30 Mayıs 2015 Cumartesi

MR içerisinde beyin biyopsisi Türkiye'de

Operasyonla, hasta MR cihazı içerisindeyken, çivili başlık kullanmadan, sınırlı (lokal) uyuşturma ve çok ince bir iğne ile eş zamanlı MR görüntülerinin rehberliğinde beyin biyopsisi yapılarak, beyin tümörlü hastaların tanısı daha güvenli ve risksiz bir şekilde ortaya konuldu.
Geliştirilen teknik sayesinde, çeşitli nedenlerle açık cerrahi yapılamayan veya tedavisinde açık cerrahinin uygun olmadığı bazı beyin tümörlerinden tanı amaçlı parça alma (biyopsi) işlemi MR eşliğinde daha hızlı, güvenli ve az maliyetli bir şekilde yapılıyor.
Atatürk Eğitim ve Araştırma Hastanesi Girişimsel Radyoloji Uzmanı Algın, girişimsel radyolojinin görüntüleme yöntemleri eşliğinde birçok hastalığın teşhis ve tedavi edilmesiyle ilgilenen bilim dalı olduğunu belirtti.
Bilkent Üniversitesi Ulusal Manyetik Araştırma Merkezi'nde, 6 yıldır MR altında tanı ve tedavi işlemleri konusunda araştırma yaptıklarını anlatan Algın, MR eşliğindeki işlemlerin, radyasyon içermemesi, böbreklere zararlı ilaç kullanılmaması ve yüksek kalitede görüntü sağlaması gibi avantajları bulunduğunu kaydetti. Şüpheli beyin kitlelerinden genellikle açık ameliyat ya da çivili başlık (stereotaktik) yöntemiyle biyopsi alındığını vurgulayan Algın, ameliyatlardaki risklerin özellikle hayati merkezler ile beyin sapı gibi daha derin ve zor yerlerde arttığını ifade etti.
Çivili başlıklı biyopsinin ise hastanın kafasına özel bir başlık geçirilerek genellikle tomografi eşliğinde yapıldığını, bunun riskinin daha az olduğunu ancak bu yöntemin de bazı dezavantajlarının bulunduğu bilgisini paylaşan Algın, "Bazı tümörler veya lezyonların tomografide görülmesi oldukça zor. Beyin dokusunu en iyi MR gösterdiği için tümörlerin ve iğnenin yerinin MR ile saptanması daha kolay" diye konuştu.
Hastaneye yeni MR bir cihazının alınmasıyla son birkaç aydır MR altında beyin biyopsisi yaptıklarını ifade eden Algın, tüm biyopsilerin başarılı sonuçlandığını, biyopsinin yaklaşık yarım saatte sona erdiğini anlattı.
Ameliyattan kurtuldular
Aynı yöntemle 2 hastanın beyinlerindeki apseleri de MR eşliğinde boşalttıklarını aktaran Oktay Algın, "Hastalarımız çok kapsamlı bir ameliyatlardan kurtulmuş oldular" dedi.
Birçok beyin tümörü için en etkili ve ilk başta tercih edilmesi gereken yöntemin, lezyonların açık ameliyatla çıkarılması olduğunu, beynin birden çok bölgesinde veya hayati merkezlerde tümör bulunan veya anestezi alamayan hastalara açık beyin operasyonun sıklıkla yapılamadığını kaydeden Algın, şu bilgileri verdi:
"Bazı tümörlerin tedavisi ise kemoterapi veya radyoterapi gibi yöntemlerle yapılabiliyor. Görüntüleme yöntemleriyle tümörün bu tedavilere aday olduğu düşünülüyorsa, bu tür tümörler için ameliyat yerine biyopsi sonucuna göre karar vermek daha doğru. Bu nedenle, başta beyin cerrahi doktorları olmak üzere hastanın tüm doktorlarıyla işlemin gerekli olup olmadığına görüntüleme, klinik ve laboratuvar verileriyle karar verip işlemi öyle planlıyoruz."
İşlem yaptıkları hastaların, açık beyin ameliyatına uygun olmadığını belirten Algın, şunları söyledi:"Hastanemizde, son bir kaç aydır tıp literatürüne girecek beyin biyopsisi işlemleri yaptık. Hastanın, kafatasında iğne deliği kadar küçük bir delik açarak, hasta MR'dan çıkmadan, MR için özel olarak dizayn edilmiş çok ince iğne ve işaretleyicilerle beynin derin bölgelerindeki tümörlere girerek, biyopsi yani parça alma işlemini gerçekleştirdik. Yöntemimiz Avrupa'da ve ülkemizde ilk. Amerika'da benzer uygulamalar var. Yöntemimizi geliştirmek ve tamamen ülkemize olanakları ile geliştirilmiş bir biyopsi protokolü yaratmak yolunda çalışmalarımız hızla devam ediyor."
Tüm biyopsiyi MR'ın içinde yaptıklarının altını çizen Algın, işlem sırasında iğne kitlenin içinde mi, geçtiği yerlerde kanama var mı ya da felç, körlük veya konuşma bozukluğu yapabilecek merkezlere yakın mı olunduğunun daha rahat izlendiğini kaydetti.
İşlemin, MR'ın içinde ve eş zamanlı MR görüntüleri alınarak yapıldığı için daha güvenli olduğunu vurgulayan Algın, "Açık beyin ameliyatlarına göre en büyük avantajı, daha risksiz, hızlı ve genel anestezi gerekliliğinin olmaması. Çivili başlık yöntemine avantajı ise bütün işlemin sürekli görüntüleme eşliğinde yapılması" diye konuştu.
Yatış süresi çok daha kısa
MR eşliğinde yaptıkları işlemlere yönelik öncü bir makale hazırladıklarını ve uluslararası bir dergide yayınlamak istediklerini ifade eden Algın, şöyle dedi:
"Beyin biyopsisi veya apse boşaltma gibi girişimsel işlemlerin MR eşliğinde yapılması, açık beyin ameliyatlarının bir kısmını engelleyebilir. Bizim işlemlerimizin yatış süresi çok daha kısa, bir iki gün. Çoğunlukla, yoğun bakımda yatış gerektirmiyor. Çivili başlık yöntemine göre maliyeti düşük, hızlı ve güvenli. Ameliyat için uygun olmadığını düşündüğümüz ve biyopsisini MR'da gerçekleştirdiğimiz hastalara, ameliyat yapılmadı, tedavileri ilaçla veya radyoterapiyle gerçekleştirildi. Bu tür hastaları kapsamlı ve oldukça riskli beyin ameliyatlarından kurtarmış olduk."
Dünya liderliği için destek gerekiyor
Hastanelerinde girişimsel MR klinik uygulamalar merkezinin kurulmasını amaçladıklarını da paylaşan Oktay Algın, merkezde kullanacak malzemeler, geliştirilecek Ar-Ge ürünleri ve prosedürlerin dünyaya ihracının mümkün olabileceğini anlattı.
Bu konuda lider olabilmek için desteğe ihtiyaçları bulunduğunu da sözlerine ekleyen Algın, "Bu konusunda dünyadan geri değiliz. Çıktılarımızın ürüne dönüşmesi ve dünya pazarına sürülebilmesi için yürüttüğümüz projelere kamu veya özel sektörün ortaklığına ihtiyacımız var. Kamu ve özel sektör kuruluşlarını çalışmalarımıza destek olmaya davet ediyorum" dedi

