20 Şubat 2016 Cumartesi

Lâ tahzen! (Üzülme!)

Lâ tahzen! (Üzülme!)
Bir şey olmuyorsa:
Ya daha iyisi olacağı için,
Ya da gerçekten olmaması gerektiği için olmuyordur.
Şu uçan kuşlara bak! Ne ekerler, ne biçerler…
Onların rızkına kefil olan Allah; seni mi ihmal edecek sanırsın!
Yeter ki sen istemeyi bil..
Lâ tahzen! (Üzülme!)
İnsanlar senin kalbini kırmışsa üzülme!
Rahman: (cellecelaluhu), “Ben kırık kalplerdeyim” buyurmadı mı?
O halde ne diye üzülürsün ey can?
Gündüz gibi ışıyıp durmak istiyorsan;
Gece gibi kapkaranlık nefsini yak !..
“Derdim var” diyorsun;
Dert insanı Hak’ka götüren Burak’tır; sen bunu bilmiyorsun.
Sanma ki dert sadece sende var.
Şunu bil ki;
Sendeki derdi nimet sayanlar da var.
Umudunu yıkma; Yusuf’u hatırla.
Dert nerede ise deva oraya gider.
Yoksulluk nerede ise nimet oraya gider.
Soru nerede ise cevap oraya verilir.
Gemi nerede ise su oradadır.
Suyu ara, susuzluğu elde et de sular alttan da yerden de fışkırmaya başlasın.
Dünya malı Allah’ın tebessümüdür: ona bak! Ama sarhoş olma…
Lâ tahzen! (Üzülme!)
Irmağa deniz, denize okyanus sığmaz. .
“Aşık” olmayana anlatsan da “Ben” “Sen” anlamaz.
Hakka ulaşmak için yoldur desen kimse inanmaz…
Gönlünde zerre-i miskal şems olmayan;
Yanmaz, yanamaz…
Ayağın kırıldı diye üzülme!
Allah senden aldığı ayak yerine belki sana kanat verecek.
Kuyu dibinde kaldın diye üzülme!
Yusuf kuyudan çıktı da Mısır’a sultan oldu, unutma!
İstediğin Bir şey; Olursa Bir Hayır,
Olmazsa Bin Hayır Ara…
Geçmiş ve gelecek insana göredir.
Yoksa hakikat âlemi birdir. Bu âlem bir rüyadır.
Zanna kapılma ey can! Rüyada elin kesilse de korkma, elin yerindedir.
Dünya bir rüya ise, başına gelen felaketler de geçicidir.
Neden çok üzülürsün ki?
Herşey üstüne gelip seni dayanamayacağın bir noktaya getirdiğinde sakın vaz geçme:
– Çünkü orası gidişatın değişeceği yerdir.
Bu âlemin, bu kâinatın kitabı sensin:
Aç da kendini oku ey can!
Kâinatın en uzak köşesi, senin içinde ufak bir nokta…
Ama sen bunun farkında bile değilsin.
Derdin ne olursa olsun korkma!
Yeter ki umudun ALLAH olsun…
Herkes bir şeye güvenirken;
Senin güvencen de ALLAH olsun.
Hiçbir günah, ALLAH’ın yüce merhametinden büyük değildir ama;
Sen yine de günah işlememeye bak!
Lâ tahzen! (Üzülme!)
Derdin ne olursa olsun bir abdest al, nefes gibi…
Ve bir seccade ser odanın bir kösesine, otur ve ağla ,
Dilersen hiç konuşma…
O seni ve dertlerini senden daha iyi biliyor unutma.
Dua ederken O’na kırık bir gönülle el kaldır.
Çünkü Allah’ın merhamet ve ihsanı, gönlü kırık kişiye doğru uçar.
Sopayla kilime vuranın gayesi, kilimi dövmek değil, tozu kovmaktır.
Allah tozunu alıyor diye, niye kederlenirsin EY CAN!?
(Mevlana)

