16 Eylül 2016 Cuma

Masal kitabında FETÖ propagandası

Fetullahçı Terör Örgütü/Paralel Devlet Yapılanması (FETÖ/PDY) soruşturması kapsamında Sivas'ta gözaltına alınan ve çıkarıldığı mahkemece tutuklanan polis memuru A.S'nin evinde yapılan aramada, örgütün "körpe beyinler"i masalla da ele geçirmeye çalıştığı ortaya çıktı.
 
FETÖ/PDY soruşturması kapsamında SivasEmniyet Müdürlüğü Kaçakçılık ve Organize Suçlarla Mücadele Şubesi ekipleri polismemuru A.S'yi gözaltına aldı. Çıkarıldığı mahkemece tutuklanan A.S'nin evinde yapılan aramada, ağaç ve çocuğun anlatıldığı masalın yer aldığı kitapçık bulundu. 































Orijinal halinden uzaklaştırılıp örgütün propagandasına yönelik bazı kelimeler eklenerek karikatürize edilen bir ağaçla çocuğun diyaloğunun anlatıldığı masalda, minik beyinlere, "örgütün evlerinde yatılı kalınması, üniversiteli öğrencilere burs verilmesi, Sızıntı dergisine abone olunması, sohbetlere katılınması ve yurt dışında örgüt adına okul açılması" tavsiye ediliyor. Masalın yer aldığı kitapçığın, sohbettoplantılarına katılan çocuk sahibi örgüt mensuplarına dağıtıldığı belirlendi.































AKILALMAZ DİYALOGLAR
 
Orijinal haline örgüt propagandasına yönelik bazı ifadeler eklenerek karikatürize edilen ağaç ile çocuğun anlatıldığı masalda şu diyaloglar geçiyor: 
 
- Bir zamanlar bir ağaç varmış 
 
- Ve bu ağaç küçük bir çocukla ilgilenmeye başlamış 
 
- Ve küçük çocuk "haftada 2 gün" ağacın yanına gelmeye başlamış 
 
- Ağaç çocuğa yapraklarını uzatmış, sevgi ile verebileceği ilk şeymiş sevgi 
 
- Ağaç küçük çocuğa ders de çalıştırıyormuş 
 
- Küçük çocuk ağaca tırmanmış 
 
- Dallarında kitap okumaya başlamış 
 
- Ağaç küçük çocuğa lezzetli elmalarından ikram ediyormuş 
 
- Ve küçük çocukla ağaç saklambaç bile oynamışlar 
 
- "Küçük çocuk artık haftada bir gün yatılı kalıyormuş" 
 
- Ve küçük çocuk da ağacı sevmiş 
 
- O kadar ki en sonunda 
 
- Ağaç çok mutluymuş 
 
- Fakat acımasız zaman hızla geçiyormuş 
 
- Ve küçük çocuk artık çok büyümüş ve "abi" olup başka şehre gitmiş 
 
- Ve sonunda ağaç yalnız başına kalmış 
 
- Küçük çocuk uzun süre gelmemiş, tabii ağaç etkilenmiş ve onu görür görmez hemen, "Haydi gel dallarımda sallan, elmalarımdan ye, saklambaç oynayalım, gölgemde bile uyursun" demiş. 













TALEBELERE BURS VERİR MİSİN?
 
- Çocuk, "Artık ben büyüdüm ve dediklerini yapamam ve yapmamız gereken davamız var. Bunu düşünmeliyim. Üniversiteli talebelere burs verir misin?" demiş. "Benim param yok ama orman benim malım, istersen dallarımı kes ve onlara burs olarak ver" demiş. Ağaç hala onu seviyormuş. 
 
- Ve o kesmiş birçok dalı, hiç sormadan, kuru mu yaş mı diye. Burs vermek için hepsini götürmüş. 
"































BEN BÜYÜDÜM SIZINTI'YA ABONE OLMAM LAZIM"
 
- Sonra bir gün küçük çocuk geri gelmiş. Ağaç, "Haydi gel dallarımda sallan, elmalarımdan ye, saklambaç oynayalım, gölgemde bile uyursun" demiş. "Ben artık büyüdüm Sızıntı'ya abone olmam lazım. Bana biraz para verir misin? Bunları sana söylemek istemezdim ama. O zaman sen de benim elmalarımı al ve onları kasabada sat, böylece sana para vermiş olurum." demiş. 
 
- Ve küçük çocuk bütün elmaları toplamış tek tek, ağaç ise mutluymuş. 
 
- Ama ağaç hala mutluymuş 
 
- Fakat bu sefer çocuk uzun bir süre gelmemiş ve geldiğinde ise "Haydi oynayalım demeyeceğim. Biraz sohbet edelim hiç olmazsa mutlu olurum" demiş ağaç. Ama çocuk artık yaşlı bir adammış. "Bana bir kayık verir misin hicret edeceğim başka ülkelere okul açacağım" demiş. "O zaman benim gövdemi kes kayık yap git buralardan artık" demiş. Ağaç anlamış ki o artık bir dava adamı olmuş. Bu dava için ağaç kendini feda etmek istemiş. 
 
- Sonra adam ağacı kesmiş ve kayık yapmak için götürmüş. 
 
- Ağaç hala mutluymuş

12 Eylül 2016 Pazartesi

Bu bitkinin kilosu 250 dolar

Kayserili bir girişimci, Erciyes Dağı'nın eteklerindeki bin 350 rakımlı Becen Bağları'nda çikolata, doğal gıda ve organik maskede kullanılan siyah goji berry üretimi yapıyor.
30 yıldır orman mühendisliği yapan Zafer Atilla, AA muhabirine yaptığı açıklamada, 18 bin metrekare alanda ürünü organik olarak yetiştirdiğini söyledi.
30 yıldır orman mühendisliği yapan Zafer Atilla, AA muhabirine yaptığı açıklamada, 18 bin metrekare alanda ürünü organik olarak yetiştirdiğini söyledi.
Atilla, çalı bitkisi olan goji berrynin yüksek kesimlerde yetiştiğini, 2 bin 200 rakıma kadar çıkabilen soğuğa dayanıklı bir bitki olduğunu anlattı.
Bitkinin mayıs ayında çiçek açtığını, 5,5 ay boyunca meyve alınabildiğini kaydeden Atilla, çiçekleri ve meyvesiyle aynı zamanda bir peyzaj bitkisi olarak da kullanıldığını belirtti.
'Türkiye'de 4-5 yıldır gündemde olan bir bitki. Laboratuvarlarda yaptığımız analizde Türkiye'nin goji berrylerinin içerdiği değerlerin ithal olanlara göre daha yüksek olduğunu gördük. Toprağından, ikliminden, kireç yapısından olabilir. Goji berry atalarımızın zaten bildiği bizim yeni duyduğumuz bir bitki. İthal kuru meyvenin kilogramı 70 liradan, yerli kurunun kilogramı ise 100-200 lira arasında satılıyor.'
'Türkiye'de 4-5 yıldır gündemde olan bir bitki. Laboratuvarlarda yaptığımız analizde Türkiye'nin goji berrylerinin içerdiği değerlerin ithal olanlara göre daha yüksek olduğunu gördük. Toprağından, ikliminden, kireç yapısından olabilir. Goji berry atalarımızın zaten bildiği bizim yeni duyduğumuz bir bitki. İthal kuru meyvenin kilogramı 70 liradan, yerli kurunun kilogramı ise 100-200 lira arasında satılıyor.'
Atilla, dünyada 41 çeşit goji berry bulunduğunu, bunlardan siyah çeşidinde antioksidan düzeyinin çok daha yüksek olduğunu ve Türkiye'de henüz tanınmayan bu türü üretmeye başladıklarını anlattı.
Bu türü Türkiye'ye kazandırmayı hedeflediklerini dile getiren Atilla, şöyle konuştu: 'Bitkiler koyulaştıkça genel olarak vitamin değerleri de artıyor. Siyah goji berry de çok faydalı. Çikolata yapımında, doğal gıda maddesi kullanımında, organik maskelerde, tabletlerde kullanılıyor. Siyah goji berrynin yurt dışındaki kilogram fiyatı 250 dolar. Bu türün fidanı daha araziye dikmeden saksıda meyve vermeye başladı. Goji berry, arıcılar için de büyük nimet çünkü 5,5 ay çiçekli bir bitki. Goji berry balı dünyada Anzer balından sonra ikinci sırada yer alıyor.'
Goji Berry Üreticileri Derneği Başkanı Doç. Dr. Mehmet Büyükberber de derneğin amacının Çin'den tonlarca ithal edilen bu bitkinin Türk çiftçisi tarafından üretilmesini sağlamak olduğunu vurguladı.
Bitkinin kolaylıkla Türkiye'de de üretilebildiğine dikkati çeken Büyükberber, 'Çiftçimiz ekonomik olarak kıymetli olan bu bitkiyi dikerek hem kendi ekonomilerine hem de ülkeye katkı sağlasın istiyoruz. Pancar dikeceklerine pek çok faydası ve pazarı olan bu bitkiyi dikmeleri ve bu konuda onlara öncülük etmek için derneği kurduk. Maalesef, bu üründe de hile yapanlar var. Organik olmayan şekilde üretimde ürünün içindeki değerler kayboluyor, azalıyor.' dedi.

