz konuşurken onlarcası havada göreve devam ediyor.
-Bayraktar Mini İHA: TSK ve EGM envanterinde 220 adet bulunmakta ve bugüne kadar 100 bin saat üzerinde görev uçuşu var. Türkiye’nin ihraç ettiği ilk milli hava aracı sistemi.
Bayraktar TB2’lerin içinde 40 farklı bilgisayar var. 7 farklı mühendislik disipliniyle Ar-Ge ve üretim yapıyoruz. Bütün aerodinamiğini, elektroniğini, yazılımını ve en önemlisi de güdüm sistemini biz tasarlayıp yıllar süren denemelerden sonra üretim bandına ürünü alıyoruz. Dışardan lisanslı olarak kullandığımız askeri ürün statüsünde bir tek ana sistem bileşeni yok. %100 milli ve özgün tasarıma sahip, aynı zamanda ihracat durumunda herhangi bir kısıtlama gibi bir durum bulunmamakta. Kendi sınıfında dünyanın en ileri teknolojisine sahip ama tabi bu dünya çapında bir yarış ve sürekli geliştirme içinde olmak durumundayız. Bayraktar İHA Türkiye irtifa ve saat rekoruna sahip. İnsansız hava araçlarının tüm fikri ve sınai hakları bize ait. Hiç kimsenin kopyası değiliz. Biz en iyisi olacağız diye yola çıktık. Bu yüzden kimsenin kopyası olmamalıydık.

* ARGE ekibinizi nasıl seçiyorsunuz?

Staj programlarımız var. Geçtiğimiz dönem 300 öğrenci bünyemizde staj yaptı. Bu stajlarda başarı gösterenleri tam zamanlı olarak işe alıyoruz. ARGE ekibimizin yaş ortalaması 30. Ekibimiz 150 mühendis ve 150 teknisyenden oluşuyor.



* Neden Milli Teknoloji?

Diğer ülkelerin Türkiye’ye aktardıkları sanayileri düşünün. Hep kendilerinin bıraktıkları, katma değeri daha düşük stratejik önemini yitirmiş olanlar. Mesela otomotivde Avrupa şampiyonuyuz. Arabanın %87’sini yapıyoruz. %13’lük kısmının katma değeri çok daha yüksek olduğundan ülkemize çok daha az değer katıyor.İTÜ Elektronik bölümünde lisans eğitimi aldıktan sonra Upenn’den aldığım burs teklifiyle Amerika’da İHA’lar konusunda araştırma görevlisi olarak çalışmaya ve aynı zamanda yüksek lisans eğitimime başladım. 2000’li yılların başında dünyada ilk defa İHA’ların formasyon uçuş deneylerini yaptık. Çalışmalarım büyük ilgi gördü. 100 kişilik bir laboratuvar ekibiydik. Hepsi dünyadan toplanmış beyinlerdi. Belki 5 tanesi Amerikalı’ydı. Amerika’nın kendi beyinleri bu teknolojileri geliştirmek için yetmiyor. Robot teknolojileri üzerine çalışıyorduk. Hatta çalışmalarımızı gidip askeri üslerde deniyorduk. Tüm teknolojiler Amerika’nın dünyadan topladığı beyinler tarafından üretiliyor. Amerika savunma sanayisine ve bu alandaki çalışmalara dünyanın toplamından daha fazla para harcıyor. Dünyadaki teknolojilerin temeli hep savunma sanayisinden geliyor.

Sonrasında yine burslu olarak MIT’den doktora teklifi aldım. Orada Helikopter İHA’ların agresif manevra kabiliyeti vb. düz duvara helikopteri otomatik kondurma konularında çalıştım. Akademik çalışmalarımın devam ettiği o dönemde mühendis olan babam ve kardeşlerimle birlikte havacılıkta yeni bir açılım bu alanda Türkiye’de bu teknolojinin milli olarak gelişmesi için bir ekip kurduk ve yoğun bir şekilde çalışmaya başladık. Özellikle bu sistemler için stratejik bileşen olan uçuş kontrol ve güdüm sistemlerini geliştirmeye odaklandık. Belki basit gelecek ama Türkiye’nin ilk akıllı güdüm sistemi bir maket uçak üzerine yerleştirilerek doğup büyüdüğümüz Sarıyer’in Garipçe köyünün top sahasında uçuş testlerini yaptık. Ben o sırada MIT’den 2. Yüksek lisans diplomamı alıp Georgia Tech Üniversitesi’nde doktora çalışmalarımı yapıyordum. Türkiye’de faaliyetlerimiz yoğunlaşınca doktoramı yarım bırakıp 2007 yılında geri döndüm.
Bizim gibi girişimci firmalardan yüzlerce olmalı Türkiye’de. Buna müsait iklim ve ekosistem oluşmalı. Bu toplumsal bir seferberlikle dip dalgası gibi toplumun kendi içinden çıksın. Ülkemizi muasır medeniyetler seviyesine hatta daha da ilerisine taşısınlar. Biz bir maceraya başladık. Şuan kendi sınıfının en iyisi olan insansız hava aracını yapmayı başardık. Bunun örneklerinin çoğalması lazım ki Türkiye hak ettiği yere gelsin. Bu çağda teknolojiyi kendi iç dinamiklerimizde üretiyor olmak hayat memat meselesi. Bu düzeyde bilgi ve teknolojiye sahip olmayan ülkeler hem fakirleşiyor hem de bağımlı hale geliyorlar. Sonrasında da parçalanıp yok ediliyorlar. Bu gerçeği yakın coğrafyamızdan görebiliriz. Dünyada şuanki düzen maalesef bu.
Mesela 3 milyon Suriyeli misafir var ülkemizde. Bunların en az 100 bini çok zekidir. Bu inanılmaz bir insan kaynağı gücü. Bu insanlardan yetenekli olanların çoğu batıya gidiyor. Bu beyinleri yerleştirecek ekosistem bizim ülkemizde malesef yok şuan. Mesela ben Amerika’da bir yabancı öğrenci olarak elimi kolumu sallayarak yüksek teknolojili laboratuvarlarda, askeri üslerde dünyada ilk olan deneyler yaptım. Sadece rakamlara ellerindeki kaynaklara ve insan gücüne baktığımızda bile çok orantısız bir yarışta olduğumuzu görüyoruz. O anlamda bazı sosyal atılımlar yapmamız gerekiyor artık. Biz de bir yandan kendi vatandaşlarımıza fırsatlar tanırken, diğer yandan Osmanlı’da olduğu gibi dünyadan beyinleri cezbedici bir ortam, altyapılar oluşturarak sisteme adapte etmeliyiz.

* Gelecek için projeleriniz neler?

Ağ Tabanlı Komuta Kontrol Sistemleri için çalışmalarımız başladı!


İHA’ların onlarcasının farklı görevlerde uçtuğu senaryolar için altyapı çalışmalarımızı sürdürüyoruz. Petrol boru hatları, sınır denetimi, arama kurtarma çalışmaları görevlerinde onlarca uçak filosu oluşturulacak. Bunlar merkezi bir karargâhtan yönetilecek, kontrol edilecek. 8 adet teslimatı yapılan SİHA’ların devamı gelecek. Bu sayı çok daha artırılacak.

4,5 TONLUK UÇAK YOLDA!

İsmi henüz belli değil. 1,5 ton yük taşıyabilecek bir İHA projesi... Uçuş sırasında ses çıkarmaması çok önemli. Ürünün çalışmaları devam ediyor.


* Ülkeler arası teknoloji transferine inanıyor musunuz?

Ben bir mühendis olarak teknoloji transferine inanmıyorum. Kimse kimseye stratejik olarak onu önde tutacak bilgiyi aktarmaz. Ya sıfırdan teknolojiyi geliştireceksiniz ya da var olanı kopyalayacaksınız. Ancak kopyalamak da sizi her daim bir adım geride bırakacaktır.
 
TÜRKİYE TEKNOLOJİ TAKIMI – T3VAKFI

Türkiye’de Baykar’ların sayısını arttırmak için Selçuk Bayraktar’ın Mütevelli Heyeti Başkanlığını yaptığı Bayraktar ailesinin desteklediği T3Vakfı’nı, Vakfın Yönetim Kurulu Başkanı Mehmet Fatih Kacır Bey’den dinledik.