Isparta lavanta diyari

Hoş kokusuyla her zaman süs bitkisi olarak değerlendirilen ve saç dökülmesinden uykusuzluğa kadar birçok rahatsızlığa iyi gelen lavantanın yetiştirilmesi kapsamında, ülkemizde ilk defa tip proje ile Isparta Orman Bölge Müdürlüğü tarafından ORKÖY desteği veriliyor. Orman Bölge Müdürlüğü ORKÖY Şube Müdürlüğü tarafından Keçiborlu ilçesi Kuyucak ve Çukurören köylerinde hak sahiplerini belirlemek için kura ile tespit çalışması yapılarak, 8 aile belirlendi.
Konu ile ilgili açıklama yapan Isparta Orman Bölge Müdürü Mustafa Değirmenci, orman köylülerinin gelirinin arttırılması ve alternatif geçim kaynaklarının oluşturulması kapsamında yapılan çalışmalara devam ettiklerini, özellikle Isparta ili Keçiborlu ilçesi bölgesinde köylüler tarafından üretimi yapılan lavantanın, yaygınlaştırılması ve üretimin arttırılması amacıyla tip proje hazırlanarak ilk defa olarak ORKÖY kredilendirmeleri kapsamında 2014 yılında Kuyucak ve Çukurören köylerinde 8 aileye 128 bin TL destek verileceğini bildirdi. Değirmenci, ayrıca fidan temini noktasında bu sene Eğirdir Fidanlığında 20 bin adet lavanta üretiminin yapıldığını, yapılacak desteklemeyle, 5 dekar arazide kullanılmak şartıyla kişi başına verilecek 16 bin TL'nin 12,800 TL'sının kredi olarak 3,200 TL'sının ise hibe olarak kullandırılacağını kaydetti.
LAVANTAYA YOĞUN TALEP
Lavanta fidelerinin üretimini yapan Eğirdir Fidanlık Müdürü Alime Divrik ise yaptığı açıklamada, "Itri bitkilerden biberiye, lavanta, kekik üretiyoruz. Lavanta fidelerini son üç yıldır yetiştiriyoruz. Bu çalışma Orman ve Su İşleri Bakanlığımızın bal ormanları projesi ile başladı. Bal ormanı tesisleri için talep edilen lavanta, daha sonra güle alternatif ürün olarak anılmaya başlandı. Bu nedenle bizden çok fazla lavanta fidesi talebi oldu. Orman müdürlüklerinin yanında vatandaşlardan da ciddi talep geldi. Bu yıl için 20 bin lavanta fidesi üreteceğiz. Bunun yanında 5 bin adet biberiye fidesi yetiştireceğiz" dedi.
MARİM'DEN 400 BİN LAVANTA FİDESİ
Lavanta konusunda çalışma yürüten bir kurumda Eğirdir Meyvecilik Araştırma İstasyonu Müdürlüğü (MARİM) oldu. Lavanta üzerinde iki yıldır çalışma yaptıklarını söyleyen MARİM Müdürü İsa Eren, "Lavanta projesi, iki yıldır devam eden bir proje ilk yıl sekiz ilde demonstrasyon bahçeleri kuruldu. İyi sonuçlar alınınca bu yıl 400 bin lavanta fidesi üretilip Tarım İl Müdürlükleri vasıtası ile dağıtıldı. Türkiye'de kitlesel manada üretilen en büyük lavanta Isparta'da üretildi. Bunun yanında 15 bin Azerbaycan Arıcılık ve İpek Böcekçiliği Araştırma Enstitüsünün talebi üzerine 15 bin adet fide de Azerbaycan'a gönderilecek. Azerbaycan Arıcılık ve İpek Böcekçiliği Araştırma Enstitüsü lavanta balı üretimi konusunda çalışma yapacak" diye konuştu.
LAVANTANIN GELECEĞİ PARLAK
Isparta'nın doğası ile tıbbi ve aromatik bitkilerin yetiştirilmesi noktasında avantajlı bir bölge olduğuna dikkat çeken MARİM Müdürü İsa Eren şunları kaydetti:
"Lavantanın geleceği çok parlak görünüyor. Isparta ıtırlı bitki dediğimiz ıtri ve tıbbi bitkilerin yetiştirilmesi noktasında çok elverişli bir bölge. Özellikle Toroslar, kıraç alanda susuz tarımla uğraşan vatandaşlar için çok avantajlı bir bitki. Biz gelecek yıllarda da Eğirdir Meyvecilik Araştırma Müdürlüğü olarak lavanta fidesi üreteceğiz. Her yıl ortalama 250-300 bin lavanta fidesi üretmeyi hedefliyoruz. Bu yıl çok fazla talep vardı. Elimizde 2 milyon lavanta fidesi olsa hepsi gidecekti."

29 Mayıs 2015 Cuma

Çinlilerin kopyalama klonlama sahtekarliklari


Dışı tamamen iPhone 6 ile aynı olan ancak aslında iPhone ile uzaktan yakından ilgisi olmayan bu cihazın Türkiye'de orjinali ortalama 3 bin liradan satılırken, bu cihaz sadece 500 TL!



İşte görenleri şaşkına çeviren Çin işi ürünler... 



Starbucks'ın Çin işi modeli... 



40 yıllık Windows Çin'de oldu Binbows! 



Apple da Aeppe oluvermiş. 


Adidas ve Adadis... Hatta Daiads... 



Nike mı Nkie mi? 



Google marka tuvalet kağıdı! 



Armani değil Anmanı! 



Bu da Çinlilerin Pisa kulesi... Roma'ya gitmeye ne gerek var? 


Pizza Hut da neymiş? 



Çin'de çekilen filmin oyuncuları hariç her şeyi birebir kopyalanmış. 



Facebook görse ne der bilemeyiz ama Facefood diye bir restoran da var dünya üzerinde... 



Lokasta parfüm... 



Mitsubishi de değişim geçirmiş... 




Hugo Boss --> Hugu Boos 




Gucci de Cuggi oluvermiş. 




Japon teknoloji devi Panasonic de Çinlilerin gazabından kurtulamamış ve ismi Pasunnic'e dönmüş. 




Puma değil numa! 




BMW taklidi bir otomobil... 




Converse değil Ball Star... 




Burger King değil King Burger... 




Sony ve Sqny..