7 Eylül 2016 Çarşamba

DAEŞ’in bomba deposu

DAEŞ’in bomba kuryesi ve jandarma muhbiri Ebu Haydar’ın ifadeleri, örgüt ile FETÖ arasındaki kirli işbirliğini tek tek gözler önüne seriyor. Haydar’ın itirafları, FETÖ’nün DAEŞ’in bomba sevkiyatına bizzat katıldığını ortaya çıkardı. Ebu Haydar, İstiklal Caddesi saldırısında kullanılanların yanı sıra başka yerlere yapılacak bomba sevkiyatları ile ilgili Jandarma İstihbarat’a bilgi verdiğini, ancak hepsinin FETÖ’cüler tarafından sümen altı edildiğini söyledi.
DAEŞ ile FETÖ arasındaki kanlı ittifakın bombaların sevkiyatına kadar vardığını anlatan Haydar, şunları söyledi: “Suriye’deki DAEŞ sorumlusu Ebu Süleyman beni aradı. ‘Sana bir numara vereceğim, bu numarayı ara. ‘Mune’ de, sana ‘Aleykümselam’ derse bu arkadaştan önemli bir çanta alacaksın. Daha sonra kime vereceğini bildireceğim. Bu çanta çok önemli. İçerisinde bomba var, dikkatli olasın’ dedi. Hemen Ebu Ahmet ile birlikte daha önce görüştüğümüz istihbaratçıların yanına gittik, durumu anlattık. Şanlıurfa Jandarma İstihbarat görevlileri, Suriye’deki DAEŞ sorumlusu Ebu Süleyman’ın telefon numarasını benden aldı. Askerler bana ‘Biz gereğini yaparız, sen numarayı ara ve denileni yap. Merak etme’ dedi. Bir gün sonra ben bu numarayı aradım, şifreyi söyledim. Görüştüğüm kişi de ‘Mune’yi falan bırak, ben malzemeleri yerine ulaştırdım’ diyerek telefonu kapattı.”
EVİM DEPO OLDU
Yakalanmadan iki ay önce DAEŞ sorumlusu Ebu Süleyman’ın kendisini tekrar aradığını belirten Ebu Haydar, “Kaldığım evin depo olarak kullanılacağını, silah ve bombaların benim evimde muhafaza edileceğini ve bunları DAEŞ’in göndereceği şahıslara teslim edeceğimi söylemişti. Bu durumu yine Ebu Ahmet aracılığı ile istihbaratçılara bildirdik. Ancak kısa bir sonra bu polis evime baskın yaparak beni yakaladı. Beyan ettiğim tüm olaylar çerçevesinde, DAEŞ’e ait silah ve bombaların getirilmesinde, götürülmesinde ve muhafaza edilmesini, hepsini önceden istihbaratçılara bildirmiştim” diye ifade verdi.
KRİTİK BİLGİLER              
ByLock programı üzerinden jandarmanın tüm istihbarat verilerin FETÖ’ye aktardığını itiraf eden Jandarma Astsubayı İ.Ç ise Şanlıurfa Cumhuriyet Başsavcılığı’na verdiği ek ifadede, FETÖ-DAEŞ-PYD bağlantısına dair çarpıcı bilgiler verdi: “Bylock üzerinden Kobani savaşında YPG’nin ve DAEŞ’in son durumları hakkında edilen istihbarat bilgilerini bildirdim. Peşmergenin geçiş güzergahını, geçişi esnasında yaşananlar ile araç ve silah mühimmat durumunu bildirir mahiyetteki bilgileri, YPG ile DAEŞ arasındaki çatışmaların olası sonuçları ve neticesinin Türkiye açısından önemini bildirir istihbarat mahiyetteki bilgileri gönderdim. Şanlıurfa’da benimle ilgilenen cemaat abisi Vedat hakkında çok bilgiye sahip değilim. Ben istihbaratçıyı, kullandığı kelimelerden bile anlarım. İsimlerini vereceğim şahısların tamamını benden sorumlu olan ve birkaç ilin sorumluluğunu yürüten ‘Vedat abiye’ 3’er, 5’er sordum. Benim gibi hareket ediyorlar bunlar hizmetten, dedim. ‘Vedat abi’ de ‘Bana, sana bunları kim söyledi, neden bilmemen gerektiği halde araştırma yapıyorsun. Bu kişilerle, hizmet birlikteliğine girme. Sen sadece kendine bak’ şeklinde beni tersledi. Ancak başka kişileri sorduğumda ‘Sana zarar verir, uzak dur, hizmetle alakası yok’ demişti, bu kişilere öyle demedi.

5 Eylül 2016 Pazartesi

Hrant Dink cinayetini aydınlatacak görüntüler


Hrant Dink cinayetinden 9 yıl sonra yayınlanan görüntüler, tetikçi Ogün Samast'ı azmettiren ve destek veren dönemin subaylarının kimler olduğunu tek tek ortaya çıkardı. A Haber'de yayınlanan yeni görüntülerde bu subaylar cinayetin işlendiği yerde keşif yaparken güvenlik kameralarına takıldı. Soruşturmanın derinleştirilmesine neden olan görüntülerde, İstanbul ve Trabzon İl Jandarma Alay Komutanlığı'nda görevli bazı askerlerin suikast günü ve öncesinde olay yerinde oldukları tespit edildi.

Tavuk dışkısını 'verimli toprağa' dönüştürüyor!