* Eğitim sistemimiz çok tartışılıyor. Bu konuda neler düşünüyorsunuz? Neler yapmalıyız?


EZBERCİ EĞİTİMDEN KURTULMALIYIZ!

Eğitimle ilgili tartışmaların gündemde olması olumlu bir durum. Tartışmalar sürdükçe en iyiye doğru yaklaşılacaktır. Fakat tartışmaların sadece sınav sayı ve sorularıyla ilgili olması talihsizlik. Tartışmanın özünde öğrencilerin %100’unun yeteneklerinin ve yönelimlerinin nasıl keşfedilebileceği ve üretken olmalarının nasıl sağlanacağı konusu olmalı. Eğitimimiz proje odaklı olmalı. Ezberci eğitimden kurtulmalıyız. Düşünen, sorgulayan, üreten, risk alan, dayanıklı bireyler yetiştirmeliyiz. Dayanıklılık eksiği ve kaygı öğrencilerde karşılaşılan sorunların başında geliyor. Düşen kalkamıyor, düşmekten korkan koşamıyor! Eğitim sistemiyle ilgili kabullenilmiş tüm ezberler gözden geçirilmeli.

TÜRKİYE’DE BİR GENÇ 25 YAŞINA KADAR HİÇ BİR ŞEY ÜRETMİYOR!
Türkiye’de bir genç 25 yaşına kadar hiçbir şey üretmeme üzerine kurulu bir sistemde eğitiliyor. 25 yaşından sonra üretmesi bekleniyor. Tartışacaksak onyıllardır süregelen bu sistemi nasıl değiştireceğimizi tartışalım. Teknoloji çağının getirdiği meydan okumaların eğitim alanına yansıması sadece Türkiye’de değil, birçok ülkede tartışılıyor. Yeni rüzgarlar her ülke için yeni zorluklar getiriyor. Reformist adımlar atmakta hızlı davranan kazanacak. Diğer ülkelerden daha az şanslı değiliz.

* Türkiye Teknoloji Takımı neler yapıyor? Projelerinizden biraz bahsedebilir misiniz?

ÇOCUKLARIMIZ İÇİN DENEYAP ATOLYELERİ KURDUK

Deneyap Teknoloji Atölyelerinde Robotik, Kodlama, Elektronik, Nesnelerin İnterneti, Siber Güvenlik, Yapay Zeka, Makine Öğrenmesi, İmalat Teknolojileri ve Tasarım, İHA yapımı gibi dersler var. Ders içeriklerinin tamamı proje odaklı olarak hazırlanıyor. Öğrencilerin bir şeyler denemedikleri, üretmedikleri 1 saat dahi yok! Boğaziçi, İTÜ, YTÜ ve birçok üniversitemizden bursiyerimiz olan öğrenciler ve gönüllülerimiz ortaokul ve lise öğrencilerine eğitmenlik ve koçluk yapıyorlar. Ortaokul veya lisenin ilk yılında Deneyap programlarına kabul edilen bir öğrenci 36 ay ücretsiz eğitim görüyor. İlk 18 ay derslerin yoğun olduğu, ikinci 18 ay ise ulusal ve uluslararası teknoloji yarışmalarına katıldıkları bir süreç geçiriyorlar.

İSTANBUL’DA 60 DENEYAP ATOLYESİ KURACAĞIZ

5 yılda sadece İstanbul’da 60 deneyap atölyesi kuracağız. 2018’den itibaren Deneyap modelini diğer illere de taşımayı hedefliyoruz. Bir online Deneyap platformu da kuruyoruz. Bu platforma bağlı eğitim setleri de olacak. Böylece erişebildiğimiz öğrenci ölçeğini artırmış olacağız. Aynı zamanda bu alandaki öğrencilerin ve eğiticilerin bir paylaşım platformu da olacak bu. Bu ihtiyacı da karşılayacak.

DOĞA KAMPLARI DÜZENLİYORUZ

Deneyap öğrencileri doğa kamplarına katılıyor. Spor ve sanatla ilgileniyorlar. Binicilik, okçuluk, dağcılık, kürek, yelken gibi sporların en az birinde kendilerini geliştirmeleri hedefleniyor.

TÜRKİYE’NİN EN BÜYÜK ÇOCUK ÜNİVERSİTESİNİ KURUYORUZ

Türkiye’nin en büyük çocuk üniversitesini kuruyoruz. 2018’de açılacak. Astronomi, ekoloji, matematik, fizik, kimya, teknoloji, anatomi, müzik, drama gibi atölyeler, keşif alanları bulunacak. Haftasonları üstün yetenekli çocuklar, hafta içleri okullardan gelecek tüm çocuklar atölyelerden yararlanacaklar. Çocukların merak duygularını tetiklemeyi, onları başka bir dünya ile tanıştırmayı hedefliyoruz.


İSTANBUL’UN İLK BİLİM MERKEZİ KURULUYOR!

İstanbul’un ilk bilim merkezi kurulum süreçlerine destek oluyoruz. Üsküdar Bilim Merkezi yılda 500.000’den fazla insanı ağırlayacak, Haliç Tersanesi’nde İBB tarafından kurulacak Bilim Merkezi’nin ise yerli ve yabancı 1 milyon’dan fazla ziyaretçisi olacak. Bilim Merkezleri çocuklara bilimi sevdirmek, çok kompleks ürünlerin ardında temel bilim yasalarının bulunduğunu göstermek için muhteşem yerler.

2023 YILINA KADAR 1001 TEKNOLOJİ TAKIMI

2023 yılına dek ulusal ve uluslararası proje yarışmalarına katılan 1001 teknoloji takımını desteklemeyi hedefliyoruz. Bu yıl desteklediğimiz 25 takımın 8’i uluslararası yarışmalarda derece aldılar. 1 üniversite takımımız Japonya’da düzenlenen Dünya Robotik Şampiyona’sında 5 dalda birden birinci oldu. Bir ortaokul öğrencimiz ise Euroinvent yılın genç muciti ödülü aldı. Hedefimiz çok yönlü, yenilikçi, üretken, dışa dönük, takım çalışmasına yatkın ve elbette ülkesi ve insanlık için çalışan gençler yetiştirmek.

2023’E KADAR 1001 TEKNOLOJİ GİRİŞİMİNİ DESTEKLEYECEĞİZ

Kişi başına düşen milli gelirimizi 25.000 dolara, ihracatımızı 500 milyar dolara çıkarmanın tek yolu ihraç ettiğimiz ürünlerin kilogram değerini 1.4 Dolar’dan 4 Dolar’ın üzerine çıkarmak. Bunun da tek yolu yüksek katma değerli teknoloji ürünlerini milli ve özgün olarak üretmek… Bunun adı ‘Milli Teknoloji Hamlesi'
Dünyada hiçbir şirketin yeri garanti değil. Sektöründe zirvede olan 50 yıllık bir şirket, değişime ayak uyduramaması halinde, 20 yaşında bir gencin kurduğu 3 yaşında bir şirkete her an yerini bırakabilir! Öyleyse yeni girişimlerin sayılarını artırmalı, niteliklerini yükseltmeliyiz.
T3 Girişim Merkezi’nin kapılarını girişimlere açtık. 2023 yılına dek 1001 teknoloji girişimini desteklemeyi hedefliyoruz. İlk çağrımızda odak alanlarımız otonom sistemler, yapay zeka, nesnelerin interneti, akıllı ağlar ve eğitim teknolojileri…Ülkemizin bağımsızlığı için stratejik değer taşıyan veya küresel rekabet açısından öncelikli olan ürünlere odaklanmalıyız. Bağımsızlık denildiğinde akla sadece savunma sanayi gelmesin. Finans teknolojileri de, sağlık teknolojileri de, enerji ve diğer alanlar da ülke bağımsızlığı için stratejik alanlar… İş insanlarından, akademisyenlerden ve profesyonel yöneticilerden oluşan bir usta ağı oluşturduk. Girişimcilere usta-çırak ilişkisiyle danışmanlık yapacaklar… Yeni girişimlerle ilgili en büyük gündem yatırım almaları ve sermayelerini büyütmeleri. Biz de bunu önemsiyoruz ve girişimcileri bu anlamda destekleyeceğiz. Fakat pek gündemde olmayan ama aslında bizce en az yatırım konusu kadar önemli olan husus piyasaya girebilmeleri, sipariş alabilmeleri ve ürün/hizmet üretmeye başlamaları. Ve elbette ürünlerinin teknolojik yeterlilikleri… Gelinen noktayı küçümsememek gerekli. 15 yıl önce ar-ge, girişim gibi konular yeni yeni litaratüre giriyordu. Şimdi teknoparklar, ar-ge merkezleri, kuluçka ve hızlandırma merkezleri her yerde… Büyük bir ekosistem adım adım inşa ediliyor. Bundan sonra bizi sıçratacak olan bu altyapıyı doğru bir strateji ile taçlandırmak. Teknolojik ürünlerin bugünkü seviyelerini değil birkaç yıl sonra gelecekleri seviyeleri hedeflemeli, paradigma kırılımlarını yakalamalıyız. İHA’lardaki başarımız bunun en güzel örneği.