28 Mayıs 2015 Perşembe

Karadeniz'e çılgın proje

Sehir merkezinin yüzde 70'lik kısmı deniz dolgusu üzerinde bulunan Rize'de Çevre ve Şehircilik Bakanlığı 3 bin dönüm deniz alanın daha doldurulması için onay verdi. Rize'nin kıyı kenar çizgisini ve haritasını değiştirecek proje ile ilgili bugün tanıtım toplantısı düzenlendi. Toplantıda projenin aşamaları ve ilk aşamada yapılacak olan Mavi Şehir Projesi hakkında bilgiler verildi. Rize Belediye Başkanı Prof. Dr. Reşat Kasap'ın başkanlık yaptığı toplantıda sunumlar yapıldı.
Proje, 17 farklı kurumdan 55 kişinin 10 aylık bir çalışma neticesinde hazırladı. Projenin dolgu imar planı bin 150 sayfadan oluşuyor. Projenin 1. etabında, Cami-külliye, Kütüphane, Müze, Çay Çarşısı, Stadyum, Teleferik ve Üniversite Retreatif Alanı oluşturulacağı belirtildi. Projenin 1. etabının 300 dönümlük bir alanda inşa edileceği 2. etapta ise toplamda 3 bin dönümü kapsayan deniz alanının doldurulacağı kaydedildi. Yapılan açıklamada Rize şehir merkezinin kurulu bulunduğu alana eş oranda gerçekleştirilecek dolgu alanında kesinlikle özel mülkiyetlere izin verilmeyeceğinin altı çizildi.
CUMHURBAŞKANI ERDOĞAN YAKINDAN TAKİP EDİYOR
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın Rize'nin kara sınırını 3 bin dönüm genişletecek olan dev projeyi yakından takip ettiği belirtildi. Tanıtım toplantısında söz alan Ak Parti Rize Milletvekili Hasan Karal, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın projeyi yakından takip ettiğini belirterek projenin kendisine sunulduğunu ve projenin onayladığını belirtti. Rize şehir merkezinin, üzerinde çok katlı binalarında bulunduğu yüzde 70'lik kısmı 1960'lı yıllarda deniz doldurularak elde edilen alan üzerinde kurulu bulunuyor. Öte yandan proje çalışmaları süren Rize Havalimanı'nın da deniz dolgusu üzerinde yapılması kararlaştırılmıştı.

27 Mayıs 2015 Çarşamba

Türkiye yerli yolcu uçağında ilk adımı TRJ 328 ile atacak

2002 yılından bu yana ilk defa AK Parti yerli uçakla ilgili adımlar attı. Dün başka bir gururu yaşadık. Hakkari Yüksekova Havalalanı'nı açtık. Bu havalimanı ile birlikte havalimanı sayımızı da 55'e çıkarttık. Terör örgütünün onca baskısına rağmen güçlü bir irade ile bu havalimanını yapmamızda ayrıca bir öneme sahiptir. Biz bir karar aldık mı karşımıza kim çıkarsa çıksın hepsini aşar kararımızı mutlak şekilde uygularız. Hiçbir şey aldığımız kararı durduramaz. Öte yandan iki hava yolu şirketimiz 2003'de 63 noktaya uçarken şimdi 237 noktaya uçuş yapar hale geldi. Milli uçak yapımımda 1944'den bu yana çok şey kaybettik. Savunma sanayide de bu geçerli. Savunma Sanayide bugün yerli kullanım yüzde 50'lileri aştı. Bir zamanlar kapatılan ROKETSAN bugün küresel piyasada önemli bir yer edindi. Eğer AK Parti olmasaydı şu an geliştirilmiş bir çok şey durdurulmuş olacaktı. Dünyanın en büyük havalimanını İstanbul'a inşaa etmek üzere harekete geçtik. Ordu-Giresun Havalimanı'nı denizin üzerine inşaa ettik. Son 12 yılda 10 milyon vatandaşımız uçağa binme imkanına sahip oldu.
İLK MİLLİ BÖLGESEL YOLCU UÇAĞI
Türkiye darbelere, dar siyasi anlayışlara izin vermeyecektir. 12 yılda savunma sanayiinin her alanında büyük adımlar attık. MİLGEM, Sismik Araştırma Gemisi, HÜRKUŞ gibi projeleri yaptık. 5 milyon dolarlık yıllık üretimle öncü ülkeler arasındayız. İnşallah uçağımızı da 2023'te uçuracağız. Türkiye bundan sonra savunma için ne istiyorsa kendisi hayata geçirecek. Çok önemli bir atılımı gerçekleştirecek bir kararı almamız gerekiyordu. Bu da ilk milli bölgesel yolcu uçağı.
2023'te uçuş gerçekleşecek. Yüzde 100 milli bölgesel uçağımız Türk semalarında uçmuş olacak.
Türkiye yerli yolcu uçağında ilk adımı TRJ 328 ile atacak. İlk uçuş ise 2019'da gerçekleştirilecek.
Daha sonraki aşamada üretilecek olan TRJ628 ise tepeden tırnağa tamamen Türk mühendisliğinin eseri olacak.
Dünyada büyük yankı uyandıracak olan yüzde 100 Türk uçağı 70 kişilik kapasitesi ile havacılığı bambaşka boyuta taşıyacak. En son teknolojinin kullanılacağı bu uçak inişe uygun olmayan yerlere de iniş sağlayabilecek

24 Mayıs 2015 Pazar

Altın Portakal Yat Limanı ve kruvaziyer liman

Antalya’ya Dubai modeli dev yatırım
Dubai'deki palmiyenin bir benzeri de Antalya'ya geliyor. Türkiye'de eşi olmayan proje ile Antalya önemli bir cazibe merkezine daha kavuşacak. Ulaştırma Eski Bakanı ve Ak Parti Antalya Milletvekili Adayı Lütfi Elvan'ın yeni projesi büyük ilgi çekti.
HAVADAN GÖRÜNÜŞÜ PORTAKAL TASARIMLI
Bakan Lütfi Elvan'ın Antalya için dev projeleri açıkladığı lansmanda ilk kez görücüye çıkan yat limanı Antalya'nın simgesi olan portakal şeklinde tasarlandı. İsmi de Altın Portakal olarak belirlendi. Hazırlanan tasarıma göre yat limanına havadan bakıldığında portakal tasarımı görülecek. Limanın kara ile bağlantısı sadece yoldan ibaret olacak.
1400 YAT BAĞLAMA KAPASİTESİ
Antalya Altın Portakal Yat Limanı için 1400'e yakın yat bağlama kapasitesi planlanıyor. Projenin Dubai'deki benzeri ile en önemli farkı ise üzerinde yerleşim alanı olmaması. Liman sadece yat bağlama alanı olarak kullanılacak, üzerinde yapılaşma olmayacak.
BAKANLIK BÜROKRATLARI YER TESPİTİ İÇİN SAHADA
Ulaştırma, Denizcilik ve Haberleşme Bakanlığı, Antalya Muratpaşa açıklarında yapılması planlanan Altın Portakal Yat Limanı ve Lara bölgesinde planlanan kruvaziyer limanı için yer tespiti çalışmalarında bulundu. Bakanlık Müsteşar Yardımcısı Dr.Özkan Poyraz, Deniz ve İçsular Genel Müdür Mehdi Gönülalçak ile Bölge Müdürü İlker Çelik' ten oluşan heyet tarafından yapılan çalışmaların yer belirleme, etüd ve fizibilite projelerine altlık oluşturacağı bildirildi. Heyet daha sonra Kaleiçindeki tekne işletmecilerinin sorunlarını dinledi.
YENİ KRUVAZİYER LİMANLARI
Altın Portakal Yat Limanı dışında Antalya için iki önemli projesi daha bulunan Lütfi Elvan, Lara ve Demre de inşa edilecek kruvaziyer limanları için de startı verdi. Daha önce Yat limanı Antalya için olmazsa olmazların başında geldiğini söyleyen Lütfi Elvan " 2 bin 750 yat bağlama kapasitemiz var. Antalya için yıldızı parlayan kente çok daha fazlası gerekli. Altın Portakal Yat Limanını yapacağız. Demre ve Lara'da kruvaziyer limanlarımızı yapacağız. Manavgat'ta başka bir yat limanı yapacağız. Serik'te Finike'de veya başka bir bölgede yat limanı ihtiyacı olursa onu da gerçekleştireceğiz" demişti.