Bursalı fibrobeton ustası, geliştirdiği  kimyasal bileşim sayesinde, toprakla karıştırdığı tavuk dışkısını, düşük  maliyetle bir günde "kokusuz, organik, gözenekli, su tutma kapasitesi yüksek ve verimli toprağa" dönüştürüyor.
Fibrobeton ustası Sinen Özer, AA muhabirine yaptığı açıklamada,  geliştirdiği kimyasal bileşim için Türk Patent Enstitüsünden "Faydalı Model  Belgesi" aldığını belirtti.
Ürünü geliştirme sürecinin karbon ile ilgili olduğunu vurgulayan Özer,  "Üniversitedeki hocalardan fikir alarak, tavuk gübresindeki kokuyu yok etmek  amacıyla geliştirildi. TÜBİTAK'tan test ve analiz raporlarını da aldık. Bu  kompost değil, doğal bir dönüştürücüdür." diye konuştu.
Özer, hidrotermik reaksiyon ile dönüştürülerek tavuk dışkısından elde  edilen toprağın, organik, evsel atıklarla da karıştırılması halinde, bu atıkların  minerallerinin ikinci bir dönüşümle toprağa karıştığını ve toprağın element  yapısını güçlendirdiğini söyledi.
'MASRAF HARCAMADAN DÖNÜŞTÜRÜYOR'
Uludağ Üniversitesi (UÜ) Ziraat Fakültesi öğretim üyesi Doç. Dr.  Ertuğrul Aksoy ise Türkiye'de 189 milyon civarında yumurtalık, 90 milyon kadar da etçil tavuk olduğunu bildirdi.
Yumurtalık tavuğun ekonomik ömrünün 1,5 yıl olduğunu hatırlatan Aksoy,  "Bu sürede bir tavuğun atık miktarı, 55 kilogram. Buna göre hesaplandığında, 8  milyon ton ile 10 milyon ton civarında tavuk atığı oluşuyor. Bunlar, hep atık  olarak lanse ediliyor. Aslında tavuk atıkları gübre hatta yüksek bir protein  kaynağı olarak düşünülebilir." diye konuştu.
Tavuk atıklarının iklim koşulları ve kullanım amacına bağlı olarak  çeşitli bertaraf ya da geri kazanım yöntemleri olduğunu aktaran Aksoy, "Bu  yöntemlerin hepsinde de ciddi maliyetler var. Bu dönüştürme işleminde ise atık,  kokusundan bir günde arıtılmış oluyor ve sağlığa zararlı bakterilerden arı bir  malzeme üretiliyor." ifadelerini kullandı.
Aksoy, yöntem ile ilgili şu bilgileri aktardı:
"Mesela kümesten çıkmış haliyle 100 kilogram tavuk atığı, 100 kilogram  da toprak, yüzde 10 oranında 'dönüştürücü' dediğimiz bu kimyasal bileşim ile  karıştırılarak, bir gün sonra insan sağlığına zararlı olan koliform bakteriden  arınmış, ph değeri yüzde 12'nin üzerine çıktığı için arı duruma gelmiş bir toprak  elde ediliyor. Hiçbir masraf harcamadan yapılan dönüştürme işlemi, ciddi koku  sorunu olan tavuk atığındaki bu sorunu da çözüyor. Bu haliyle rahatlıkla  depolanabilir, granüler toprağa benzer bir malzeme elde ediliyor. Bunun tarımsal,  mera alanlarında ve ormanlarda kullanımının desteklenmesi gerekiyor."
TÜRKİYE İÇİN KRİTİK ÖNEME SAHİP
Yapılan işlemi seralarında denediklerini dile getiren Aksoy, şunları  kaydetti:
"Bir günde dönüşümün sağlandığını, kokunun tamamen giderildiğini  gördük. Yaptığımız analizlerde de bakteri kalmadığını belirledik. Ayrıca bu  sayede elde edilen toprak ıslandığında tekrar kokmuyor. Gözenekli, su tutma  kapasitesi yüksek, bol miktarda organik madde barındıran bir hale geliyor çünkü  tavuk atığındaki bütün organik, bitki besin maddeleri, azot, fosfor, potasyum,  bakır, çinko gibi mineraller ve elementler direkt olarak toprağa geçmiş oluyor.  Böylece de ülkemizin en önemli meselelerinden biri olan 'organik madde sorunu' da  çözülebilir. Bu yüzden bu ürüne destek olunmasını istiyoruz."

2 Eylül 2016 Cuma

Fetönün Namazla Islamla alay etmesi videolari














1999 senesi Fetö yolculugu!