17 Kasım 2017 Cuma

Attila İlhan'ın Elde Var Hüzün

 Attila İlhan PDF ve EPUB indir

Elde Var Hüzün - Attila İlhan
Elde Var Hüzün - Attila İlhan ekitap


Elde Var Hüzün kitabı hakkında bilgiler:

Attila İlhan'ın Elde Var Hüzün isimli şiir kitabı 132 sayfadan oluşuyor ve sitemiz aracılığıyla e-kitap olarak PDF ve EPUB formatında sizlere sunuluyor.

Şehrin sokaklarında hainlik yürüyor bu şiirlerde; tanıdık birileri can veriyor, mahkûmlar koğuşlarında sevda, özlem, özgürlük, sevgili örüyorlar saklıca, genç ayrılıklar, esir mutluluklar yaşanıyor... Ters hayatların resmi geçitinde hep bir ağızdan söylüyoruz: "hayat vakitte iz bırakmaz / bir boşluğa düşersin bir boşluktan / birikip yine sıçramak için / elde var hüzün"...

 "Attilâ İlhan toplumcu şiirimize olduğu kadar, fertçi şiirimize de yeni boyutlar kazandırmıştır."
Asım Bezirci

Elde Var Hüzün EPUB İNDİR 


Cemal Süreya Üvercinka ekitap, Üvercinka epub

Üvercinka - Cemal Süreya
Üvercinka - Cemal Süreya ekitap


Üvercinka kitabı hakkında bilgiler:

Cemal Süreya'nın Üvercinka isimli şiir kitabı 64 sayfadan oluşuyor ve sitemiz aracılığıyla e-kitap olarak PDF ve EPUB formatında sizlere sunuluyor.

Cemal Süreya, ilk kitabı Üvercinka 1958'de çıktığında, 27 yaşında, ilk şiiri ("Şarkısı Beyaz") daha beş sene önce yayımlanmış genç bir şairdi. Bu kitapla çağcıl Türk şiirinin en çok konuşulan, en çok tartışılan akımlarından İkinci Yeni'nin liderlerinden biri olacağını ne kendisi ne de bir başkası bilebilirdi.

Lirik, erotik, ideolojik... Sıcak, tılsımlı ve ebedi.

Türk şiirinin kavşak noktasında, tek başına ayakta duran bir kitap.

ELMA
Şimdi sen çırılçıplak elma yiyorsun
Elma da elma ha allahlık
Bir yarısı kırmızı bir yarısı yine kırmızı
Kuşlar uçuyor üstünde
Gökyüzü var üstünde
Hatırlanacak olursa tam üç gün önce soyunmuştun
Bir duvarın üstünde
Bir yandan elma yiyorsun kırmızı
Bir yandan sevgilerini sebil ediyorsun sıcak
İstanbul’da bir duvar

Ben de çıplağım ama elma yemiyorum
Benim öyle elmalara karnım tok
Ben öyle elmaları çok gördüm ohooo
Kuşlar uçuyor üstümde bunlar senin elmanın kuşları
Gökyüzü var üstümde bu senin elmandaki gökyüzü
Hatırlanacak olursa seninle beraber soyunmuştum
Bir kilisenin üstünde
Bir yandan çan çalıyorum büyük yaşamaklara
Bir yandan yoldan insanlar geçiyor çoğul olarak
Duvarda bir kilise

İstanbul’da bir duvar duvarda bir kilise
Sen çırılçıplak elma yiyorsun
Denizin ortasına kadar elma yiyorsun
Yüreğimin ortasına kadar elma yiyorsun
Bir yanda esaslı kederler içinde gençliğimiz
Bir yanda Sirkeci’nin tiren dolu kadınları
Adettir sadece ağızlarını öptürürler
Ayaküstü işlerini görmek yerine 
Adımın bir harfini atıyorum

Üvercinka EPUB İNDİR

Üvercinka PDF İNDİR

Sabahattin Ali'nin İçimizdeki Şeytan pdf

İçimizdeki Şeytan - Sabahattin Ali
İçimizdeki Şeytan - Sabahattin Ali ekitap


İçimizdeki Şeytan kitabı hakkında bilgiler:

Sabahattin Ali'nin İçimizdeki Şeytan isimli kitabı 254 sayfadan oluşuyor ve sitemiz aracılığıyla e-kitapolarak PDF ve EPUB formatında sizlere sunuluyor.

"İsteyip istemedeğimi doğru dürüst bilmediğim, ancak neticede aleyhime çıkarsa istemediğimi öne sürdüğüm bu nevi söz ve fiillerimin sürekli bir mesulünü bulmuştum: Buna içimdeki iblis diyordum, müdafaasını üzerime almaktan korktuğum bütün hareketlerimi ona yüklüyor ve kendi yüzüme tüküreceğim yerde, haksızlığa, tesadüfün cilvesine uğramış bir mazlum gibi nefsimi şefkat ve ihtimama layık görüyordum. Oysa ne iblisi azizim, ne iblisi? Bu bizim gururumuzun, salaklığımızın yalanı.. "

Bu romanında, toplumsal gündemin kişilikler üzerindeki baskısını ve güçsüz insanın "kapana kısılmışlığını" gösteriyor Sabahattin Ali. Aydın geçinenlerin karanlığına, "insanın içindeki iblis"a keskin bir bakış.
 Öğleden evvel saat on birde Kadıköy’den Köprü’ye hareket eden vapurun güvertesinde iki genç yan yana oturmuş konuşuyorlardı. Deniz tarafında bulunanı şişmanca, açık kumral saçlı, beyaz yüzlü bir delikanlı idi. Bağa bir gözlüğün altında daima yarı kapalı gibi duran ve eşya üzerinde ağır ağır dolaşan kahverengi miyop gözlerini vakit vakit arkadaşına ve solda, güneşin ziyası altında uzanan denize çeviriyordu. Düz ve biraz uzunca saçları, arkaya atılmış olan şapkasının altından dökülerek sağ kaşını ve gözkapağının bir kısmını Örtüyordu. Çok çabuk konuşuyor ve söz söylerken dudakları hafifçe büzülerek ağzı güzel bir şekil alıyordu.
Arkadaşı ise ufak tefek, zayıf, kolları sinirli hareketlerle mütemadiyen oynayan, gözleri her şeye keskin bir bakış fırlatan, soluk yüzlü bir gençti.