23 Mayıs 2015 Cumartesi

Hırsızlığın ,Kumpasin kitabını yazmışlar!

Barbekülü gözdağı
Fethullahçı Terör Örgütü'nün "Konya şifresi" çözüldü. Paralel Yapı'nın 2008'de kendilerine himmet vermeyen Okyanus Şirketler Grubu'nun sahibi 'a sekreteri Özgül Özer aracılığıyla kumpas kurduğu belirlendi. Buna göre örgüt, sahte delil üretti ve Argun'u sekreterine zorla senet imzalatmakla suçlayarak "Final"operasyonu düzenledi. Argun'un evine, işyerine ve konakladığı otele böcek koyup, dinleme tapelerini ise montajla değiştirdi. Nusret Argun sahte delillerle tutuklanırken, örgüte bağlı emniyet müdürleri işadamlarını barbekü partisinde toplayarak Argun operasyonuyla gözdağı verdi. Toplanan paraların 10 gün önce tutuklanan "paralel" avukat Memduh Oğuz aracılığıyla Pensilvanya'ya gönderildiği belirlendi. 

EMNİYET MÜDÜRLERİNE GÖZALTI
Savcılık, 9 ay önce işadamlarından gelen tehdit şikayetleri üzerine harekete geçti. 66 kişi hakkında yakalama kararı verildi. Örgüte yönelik 19 ilde eşzamanlı operasyon düzenlendi. Aralarında tutuklu Yurt Atayün'ün kardeşi ve dönemin Konya Kaçakçılık, Organize Suçlarla Mücadele Şube Müdürü Anadolu Atayün ile Bingöl eski Emniyet Müdürü Ercan Taştekin'in de bulunduğu 40'tan fazla kişi gözaltına alındı. Dönemin"barbekücü" Emniyet Müdürü Salih Tuzcu'nun ise arandığı açıklandı. Şüpheliler, tehditle himmet toplamak ve işadamlarını paralel örgütün ağına düşürmekle suçlanıyor.

Hırsızlığın kitabını yazmışlar!
'in ilk kez 2001'de basılan "Fasıldan Fasıla" isimli kitabı Kamu Personeli Seçme Sınavını yeniden gündeme getirdi. Kitabın "Rüya Hakikatı" başlıklı bölümünde ilginç sözler yer alıyor.. Fethullah Gülen, söz konusu yazıda meselâ, bazı kimseler, daha sonra kazanacakları bir başarıyı, çok öncesinden rüyalarında görebilmekte ve gireceği imtihan sorularını bütün ayrıntılarıyla müşahede edebilmektedirler." diyor.. Fethullah Gülen'in bu sözleri paralel yapıya yönelik bir mesaj olarak niteleniyor. 

Bu arada Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı'nın soruşturmayla ilgili açıklamasında çarpıcı ifadelere yer verilmişti.. Kamu Personeli Seçme Sınavı tarihinde hiçbir dönemde eğitim bilimleri alanında 120 sorunun 120'sini ve 119'unu doğru cevaplayan olmadığı halde, 2010 sınavında 350 kişinin 120 sorunun 120'sini de doğru cevapladığı tespit edildi.. 

Açıklamada, soruşturmaya konu 2010'daki KPSS'de 100 ve üzeri net doğru yapan 3 bin 227 kişi bulunduğu hatırlatıldı ve bunlardan 616'sının halen devlet memuru olduğu belirtildi. soruşturma savcısı Yücel Erkman, "Bunların hepsinin kopya çektiğini söylememiz mümkün değil. araştırıyoruz" demişti.

22 Mayıs 2015 Cuma

Dünya bu çocuğu konuşacak


Mersin’in Erdemli İlçesi’ndeki Akdeniz Ortaokulu öğrencisi Furkan Faruk Aslan, bir bot üzerine monte ettiği sistem ile yürüyerek 9 voltluk elektrik üretmeyi başardı. Ayakkabı altına yerleştirdiği mıknatıslı dinamo sayesinde elde edilen enerji ile cep telefonu şarj edebilecek.

15 yaşındaki 8'inci sınıf öğrencisi Furkan Faruk Aslan, teknoloji tasarım öğretmeni Nazan Ayar'ın önderliğinde, elektrik üretme teknikleri çalışmaları kapsamında yaptığı projesi ile patent ve girişimcilik başvuru hakkı elde etti. Bu kapsamda ayakkabı altına yerleştirdiği mıknatıslı dinamo sayesinde 9 voltluk elektrik üretmeyi başaran Aslan, elde edilen enerji ile cep telefonu şarjı yapılabildiğini söyledi.
'Adım Adım Enerji' adını verdiği projesi Ar- Ge Proje Pazarı 2015 yarışmasına da katılıp dikkatleri üzerine çeken Aslan, "Her zaman enerji üzerine bir proje hazırlamak istedim. İnsanların bir çoğu cep telefonu kullanıyor. Ben de insanlar yürürken cep telefonu nasıl şarj edilir düşüncesi ile projemi geliştirdim. Bir bot üzerine yerleştirilen mıknatıslı dinamo ile güneş pilinin dolmasını sağlıyoruz. 200 metre yürüdükten sonra ayakkabı üzerinde bulunan 9 voltluk akü doluyor ve cep telefonu şarj edilebiliyor. Şimdi bundan sonraki amacım yakıtsız Jeneratöryapmak olacak" dedi.
Teknoloji ve tasarım öğretmeni Ayar ise Aslan'ın çok yönlü bir öğrenci olduğunu fikirleri ile yaşıtları arasında dikkat çektiğini belirterek, "'Teknoloji ve tasarıma olan ilgisi çok fazla. Çok güzel projeler üretiyor. Gelecekte Türkiye'nin çok konuşacağı bir kişi olacağına eminim. Gerçekleştirdiği proje ise hem son derece kullanışlı hem de insanlığa yarar sağlayacak" diye konuştu.
Geliştirilen proje hayata geçirilirse, insanlar telefonlarını şarj etmek için priz başında beklemek yerine, yürüyüşe çıkıp her adımda telefonlarını şarj edebilecek

Asırlık mavi rüyası gerçek oldu


Türkiye'nin GAP'tan sonra en büyük sulama yatırımı olan Konya Ovası Projesi (KOP) kapsamında çalışmaları yürütülen "Mavi Tünel" ile Akdeniz'e dökülen sular, ovaya akmaya başladı.