Dünyaca tanınan bir BANKERDİ. Monte Carlo'daki evinin kundaklanması sonucu öldürüldü. Olay çok ama çok ilginçti.
EDMOND SAFRA, 1932 doğumluydu. Lübnanlı bir Yahudi'ydi.
ARAP-İSRAİL SAVAŞI öncesi kurduğu INTRABANK ile önce Araplar'ın, sonra da Pakistan ve Hindistan'ın paralarını işletti.
Tek adres oldu. En zengin aileler SAFRA'dan vazgeçmiyordu! Sonra SAFRA'nın İSRAİL ajanı olduğu ortaya çıktı. Araplar hemen bankalara koştu. Paralarını çekti. Bunun üzerine SAFRA Cenevre'ye kaçtı. Çeşitli bankaların ortağı ve gizli sahibiydi.
Çok daha zengin oldu. Beyaz Saray, Kremlin, Mısır, Suudi Arabistan, Pakistan, Hindistan ve Singapur gibi finans merkezlerinde büyük şöhrete sahipti...
SAFRA ne zaman öldürüldü?
1999'da!
Peki neden Safra'yı yazdım?
Nedeni var!
Cemaate geleceğim...
Safra'dan iki yıl sonra ÜZEYİR GARİH Eyüp'te bir mezarlıkta öldürüldü.
Ya da bir başka yerde öldürülüp cesedi oraya getirildi. Bilemem...
Garih ile Safra arasında bir ilişki var mıydı?
Vardı!
Garih'in EŞİNİN YEĞENİ SAFRA'nın AKLIYDI. Türkiye ile ilişkileri o isim kuruyordu. Her şey onun üzerinden gidiyordu. Safra ve Garih'in eşinin yeğeni TÜRKİYE'den çıkan paraların büyük bir bölümünü yönetti. Rakamları kesin olarak bilen yok. Ama çok büyük miktarda para bunların elinde oyuncaktı. Bilen biliyor ama kimse sesini çıkaramıyordu!
Çok önemli bir KAYNAK buradan çıkan PARANIN 10 yılda 500 milyar DOLARI aştığını söylüyordu!
Rakam çok büyük...
Peki çıkan paralar yani TÜRK İŞADAMLARINDAN TOPLANAN
PARALAR NEREYE GİDİYORDU?
Bunu bilen var mı?
Çok yok!
GÜLEN'İN OKULLARINA... Bu operasyona...
Üzeyir Garih de HOUSTON'da bir merkez kurup buradan cemaat okullarına para akıtıyordu!
Ama Safra çok karışık ilişkilerin ortasındaki bir isimdi!
Republic National Bank of New York SAFRA'nındı. 1998'de FBI ile temasa geçti. İddiaya göre KARA PARA İŞİNE KARIŞAN RUSLAR'IN
İSİMLERİNİ VERMİŞTİ! Rusya'nın IMF'den aldığı paraların kendi bankası üzerinden nasıl yıkandığını anlatmıştı.
İşin ucu KREMLİN'e kadar uzamıştı.
Hatta Rusya Devlet Başkanı Boris Yeltsin ile kızı Tatyana ve damadı Okulev'in bile adı skandala karıştı.
Yeltsin ailesinin Bank of New York üzerinden dolaylı yollardan para akladığı ve gizli hesapları bulunduğu iddia edildi.
Safra ölmeden iki ay önce 'Bende Parkinson var.
Yakında bankacılığı tamamen bırakıyorum' dedi. Sonra iki saldırgan kapıları ŞİFRELİ olan MALİKANEYE girdi. Yeni işe başlamış hizmetçisini vurdu. Görevli yere düşerken ALARMA bastı. Safra BANYOYA sığındı. Artık güvendeydi.
Kurşun geçirmez bir bölme ile hayatta kalmıştı. Karısının telefonla ulaşıp "Tehlike geçti!" sözüne bile inanmadı.
İtfaiye geldi. Kimseye güvenmediği için banyodan çıkmadı. Kundaklanan evdeki duman ölümü oldu! Yanında FİLİPİNLİ hizmetçisi Vivienne Torrente vardı. O da hayatını kaybetti!
SAFRA Amerikalılar'a kimlerin isimlerini vermişti?
Bunu bilen yok.
TÜRKİYE'DEN KİMLER VARDI?
HANGİ ÖNEMLİ İŞADAMLARI ÇARKIN İÇİNDEYDİ?
KİM NE KADAR PARA VERMİŞTİ?
PARA VERENLER ARASINDA KAÇ MUSEVİ TÜRK VARDI?
SİSTEMİN İÇİNDEKİ TÜRKLER KİMLERDİ?
KİM NE VERİYOR NE ALIYORDU?
Bunlar o gün de bugün de konuşulmuyordu!
Sistemi çözmek için PARAYI bulmak şarttı. Polisi, askeri, bürokratı buluyorduk! AMA PARAYI ISKALIYORDUK!
Eğer para bulunmazsa tehlike asla ve kat'a geçmez!
Bakın GÜLEN 15 TEMMUZ'dan sonra nerelere çıkıp konuştu?
Bir göz atın!
Le Monde: Sahibi Serge Dassault Le Figaro: Sahibi Serge Dassault CNN International: Sahibi Ted Turner Al Ghad: Muhammed Dahlan Financial Times: (Pearson PLC) Der Spiegel: Ortaklarından biri Jakob Augstein Yukarıdaki PATRONLARIN bir şekilde ORTAKLIK YAPTIĞI bir isim vardı!
Kim biliyor musunuz?
EDMOND de ROTHSCHILD...
Irak'ta BRT MEDYA vardı. ABDİngiliz ortaklığıyla ayakta duruyordu...
İşgalden sonra kurulurken Edmond de Rothschild'in orada da payı vardı.
Devam...
Capital Group Holdings LLC, 2013 yılından itibaren James Rothschild'e bağlandı... James Rothschild de, güvendiği önemli bir ismi Capital Group Holdings LLC. bünyesine kattı. Bu isim Robert J. Dunn'dı...
Bu çok özel bir isimdi. ABD eski Başkanı George W. Bush'a bir dönem danışmanlık yapan Dunn, önemli şirketlerde görev aldı. Bush ailesinin elinin bulunduğu Carlyle Group'ta üst düzey yöneticilik yapan Dunn, 2013 yılından itibaren Rothschild ailesinin Türkiye, Hindistan ve Polonya operasyonlarından sorumlu!
Ve DUNN 15 Temmuz'dan sonra önemli isimlerle bir araya geldi.
Türkiye'de... "15 TEMMUZ'un arkasında şunlar şunlar var" diye dolaşıp durdu!
Edmond Safra'nın İSRAİL AJANI OLDUĞUNU kim açıklıyordu?
Öldürülmesini kim emrediyordu?
Anlamadığım bir şey daha vardı!
Dostum sordu, cevap veremedim.
Bilmiyordum çünkü.
Soru şuydu: "15 Temmuz'dan sonra firar eden PAŞALAR neredeydi?" Bilmediğim için sustum. Gazete haberleri ile cevap verecek değildim...
Gülümsedi. "Neredeler biliyor musun?" diye ekledi ve cevabı yapıştırdı: HEPSİ İSRAİL'de...
Edmond Safra 1999'da öldürüldü.
Peki GÜLEN ABD'ye ne zaman gitti?
Bu cinayetten birkaç ay önce!
Peki para trafiği ne oldu?
Kim paralara hükmetti?
Kim kazandı?
Galiba doğru sorular bunlar...
Ama hiç bilmediğimiz GİZLİ GERÇEK ortadayken ekranlar GÜLEN MAGAZİNİYLE DOLU!
Akıllı olmazsak kaybederiz...
Anlayalım.....



Gülen'i ABD'ye kaçıran rapor 15 Temmuz'da gerçek oldu!
Devletin güvenlik kademesinde FETÖ tehlikesine ilk dikkat çeken kapsamlı rapor, 1999 yılında Eski Ankara Emniyet Müdürü Cevdet Saral'ın başında olduğu ekip hazırlamış.
1999 yılında hazırlanan rapor ile ilgili konuşan Saral, "Biz raporun ikinci bölümünü müfettişlere ve İstihbarat Daire Başkanlığı’na 18 Mart'ta gönderdik, 21 Mart’ta da Fethullah Gülen’i yurt dışına kaçırdılar" dedi.
TELEKULAK MAĞDURU OLDULAR
Saral ve ekibi raporu yazmaya devam ederken, “Telekulak Çetesi”oldukları iddiasıyla Emniyet’ten uzaklaştırıldılar. Saral’a göre uzaklaştırılmalarının nedeni Gülen hakkında çalışma yapmaları. 
17 YIL ÖNCE YAZILAN RAPOR 15 TEMMUZ'DA GERÇEK OLDU
1999 yılında Saral ve ekibi tarafından hazırlanan raporda şu ifadeler dikkat çekiyor:
"Belki silahlı bir cemiyetten söz etmek şimdilik mümkün değildir. Ancak, ele geçirmeyi hedeflediği devlet kurumlarından bazıları dikkate alındığında, hedefi top yekûn ele geçirme şeklinde ve bu kurumların yöneticilerinin Işık evlerinde yetişen mensupları tarafından işgal edilmesiyle mümkün olacağı gerçeği kendi deyimleri ile itiraf edilmiş bir suç olarak karşımızdadır."
17 yıl önce Ankara Emniyet Müdürlüğü'nde görevli polislerin yazdığı rapor 15 Temmuz 2016 darbe girişiminde gerçek oldu.
İKİ BÖLÜM YAZABİLDİLER ÜÇÜNCÜ BÖLÜMDE...
Raporlarının sadece ilk iki bölümünü yazabildiler. Üçüncü bölümü yani Cemaat’in finans kaynaklarını yazmaya başladıkları sırada haklarında gazetelerde "usulsüz telefon dinleme" iddiaları haberleri çıktı.‘’Telekulak Çetesi’’ olarak adlandırıldılar. Raporlarını tamamlayamadan görevlerinden uzaklaştırıldılar. 
Saral'ın Aljazeera'ya verdiği röportajdaki detaylara göre, raporun ikinci bölümünde o dönem cemaat olarak adlandırılan FETÖ yapılanmasındaki isimler yer alıyordu. 130 kişilik isim listesi hem müfettişlere hem de İstihbarat Daire Başkanlığı’na gönderildi.
Eski Ankara Emniyet Müdürü Cevdet Saral
RAPORDAN 3 GÜN SONRA GÜLEN KAÇTI
"Biz raporun ikinci bölümünü 18 Mart’ta gönderdik, 21 Mart’ta da Fethullah Gülen’i yurtdışına kaçırdılar" diyen Saral, yaşananlara ilişkin şunları anlattı:
"Çalışmalarımızın Devlet Güvenlik Mahkemesi (DGM) nezdinde soruşturmaya tabi tutulması için bütün delil ve dokümanları DGM Savcılığına da gönderdik. Raporun ikinci bölümünü gönderdiğimizde altına 3. Bölümün finans ile ilgili olacağı notunu düştük.
Mayıs ayı içinde ana medyada “Telekulak Çetesi” başlıklarıyla bombardımana tutulduk. Ankara Emniyet Müdürlüğü İstihbarat Dairesi’nin bütün devlet kurumlarını dinlediği şeklinde hazırlanan dosyalar yedi klasör halinde Hürriyet Gazetesi Ankara Bürosu’na verildi. Oradan aleyhimize bir yayın bombardımanı başladı. Ben bu kampanyanın, haberlerin doğru olmadığını zamanın İçişleri Bakanı Sadettin Tantan’a anlattım. Bakan Bey, sanki benim anlatımlarımı duymamış gibi “medya mensupları senin arkadaşın olur söyle onlara yazmasınlar” dedi. Bu görüşme 7 Haziran 1999 tarihinde oluyordu. Bakan ile yaptığım bu görüşmeden sonra ben ve ekibim açığa alındık. Bizi görevden alan İçişleri Bakanı Sadettin Tantan bir hafta sonra da Fethullah Gülen’in ABD’deki korumasının görev süresinin uzatılmasının onayını çıkarttı."
EMNİYET ARŞİVLERİNDE GÜLEN ALEYHİNE RAPORLAR BULUNAMIYOR
Emniyet arşivlerinde Gülen ve cemaat yapılanması aleyhinde hazırlanan raporların bulunamadığının da altını çizen Saral şöyle devam etti:
"Aslında 1991 yılında Emniyet Genel Müdürlüğü kendi bünyesinde bir hamle yapmak suretiyle bir deşifrasyon gerçekleştirdi. 1991 yılında Cemaat kendi kadrolarını emniyet teşkilatının önemli birimlerine yerleştirmek üzere sözde mezuniyetten sonra adil şekilde çekilmesi gereken kurada çift torba yöntemiyle hile yaparken dönemin Emniyet Genel Müdürü Ünal Erkan tarafından suçüstü basıldılar. Ünal Erkan, o dönem bu işi tezgâhlayan öğretim görevlileri, öğrencileri, komiserleri Ankara DGM’ye gönderiyor. Uzun bir aradan sonra dosya takipsizlik ile sonuçlanıyor. Bir süre sonra da memurlara yönelik sicil affıyla idari cezalarda kalkıyor. Biz rapor hazırlarken bu dosyanın peşinde düştük Emniyet Genel müdürlüğü arşivinde değil, DGM’de savcının odasında zar zor bulduk. Bu takipsizlik ve sicil affı ile Cemaat devlet kadrolarında çok rahatladı."