İçimizdeki Şeytan EPUB İNDİR 

İçimizdeki Şeytan PDF İNDİR


16 Kasım 2017 Perşembe

Munis Tekinalp, Türkçü Bir Yahudi’nin Gerçek Yüzü


munis tekinalp moiz kohen yahudi türkcü tekinalp kemalizm, tekinalp türk ruhu
Munis Tekinalp takma adlı Moiz Kohen… Sürekli türklüğü öne çıkaran, kemalizme vurgu yapan, Islam’ın emri olan Şeriat’a “kahrolsun” diyen, Halifeliğin ve Padişahlığın kaldırılmasını savunan ve sonunda Fransa’da Yahudi mezarlığına gömülen bir yahudi… 
***
Tarih meraklıları, araştırmaları sırasında, bazan adı duyulmamış birilerinin, beklenmedik yer ve zamanlarda, görünüp görünüp kaybolduklarını fark ederler… Sonra kısa yahut uzun bir sessizlik ve umulmadık bir yerde yeni bir çıkış… Daima tanınmış isimlerin yanında ve önmeli olayların içinde, ortaya çıkıp çıkıp kaybolan veya bazan da devamlı bulunsalar da, arka planda sessiz ve silik duran bu şahıslar, acaba kimdirler, ne yaparlar, ne isterler?…
Işte bunlardan biri Moiz Kohen’dir…
Tekinalp ve Munis Tekinalp imzalarıyla “Türkçülük” yapan, önce Ziya Gökalp’a ve Ittihatçılara tesir eden; sonra “Kemalizm”in Avrupa’da tanıtılmasıyla vazifeli kılınan; bu maskeler altında bütün Anadolu’yu bir “Siyon yurdu” yapmayı hedef alan, Yahudi asıllı Moiz Kohen, bir Türk adı takınarak Selanik ve Istanbul’da neler yapmış, neler yazmıştı? Türkçülük ve Kemalizm davası güderken, Islamiyet’e ve müslümanlara nasıl saldırmış, milli ruhu zehirleyen telkinlerini nasıl rahatça yayınlamıştı?
Bu suallerin cevabını bulabilmek için Munis Tekinalp takma adlı, yahudi Moiz Kohen’in faaliyetlerini ve kitaplarını incelemeye çalışacağız.
*
Munis Tekinalp takma adlı Moiz Kohen kimdir?
*
Moiz Kohen (1833-1961), Selanik’te yahudi bir ailenin çocuğu olarak dünyaya geldi… Babası bir Haham idi, kendisi de Haham eğitimi aldı… Masonluğa girdi. Kemalizm’i tanıtan çeşitli kitaplar ve yazılar yazdı. Halkevleri’nde konuşmalar yaptı. Cumhuriyet Halk Partisi’nin bağlı bir yandaşı oldu. M. Kemal’in kurduğu Türk Dil Kurumu üyeliğine seçildi. 1928’de, kendi gibi “yahudi” olan Nissim Masliyah ve Dr. Samuel Abrevaya ile birlikte “Milli Hars Birliği”ni (Ulusal Kültür Birliği) kurdu. 1934’de ise yine kendi gibi “yahudi” olan Hanri Soriano ve Marcel Franco ile birlikte “Türk Kültür Cemiyeti”nin kurucuları arasında yer aldı. (Yahudiler, “Türk Kültür Cemiyeti” kuruyorlar.) Tekinalp, 1961’de Fransa’nın Nice şehrinde öldü ve oradaki “Yahudi mezarlığına” gömüldü.
Moiz Kohen ilk yazılarını 1904’te, Selanik’te çıkmakta olan “Çocuk Bahçesi” mecmuasına yazmıştı. Bu mecmua, Mehmed Emin’in (Yurdakul) hece ile yazdığı “Türkçe Şiirler”i ve meşhur Ittihatçı ihtilalci hatip Ömer Naci’nin yazılarını neşreden bir dergi idi.
Tekinalp Meşruiyetten sonra, Yunus Nadi’nin çıkardığı, Rumeli gazetesi ile Ittihat ve Terakki Cemiyeti’nin fikirlerini yayan Ittihat ve Terakki gazetelerinde yazılarına devam etti. Bunlar Selanik’te çıkıyordu.
1912’de Istanbul’a geldi. Selanik’te başladığı Türkçülük faaliyetlerine, artırarak burada devam etti. Yazılarında kendi adını kullanmıyor, “Tekinalp” imzasını atıyordu. Ziya Gökalp ve Türkçülerle beraber bulunuyordu.
Moiz Kohen, asıl adını ancak bir kitabında ve birkaç yazısında kullanmıştı. Sayısı hayli kabarık olan eserlerinin çoğunda, “Tekin Alp” ve bazılarında da “Munis Tekinalp” takma adını kullandığı için, Türk okuyucuları kendisini Türk ve müslüman zannetmişler ve bu Yahudi Musevi yazar tarafından aldatılmışlardır.
Tekinalp, 1944’te çıkan “Türk Ruhu” adlı 287 sayfalık eserinde, daima Ziya Gökalp’tan bahsetmekte ve ona: “Türkçülüğün hakiki peygamberi”, “Türkçülüğün mübeşşiri” gibi sıfatlar vermekte, “Üstad” diye anmaktadır.
Ziya Gökalp’ın, “Türkiye gibi büyük bir imparatorluğun gizli akıl hocası” oluşunun sebebini “Türkçülük hareketini yaratmış” olmasında bulmaktadır.
Aynı kitabın 217. sayfasında aralarındaki münasebete dair şöyle yazıyor:
“Türkçülüğün büyük üstadı ile 1910 senesinden beri ta vefatına kadar yaptığım şahsi sıkı temaslardan…”
Yani bir nevi Türkçü Ziya Gökalp’ı “ben etkiledim” demek istemektedir diyebiliriz.
*
Yakın Tarihte Yahudi Parmağı
*
Ittihat ve Terakki Cemiyeti ve Fırkasının mensupları arasında her çeşit fikre mensup kimseler vardı. Fakat ekseriyet “Batıcılar”da idi. Bunlar, siyaset icabı Osmanlıcı, Türkçü hatta Islam Birliği taraftarı bile gözüküyorlardı. Bu yüzden, kanaatımızca, bu şahısların mensup oldukları fikir cereyanı tesbit olunurken umuma söylediklerine ve göründükleri şekle bakmayıp, gelecekteki hayatlarını takip etmek ve niyetlerine nüfuz etmeye çalışmak lazımdır. Çünkü öyle kimseler görülüyor ki, aynı fikirde oldukları halde, sırf şahsi veya siyasi hırs ve sebepler yüzünden, kendi gibi düşünenlere muhalefet hatta düşmanlık etmişlerdir.
Yakın tarihimizde Yahudi asıllı şahısların mühim roller oynadıkları biliniyor. Nitekim incelemekte olduğumuz Tekinalp da bunlardan birisidir.
Niyazi Berkes, Türkiye’de Çağdaşlaşma adlı kitabında bu hususa şöyle temas ediyor:
“Türk ulusçuluğu fikrini Batı’da ileri sürenler arasında tanınan Lumley Davids, Leon Cahun, Arminius Vambery gibi Musevi asıllı kişiler olduğu halde, Ittihat ve Terakki Cemiyeti’ni desteklemede de Emmanuel Carasso (Karasso) daha sonra Moses (Moiz) Cohen, Abraham Galanti gibi yerli Museviler olduğu halde, Ittihatçıların iktidara geçişinden umutlanan Siyonistlerin Filistin’in Musevi yurdu olarak tanıtılması isteklerine Ittihatçılar (…) olumsuz bir tepki göstermişlerdir.”
Niyazi Berkes’in bu satırlara koyduğu not ise şöyledir:
“Genel olarak “Jön” Türklerin, özel olarak Ittihat ve Terakki önderlerinin Bektaşilik, Masonluk, Musevilik ve Siyonistlikle ilişkileri üzerine yazılan yazıların hemen hepsi kasıtlı olarak din, siyaset ya da ırk görüşleri ile yazıldığından bu ilişkilerin niteliğinin objektif olarak belirtilmesi dikenli bir sorun olmuştur. Garip olan, bu yönde en aşırı iddialarda bulunan Türkçü, Irkçı ve turancı denen yazarların asıl Türkçülük ve Turancılık akım ve fikirlerinde 19. ve 20 Yüzyıllarda Avrupalı ve yerli Musevilerin oynadığı büyük rolü bilmemeleri ya da bilmezlikten gelmeleridir.”
*
Moiz Kohen’nin Kitapları
*
Birinci Kitap:
munis tekinalp türkler bu muharebede ne kazanabilirler, moiz kohen munis tekinalp moiz kohen yahudi musevi
Moiz Kohen’in “Türkler Bu Muharebede Ne Kazanabilirler?” adlı kitabı… Kitap “M. Kohen” imzası ile çıkmıştır. -Büyük Türklük- En Meşhur Türkçülerin Mütalaatı. Istanbul 1330 (1914), Türk Yurdu Kitaphanesi…
***
Kapağının ortasında ve çerçeve içinde, “Halide Edip” imzalı şu cümle vardır:
“En çok istediğim şey bütün dünya Türklerini siyasi ve zihni büyük ve “müstakil” görmektir. 2 Mart 1329.”
Bu kitap, birinci Dünya Harbi içinde çıkmıştır. Eserde, Osmanlı gençlerine “Türkçülük” ve “Türklerin birliği” ideallerine bağlanmaları telkin ediliyor. Bu uğurda “ifna-yı vücud” etmeye (ölmeye) hazır olmaları gerektiği söyleniyor.
Yazar M. Kohen, Balkan Harbi’ndeki mağlubiyetimizin sebebini, “milli şuur” yokluğuna bağlamaktadır. Eserde, bize harbi kaybettiren, Ittihatçı gururundan, parti kavgaları ve ırk ayrılığı münakaşalarından hiç bahsedilmediği gibi, “din”in adı bile geçmemektedir.
Kitabın mukaddimesi (Önsözü) şöyle bitiyor:
“Bu neşriyatla (yayınla) Türklüğe ve “müstakil” Türk medeniyetine naçizane bir hizmette bulunmağa muvaffak olursam kendimi bahtiyar addedeceğim.”
M. Kohen’in “müstakil medeniyet” sözüyle Islam dini ve kültürü ile ve diğer Müslüman milletlerle alakasını kesmiş bir Türkiye kasdettiği anlaşılıyor. Böyle bir Türkiye’nin ise Filistin’den elini çekeceği ve Arap halkını yerinden sürüp çıkararak kurulacak olan bir “Israil Devleti” karşısında hissiz ve hareketsiz kalacağı muhakkaktır. Nitekim öylesine kurulan yeni devletimiz, böylesine davranarak, Yahudileri hayal kırıklığına uğratmamıştır.
*
Ikinci Kitap:
*
“Türkleştirme” adlı kitap… 
Istanbul 1928, Resimli Ay matbaası.
Kitap “Tekin Alp” imzası ile çıkmıştır, eski harflerimizledir. Gayri Türk unsurların “Türkleştirilmesi”ni inceler.
Tekin Alp, yani yahudi Moiz Kohen kitabın 6. sayfasında şunları yazıyor:
“Muhterem efendim. Yeni Hayat, Yeni Lisan, Türk Ocağı, Türk Bilgi Derneği, Milli Iktisad ve Türkçülüğe dair olan diğer cereyan ve müesseselerin en eski hadimlerinden (hizmetkarlarından) olmakla mübahi olduğumdan, son zamanlarda “Türkçeyi umumileştirme” cereyanının kesb-i kuvvet etmesini, müesseseniz tarafından bu cereyana alaka gösterilmesini kemal-i memnuniyetle karşılar ve bu hususta öteden beri neşr ü tamime çalıştığım bazı mülahazatı nazar-ı dikkatinize arz etmeyi bir vecibe-i zimmet addederim.”
7. sayfada çerçeve içinde “Ismet Paşa” imzalı bir cümle: “Vazifemiz bu vatan içinde bulunanları behemahal Türk yapmaktır.”
Bundan sonraki 8-77. sayfalarda şu yazılar bulunmaktadır:
Türkleştirme vazifesi, Millileştirme usulü, Cinsi ve zümrevi hususiyetler, Türkleştirmenin gaye ve faidesi, Irk ve şecere zihniyeti, Millet harici bir şe’niyettir, Türk kimdir?, Ekalliyetler Meselesi ve mahud anasır siyaseti, Millet nedir?, Milliyet demek zihniyet demektir, Intibak nasıl olur?, Isimlerin Türkleştirilmesi, Müşterek vicdan, Normal vaziyetin tekarrürü, hükumetin müzahereti, Matbuatın vazifesi, Türklük cazibesi.
“Müşterek Vicdan” adlı yazıda, Musevilere hitaben şu on emri yazmakta ve izah etmektedir:
1 – Isimlerini Türkleştir, 2 – Türkçe konuş, 3 – Havralarda duaların hiç olmazsa bir kısmını Türkçe oku, 4 – Mekteplerini Türkleştir, 5 – Çocuklarını memleket mekteplerine gönder, 6 – Memleket işlerine karış, 7 – Türklerle düşüp kalk, 8 – Cemaat ruhunu kökünden sök, 9 – Milli iktisat sahasında vazife-i mahsusanı yap, 10 – Hakkını bil. (sayfa 65-68.)
Tekinalp, bu “Türkleştirme” yolunda, “Milli Hars Birliği” adında bir de dernek kurmuştur.
Dikkat olunsun ki, bu emirlere uyan -ki dinlerine ve cemaat ruhuna zarar verecek maddeler dışında kalanlara uymuşlardır- Yahudiler, artık Türklerden ayırt edilemeyecektir. Geriye, Türklerin milliyet duygusu ve dindarlığı kalıyor ki, o da “laiklik” ve “hümanistlik” ile halledilecektir.
Bu kitabın esas fikri, milliyetin sadece bir “kültür”den ibaret olduğudur. Kültür ise Avrupa kültürüdür ve din zaten bırakılmıştır.
Bu dinsiz “kültüre” uyan bir Türk’ün, toplumdaki yaşayışı bakımından, esasen Yahudi’den farkı kalıp kalmayacağı da doğrusu düşünülmeye değer bir husustur.
“Türklüğün Cazibesi” Yazısından
Tekinalp, baklayı ağzından en son yazıda çıkarıyor. Herhalde kitap, zaten şu sözler için kaleme alınmış olmalıdır. Yazının tamamı aynen:
“Hatime-i kelam olmak üzere şunu da ilaveye lüzum vardır ki, intibakın (adaptasyon) temamiyet ve kemalini temin edecek en mühim amil de Yeni Türkiye’de “Garplılaşma” (batılılaşma) cereyanının ruh ve şiar-ı milliye muvafık bir surette hadd-ı kemale ermesinden ibarettir. Garbın ilmi, fenni, bedii muakilevi ve tehzibi me’ali ve mezayasından mahrum olan bir Türklüğün kuvve-i cazibesi mahdud (sınırlı) olur. Bu kuvve-i cazibe yalnız gayri-Türkler için değil, bizzat Türk güzideleri için dahi elzemdir.
Garp medeniyetine intibak eden Türk güzidelerinin seviye-i irfaniyle Türk halkının seviye-i medeniyesi arasında fark çok büyük olursa, birbirinin lazım-ı gayri mufariki olan bu iki zümre arasında “kaynaşma” keyfiyeti gayri mümkin olur. Iki zümre birbirine yabancı kalır.
Hamd olsun büyük müncimiz Gazi (M. Kemal) hazretlerinin ilham ve işaretleriyle meydana atılan Garplılaşma (batılılaşma) cereyanı günden güne ilerlemektedir. Artık hiçbir kuvvet ileri hareketine mani olamaz.
Yüksek bir irfan, yüksek bir seviye-i medeniye ile müzeyyen, Garp me’ali ve mezayasıyla mücehhez bir Türklük, hadd-ı zatında mukaavemet-süz bir kuvve-i cazibe teşkil edecek, yakın veya uzak bir atide (gelecekte) bilcümle evlad-ı vatan bila-fark-ı ırk ve şecere, füyuzatından nasibedar olmaya şitab edeceklerdir.”
Bu yazıda Moiz Kohen Tekinalp’ın hayatı boyunca oynadığı meş’um rolün, son darbesi -dikkat olunursa- görülecektir. Ve dediği de olmuştur…
*
Üçüncü Kitap:
*
tekinalp kemalizm, tekin alp kemalizm, moiz kohen kemalizm, kemalizm chp kemalizm cumhuriyet atatürk kemalizm türkiyede yahudiler,
“Kemalizm” adlı kitap “Tekinalp” imzasıyla çıkmıştır… Istanbul 1936, Cumhuriyet Gazete ve Matbaası. Kitap, 13 Ekim 1936 tarihli Cumhuriyet gazetesinde tavsiye de ediliyor…
***
Kitabın Bölümleri:
Kemalizm inkılabı, Kemalizm ruhu, Kemalizmden evvel ıslahat hareketleri, Muammanın anahtarı, Istiklal Harbi-ilk merhale, Kemalist ruhun bazı hususiyetleri, Yenileşen bir vatan ve yeni bir millet, Kadroların tanzimi, Halk Partisi, Kemalizm Yolu: Geriye doğru bir nazar, Kahrolsun şeriat hükumeti, Laik kanunlar, Harf inkılabı, Kadının serbestisi, Türk tarihinin yeniden kuruluşu, Sümer ve Hitit medeniyeti, Dilin Türkçeleştirilmesi, Soy adı inkılabı, Humanitarisme ve sulhperverlik, Kemalizm ve güzel sanatlar, Kemalist rejimin ileride yapacağı işler, Kemalizm doktrini ve ideolojisi: Şe’niyetlerin ışığı altında, Demokrasi, Devletçilik, Millicilik, Türk Milliciliği, Kemalizm inşiaı (rayonnement), Inkılapçılık, Kemalizmin atisi (geleceği).
Tekinalp, kitabında bir Avrupalı tarihçinin, kendisine “Pantürkizm hareketinin yaratıcısı” ve eserine “Pan Turanizm siyasetinin Kitab-ı Mukaddesi” (Mukaddes kitabı) payelerini verdiğini yazıyor:
“Bazı ecnebi muharrirler, Türk milli ruhunun uyanış hareketlerine dair muhtelif safhalar hakkında bundan evvel yazdığım bazı yazılara, başka manalar verdiler. Bunlar meyanında Rene Pinon, birçok defa, bana, Pantürkizm (Türk Birliği) hareketinin yaradıcısı olmak (Rene Pinon, La Teconsruction de L’Europe Politique sayfa 263-264) ve Türkçülük hakkındaki eserimi “Pan Turanizm siyasetinin Kitab-ı Mukaddesi” diye tarif etmek, şerefini bahşetmiştir.” (sayfa 6)
Kitaptan Parçalar
Bu kısımda kitabın baş taraflarından dikkate değer birkaç parça aktarmakla yetineceğiz. Bundan sonra inceleyeceğimiz “Türk Ruhu” ile birlikte, Moiz Kohen, bu iki kitabı ile Cumhuriyet aydınlarına, Avrupa’nın ve Yahudi menfaatlerinin istediği yönü vermeye çalışmıştır.
Az sonra Moiz Kohen’in, Avrupa’da, “Kemalizm’in eserleri” hakkında konferanslar verdiğini öğreneceğiz. Acaba, kimin tarafından, ne sıfatla ne karşılığında ve hangi talimatla gönderilmişti, neler konuşmuştu?.. Bu gibi suallerin cevabı, yakın tarihimizdeki karanlıkların kalınlığını belki biraz azaltabilecektir.
“Kemalizm Inkılabı” Yazısından
“Kemalizm’in eserleri hakkında konferans verdiğim Avrupa hükumet merkezlerinden birinde (…) Türk Milleti’nin Şarklılıktan Garplılığa (…) geçtiğini söylemiştim.” (sayfa 13)
“Yenileşen Bir Vatan Ve Yeni Bir Millet” Yazısından
“Hilafet’in ilgası Kemalizm’e yeni bir merhale açmıştır. Şimdiye kadar yalnız tesviye ameliyelerine şahid olmuştuk. Filhakika, yapıcılık eserine, yenileşmiş bir vatan ve yeni bir millet yaratmak işine başlamadan evvel, Padişahlık ve Hilafet gibi korkunç manialarla dolu sahayı tesviye etmek lazımdır. Artık, Atatürk’ün kalbinde saklamağa mecbur olduğu milli sır kalmamıştı. Yeni binanın inşasına başlama emrini vermenin zamanı, yeni devleti, yeni vatanı ve yeni Türk’ü yaratmanın nihayet sırası gelmişti.” (sayfa 69)
“Halk Partisi” Yazısından
“Türkiye’de Büyük Önder’in partisine muhalif bir parti tasavvur edilemeyeceği gibi, yine Büyük Önder’in başkanlık ettiği bir partinin, bütün milleti temsil etmeyen bir parti olacağı da tasavvur edilemez.” (sayfa 80)
“Kahrolsun Şeriat Hükumeti” Yazısından
“Lozan muahedesinden sonra, Istiklal mücadelesi (…) dahili (iç) düşmana tevcih edildiği zaman, kafası ezilecek olan bu düşmanın adı teokrasi idi. (…) Ve hep aynı muzır zihniyet yüzünden bütün Türk Milleti göze görünmez kafeslerin arkasında Garp kültüründen uzak, menbaı Arapistan çöllerinde bulunan ruhani ve şer’i kanunların tesiri altında yaşamaya mecbur bulunuyordu.
Kamal Atatürk (Moiz Kohen K”e”mal demiyor, K”a”mal diyor), hasmın kuvvetini hiçbir zaman azımsamamıştır. Ona cepheden hücum etmenin cüretkarlık olacağını bilmiyor değildi.” (sayfa 94, 95)
“Sarığın festen çok daha tehlikeli olduğunu söylemek zaittir. Sarık bir remiz, bir tılsım değil, bir düşmandı, şeriatin ta kendisiydi.” (sayfa 104)
*
Dördüncü Kitap:
*
tekinalp türk ruhu, tekin alp türk ruhu, moiz kohen türk ruhu, kemalizm chp kemalizm cumhuriyet atatürk kemalizm türkiyede yahudiler,
“Türk Ruhu” adlı kitap… Istanbul 1944, Ahmed Said Matbaası, Remzi Kitabevi. Kitap “Tekin Alp” imzası ile çıkmıştır…
***
Kitabın Bölümleri
Türk ruhu ve milli kahramanlar, Türk deyince ne anlıyoruz, Milli ruh deyince ne anlıyoruz, Irkların müsavatsızlığı, Türk ruhunun yapısı nedir, Iradeli meyil ve hareketler, şuursuz görenekler, insiyaklar, Irk-muhit-zaman, Irsiyet ve ataya çekme (Atavizme), Atalar hayatı, Türe yasa, Yasanın yükselişi ve alçalışı, Göcebelik ve dinamizm, Civanmertlik hasletleri, mete ve Atilla, Sentetik ruh, Türkçülük ve Islamcılık, Osmanlı Imparatorluğunun uzun sürmesi, Islam medeniyeti, Ilk darbeler, Bizans tesiri, Şark tevekkülü, Türk birliği, Tanzimat Islahatı, Namık Kemal (Islamiyet devrinin şahıslanışı), Meşrutiyet-Ziya Gökalp, Diriliş-Armazol ve Ahriman-Yeni Türkiye ve Atalar ruhu, Atatürk ve Inönü, Netice: Inhitat ve satvet.
Kitaba Dair
Hilmi Ziya Ülken, Türkiye’de Çağdaş Düşünce Tarihi adlı eserinde Türk Ruhu’nda ileri sürülen fikirleri şöyle hülasa ediyor:
Tekin Alp son kitaplarını, yani Kemalizm ile Türk Ruhu’nu Atatürk devrine tahsis etmiştir.
Bu son kitapta Türk ruhunu dört devreye ayırıyor:
“1) Atalar devri: Onca bu, Türkler ve Moğolların Orta Asya’daki ortak tarihinin yetiştirdiği kahramanlar devridir. 2) Islamlık devri: Bu da Gökalp’ın ümmet devri dediğine karşılık olup burada Türk ruhu, Islam ruhu tarafından yutulmuştur. Tekin Alp bunun son temsilcisi olarak Namık Kemal’i görüyor. 3) Meşrutiyette uyanan milli şuur, Islamcılık ve Osmanlılık içinde belirmeye başlamıştır. Temsilcisi Gökalp’tır. 4) Cumhuriyette doğan asıl milli ruhtur ki ifadesini Atatürk ve Inönü’de bulmuştur.”
Kitabın Önemi
“Türk Ruhu” Moiz Kohen’in “Kemalizm” ile birlikte en mühim eseridir. Orta Asya Türklerinden ve Moğollardan başlayarak bütün Türk tarihi, siyasi, dini ve kültürel bakımlardan incelenmektedir. Tekinalp’ın tarihe bakışı, onu tefsir edişi ve çıkardığı netice şüphesiz, çoğu defa yanlıştır. Fakat bakan gözün yabancılığına ve bakış açısının çarpıklığına göre bu netice de tabiidir.
Ancak bu tabii yanlışın dışında, Tekinalp’in ele aldığı mevzuu etraflıca bildiği ve gayet kurnazca işlediği görülmektedir.