Bir gün yolda iki kişi kavga ederlerken birisi diyor ki:”Ben öyle bir adamım ki bana bir laf söylesen bin laf işitirsin!” Bu sözü duyan Mevlana, derhal yanlarına giderek o adama:“Ne söyleyeceksen bana söyle, benimle kavga et diyor, ben de öyle bir adamım ki bana bin söylesen bir laf bile işitemezsin!” Bu sözden sonra bin laf söyleyebileceği için övünen adam tek kelime edemiyor. Ve Mevlana’ya saygı göstererek barışıyorlar

Kuzey Kore'nin garip dünyası


Kore-de sekiz şeritli bir otoyol... Başkent Pyongyang-da araba kullanımı arttıkça, köyden şehre göçen köylüler araba görmeye yavaş yavaş alışıyorlar. Ülkede sadece görevli ve özel izinli kişiler araba sahibi olabiliyor.

Ülkeye çok az sayıda ziyaretçi geliyor ve yalnızca başkent Pyonyang'daki tespit edilmiş birkaç noktayı görmelerine müsaade ediliyor.Bu kapalı olma durumu, Kuzey Korelilerin herhangi bir yerde karşılaşılması hayli güç bir yaşam biçimini benimsemelerine yol açmış.nsanlar yol kenarlarındaki otları makaslarla kesiyorlar, şehirdeki kaldırımlar fırçalarla ve bezlerle temizleniyor.Şehir donuk ve renksiz, çok az sayıda inşaat yapılıyor.Kore'de sekiz şeritli bir otoyol... 



Başkent Pyongyang'da araba kullanımı arttıkça, köyden şehre göçen köylüler araba görmeye yavaş yavaş alışıyorlar. Ülkede sadece görevli ve özel izinli kişiler araba sahibi olabiliyor.
 Kuzey Kore’ye gazetecilerin elini-kolunu sallayarak girmesi yasak. Kimliğinde gazeteci yazan bir kimsenin turist olarak bile Kuzey Kore’ye girmesi imkansız. Yalnız Kuzey Kore İşçi Partisi yönetiminin izin verdiği gazeteciler kısa süreli seyahat gerçekleştirebilir.
Ancak bu seyahatin de şartları var: mutlaka en az iki devlet görevlisi eşliğinde gerçekleşiyor; cep telefonu, GPS cihazları ve benzeri elektronik eşyalar ülkeye girmeden alınıyor, karşılığında geri dönerken geri alabilmeniz için kupon veriliyor; her yere serbest gitmek ve her yerde fotoğraf çekmek yasak. Bu yasaklar daha katı şekilde yabancı turistler için de geçerli.
Kuzey Kore halkı devlet tarafından Songbun adlı sistemle kategorize ediliyor. 3 ana sınıf ve 51 kategoriye ayrılan her vatandaşla ilgili gizli dosya tutuluyor. Devlet bu sistemle vatandaşı politik olarak güvenilir ve riskli grubuna ayırıyor. Bu zaman söz konusu vatandaşın tüm şeceresi, sosyoekonomik geçmişi, Kore savaşındaki tutumu, dış dünyada her hangi yakınının, Güney Kore veya Çin’de akrabalarının olup-olmaması dikkate alınıyor.
Devletin resmen varlığını kabul etmediği Songbun, eğitim ve çalışma hayatı için de belirleyici. Çünkü ülkede vatandaşın mesleğine de devlet karar veriyor ve bu karar verilirken Songbun puanı dikkate alınıyor. Puanı düşük olanlar daha ağır işlerde çalıştırılıyor, puanı yüksek olanlar ise üst düzey görevlere yükselebiliyor.
Aynı şekilde, evlenmede ve ev sahibi olmada da Songbun sistemi en önemli etken. Kendisinden daha düşük puanlı biriyle evlenen kişinin kendisinin ve çocuğunun da puanı düşüyor. Bu nedenle insanlar en az kendi puan seviyesindeki kişilerle evlenmeye çalışıyor. Ülkede, konut satılmıyor. Konut, devlete ait. Çocuklar evlenene kadar aileleriyle yaşamak zorundalar. Evlenince çiftlere 30-50 metrekarelik küçük bir ev veriliyor ve bu zaman tabi ki yine de Songbun puanı dikkate alınıyorSongbun sınıfında en düşük kategoride olanlar yaşamın zor olduğu yerlere sürülüyor ve sıkı denetim altında ağır işlere çalıştırılıyor. Çocuğu olan çiftler evlerinin büyütülmesi için başvuruda bulunuyor. En büyük evler 150 metrekare. Vergi veya kira bedeli yok, sadece 5 Euro civarında kullanım bedeli mevcut. Ancak üst sınıfa ait vatandaşlar için bu geçerli değil. Devlet sanatçıları, başarılı sporcular ev, araba, bedava benzin gibi imtiyazlara sahipler…
Başkent Pyongyang’da yaklaşık 3 milyon insan yaşıyor. Bölgelerden başkente taşınmanın tek şartı iş yerinde değişiklik. Buna da devlet karar veriyor. Dışarıdan birisinin kente girmesi yasak. Başkentin girişinde ve çıkışında askeri kontrol noktaları bulunuyor.İnsanlar çoğunlukla iş yerlerinden verilen aylık kuponlarla yaşıyor. Bu kuponlarla onlar şeker, yağ, pirinç veya indirimli bira alabiliyorlar. Yetkililer, kupon sisteminin 5-6 sene önce kaldırıldığını iddia ediyor, ancak aslında durum farklı. Kıtlık nedeniyle bir ay bir bölgenin sakinlerine kupon dağıtılıyorsa, sonraki ay o bölgeye kupon verilmiyor, başka bir bölgeye dağıtılıyor.
En kalifiye ve en çok çalışan işçi günlük 700 gram pirinç, birkaç kilogram et ve 20 yumurta alıyor.