Fetö JET suikast timleri Borajetgiller Hangar Turzm

MHP kaset olayını düşünün!
Partiyi kim ele geçirmek istedi?
Kimler burada görev aldı?
Nasıl görev dağılımı yapıldı?
Hiç bilmediğimiz yerlerde neler olup bitiyordu?
Emri veren kimdi?
Sorgulamadan yerine getirenler kimdi?
Soru çok!
Açalım...
MHP'nin KASET olayında başrol Faruk Bayındır isimli birine aitti. Kimdi bu şahıs? Çok yazılan çizilen bir şey yok! Ama çok kritik bir yerdeydi! Kayınpederinin uyuşturucu kaçakçısı olduğu biliniyordu.
Emniyet'ten Veli isimli bir yetkili Faruk Bayındır'ın emireri gibiydi. Zaten ortağı da TEŞKİLAT'ın avukatıydı. Bayındır ismi gündeme geldiği zaman paralel gazetecilerden E. C. ile E. D. hemen devreye girdi. Şimdi uzaklarda olan bir başka gazeteciye "Faruk ile iyi geçin.
Ne istiyorsa yerine getir!" emri verildi.
Gazetecilikle bir ilgisi yoktu ama emir demiri kesiyordu.
MHP kasetleri bazı gazetecilerin içinde yer aldığı bir kumpastı. Faruk Bayındır önemliydi ama asıl önemi BÜYÜK ORTAK Yalçın Ayaslı'dan kaynaklanıyordu.
Bu isimle ilgili pek fazla bir şey bulma imkanınız yok.
AMA VAR !
Yıllardır cemaatle yan yana duran HABERTÜRK bile bu BAYINDIR'ın satın aldığı jeti haber yaptı. JET Türkiye'de kimsede yoktu. 58 milyon dolara alınmıştı.
Markası GLOBAL EXPRESS XRS idi... Kalktığı gibi ikmal yapmadan AMERİKA'ya inebiliyordu.
Zaten buna özellikle önem verilmişti. Parayı verenin BAYINDIR olduğu yazılıp çizilse de patron YALÇIN AYASLI'ydı...
O satın almıştı. Bir amacı vardı!
Bayındır ile Ayaslı TARKİM HAVACILIK'ta ortaktı. Daha sonra da şimdiki BORA JET'te!
Uçaklar garip bir şekilde peşin parayla alınıyordu. Parayı sokakta bulan bunu yapmazdı ama durum böyleydi... Ayaslı'nın bir ayağı da BOSNA'daydı.
Acaba kaç kez ABD BÜYÜKELÇİLİĞİ'ne gidiyordu! Ve acaba neler konuşuyordu?
Devam...
Yalçın Ayaslı BOĞAZ'da önemli bir yalı aldı. Ancak kimse bunu bilmedi. Özellikle AMERİKALI misafirler gelip burada konaklıyordu. Yalının önüne koca bir YAT da çekilmişti. Eeee, Boğaz turu olmazsa olmazdı! Yalçın AYASLI, ODTÜ'lü idi. Ve AK PARTİ'de çok etkili olan bir isimle çok ama çok yakındılar. Aslında yakın olduğu isimler birden fazlaydı! Mesela BORA JET kurulduğunda VERGİLER ödenmiyordu.
Birileri hemen korumayı görev biliyordu.
Yalçın AYASLI gerçekten özel bir isimdi. Dünyada belki de OBAMA ile en sık görüşen tek TÜRK'tü. Lüks yaşayan biri değildi.
Ama 58 milyon dolara uçak alıyordu.
GARİP!
Devam...
AYASLI'nın en garip yönü bütün önemli toplantılarını BODRUM'daki TEKNESİNDE YAPMASIYDI!
Bütün görüşmeler orada olurdu!
Peki oraya kimler gitti?
Kimler kimlerle omuz omuza verdi?
Bunlara da geliriz.
Daha tatilden yeni geldik...
Ortağı Faruk Bayındır gizli sandığı toplantılarda "MHP'yi devirdim. Kimse artık önümde duramaz!" diyordu...
Peki Faruk Bayındır kimdi?
Cemaat içindeki rolü neydi?
FLORYA İMAMI buydu! Yanında ve arkasında çok önemli işadamları vardı.
Mesela her SALI Florya'da çok özel toplantılar yapılırdı.
HAZIM SESLİ orada olurdu.
Faruk da...
Hatta şimdilerde özel bir havayolu şirketinin sahibi olan isim de... Düşünün, bulursunuz! Büyük bir şirketi var. Hatta Yalçın Ayaslı bu şirketi KUZEY IRAK'a uçuran isimdi... Hep iç içe... Ama hiç görmüyoruz...
Faruk Bayındır ile Yalçın Ayaslı ortak olunca hangi hangara çöktüler?
CEM UZAN'IN SAHİBİ OLDUĞU HANGARA !
Peki madem hangara geldik, devam edelim... Çünkü bütün SIR'lar burada...
OBAMA ile direkt konuşabilen biri neden BORA JET'le TARKİM HAVACILIK'la uğraşıyordu?
Amacı ne olabilirdi?
Faruk Bayındır mesela BARZANİ ailesine çok özen gösteriyordu.
JETLERİ bu aileye veriyordu.
Barzani'nin kızları hep bu uçaklarla taşınırdı. Ama asla ve kat'a kayıt tutulmazdı. Kimse de bilmezdi.
Londra-İstanbul çok olurdu... Uçaktaki herkesin ismi bilerek YANLIŞ yazılırdı.
GİZLEMEK için! Bayındır'ın arkasında da ŞİRKETLER vardı. Koca patronlar vardı.
Bayındır'ın kızı da Amerika'da cemaatin okulunda okuyordu...
Neyse konudan kopmayalım...
AYASLI neden UÇAK işine girmişti?
Buraya dönelim...
Mesela 17-25 ARALIK operasyonu başlayınca bazı işadamları Faruk Bayındır'ı arayıp jetlerini hazır tuttu! 24 saat!
Kimlerdi bunlar?
Yazacağız! Bekleyin!
Bu hangarı kullanan çok isim vardı.
SİYASİ!
İlişkiler iç içe geçmişti.
Devam...
ATATÜRK HAVALİMANI'nda en özel hangar Bayındır ve Ayaslı'nındı! İKİ GİRİŞİ VARDI. NORMALDE polis ve gümrük memurunun durması gereken yerlerde kimse yoktu. ÇOK ÖZEL MİSAFİRLER KAYITSIZ BİR ŞEKİLDE BURADAN UÇAĞA BİNİYOR VE İSTEDİKLERİ YERLERE GİDİYORDU! Çoğu yabancıydı. Çok sayıda Amerikalı buradan gelip uçuyordu. MANİFESTO, yani kayıt bilgisi, tutulmuyordu. Daha önemli olanı ise bunların UÇAKLARI PARA DOLU BİR ŞEKİLDE İNİYOR ve kimseye tek satır izahat vermiyorlardı. Böyle ayrıcalık bunlardan başka kimde yoktu.