Göksu Havzası'ndaki suların, Bağbaşı, Bozkır ve Afşar barajlarında toplanarak Mavi Tünel vasıtasıyla Konya havzasına aktarılmasının amaçlandığı Mavi Tünel Projesi'nde, ilk kez ovaya su verilmeye başlandı. Böylelikle Osmanlı Padişahı 2. Abdülhamid döneminde başlayan "asırlık rüya" gerçekleşmiş oldu. Bağbaşı, Bozkır ve Afşar Barajı'nda toplanan sular, 17 kilometrelik Mavi Tünel vasıtasıyla mavi regülatöre iletiliyor. Buradan Apa Barajı'na aktarılan su, ovada çiftçinin kullanımına sunuluyor. KOP ile Akdeniz'e boşa akan 700 milyon metreküp su, Konya Ovası'nın su ihtiyacını önemli ölçüde karşılamış olacak. 
Tarihi ana tanıklık ettiler
Mavi Tünel'in sularıyla tarım arazilerinin sulanacağı bölgedeki 34 mahallenin muhtarı ile sulama kooperatifi başkanı, bu tarihi ana şahitlik etmek için Kuşça mevkisindeki Mavi Boğaz'a geldi. Heyecanlı bekleyişin ardından yapılan dua ile Mavi Tünel'den ilk su ovaya verildi. Devlet Su İşleri (DSİ) Konya 4. Bölge Müdürü Mustafa Uzun, AA muhabirine yaptığı açıklamada, tarihi bir olaya tanıklık ettiklerini söyledi. Bölgede, yüzyılı aşkın zamandan beri Göksu Nehri'nin sularını ovaya aktarma hayalinin varlığına dikkati çeken Uzun, şöyle konuştu: "Göksu'nun suları Bağbaşı Barajı'nda toplanarak 17 kilometrelik tünelle artık Konya Ovası'na aktarılıyor. 150 yıllık bir rüyaydı, şimdi gerçekleştiriliyor. Bu su ovamıza ve ülkemize bolluk, bereket getirecek. Projenin devam eden çalışmaları var. Akdeniz'e akıp giden Göksu havzasındaki sular artık Konya Ovasına bereket getirecek." 
İlk adımı Abdülhamit han attı
Uzun, projenin, 150 yıl öncesine dayanan çok büyük bir rüyayı gerçeğe dönüştürdüğünü vurgulayarak, şunları kaydetti: "Bu projenin başlangıcını Abdülhamit Han 120 yıl önce yapmıştı. Birkaç kere denemeler yapılmıştı ama yıllar boyu gerçekleştirilemedi. Sayın Cumhurbaşkanımız Recep Tayyip Erdoğan'ın bu projenin gerçekleşmesinde büyük iradesi var. Yörenin evladı, Başbakanımız Ahmet Davutoğlu'nun yoğun gayret ve teşviki var. Orman ve Su İşleri Bakanı Veysel Eroğlu'nun bizzat takip ettiği bir projeydi. DSİ Genel Müdürümüze ve çalışanlarımıza, müteahhitlerimize, emeği geçenlere teşekkür ediyorum."
Bağbaşı Barajı'nda depolanan 190 milyon metreküp suyun, Mavi Tünel vasıtasıyla Apa Barajı'na intikal ettirildiğini anlatan Uzun, bu suyun buradan da sulamada kullanılmak üzere ovaya aktarıldığını ifade etti. Uzun, Mavi Tünel'de vanaların açılmasıyla tarifi imkansız duygular yaşandığını belirterek, "Şu an burada bir su cümbüşü yaşanıyor. Debisi 60 metreküp/saniye su Mavi Tünel'den çıkıyor. Osmanlı döneminde başlayan 150 yıllık rüyanın, mutluluk verici, tarihi bir anındayız. Hayırlı olsun" diye konuştu.
Türkiye'nin en geniş yüzeyli suni gölü
Mavi Tünel'den suların proje kapsamında yapımı devam eden 125 kilometrelik kanal vasıtasıyla Hotamış Depolaması'na iletileceğini ifade eden Uzun, burada oluşacak göletin, 55 kilometrekarelik alanla Türkiye'nin en geniş yüzeyli suni gölü olacağını dile getirdi. Uzun, projeyle Konya'nın iklimi ve ürün çeşitliliğinin de değişeceğinin öngörüldüğünü belirterek, "Konya kent merkezinin, içme suyuyla ilgili en az 2050'ye kadar sorunu olmayacak. Yer altı sularıyla ilgili endişeler de ortadan kalkacak. İnşallah hayırlı olur" ifadelerini kullandı.

21 Mayıs 2015 Perşembe

Oyuncak acilimi


Çocukların eğitimleri ve gelişimlerinde önemli bir yere sahip olan oyuncaklar, uygun üretilmediğinde sağlık açısından büyük riskler oluşturuyor.
        Çocukların eğitimleri ve gelişimlerinde önemli bir yere sahip olan oyuncaklar, uygun üretilmediğinde sağlık açısından büyük riskler oluşturuyor. Özellikle yurt dışından ithal edilen ve ülkemizde de merdivenaltı tabir edilen imalathanelerde üretilen oyuncaklar, çocukların sağlığını ciddi oranda olumsuz etkiliyor. Görüntüsüyle çocukları cezbeden çeşitli oyuncakların başta boyası olmak üzere kokusu ve tüylerinin de insan sağlığı için tehdit oluşturduğunu belirten uzmanlar, aileleri uyararak oyuncak seçiminde çok dikkatli davranılması gerektiğini ifade etmişlerdir. Pilli oyuncakların da içerisinde bulunan kimyasal maddelerle birlikte ağır metal taşıdığını vurgulayan uzmanlar, yanma özelliği bulunan ve zehirlenme riski taşıyan pilli oyuncak alımından kaçınılması tavsiyelerinde bulunmuşlardır.


Türkiye oyuncak sektöründe yerli üretim ve karakter tasarımı için atağa geçti. Piyasadaki ithal oyuncak egemenliği sona erdirilecek
Türkiye oyuncak sektöründe yerli üretim ve karakter tasarımı için atağa geçti. 1 milyar liralık oyuncak pazarının bulunduğu Türkiye'de 0-14 yaş grubundaki 19 milyon çocuk için yapılan yıllık ortalama oyuncak harcaması sadece 20 dolar.
YÜZDE 92'Sİ ÇİN'DEN
Avrupalılar oyuncağa yılda 250 Euro, ABD'liler ise 300 dolar harcıyor. Türkiye'nin son 5 yıllık oyuncak ithalatı 1.6 milyar dolara ulaşıyor. Toplam ithalatın yüzde 92'si ise Çin'den yapıldı. Aynı dönemde 121.9 milyon dolarlık ihracat gerçekleşti. Türkiye'de sektör ise yeniliklerle bu rakamı yakalama hedefinde.
BAKAN TALİMATI VERDİ
Bu çerçevede Bakanlık bu hedefi yeni Sanayi Stratejisi Belgesi'ne aldı, Sanayi Bakanı Fikri Işık da talimatı verdi. Yeni stratejiye göre, “oyuncak ihtisas bölgesi” kurulacak ve yerli oyuncak markaları oluşturulacak. Bölgede tasarım ofisi de yer alacak. Türk oyuncak sanayisi “Türk tipi” oyuncak karakterlerini yaratacak. Böylece, piyasadaki ithal oyuncak egemenliği sona erdirilecek.
ERZURUM TALİP OLDU
Erzurum, oyuncak ihtisas bölgesi için talip oldu. Oyuncak sanayicileri ise İstanbul gibi büyük pazarlara ve hammaddeye yakın illerde üretim yapmak istiyor. Oyuncak ihtisas bölgesinde, oyuncakların plastik, metal ve elektronik aksamlarını üreten firmalar bir arada bulunacak. Sanayi bölgesinde bir meslek lisesi de kurulacak. Yerli oyuncakçılar, vergi ve prim gibi desteklerden yararlanacak. Bölgeye, Ar-Ge desteği alacak bir tasarım ofisi de kurulacak. Bu ofiste çocuk ve gençlerin ilgisini çekecek oyuncak tasarımları yapılacak. Sektör, tüm dünyada yetişkinlerin dahi koleksiyon yaptığı ve oldukça yüksek fiyatlara satılan karakter oyuncakları üretecek.
'FATOŞ BEBEK VARDI, ŞİMDİ...'
Türk Plastik Sanayicileri Araştırma, Geliştirme ve Eğitim Vakfı Başkanı Yavuz Eroğlu, piyasada çok fazla ithal oyuncak olduğunu söylüyor ve “Yerli üreticiler bir elin parmaklarını geçmiyor. Eskiden Fatoş Bebek vardı, başka yerli markalar vardı, yok oldular. Otomotiv sektörü parçalarından bile daha pahalılar. Yurtdışına müthiş para gidiyor.'' diyor.
Eroğlu, özellikle Uzakdoğu kökenli oyuncakların kanserojen kimyasallar içerdiğine dikkat çekerek, yerli üretim ile bu tür risklerin de ortadan kalkacağını vurguluyor. Eroğlu, Türk oyuncaklarının ithallerle nasıl yarışacağını da şöyle açıklıyor: “Oyuncakları satmak için çizgi filme ihtiyaç var. ABD'deki çizgi filmlerin arkasında zaten oyuncak sektörü var. Güçlü bir oyuncak endüstrisi kurarsak, karakter üretimi de olur zaten. Tasarım merkezi kurup oyuncak tasarlamak yanında karakter de tasarlayacağız.”
TOMBUL VE NİLOYA BEBEK
Türk oyuncak sanayisi yerli tasarım oyuncak ve karakter üretmek için çalışmalara şimdiden başlarken, geliştirilen bazı oyuncaklar da dikkat çekiyor. Uçar Oyuncak firması, yerli lego oyuncağı geliştirerek patentini aldı. Tombul adı verilen lego oyuncak, normal legonun kare yapısından farklı olarak eğimli ve köşesiz parçalardan oluşuyor. Çocuklar, bu oyuncak ile yumuşak hatlı hayvan ve araç figürleri yapabiliyor. Bir çocuk kanalında yayınlanan Niloya karakteri ise bez bebek olarak tasarlandı.