14 Şubat 2016 Pazar

Kasım Nasır, görevi sırasında Rusya-DAEŞ arasındaki işbirliğine tanıklık ettim

Suriye’nin Humus ilinin Tedmur ilçesinde 2013-2015 yılları arasında başsavcılık görevinde bulunan Muhammed Kasım Nasır, görevi sırasında, Rusya ve DAEŞ arasındaki işbirliğine tanıklık ettiğini anlattı. Nasır, Tedmur’da Rus uzmanların DAEŞ militanlarının elindeki petrol kuyuları ve gaz tesislerinde onarım çalışmaları yaptıklarını söyledi.
AA’nın sorularını yanıtlayan Nasır, Rusya'nın Beşşar Esed rejimi ve terör örgütü DAEŞ arasındaki ilişkide rol sahibi olduğunu bildirdi. Nasır, Tedmur’da görev yaptığı dönemde tanıklık ettiği olayları şöyle anlattı:
"Tedmur'dayken Rusya'nın olup biten her şeyden haberdar olduğunu gördüm. Çünkü Tedmur'a onlarca Rus uzman gelip gidiyordu. Ben işim sayesinde bunu öğrendim. Tedmur Askeri Havaalanı'nda İranlı uzmanlarla birlikte rejim ordusunun, havaalanı ve diğer bölgelerdeki işlerine yardımcı oluyorlardı. Bu uzmanlar ayrıca DAEŞ militanlarının himayesi altında petrol kuyularının ve gaz tesislerinin olduğu bölgelere gidiyorlar ve buralarda onarım işleriyle uğraşıyorlardı. Bu da Rusya'nın DAEŞ'in kendi bölgesinden rejimin olduğu bölgelere petrol ve gaz pompalamasına yardımcı olduğunu gösteriyor.
İlişki apaçık ortada. Eğer Rus uzmanlar DAEŞ unsurlarının himayesi altında bu alanlara giriyor, tesislerin ve Rusya'dan gelen yedek parçaların onarımını yapıyor, yine militanların himayesinde rejimin olduğu bölgelere dönüyorlarsa bu, Rusya'nın DAEŞ'i desteklediğini gösteriyor."
Nasır, rejimin petrol tesislerinde meydana gelen her türlü arıza ve maddi zararla ilgili tutanak tuttuğunu söyledi. Eski Başsavcı, şöyle devam etti:
“Bunun pek çok sebebi vardı ama en önemlisi rejimin bu tutanakları sigorta şirketlerine sunması ve arıza ve onarımların masraflarının ona ödenmesini istemesiydi. Rejim ayrıca hırsızlık vakalarını azaltmak için de tutanak tutma yoluna başvuruyordu. Suriye'de petrol sektöründe çalışan herkesin yolsuzluk yapmaya çalıştığı bilinen bir gerçektir. Rejim tutanak tutup petrol istasyonlarında onarım yapanların isimlerini ve ifadelerini alır, zararı kaydeder ve İran ve Rus uzmanlara gösterirdi. Bu tutanaklar başsavcı olduğum için bana gönderiliyordu. Ben de onları güvenlik komisyonuna sevk ediyor ve petrol tesislerine saldıranlarla ilgili iddianame hazırlıyordum. Yetkili makamlardan bu kişiler hakkında takibat yapmasını istiyordum.”
-DAEŞ çalıştırıyor, maaşını rejim veriyor