Hangar ÖZEL olduğu için 58 milyon dolarlık uçak da özeldi. Amerika'dan ya da başka bir yerden alınan insanlar buradan KAYITDIŞI olarak Türkiye'ye girip istedikleri yere gidiyor sonra da tekrar binip kayboluyorlardı. Mesela Fetullah Gülen gelse ve İstanbul'da toplantılarını yapsa kimse görmüyordu. Geldiği gibi elini kolunu sallayıp gidebiliyordu. Böyle çok adam geldi gitti. Hiç kayıt yok. Oradaki DEVLET BUNLARDI! Ve çok ama çok sayıda siyasetçi ile işadamı buradaydı.
AJANLARI saymıyorum bile... Kim izin verdi?
Kim bunu hazırladı?
Neden yaptı?
Bilen biliyor!
Bilmeyenler için sözümüz yok...
Cemaatin gazetecilerinin pek çoğu gazeteci falan değil. Ama içlerinde olanlar var. Üç kuruş maaşla geçinenleri içeriye alırken HANGAR KARDEŞLİĞİ KURANLARI ISKALAMAK DOĞRU DEĞİL...
Bela bunlar!
Ayda 2000 lira kazanan bir muhabiri almanın hiç bir getirisi yok. Örgütün hiçbir sırrına hakim olmayanların alınmasının mantıklı izahı da yok... Zaten işin içinde olanlar dışarıda.
Parası olmayanlar burada...
Bu nedenle KUMPASLARIN içinde olan PATRONLAR İSTANBUL'u turluyor. Bunlara gitmek şart. Gitmezseniz yarın onlar size gelir.
Bu kesin!
Mesela Yalçın Ayaslı'nın kurduğu TCF yani Turkish Cultural Foundation var!
Bunun başındaki G. K. isimli şahsın eşi CIA ajanı... Bizlerin bilmediği Amerika- Türkiye arasında muazzam bir HAT var... Şimdilik bu AĞ'daki işadamlarını yazmıyorum. Tek tek yazacağımı bilmeleri iyi olur. Operasyonlara bakıyorum.
Bir süre sonra hiç bilmediğiniz ve hiç duymadığınız ilişkileri burada okuyacaksınız... Herkes yalan söylüyor ve kendini gizliyor. BÜYÜK PLANIN İÇİNDEKİLER PARA SAHİPLERİ.
İnanın futbolcular ya da gazeteciler değil...
İSTANBUL'un orta yerinde, dünyanın merkezinde, ATATÜRK HAVALİMANI'NDA KARARGAH kuruldu. Kimselerin giremeyeceği kapıların arkasında özel SIR dolu toplantılar yapıldı.
Bu adamlar bunların bilinmediğini sanıyor...
Ve Ankara'yı kandırdıklarını düşünüyor...
Bakacağız ve göreceğiz...
Kim kandırılmış, anlayacağız.....


İbrahim Tatlıses'ten FETÖ iddiası
2011 yılında yaşadığı silahlı saldırının sorumlusu olarak FETÖ'yü işaret eden Tatlıses, sosyal medya hesabından Fethullah Gülen'in gizlice Türkiye'ye getirilip getirilmediğini sordu.
15 Temmuz gecesi yaşanan FETÖ'nün darbe girişiminin ardından sanatçı İbrahim Tatlıses, Instagram hesabı üzerinden bir paylaşımda bulunarak 2011 yılında yaşadığı silahlı saldırının sorumlusu olarak FETÖ'yü işaret etmişti.
Ünlü türkücü bugün yine sosyal medya hesabı aracılığıyla çok konuşulacak iddialar ortaya attı. Kendi ticari işlerine de FETÖ/PDY'nin engel olmaya çalıştığını öne süren Tatlıses, yaptığı açıklamada terör örgütünün ele başı Fethullah Gülen'in gizlice ülkeye getirilmiş olabileceğini de iddia etti. İşte İbrahim Tatlıses'in açıklaması şöyle:
"YETKİLİLERE VE DE CUMHURİYET SAVCILARINA SESLENİYORUM"
Bir süre önce, 2011 yılı Mart ayında uğradığım silahlı saldırıda FETÖ/PDY'nin yaptığı hainliklerle ilgili bir açıklama yapmıştım.Süreç ilerledikçe bu paralel ihanet çetesinin yalnızca hayatıma kastetmekle kalmayıp ticari işlerimi de baltalamak ve beni maddi olarak bitirmek üzere çalıştığı da gün yüzüne çıkıyor. Önceki açıklamamda da bahsettiğim uçak davasında, benden alacağı olduğunu iddia eden Megatrans Uluslararası Nakliyat şirketinin sahibi Ahmet Özbey isimli şahıs gazete haberlerine de konu olan mahkeme kararlarına göre, 1993 yılında 540 kilo üzerinde eroin ile yakalanmış, bundan kurtulmak için hakimlere rüşvet dahi yedirmiş bir uyuşturucu kaçakçısıdır. Bu şahıstan uçak almama teşvik ve aracılık eden, uçağın işletmeciliğini de yapan kişi Ahmet Özbey'in damadı Faruk Bayındır'dır ve şirketi de TARKİMDİR.
"BAŞ FAİL KONUMUNDADIR"
Peki kim bu damat Faruk Bayındır? Biz tabi sonradan öğreniyoruz maalesef, bana satılan bu uçak çürük iken, kirli ilişkileri sayesinde uçağa uçuşa elverişlidir raporu alan (ki bu uçağın çürük/hurda niteliğinde olduğu sonradan yurt dışında alınan raporlarla ortaya çıkmıştır) Bora Jet ve TARKİM'in ortağıdır. Kendisi şu anda FETÖ/PDY soruşturması kapsamında ve kaçakkonumundadır. Kayınpederi Ahmet Özbey ve FETÖ tarafından finanse edilerek büyük işadamı kılıfına sokulan bu kişi; MHP'deki kaset komplosundan, merhum Muhsin Yazıcıoğlu'nun ölümüne ve Fethullah Gülen hakkında kitap yazacağını belirten gazeteci Haydar Meriç'in cinayetine kadar pek çok olayda FETÖ/PDY mensubu olarak baş fail konumundadır.
"BUNU KARDEŞİ FERHAT BAYINDIR SÖYLÜYOR"
Bunu ben söylemiyorum, bizzat FETÖ/PDY kapsamında gözaltına alınan bu adamın kardeşi Ferhat Bayındır söylüyor. Bu Faruk Bayındır ile Yalçın Ayaslı'nın ortak oldukları Bora Jet'e aldıkları 58 milyon dolarlık, Türkiye'de kimsede bulunmayan, özel jet zamanında gazetelere de haber olmuştu aslında. Bu jetin yakıt ikmali olmaksızın doğrudan tek seferde Amerika'ya uçabildiği söyleniyor.
"FETO DA TÜRKİYE'YE GETİRİLDİ Mİ?"
İbrahim Faruk Bayındır ve Yalçın Ayaslı'nın Atatürk Havalimanı'nda hiçbir polis, gümrük denetimine tabi olmayan özel hangarlarından bu özet jetlerle kimler, neler gizlice ülkeye getirilip götürüldü? Acaba terörist başı FETO da getirildi mi?"