20 Mayıs 2015 Çarşamba

Dns değiştirme



1- İlk olarak ağ bağlantıları kısmına girin ve işaretlenmiş  yeri tıklayınız.
2- Karşımıza bu ekran gelmiş olacak. Özellikler kısmına tıklayın bu kısımda

3- Burada da çerçeve içindeki alanı seçip 
Özellikler ” diyeceğiz.
Çalışan ve önerilen DNS değerleri;
156.154.70.1
156.154.71.1
ve
198.153.192.1
198.153.194.1








.
4- Belirtilen kısıma güncel ve çalışan bir dns adresi yazılır ve işlem ya tanıla denilerek tamamlanır yada bilgisayara reset atılınca yeni ayarlar güncellenir. Artık engellenmiş her siteye sorunsuz şekilde giriş yapmanız mümkündür.

19 Mayıs 2015 Salı

Atatürkle ihtilafımızın nedenleri


Inönü (ilk kez) anlatıyor

İsmet İnönü, DEFTERLER 1919-1973 Yapı Kredi Bankası Yayımları, sahife, 251′den itibaren 255. ve 256 sahifeler.
“Son seneleri Atatürk’ün çok zor olmuştu. Gece alkol tesiri ile alınan teşebbüsleri ertesi gün daima iptal etmek bir eski âdetimiz idi. Son seneler bu âdet kalkmağa başladı. Hele nihayete doğru (1936 – 37 vuzuh ile hatırladığım seneler) gece arzu veya teşebbüs ettiği bir işi ertesi gün tamamen sakin ve tamam iken de iltizam (ile) takip etmeğe başladı…”