Tedmur’daki Petrol Bakanlığı memurlarının petrol alanları DAEŞ'in eline geçtikten sonra da işlerine devam ettiklerini belirten Nasır, "DAEŞ'in koruması altında çalışıyorlar ve maaşlarını, tazminat ve ikramiyelerini rejimden alıyorlardı. Hala Petrol Bakanlığı'ndan alıyorlar. Petrol Bakanlığı'na aksini ispat için meydan okuyorum" diye konuştu.
Rejimin, DAEŞ'le olan ticari ilişkilerinde özellikle de petrol ve doğalgaz alımı, petrol rafinelerinin korunması konusunda komisyoncuları ve aracıları kullandığını ifade eden Nasır, bu kişilerin kimler olduğuyla ilgili de şunları söyledi:
"Bu aracılar iki tarafla da ilişki kurup her iki taraftan da kazanç sağlıyordu. Bunların en önemlileri Suhna kasabası şeyhlerinden Fazıl el-Katran, Tedmurlu işadamı ve müteahhit Şeyh Muhammed el-Hammudi. Hammudi aynı zamanda şu anki Petrol Bakanı Süleyman Abbas'ın yakın arkadaşı ve ortağıdır. Bunların yanında Tedmurlu müteahhit Münir el-Zubi, Deyr ez-Zor'daki petrol bölgesinden müteahhit Cemil Kerkutli. Bu aracı ve komisyoncular yerel DAEŞ militanlarıyla bağlantılıydı. Onlar da örgüt içinde kişilerle bağlantılıydılar, militanlara maaş veriyorlar, kendi çıkarları için kullanıyorlardı. Öte yandan bu aracılar Tedmur'deki Askeri İstihbarat başkanı, Cumhuriyet Sarayı ve işadamları ile de irtibat halindeydiler ve onlardan para alıyorlardı. Bunlardan biri de aracılardan sorumlu George Hasvani idi. Hasvani aracıların işlerini denetleyen ve DAEŞ'e ulaştırılmaları için aracılara para veren bir Rus işadamıdır"
- Rejim-DAEŞ ticaretinin güvenliği için örgüte para veriliyor
Nasır, Tedmur’da rejimin DAEŞ’e silah teslim etmesi için anlaşma yaptıkları sorusuyla ilgili, "Bunlar Tedmur’da oldu. Buna ilaveten bahsettiğim aracılar DAEŞ militanlarına silah ve mühimmatın yanı sıra petrol tesisleri ve doğudan rejimin kontrol ettiği bölgelere giden petrol ile gaz boru hatlarını korumak için aylık maaş veriyordu" dedi.
Rejimin DAEŞ ile hububat ticareti yaptığını da anlatan Nasır, bu konuda anahtar rolü Muhanna el-Hasan’ın oynadığını dile getirerek, şu ayrıntıları paylaştı:
"Bu kişi, Suhna kasabasında bir işadamıdır. Doğu bölgesinde uzun zamandan beri hububat işi yapıyor. Bana 2013 ve 2014’te DAEŞ’in Suriye ve Irak’taki bölgelerinde bulunan tüm buğday ve arpa mahsülünü rejim için satın aldığını bizzat söyledi. Binlerce ton buğday ve arpayı DAEŞ’in bölgelerinde doldurarak, rejimin bölgelerine nakletti ve söz konusu hububatın bedeli olarak rejimin milyonlarca dolarını DAEŞ’e aktardı"