Diyarbakır Emniyet Müdürü iken 24 Ocak 2001 tarihinde suikast ile öldürülen Gaffar Okkan cinayetinin izleri, darbe girişimi yapan FETÖ'cü askerler üzerinden de sürülecek.






FETÖ'cü Askerlerin, Gaffar Okkan Suikasti Bağlantısı Araştırılıyor
Diyarbakır Sezai Karakoç Bulvarı üzerinde makam aracıyla pusuya düşürülüp öldürülen Okkan Suikasti'nin Hizbullah terör örgütü tarafından yapıldığı iddia edilmiş ancak bazıPKK itirafçıları ise farklı görüşleri dile getirmişti. Okkan'ın Özel Kuvvetler C Timi tarafından öldürüldüğünü iddia eden itirafçılar Yıldırım Begler ve Abdülkadir Aygan suikastinDiyarbakır 8. Ana Jet Üs ve 2.Taktik Hava Kuvvet Komutanlığı'nda görevli bazı subaylarca gerçekleştirildiğini iddia etmişlerdi.
"SUİKAST DOSYASI TEKRAR AÇILMALI"

Darbe girişimine katılan uçakların da buradan hareket ettiğine dikkat çeken uzmanlar, bu suikastin de FETÖ'cü subaylar tarafından yapılmış/yaptırılmış olabileceğini ifade ettiler. Bu kapsamda o dönemde bölgede görev yapan FETÖ terör örgütüne bağlı subayların mutlaka sorgulanması gerektiğini de söyleyen yetkililer, "O dönem yine aynı gruba bağlı yayın organları, karşı algı operasyonu yaratarak soruşturmanın seyrini farklı yönlere çekmeye çalışmışlardı. Bu anlamda, Gaffar Okkan suikasti dosyasının da tekrar elden geçirilmesinde fayda var" görüşlerini bildirdiler.


İşte baylock!

İşte baylock+Borajetgiller!