Günlüklerden 1;
“18 Eylül Cumartesi (1937)
-(Başbakanlıktan) Çekilme kararı
(14 Eylül’de 9 devletin (İngiltere, Fransa, Yunanistan, Türkiye, Romanya, Yugoslavya, Mısır, Sovyetler Birliği ve Bulgaristan) katılımıyla imzalanan ve Akdeniz’de korsanlık faaliyetlerine karşı alınacak ortak önlemleri belirleyen Nyon Anlaşması 18 Eylül’de TBMM’de oybirliğiyle onaylandı.
Konferansta Türkiye’yi Hariciye Vekili Tevfik Rüştü Aras temsil etmiştir Konferans sırasında İstanbul’da bulunan Cumhurbaşkanı Atatürk’le, Ankara’da bulunan Başbakan İnönü’nün Hariciye Vekili’ne birbirinden farklı talimatlar vermesi, Atatürk ile İnönü arasında dış politika konusunda bir anlaşmazlığa yol açmıştır İnönü bu olayı şöyle anlatmaktadır:
-“Tevfik Rüştü Nyon ‘da idi Ben Ankara’da idim. Atatürk Florya’da idi Tevfik Rüştü konferansta bazı teklifler, teşebbüsler yapıyordu. Bunlar bizim verdiğimiz talimata uygun değildi soruyordum. Nereden çıktı bu’. Atatürk haber veriyormuş ona’ dediler Ama Tevfik Rüştü Bey dikkatli idi bu işlerde..
Benim anladığım, ikimizi de, Atatürk’ü de, beni de, ayrı ayrı idare etmeye çalışıyordu. Anlaşılan Florya’dan sormuşlar O da tabiatıyla malumat vermiş…
Öyle olmuş, böyle olmuş…
Aslında fazla ehemniyetli bir şey değildi bu hadise”. (1)
(18 Eylül akşamı Atatürk ve İnönü birlikte trenle İstanbul’a hareket etmiştir Yolculuk sırasında Atatürk, İnönü’den başbakanlık görevinden ayrılmasını istemiştir Atatürk’ün ortaya attığı formüle göre İnönü bir süre izinli sayılacak. Bu süre içinde başbakanlığa İktisat Vekili Celal Bayar vekâlet edecekti İnönü bunu kabul etmiş ve not defterine “Karar; çekilme kararı “ şeklinde bir not düşmüştür)
Günlüklerden 2;
Günlük tarihi 1937; (22 Haziran Salı)
-Tren. Dr. Saydam.
-Bu sene muhacir işleri için 2 milyon lira açığı var.
Günlük tarihi 1937; (Tarih yok)
-Bugün Heyet-i Vekile. Yeni proje ve ertesi gün Mecliste yapılacak işlerin görüşülmesi. Şükrü Kaya’nın sonradan gelmesi.
-Mesele var diye bira fabrikası meselesini anlatması.
-“(Tarih 17 Eylül olmalıdır “Bira fabrikası meselesi” Atatürk’le İnönü arasında tartışma yaratmış bir konudur Cemil Koçak hu tartışma konusunu şöyle özetlemektedir:
-“Atatürk, Atatürk Orman Çiftliği karşılıksız olarak Hazine’ye devredilirken, çiftlikte bulunan bira fabrikasının yine kendi mülkiyetinde kalmasına karar vermiştir.
Ancak bira fabrikasının İstanbul’da bir rakibi vardır: Bomonti Bira Fabrikası…
İstanbul’daki Bomonti Bira Fabrikası ise davalıdır. İmtiyaz süresi sona erdiğinden devletçe devralınacaktır.
Buna karşılık, Bomonti Bira Fabrikası, bu muamelenin iptali için yargı yoluna başvurmuş ve davanın Danıştay’da görüşülmesini talep etmiştir.
Ancak Atatürk, bu konuda ısrarlıdır ve gereken muamelenin biran önce tamamlanmasını ve bira fabrikasının devlete devrini talep etmektedir.
Atatürk, özel mülkiyetinde bulunan Atatürk Orman Çiftliği’ndeki bira fabrikasının, rakibi niteliğindeki Bomonti Bira Fabrikası’nın devlete devrinden sonra, bir sözleşme yapılarak, bira üretiminde ve satışında tekel haline getirilmesini istiyor… bu projeye şiddetle ve sert biçimde karşı çıkıyordu.” (2)
Günlüklerden 3;
“Şubat 939…
-Atatürk ile münasebetlerimizi belki birçok defa yazacağım. Yeni hayatıma başlarken son senelerime ait birkaç satır ile başlamak zaruri oldu.
Son seneleri Atatürk’ün çok zor olmuştu. Gece alkol tesiri ile alınan teşebbüsleri ertesi gün daima iptal etmek bir eski âdetimiz idi. Son seneler bu âdet kalkmağa başladı. Hele nihayete doğru (1936 – 37 vuzuh ile hatırladığım seneler) gece arzu veya teşebbüs ettiği bir işi ertesi gün tamamen sakin ve tamam iken de iltizam (ile) takip etmeğe başladı.
Sıhhatında ve alkolün tesiratında bu tebeddülü fark ettiğim andan itibaren korkum çok arttı.
Son seneler hükümet azasının ayrı ayrı kendisine çok bağlı olmasını düşünüyordu. Bunun için iptidai usuller kullanmak istedi.
Hülasa, Eylül 1937 kavgası oldu. Bu kavgada haksızlık, esasında Atatürk’ündü.
Tatbikatta idaresizlik ve haksızlık ikimiz arasında bana düştü.
Haksızlık ona aitti şunun için:
-Aramızda geçen bir devlet işini sonra görüşürüz dedikten sonra, akşam masada halletmek yani gündüzden tasarladığı mülahazaları ve sebepleri imposition şeklinde karar olarak tebliğ etmek ve bu vesile ile sevmediği birkaç vekili tahkir etmek istedi.
Evvela sakin idim, sükûnetle geçiştirmek istedim. Halindeki tecavüz manasının arttığını gördükçe sabrım tükendi. Sonra şiddetle mukabele ettim. Mukabelemin şiddeti onu sükûnete getirdi. Tasmim ettiği hadiselerde haklı olmak için sebep toplamak kararına derhal başladı.
Sükûnet …tariz,,, hafif tahrik.
Sonra Hatay ve Nyon meselesini de söyledi, Ayrılmak kararı kısa oldu. Dil kongresi için İstanbul’a giderken trende beraber bir kahve içtik, “Ne olacak” dedi. 
Ben evvela çok müteessirdim. Ağlayacak vaziyette idim. Gönlünü almayı istiyordum.
-“Çok mustaribim” dedim. “Bilmiyorum nasıl oldu.
-“Alem önünde olmasaydı” dedi,
-“Ne düşünürsün?” dedi.
Birden uyandım Her zamanki gibi geçmiş veya geçecek bir hadise addediyordum.
Bu sual üzerine ayıldım. Teessürümü yendim.
-“Bir şey düşünmedim. Ne emrederseniz öyle yaparız” dedim.
-“Bir fasıla verelim.”
Ben – Hay hay size müteşekkir olurum.
O – Şekli.
Ben – Hastalık.
O – Evvela izinle yapalım.
Ben – Çok iyi. Kongreden evvel mi, sonra mı?
O – Nasıl istersen, sofraya gidelim.
Ben – Çok yorgunum gedip yatayım.
O – Gizli tutalım. Kimi düşünürsün.
Ben – Mazur gör kimseyi söyleyemem.
O – Celal Bayar.
Ben – Hakikaten bana iyi tesir etti.
İstanbul’a beraber gittik. Tren de kalabalık vekiller filan var. Neşeli görünerek çıktık, iki gün sonra izin kâğıdımı yazdım. Kendisi ile görüştüm, Ankara’ya geldim.
İşittiklerime göre bana gizli tutalım derken, kendisi gece gündüz benden şikâyet etti.
Devletin maliyesini banka gibi bir hale getirmek huyumdan bahsetti
Çünkü kendisini dolduran sebeplerden biri maliye ve inhisar vekillerine olan antipatisi idi.
Ben Ankara’da yalnız bir ay kadar kaldım. Sakin durdum. Sofra konuşmaları gazetelere (Ahmet Emin iktisadi kalkınma vesairesi…) neşriyatı devam etti.
Atatürk beni İzmir manevrasına davet itti. Ben daha izinli başvekilim, ilk pek hiddetli, pek kıyasıya şeyler düşünüldüğü günler yumuşar gibi oldu.
Bütün dikkatim yeni tertibin muvaffakiyetsiz ve antipatik olması ihtimaline mahal  vermemek için dostlarıma hep sükûn ve yardım tavsiye ettim.
İlk anda Atatürk’e benim çekilmem halkça iyi telakki olunduğu raporunu vermişler.
Atatürk hakikatin tam zıddı olduğunu hadisat ile öğrendikçe çok şaşkın oldu.
Meclis açıldı, yeni hükümeti âlem, bir ay alıştıktan sonra çok soğuk karşıladı.