13 Şubat 2016 Cumartesi

PRESTİJ Müzik'de soygun planlari

Burhan Aydemir, bir dönem sanatçısı, daha sonra Prestij Müzik'te ortağı olan Mahsun Kırmızıgül'ü suçladı: Bize yaptığı hainliklerin sayısı belli değil ama asıl hainliği ülkeye yaptı!
'PKK DAVASINDA ONU MEHMET GÜL AKLADI'
"MAHSUN, amatörken Almanya konserinde Öcalan posteri önünde konser vermiş. Görüntülerini Cem Uzan, Interstar'da yayınlayınca ortalık karıştı. O dönem bizim sanatçımız olduğu için Hilmi Topaloğlu gidip MHP İstanbul eski Milletvekili rahmetli Mehmet Gül'e ricada bulundu.
Mehmet Gül, Reha Muhtar'a çıkıp 'Mahsun, Türkiye Cumhuriyeti'nin evladıdır, gençlik hatası yapmış' diyerek Mahsun'u akladı." 
'KENDİNİ EFENDİ GİBİ GÖSTERİP KANDIRIR'
"MAHSUN Kırmızıgül, insan kandırma sanatında ustadır. Kendini efendi gösterip çıkarı için her ortama girer. Siyasilere de her dönem yakın durmaya çalışmıştır ama artık maskesi düştü. Bizi de kandırdı. Kendini evlat gibi gösterip sevdirdi. 1996 yılında onu tek kuruş almadan Prestij'e ortak ettik ama bizi kandırdı." 
'PRESTİJ MÜZİK'İ HİLE İLE ÜZERİNE GEÇİRDİ'
"KIRMIZIGÜL, dönemin dev şirketi Prestij'i el altından yıkıp bizi tasfiye etti. Bunu da TMSF'nin o dönemki, Fethullah Gülen'e yakın yöneticileriyle birlikte yaptı. Hiç borcu yokken, bir senet ile TMSF şirketi haraç mezat satışa çıkardı. Mahsun, şirketin yüzde 95'ini şimdiki ortağı Murat Tokat'a aldırdı. Şu an Murat Tokat'ın ticari sicilinde üzerine ne kadar şirket varsa, hepsi aslında Mahsun'undur." 
'KARDEŞİNİN DAĞDA VURULDUĞU SÖYLENİYOR'
"MAHSUN'UN kardeşinin ayağı sakattı, Allah yardımcısı olsun! Ama o tarihlerde rahmetli Hilmi Topaloğlu'ndan duyduğum, dağda askerle çatışırken yaralanıp sakatlandığıydı. Bunu gözümle görmedim ama duyduğum buydu. Hatta kardeşinin isminin Terörle Mücadele'de sildirildiğini duydum." 
ESKİ ORTAK BURHAN AYDEMİR SERT KONUŞTU
Bir dönemin en büyük müzik şirketlerinden Prestij Müzik'in ortağı Burhan Aydemir, yıllardır süren sessizliğini GÜNAYDIN'a bozdu. Aydemir; Mahsun Kırmızıgül'ün resmi Twitter sayfasında yazdığı ve Başbakan Ahmet Davutoğlu'nu hedef alan 'Yaralı olan çocukları ve yaşlı insanları ölüme terk etmek hangi dinde yazar. Bu kadar zalim, bu kadar merhametsiz nasıl oldunuz ey Başbakan?' sözlerini gördükten sonra konuşmaya karar verdiğini söyledi ve "Tüm halkımızdan özür diliyorum, bir vatan haininin kamuoyuna kazandırılmasına bilmeden katkıda bulunduğum için" dedi. İşte Burhan Aydemir'in şok suçlamaları: 