Yahudi asıllı, bu Türkiye vatandaşı gayet akıllıca taarruz ediyor. Türk aydınların hiç müsamahasız saldırdıkları bazı meselelerde önce gayet mutedil bir dil kullanıyor. Arkasından “alimane” bir eda ile en mukaddes mefhumları tahribe girişiyor.
Fakat tarihi Türk kahramanlarının en meşhur vasıflarını M. Kemal ve Ismet Inönü’de toplamaya çalışırken, zamanın Cumhurreisi Inönü’ye hulus çakarken, bir de 1944 Türkiye’sinde ve daha önce cari olan diktatörlüğü, tabii ve “üstün idare” olarak göstermeye çabalarken, bu sahte tavrını da kaybediyor.
Hele Türkiye’deki laiklik tatbikatının masumiyetini ve dindarların tamamen serbest bulunduğunu iddia edebilmek için, mecburen yalana baş vuruyor.
1930-1950’lerdeki Türk idarecileri ve aydınlarına hakim olan çeşitli fikirleri tesbit için olduğu kadar, bazı çevrelerin onlara hangi fikirleri ve niçin telkine çalıştıklarını tesbit etmek için de kitap mühim deliller vermektedir.
Kitaptan Seçilmiş Parçalar
“Türk Birliği” Yazısından
“Buna mukabil, halk ve avam, Islamiyet cereyanına kendisini tamamen kaptırmış değildi. Halk, her şeye rağmen, kendi dilini, kendi kültürünü ve atalar mirası ruhunun meşbu bulunduğu manevi telakkileri Islamiyet devrinde dahi muhafaza etmiştir.
Eski Türklerin Tanrısı halkın ruhunda hala yaşıyordu; (…) camilerde, Allah’a ibadet ediyorlardı, fakat için için Tanrı’ya tapıyorlardı.” (sayfa 155)
“Tanzimat Islahatı” Yazısından
“Tanzimat hatt-ı hümayunu ile başlayan serbestlik hareketi, takriben üç çeyrek asır sürmüş ve Türkçülük hareketinin inkişafiyle olgunluk çağına girmiştir. Kemalist Türkiye’nin eseri olan milli hakimiyet, milletin kahramanları olan Atatürk’le Inönü tarafından şahıslandırılmış o olgunluğun semeresidir.” (sayfa 171)
“Meşrutiyet” Yazısından
“Millet, 1908 Jön türk ihtilalini tarife sığmaz bir heyecanla karşıladı. Bu ihtilal ondan on sene sonra vukua gelen kemalist ihtilali gibi, milli bir kahramanın değil, Ittihad Terakki adlı komitenin eseriydi.
Bu ihtilalin tarihine dair çok şey yazılmış, fakat ideolojisi kafi derecede tahlil edilmemiştir. Sebebi de, ihtilali yapanların, başlangıçta, memleketin içtimai ve iktisadi bünyesine uygun ve milletin ruhuna ve an’anesine yaraşır, muayyen bir program tesbit etmemiş olmalarıdır.” (sayfa 195, 196)
“Atatürk ve Inönü gibi devlet adamları, muhite ve zamana uymak, mevcut asırlık içtimai amilleri hesaba katmak ihtiyacında değillerdir. Onların harp zaferleri, muharebe sahnelerinde yarattıkları mucizeler, sahiplerine öyle bir otorite halesi kazandırmıştır ki, uzun tarih asırlarının Türk milletine bıraktığı irtica unsurlarını, iktidar mevkiine giden yol üzerinden uzaklaştırmak selahiyetini kendilerinde bulabilmişlerdir. Meşrutiyet devrindeki durumun hususiyetini daha iyi anlatabilmek için, diyebiliriz ki, bizzat Ziya Gökalp, kendisi gerçi milletin timsaliydi, fakat kuvvet ve iktidarı temsil eden bir kahraman değildi. Ne istediğini, milletin selameti için ne yapmak icabettiğini biliyordu. Fakat devletin başında kendisi bulunmuyordu. O daima siyaset kulislerinde gizli duran bir süflör rolüyle, daima bilvasıta hareket etmek hususunda maharet mucizeleri göstermeye muvaffak olmuştur… Idealini, inkılab yoluyla tahakkuk ettirmek için icap eden kuvvete ve kudrete sahip değildi.” (sayfa 207)
Yahudi Moiz Kohen, diğer Türkçü Ziya Gökalp’ten şöyle bahsediyor:
“Türkçülüğün büyük üstadı ile 1910 senesinden beri ta vefatına kadar yaptığım şahsi sıkı temaslardan peyda ettiğim kanaate dayanarak şurasını belirtmeyi vazife sayarım: Ziya Gökalp ilmi kanaatini hiçbir zaman değiştirmemiştir. Turan mefkuresini bidayetten sonuna kadar bir gaye değil, bir “vasıta” olarak ileri sürmüştür.” (sayfa 217, 218)
“Yeni Türkiye Ve Atalar Ruhu” Yazısından
“Türkler hiçbir zaman ve hiçbir vaziyette amme hayatında dine yer vermemişlerdir. Berkhausen’in haklı olarak belirttiği gibi, Türkler, yaratılışta, dine fazla muhtaç değillerdi ve dini akidelere büsbütün kaıytsız idiler.” (sayfa 255)
Yani bu yahudi, Türk takma adıyla yazdığı kitapta demek istiyor ki, tarihte Türkler zaten hiçbir zaman dine yer vermemişlerdir, o halde şimdi de dine (Islam’a) gerek yok, atın gitsin…
“Atatürk ve Inönü” Yazısından
“(Biri Izmir’de, öteki Selanik’te doğmuştur.) Fakat ne ehemmiyeti var? Damarlarında dolaşan aynı kan değil mi? En derin duyguları aynı atalar ruhundan ilham almaktadır. (…) Onların ruhuna aynı Bozkurt ilham verdi.” (sayfa 258)
“Biz, cihan tarihinde görüşleri, fikirleri ve seciyeleri, bu derece birbirinin tıpkısı olan iki devlet adamı daha bulmanın imkansız olduğunu belirtmeyi lüzumsuz görüyoruz.” (sayfa 259)
“Atalar ruhu, Atatürk-Inönü çiftinin ölmez eserinde, bütün ihtişamiyle parıldar. Bu eser, baştan başa esasını Altay yaylalarından alan aynı nefha ile, aynı ruhla meşbudur. Ve biz, buna “Bütüncülük” adını vereceğiz.” (sayfa 261)
“Kemalist inkılabın tam zaferi sayesinde, yeni nesil, Kemalist hava içinde büyüyen nesil, milleti asırlarca müddet, garb terakkisinden uzakta tutan her türlü irtica fikirlerinden tamamen uzaktır.” (sayfa 270)
***
Bir Siyonist Yahudi Yurtseveri
Son olarak, Türkiye’deki Islami hareketleri “hayati” bir dikkatle takip eden Israil geçici devletinin kendi irkdaşı bu “ilginç” adamı ihmal etmesi de elbette düşünülemezdi. Islam dünyası ve Türkiye üzerine saldığı araştırıcılarından birisi olan Prof. Jacob M. Landau, Yahudi vakıflarının yardımı ile, Moiz Tekinalp üzerinde bir araştırma yaptı.
1974’te yayınlamış olduğu “Modern Türkiye’de Aşırı Akımlar” adlı kitabıyla tanıdığımız Landau, bu sefer de Tekinalp’ı inceledi… Önce: “Bir Kemalist” diye hakkında konuşmalar yaptığı Moiz Kohen’e dair bu kitabını: “Tekinalp, Türk Yurtseveri” adıyla Ingilizce olarak çıkardı: Hollanda 1984.
Kitap yedi kişilik bir heyetin gayreti ile Türkçe’ye de tercüme edilerek yayınlandı: Tekinalp, Bir Türkseveri; Istanbul 1996, Iletişim Yayıncılık.
Yukarıdan beri eserinden nakiller yaptığımız M. Ertuğrul Düzdağ (Yakın Tarihimizde Gizli Çehreler), bu konuda şunları yazmaktadır:
“Buradan anlaşıldı ki: Tekinalp, tam bir “Siyonist Yahudi Yurtseveri” imiş. Değil yalnız Filistin, bütün Yahudileri Osmanlı ülkesinde toplayıp, burasını tamamen Yahudi yurdu yapmak için çalışan bir idealist imiş. “Dinsiz ve milli hislere dayanmayan” bir “Türkçülük” ile, kendi gayesine uygun bir zemin meydana getirebilmek için ön hazırlıkları yapıyormuş.
Yazdığı kitaplarla, Türkiye ve dünya kamuoyuna “Kemalizm”i kendi kafasına göre tanıtıp, oldu bittiye getirerek; yeni Türkiye’nin kültürünü, önce manevi değerlerinden ve tarihinden koparmak, sonra da nasıl olsa hatalı ve bir gün unutulacak olan geçici fani şahısların üzerine yüklemek, asıl büyük hedefi imiş.
Çok da başarılı olmuş ki, bugün kendisini akıllı zanneden bilgiç Batıcılar, sabah akşam o adamın 50-60 yıl önce söylediklerini “matah” gibi tekrarlayıp duruyorlar.
Okumayı bilenler, Landau’nun bu kitabında, Tekinalp’ın gerçek yüzünü ayan beyan görecekleri gibi, daha başka birçok “çehre”yi de teşhis edebilirler. “Ey gözü görenler, dikkat!…”
Ne enteresandır ki, “Türkün” Amentüsü’nü “Sâfi” imzasıyla kaleme alan da Moiz Kohen’dir.
Işte yahudi Moiz Kohen’in Türkler için yazdığı “Türkün Yeni Amentüsü” :
“Kahramanlığın örneği olan ve vatanın istiklâlini yoktan var eden Mustafa Kemal’e, onun cengâver ordusuna, yüce kanunlarına, mücahit analarına ve Türkiye için ahiret günü olmadığına iman ederim. İyilikle fenalığın insanlardan geldiğine, büyük milletimin medenî cihanda en büyük mevkii kazanacağına, hamaset dasitanlarıyla tarihi dolduran kudretli Türk ordusunun birliğine ve Gazi’nin Allahın en sevgili kulu olduğuna, kalbimin bütün hulûsiyle şehadet eylerim.”
Bir yahudi olan Moiz Kohen’in Türkleri Islam’dan uzaklaştırmak, dolayısıyla Türklerin o coğrafyadan -özellikle ortadoğudan- çekilmesi ve bunun tabii bir neticesi olarak yahudilerin sözkonusu coğrafyada dilediği katliamı icra edebilmesini sağlamak gayesiyle yeni bir “Amentü” kaleme alması anlaşılabilir, ancak bu paçavranın Müslüman bir Milletin lideri olduğu iddia edilen M. Kemal Atatürk’ün gazetesi “Hakimiyet-i Milliye”nin Matbaası’nda basılması anlaşılabilir bir durum değildir. Bundan çıkan sonuç, M. Kemal’in bu şirk sayılabilecek “Türkün Yeni Amentüsü”nü onayladığıdır. Bir Müslüman böyle bir adama nasıl “ATAM” diyebilir?
tc3bcrkc3bcn-yeni-amentc3bcsc3bc-tekin-alp-moiz-kohen-kapagi-atatc3bcrkc3bc-tanrilastirma-temayc3bclc3bc
Geliri “Tayyare Cemiyeti”ne bağışlanan, 1928 Ağustosunda M. Kemal Atatürk’ün gazetesi “Hakimiyet-i Milliye” Matbaası’nda basılan “Türk’ün yeni Amentüsü”nün kapağı…
***
tc3bcrkc3bcn-yeni-amentc3bcsc3bc-tekin-alp-moiz-kohen-atatc3bcrkc3bc-tanrilastirma-temayc3bclc3bc
Geliri “Tayyare Cemiyeti”ne bağışlanan, 1928 Ağustosunda M. Kemal Atatürk’ün gazetesi “Hakimiyet-i Milliye” Matbaası’nda basılan “Türk’ün yeni Amentüsü”nün ilk sayfası…
***
Birinci Dünya Harbi sırasında ve Türkiye Cumhuriyeti’nin kuruluşundan sonra ülkemizde bulunan bu gibi yahudilerin “Türkçülük” yapmalarına bazı kardeşlerimiz bir anlam veremiyor. Bir yahudi neden Türkçülük yapar diye sorup duruyorlar.
Aslında bu sualin cevabı çok, fakat iki tanesini hemen şuracıkta zikredelim. Yukarıda da belirttiğimiz gibi, Türkler, -yahudilerin gazıyla- Türkçülük yaparak Araplarla alakasını kesecek. Bu da Türkiye’nin o coğrafyadan -özellikle ortadoğudan- çekilmesi anlamına gelir. Bu durum Israil’in menfaatinedir. Zira yahudiler, ancak Türkiye’siz bir Ortadoğu’da diledikleri katliamları icra edebilirler. Bu bir.
Ikincisine gelecek olursak… Hani kraldan çok kralcılar olur ya. Işte ülkemizdeki yahudiler de Türkten çok Türkçüler’dir… Çünkü yahudi kimlikleriyle söylediklerini kimse kaale almaz, bu yüzden bizi yönlendirmek için bizden görünme ihtiyacı hissediyorlar. Onlar aslında Israil’in Türkiye’deki “sözcü”leridir.
Onların kim olduklarını öğrenmek istiyorsanız, Israil’in Filistin’de icra ettiği katliamlardan hemen sonra TV’lerde veya köşe yazılarında milliyetçi damara basarak “Bize ne Filistin’den, Araplar bizi arkadan vurmuştu, çeksinler cezalarını” diyenlere bakmalısınız.
Biz bugün türkçülüğü tarihe gömmek için uğraşırken, şimdi de kürtçülük çıktı. Esasen türkçülüğün türklere bir faydası olmadı ki, kürtçülüğün kürtlere faydası olsun. Olmaz da… Samimi ermeni ve musevi vatandaşlarımızı tenzih ederek söylüyorum, Türkçülük, bir bakıma Kripto-yahudilerin refahı için icad edildi ve Türkiye emperyalizmin sömürgesi haline getirildi. Bugün de kripto-ermenilerin refahı için kürtçülük icad edilmek isteniyor. Allah türkçülüğün de kürtçülüğün de belasını versin.
Yakın tarihimizi ve milli hayatiyetimizi ilgilendiren şahıs, vak’a ve eserler hakkında ilmi araştırmaların ve bu araştırmalardan ibret alarak davranacak ve geleceği inşa edecek, basiretli fikir ve idare adamlarımızın artık zuhur etmesini iştiyakla beklemekteyiz.
Yakın tarihimiz karanlıklar içinde bulunuyor. Geçmişimizi, hatası ve savabı ile birlikte, en açık ve çıplak bir hakikat halinde görüp göstermedikçe, geleceğimize doğru atılacak adımların isabetli olması imkansızdır.
“Ne zaman, hangi hatayı, neden işledik?” de bugünkü nahoş duruma düştük!… Bu sualin cevabı veya cevapları muhakkak ve hiçbir şey gizlenmeden verilmelidir.
Aslında, galiba bunu herkes istiyor. Yalnız, herkes bir şey daha istiyor ki, birincisini hükümsüz ve imkansız kılıyor. O da “Gerçek aranır, bulunur ve söylenirken, bana ve sevdiklerime zararı dokunmamalı!” isteğidir.
Kendi halindeki basit halkın veya orta seviyede okumuşların, böyle düşünmeleri tabidir. Onlar hayallerindeki “tarih kahramanları”nı kusursuz görmek istiyorlar. Bunun aksini öğrenirlerse, rahatları kaçacak, “kendi zihinlerini çaılıştırmak” gibi hiç alışık olmadıkları bir yorgunluğa düşeceklerdir.
Işin fenası -hak etmiş olsun veya olmasın- halkın bilgi ve düşüncelerine yön verme durumunda bulunanların -yazar, çizer, fikir adamı, araştırıcı, yüksek seviyede idareci ve benzerlerinin- aynı “avam hastalığına” tutulmuş olmalarıdır.
Bunlar, ya fikri yetersizlikleri yüzünden bilmeyerek veya kendi emelleri yolunda halkı sevk edebilmek için hainlikleri sebebiyle bilerek ve isteyerek, bu kötü yolu tutarlar.
Her iki halde de, kandırılan ve kışkırtılan millet, doğruyu arayan ve söyleyenlere -onlar gerçek dostları olmasına rağmen- kötü gözle bakar.
.
**********
.
Kadir Çandarlıoğlu