(Hükümet krizini Celal Bey’in muvaffakiyetiyle geçirdiğini ima ettim. Crise söz ne kızdı. Devlet benim elimdedir. Kriz yokturdan başla).
Stadyumda, konserde, sokakta bana tezahürat devam etti. Bir yere çıkamaz oldum. Stadyum tezahürü hakiki bir hadise oldu. Hayatım fazla gelmeye başladı.
Meclis grubunda Salih Bozok sual sordu. Ansız ve nazik bir mevzu olmasına rağmen sükûnetli konuştum.
Bilhassa Atatürk’e muhabbet ve minnetimi tebarüz ettirdim. Bana yaptığı para yardımını söyledim. Çünkü bana en çok ıstırap veren şey para yardımı idi.
Bunu senelerce istemedim. Bu en nihayet bir emniyet meselesi de oldu. Bunu alenen söylemek için bir vesile benim için pek kıymetli idi, söyledim ve kurtuldum. O akşam Atatürk’te idim. Çok mahcup ve sakin görünüyordu, Celal Bayar ve etraf da çok memnun idiler. Fakat Atatürk’ün ıstırap içinde olduğunu fark ediyordum.
Sofrada bir hiçi vesile ederek bana karşı ansızın azami derecede arrogans gösterdi. Sükûnet gösterdim. Artık hiç münakaşaya girmeyecektim.
Bir müddet sonra yeni bir nizam teessüs etti. Tamamen şahsi bir gidiş. Benim vesvese vermekten sakınmamı anladı. Adamlarının ağızlarını açıktan tutmağa karar verdi. Benden hiçbir surette bahsetmemek müraccah olacağını kabul etti. Bana da azami derecede emniyet vermek istedi.
Vedid’i her akşam yanına çağırmağa başladı. Öyle ki bazıları onu benim yanımda kendi adamı görmeye başladılar.
Hükümet için 1937 teşrin nutukları ve sonraları baştan başa sansasyon ve demagoji oldu.
Döndük Tekrar pekiyi görünüyordu. Hastalık için Fisenje geldi, ilk endişeler belirdi. Bir buçuk ay istirahattan sonra Adana’ya gitti.
Hastalık ehemmiyet peyda ettikten sonra … yahut bu dışarıda anlaşıldıktan sonra Atatürk’ün hali tekrar değişti. Benimle temas kendini ve hükümeti zayıflatıyor zehabına düştü, teması istemez oldu. Adana’dan geldi. O gün istasyonda iyi görüştük.
Ertesi gün İstanbul’a gitti. O gün giderken selam vermedi. Hastalığı artık meydanda idi.
İstanbul’da uzun müddet yatta kaldı. Bu esnada (Haziran 1938) ben hastalandım. Ölüm tehlikesi geçirdim.
Atatürk alakadar oluyordu. Etrafı daha çok alakadar oluyor, iyileşecek miyim, ölecek miyim bunu öğrenmeyi pek istiyorlardı.
Atatürk’e Fisenje’yi hükümet tekrar getirmek istiyordu. Kendisi istemiyor Benim için getirmiş oldular.
Atatürk’ün hastalığı Ağustostan itibaren ağır istikamet aldı. Bundan sonra Atatürk’ün bana karşı muamelesinde şu noktalar karakteristiktir:
İstanbul’a geldiğimi istemiyordu, temasa gelmekten katiyen çekiniyordu.
Çok iyi muamele ediyordu, hatırımı almağa çalışıyordu.
Arada bir derin birdir mahcubiyet ve muhabbet nöbetine uğruyordu.
Fakat benden çekiniyordu.
Celal Bayar ile her zaman selam yolladı. Selamlarına mektuplarla cevap veriyordum.
Dr. Aras (Tevfik Rüştü) ile selam yolladı, mektupla cevap verdim.
Lozan gününde kimseye bir kelime yazdırmadılar. Kendisi telefonla çok muhabbetli şeyler söyletti. Sonra haber aldığıma göre bunları yazı ile göndermesek düşüncesinde idi. Hasan Rıza (Soyak) bu şekil ile iktiza etti.
Salih Bozok mektuplar yazmağa başladı. Behiç Bey ile selam yolladı.
İki üç ay türlü şayialar çıktı. Haberler hep halef üzerine dolaşıyordu. Mareşal (Fevzi Çakmak) Fethi Okyar – Celal Bayar. Bir aralık ve sonraları Dr. arsa ve bihassa Şükrü Kaya.
Sabiha Gökçen her hafta cumartesi gider ve pazartesi gelirdi. Gelir gelme bana Atatürk’ten haberler muhabbetler getirirdi.
Vasiyet fikri ve ihtimali üzerine memleket aylarca çalkalandı. Memleket bütün bu şayiaları, daha doğrusu telkin ve teşebbüsleri tasfiye etti. Hadisat şöyle hülasa olunabilir:
F Okyar, fitneye iltifat etmedi. Mareşal, ortalığı bir müddet yokladıktan sonra müstağni vaziyet aldı. Çekilmemin bidayetinde başında korkmuş, bana hiç sokulmamıştı. Sonra eskisinden daha çok sokuldu.
Şükrü Kaya, H R. Soyak başlıca (okunamadı) olarak Dr. Aras ile beraber bir vasiyet koparmak veya uydurmak için çok çırpındılar. Son ana kadar bu ümidi muhafaza ettiler.
Atatürk’ten koparamadılar. Şifahen uydurmaya H. Rıza teşebbüs etti. Celal Bayar kabul etmedi. …..umumiyenin tazyiki son derece artmış idi. Benim hayatım üzerinde iki taraflı alaka azami dereceyi buldu.
Şükrü Kaya, Ankara’nın büyük idare ve inzibat amirlerine bir vasiyet çıkarsa canla başla tatbik edileceğini söyledi. Ertesi gün zabıtnameden bu ifadesini çıkardı.
Hastalığın son ağır zamanında Celal Bayar beni haberdar etmeğe, ettirmeğe başladı. Şükrü Kaya, Meclis’i yeniden intihap ettirmek için ciddi teşebbüs aldı. Başvekil de buna taraftar idi. Atatürk, Meclisin açılmasına Ankara’ya gelemedi.
Bu teşebbüs dile düştü ve reddolunması muhakkak bir mahiyet arz etti.
Hastalık sırasında en çok telaş edenlerden biri de Fuat Bulca idi. Fethi Bey ile çok uğraştı, saptıramadı. Her vesile ile bana hulus göstermekten geri kalmıyordu.
Dr. Aras, bence mülhem olarak, beni memleket dışına bir sefarete filan çıkarmağa teşebbüs etti. Bana itiraf etti. Kati olarak önledim, reddettim.
Ondan sonra Atatürk hasta oldukça bana son derece temallüktü, iyileştikçe uzakta bir karakter ile tebarüz etti.
Teşrinisani günleri beni İstanbul’a götürmek için Şükrü Kaya ve onun tertibinde ansızın bir fazla gayret belirdi. Ben de candan istiyordum. Fakat Şükrü Kaya tertibindeki bu gayret yakın arkadaşlarının dikkatini celbetti. Katiyen bırakmadılar. Onlar haklı ve isabetli çıktılar. Şükrü Kaya İstanbul’a son anda beni götüremediği için pek hiddetli idi,
Benim İstanbul’a gitmediğimin tek sebebi, Atatürk yalnız bununla müteselli oluyordu. Benim burada kalmam onu bahtiyar ve minnettar ediyordu. Benim burada kalmamı sıhhatim için kendi arzu ettiğini her vesile ile söylüyordu…” (3)
Devam edecek…
Tüm yönleri ve  belki de ilk kez tüm bilinmeyenleri ile, “Topal Osman Olayı…”
Resim;skyscrapercity.com
Ana kaynakça; İsmet İnönü, “DEFTERLER 1919-1973″, Yapı Kredi Bankası Yayımları. 2 Cilt halinde yayınlananlar, İsmet İnönü’nün günlükleridir.
(1) Abdi İpekçi, İnönü Atatürk’ü Anlatıyor. Aktaran Cemil Koçak, age, s 54). Olayın İnönü tarafından ayrıntılı olarak anlatılması için bakınız: İsmet İnönü, Hatıralar, İkinci Kitap, İstanbul, Bilgi Yayınevi, 1987, s 285-286
(2) Cemil Koçak, Türkiye’de Milli Şef Dönemi (1938 – 1945), Cilt 1, İstanbul, İletişim Yayınlan, 1986, s. 58-59). Olayın İnönü tarafında ayrıntılı olarak anlatılması için bakınız: İsmet İnönü, Hatıralar, İkinci Kitap, İstanbul, Bilgi Yayınevi, 1987, s 287-289.)
(3) İsmet İnönü, DEFTERLER 1919-1973 Yapı Kredi Bankası Yayımları, sahife, 251′den itibaren 255. ve 256 sahifeler.

(BAHSEKONU METIN BU SAHIFE IÇERISINDEDIR.)

DEFTERLER-252 SAHİFE
DEFTERLER-253. SAHİFE
DEFTERLER-254. SAHİFE