"Mahsun Kırmızıgül'ü, Diyarbakır değil, Türkiye 'Mahsun Kırmızıgül' yaptı. Bu memleketin, bu ülkenin ekmeğini yiyeceksin, sonra bu ülkeye ihanet edeceksin. O yüzden sizinle konuşmak istedim. Bu röportajın sebebi, Mahsun Kırmızıgül'ün hainliğidir. Ülkeye hainlik yapmasaydı, konuşmazdım. Çünkü bana yaptığı hainliklerin sayısı bile belli değil... 
AİLESİNE SAHİP ÇIKMADI 
"Mahsun Kırmızıgül'ü 1991-1992 yıllarında tanıdım. O dönemde Yenikapı'da çay bahçelerinde şarkıcılık yapan gariban bir çocuktu. Rahmetli ortağım Hilmi Topaloğlu vasıtasıyla tanıştım. Mahsun Kırmızıgül o tarihlerde Karagümrük'ten gariban bir hanımla evlenmiş, bir çocuğu olan birisiydi. Karısına, çocuğuna sahip çıkmayan bir arkadaştı." 
UZAN O KASETİ BULMUŞ 
"Mahsun, yurt dışında amatörken çıktığı konserlerde Abdullah Öcalan posteri önünde konser vermiş. Bu dedikodular çıkınca rahmetli Hilmi Topaloğlu, onu evladı gibi sevdiği için bu iddiaları temizlemeye çalıştı. Ancak Yaysat Kavgası sırasında Cem Uzan ile Aydın Doğan grubunun arasında büyük bir sıkıntı olmuştu. O sıkıntı sırasında Cem Uzan, bizim açığımızı aramaya başladı. O tarihlerde Mahsun Kırmızıgül'ün Almanya'daki o konserlerinin kasetini buldu. O zamanlar Öcalan'ın fotoğrafının önünde çıkan kişiyi linç ediyorlardı. Mahsun Kırmızıgül'ün o tarihlerde PKK konserindeki videsunu Cem Uzan, sahibi olduğu Interstar televizyonunda yayınladı. Ortalık karıştı." 
MEHMET GÜL SAHİP ÇIKTI 
"Rahmetli MHP İstanbul eski Milletvekili Mehmet Gül vardı o dönem. Hilmi Topaloğlu ona gidip ağladı, sızladı. Mahsun Kırmızıgül için 'Bu çocuk genç, kandırıldı; ne olur bunu aklayalım' dedi. O görüntüler televizyonda yayınlanmasına rağmen, rahmetli Mehmet Gül, televizyona Reha Muhtar'ın programına çıktı. Mahsun Kırmızıgül'e sahip çıktı, 'Mahsun, Türkiye Cumhuriyeti'nin evladıdır. Gençken hata yapmış' dedi ve Mahsun'u Türk halkına tekrar sevdirdi. Ve bugün Mahsun Kırmızıgül'ün var olma sebebi, rahmetli MHP İstanbul eski Milletvekili Mehmet Gül'dür. Hilmi Topaloğlu ağlayarak, 'Bu çocuk cahildi, gençti, kandırıldı' diyerek onu ikna etti." 
BİZE 'BABA' DERDİ 
"Bu olay sonrası Mahsun'da değişiklikler oldu. Rahmetli Hilmi Topaloğlu'na 'baba' diyor olmasına rağmen, el altından, Prestij Müzik'i yıkma operasyonlarına başladı. Bu olay öyle iki satırla anlatılacak bir şey değil. Bu arada bir anda Prestij Müzik'e TMSF'den icralar gelmeye başladı. Oysa Prestij Müzik'in en ufak bir borcu yoktu. Daha sonra bu durum Yargıtay ve mahkeme kararları ile de kanıtlandı zaten." 
"TMSF'nin haraç mezat sattığı Prestij'in tüm mallarının yüzde 95'ini, Mahsun Kırmızıgül'ün yanındaki (eski Prestij Müzik'te sigortalı elemanımız) Murat Tokat aldı. Ki Tokat daha evvel Show TV'de kameramanlık yapıyordu... Asgari ücretle çalışan, müziğin m'sini bilmeyen Murat Tokat'ın adına muhtelif şirketler kuruldu; A1 Müzik ve Boyut Film gibi... Murat Tokat'ın ticari sicilinde ne kadar firma varsa, aslında tamamı Mahsun Kırmızıgül'ündü... O tarihte Murat Tokat'ın olan firmaların bugün Yusuf Bazencir'in yani Mahsun Kırmızıgül'ün kardeşinin üstüne geçtiği konuşuluyor; bu da zaten dediklerimi teyit eder." 
KARDEŞİ DAĞA ÇIKMIŞ 
"Bu arada Mahsun Kırmızıgül'ün kardeşinin ayağı sakattı, Allah yardımcısı olsun... Biz gözümüzle görmedik, kesin bir bilgimiz yok ama o tarihte rahmetli Hilmi Topaloğlu'ndan duyduğum kadarıyla, dağda asker ile çatışırken yaralanıp sakat kalmış. Onun da Terörle Mücadele'den ismini yalvar yakar sildirttiklerini duymuştum. Bilmiyorum, bilmediğim bir şey için de 'Bu böyledir' demiyorum ama duyum bu! Araştırılması zor bir şey değil." 
DAVA YARGIDA 
"Prestij Müzik'in Unkapanı'ndaki üç tane mülkü ve Beşiktaş'taki bir tane arsası Murat Tokat'ın üzerine olan firmalar tarafından yok paralara alınmıştır. Prestij Müzik'in tarihinde yaptığı, sayısını hatırlayamadığım tüm kataloglar ve sanatçı albümleri; yine Mahsun Kırmızıgül'ün yanındaki o zat tarafından alınmıştır. Hatta benim altımdaki arabaya kadar TMSF'ye haczettirip sattırmıştır. Ben tüm davaları kazandığım halde, TMSF'ye dava açıp satılan malların parasını, 'Bu devlet benim devletim' diye düşünüp utandığım için geri almadım. Ancak Mahsun Kırmızıgül'ün iş birliği yaptığı ve Prestij Müzik'in yeni sahibi İbrahim Genç'in 'Malları haksız yere haraç mezat sattırdınız' diye TMSF'ye dava açtığını biliyorum. Bununla ilgili dosya numaralarını verebilirim; dava Çağlayan Adliyesi'nde..." 
KENDİSİ VATAN HAİNİ 
"Ben Mahsun Kırmızıgül'ün dinle pek alakasının olmadığını biliyorum. Belki vardır, gizli yapıyordur bilmem. Fethullah Gülen cemaatini biz de bir zamanlar 'hizmet' olarak bilirdik. O tarihte Mahsun Kırmızıgül, Fethullah Gülen cemaatine arkasını yaslamıştı; ki o tarihte TMSF'yi yönetenlerin de Gülenci olduğu söyleniyor. Ee Mahsun Kırmızıgül PKK'lıysa, o zaman Fethullah Gülen ile PKK'yı yöneten patron aynı kişi... Böyle bir vatan hainini, bilmeden meşhur ettiğimiz için tüm halkımızdan özür dilerim." 
İNSAN KANDIRMADA USTA 
"Mahsun Kırmızıgül insan kandırma sanatında ustadır. Kendini efendi gibi gösterip her ortama girer. Siyasilere de her ortamda yakın durmaya çalışmıştır ama artık maskesi düştü. Bizi de çok iyi kandırdı. Kendini evlat gibi gösterip sevdirdi. 1996 yılında onu tek kuruş almadan şirkete ortak ettik ama bizi kandırdı." (Sabah - Ömer Karahan)

7 Şubat 2016 Pazar

Atatürk ömründe tek bir soruya cevap veremedi


Soru şuydu ;
Mustafa kemaL, Mersin gezisindeyken şehirde gördüğü büyük binaları sormuş.
- Bu köşk kimin?
- Kirkor'un
- Ya şu koca bina kimin?
-Yargo'nun
- Ya şu?
- Solomon'un

Atatürk Sinirlenerek sormuş.
' Onlar bu binaları yaparken siz neredeydiniz !? '

Toplananların araSında bir köyLünün Sesi duyulur;
- Biz yemende tuna boylarında balkanlarda
Arnavutluk Dağları'nda, Kafkas'larda, Çanakkale'de savaşıyorduk Paşa'm !

Yabancı cerrahlar robotik ameliyatları Türkiye'de öğrenecek

Yıldırım Beyazıt Üniversitesi Tıp Fakültesi Dekan Yardımcısı Doç. Dr. Erdem Canda, Atatürk Eğitim ve Araştırma Hastanesinin, Avrupa Üroloji Derneği ve Avrupa Robotik Üroloji Derneğince onaylanmış Türkiye'nin ilk ve tek robotik eğitim merkezi olduğunu belirterek "Dünyanın her yerinden cerrahlar, Türkiye'de robotik cerrahi sertifikası alabilecek" dedi.
Aynı zamanda Yıldırım Beyazıt Üniversitesi Tıp Fakültesi Üroloji Ana Bilim Dalı Öğretim Üyesi olan Canda, AA muhabirine yaptığı açıklamada, üroloji alanında robotla pek çok ameliyat yapıldığını belirtti.
Prostat, mesane, böbrek kanseri, böbrek üstü bezi tümörleri, böbrek çıkım yolu tıkanıklıkları ameliyatlarının robotik olarak yapıldığını ve robotla ameliyatın avantajlarının bir hayli fazla olduğunu ifade eden Canda, robotik cerrahi ile daha az kanama ve komplikasyon olduğunu, ameliyat sırasında ya da sonrasında daha az kan verme ihtiyacı gerçekleştiğini, hastanede kalma süresinin kısaldığını, açık ameliyatlara göre çok küçük cilt kesisi yapıldığını, ameliyat sonrası daha az ağrı hissedildiğini ve hastanın hızlı iyileştiğini aktardı.
"TÜRKİYE'NİN İLK VE TEK ROBOTİK EĞİTİM MERKEZİYİZ"
Canda, dünyanın her yerinden bilimsel toplantılara davet edildiklerini, özellikle de robotik üroloji konusunda uluslararası camiada tanınan bir merkez haline geldiklerini anlattı.
Türkiye'nin hemen her şehrinden ve komşu ülkelerden hastaların geldiğine dikkati çeken Canda, şöyle devam etti:
"Aralık 2015 itibarıyla Türkiye'nin ilk ve tek robotik eğitim merkeziyiz. Ülkemiz için çok güzel bir gelişme çünkü Avrupa Üroloji Derneğinin onayladığı uluslararası bir eğitim merkezi statüsü kazanmış olduk. Bu sertifikayı alabilmek için yılda belli sayının üstünde ameliyat yapmış olmak gerekiyor ve bilimsel olarak da belli sayının üzerinde prestijli dergilerde bilimsel yayın yapmak gerekiyor. Bu kriterlerin hepsini sağlamış olduğumuz için başvurumuz kısa zaman içinde onaylandı. Şu anda ülkemizdeki Avrupa Robotik Cerrahi Derneği tarafından eğitim merkezi olarak onaylanan ilk ve tek merkez haline gelmiş olduk. Dünyanın her yerinden cerrahlar, Türkiye'de robotik cerrahi sertifikası alabilecek."
Doç. Dr. Canda, ABD'de prostat kanseri ameliyatlarının yüzde 90'ının robotla yapıldığına işaret ederek birçok alanda olduğu gibi tıp konusunda da baş döndürücü gelişmeler yaşandığını vurguladı. Robotik cerrahinin de bu gelişmelerden biri olduğunu dile getiren Canda, Türkiye'de robotik cerrahinin giderek artan sıklıkta yapılmaya başlandığını, bu gelişmelere hızla ayak uydurarak yaptıkları işi uluslararası düzeyde eğitim verecek standartlara ulaştırmış olmanın mutluluğunu yaşadıklarını kaydetti