06.10.2016, Perşembe
BURASI Türkiye...
Doğru izler üzerinden gittiğiniz zaman ulaşamayacağınız nokta yok.
Çok sevdiğim bir dostum "Devlet kağnı gibidir ama günü geldiğinde hedefine ulaşır ve gereğini yapar!" derdi. 
Haklıydı. Devletin zaman geçse de kendini gösterdiği olay çoktu...
Şimdi paylaşacaklarımda da DEVLET gereğini yapacaktır. Ama biz de gazeteciyiz. 
Fazla beklemek bize göre değil...
15 Temmuz'a giden yolda ROL ALANLARA YABANCI değilsiniz. Hepsini sizlerle paylaştım.
 Ancak bugün biraz daha açacağız. Söz vermiştim çünkü!
Başlayalım...
Yalçın Ayaslı, ODTÜ'de okuyup Amerika'ya giden çok önemli bir bilim adamı. Eşi de öyle. 
Orada kurdukları şirketle ve aldıkları patentlerle ciddi bir servetin sahibi. Obama ile istediği 
zaman görüşme fırsatı bulan belki de tek TÜRK... İstanbul'da pek fazla durmazdı. Bodrum'u
 tercih ederdi. Özel görüşmelerini YATINDA yapardı. Açık denizde...
Çok etkili bir çevresi vardı. İçeride, dışarıda...
Sergei Brin, yani GOOGLE'un patronu AYASLI'nın Türkiye'de tek olan uçağını kullanıyordu. 
GLOBAL EXPRESS XRS'yi...
Bu uçak kalktığı gibi Amerika'ya inebiliyordu. Böylesine büyük ilişkiler içindeki Yalçın Ayaslı, 
lise mezunu olup olmadığı belli olmayan Faruk Bayındır ve 2009'a kadar hiç ismi bilinmeyen 
Avukat Halil İbrahim Koca ile ORTAK oldu.
TARKİM'i alarak...
HANGARLARINI gündeme getirdiğim TARKİM, o dönem ADANA'daydı.
İNCİRLİK'e yakın yani! Sonra İstanbul'a taşıdılar...
Kendisi kesinlikle RET ETSE DE Bayındır ismi MHP KUMPAS KASETLERİNDE geçiyordu. 
Devlet Bey söylüyordu. Diğer ortak Halil İbrahim Koca da garip işlerin içindeydi. Bayındır'ın ortağı 
olduğu için ismi MHP kasetlerinde gündeme geldi. Rıza Sarraf'ın avukatlığını üstlendi.
ŞİKE DAVASINDAKİ başrollerden biriydi.
Fenerbahçe bundan şikayetçiydi. Çünkü KOCA aynı zamanda EMNİYET'in avukatıydı. Ayrıca 
POLİS AKADEMİSİ'nde ders veriyordu! Başka bağlantıları da vardı ama girmiyorum...
Şimdi buradan FETÖ'de çok etkili olduğu halde pek bilinmeyen bir isme geçelim...
SİNAN DURSUN!
1990'da Polis Akademisi'nden mezun oldu. En yakınlarından biri 17-25'te ismini çok sık duyduğumuz
 Polis Müdürü HAMZA TOSUN'du! Sinan Dursun mezun olduktan sonra Amerika'ya uçuyor ve gelmiyor.
 İstifa edip İŞADAMI oluveriyor.
Ve evleniyor. ABD vatandaşı Jena Louise Luedtke ile...
Bayan Luedtke aynı zamanda GRAHAM FULLER ile çok yakın biri...
Graham'ın kim olduğunu anlatmaya gerek yok sanırım... DURSUN, 17- 25 Aralık KUMPASINI ve 
Tayyip Bey'in ofisine yerleştirilen BÖCEK'in arkasındaki isim.
Pensilvanyalı'dan sonra ÖRGÜTTE çok ama çok yukarılarda bulunan biri...
Yazılacak çok şey var ama geçelim...
Kafanız karışmasın...
AHMET TÜRER... Yardımcı erkek oyuncu. BAŞKOMİSER rütbesiyle gittiği Amerika'da tam 12 yıl kaldı.
Virginia Commonwealth Üniversitesi'nde Kamu Politikası ve Yönetimi bölümünde doktora yaptı. Geldi. 
Başbakanlık Koruma Şube Müdürlüğü'ne çöktü.
DURSUN ile sürekli teması vardı. Hiç kesilmedi, kesilemezdi...
Devam...
Ahmet Türer'in bir de BACANAĞI vardı. Yakınları ona "FUAT AVNİ" derdi. 
İsmi SERHAT DEMİR'di...
Başbakanlık Koruma Dairesi Başkanlığı Güvenlik Sistemleri Büro Amiri oluverdi.
Arkadaki sistem tıkır tıkır işliyordu yani.
Böcek olayı patladıktan sonra Demir, görev yeri olan Şanlıurfa Emniyet Müdürlüğü'ne dilekçe yazarak 
tedavi amacıyla Almanya'ya gideceğini söylüyor. Gidiyor ama Almanya'ya değil AMERİKA'ya...
O gün bugün kendisini buralarda gören yok. Ya da ben bilmiyorum...
Yurtdışına gidenlerin pek çoğu gibi Demir de TARKİM HANGARLARINI KULLANIYORDU. 
Nasıl olsa orada polis ve pasaport kontrol yoktu. Giren de çıkan da DEVLETİN KONTROLÜ 
DIŞINDAYDI... Peki o hangarlardan başka kim çıkmıştı dersiniz?
Ekrem Dumanlı'nın ismi geldi. Galiba o da aynı geçişi kullanmış! Ama başkaları da var!
Mesela TUSKON denilince aklınıza kim geliyor? Evet! Rıza Nur Meral! Bu da TARKİM'den uçmuş 
ve kaybolmuş.
Tıpkı Fatih Üniversitesi Rektörü Şerif Ali Tekalan gibi...
Liste uzun. Konumuz bu değil. Ama ileriki günlerde buraya da bakarız!
Asıl önemlisi Serhat Demir ile polis müdürlerinden Mutlu Ekizoğlu TARKİM'den kaçarken onları oraya 
GÜVENLİKLİ ARAÇLARLA KİM GETİRDİ? Kimler bu isimlerin kaçması için elinden gelen 
imkanları kulandı?
Devletin gücünü bunların yanına kim verdi?
ASIL MESELE BU!
Daha da ilginç olan bu isimlere DESTEK OLANLAR kimseden çekinmiyordu! 
DEVLET KENDİLERİYMİŞ GİBİ DAVRANIYORLARDI. Ama geldiler, araçlarıyla 
getirdikleri isimleri uçurdular.
Kimse duymadı bilmedi görmedi...
İstanbul'un göbeğinde hem de...
Neyse... Dağılmayalım kaldığımız yere dönelim...
AYASLI ile bu ekibi bir araya getiren, ortaklık kurduran AVUKAT KOCA idi. Arkasında kim 
olduğunu şimdilik bilmiyorum. Ama AYASLI gibi bir isim normalde bu ekibin içinde olamazdı. Ama
 AMERİKA devreye girince oluveriyordu.
AYASLI, TARKİM ve BORAJET'te bunlarla ortaktı. Yani Bayındır ve Koca ile... Resmen... 
Hikaye böyle başlamıştı.
Oysa Yalçın Bey ODTÜ'de yatırım yapan BİLİM adına önemli adımlar atılmasını sağlayan bir hayırseverdi!
Mezun olduğu okulu kendi haline bırakacak biri değildi! Elini hiç çekmezdi.
Ama neden olduğunu bilmesek de HAVACILIK'a merak sarmıştı. SABİHA GÖKÇEN'den 
DİYARBAKIR ve ADANA UÇUŞLARI yapıyordu!
Diyarbakır'da da pek bilinmeyen bir ABD ÜSSÜ vardı! Bu uçuşların bununla bir ilgisi var mıydı bilmiyorum. 
Ama gidiyordu.
Yalçın Bey'in ODTÜ'ye değer verdiği ortadaydı. Oradan mezun olanlara kapısını açıyordu. Zaten yeteneği
 ve aklı ortadaydı. Etrafında akıllı insanlar tutuyordu. Ve YALÇIN BEY YAZILIMA DA MERAKLIYDI!
Peki günlük hayatımızın içinde olan YAZILIM ne zamandır bizim gizli manşetimizdi?
Evet! 15 Temmuz'dan sonra!
Çünkü DARBECİLERİN KENDİ ARALARIDA BYLOCK isimli bir programla haberleştikleri 
ortaya çıktı. Koskoca Türkiye'nin yapamadığını DARBECİLER yapıyor ve ÖZEL YAZILIMLA 
ÖZEL KONUŞUYORLARDI. Bu sayının 215 bin olduğu açıklandı. FETÖ'ye yakın bu kadar insan 
bu yazılımla EMİR alıyor ve veriyordu... KALKIŞMA böyle geliyordu.
Ve 250 canımız gidiyordu... MİT bu yazılımı çözmek için uğraşıp duruyordu!
Gerçekleri söylemek gerekirse, bizden ileride oldukları açıktı! Ama bizim DEVLET KAĞNI gibi gitse de 
giderdi.
Ki Yıldırım GİBİLER...
Bu yazılımla ilgili TÜBİTAK'a girildi.
Çok sayıda kişi mercek altına alındı.
Sorgulananlar var. Üst düzey görevliler şu an tutuklu. Sorguları sürüyor. Devlet bu sistemin nasıl olduğunu 
anlamaya çalışıyor. Hem yazılımı gerçekleştiren, hem de 215 bin kişiye yayanlar var.
Büyük organizasyon yani!
Tabii burada da ODTÜ ilişkisi garip bir şekilde devam ediyordu!
BYLOCK için çalışanlara baktığımız zaman, özel görevi olanların, ODTÜ'den mezun olduğu görülüyor.
 İsim vermek istemiyorum. Ama hepsi bilinen bir gerçek...
Bu KRİPTOLU YAZILIM TÜRKİYE'DE yazılmadı. Amerika'da yazılıp KODLAR halinde buraya 
getirildi. KANADA üzerinden de 215 bin FETÖ'cüye dağıtıldı. Amaç iz bırakmamaktı! Devlet uğraşıyor!
Kesinlikle iz bulacaklardır. Aksi mümkün değil. Ama ben bir şey eklemek istiyorum... Bence bu da katkı 
olur! Hem de önemli...
YAZILIMI GERÇEKLEŞTİREN AMERİKALI VE TÜRK EKİP, YALÇIN BEY'İN UÇAĞINDA 
UÇUYORDU! 
Sanırım Ayaslı da vardı. Ne zaman 15 Temmuz'dan önce... Zaten AYASLI'nın uçağındaki 
AMERİKALILAR hiç eksik olmazdı.
Hepsi YAZILIMCI değildi üstelik.
Çok sayıda AMERİKALI asker de uçardı. Mesela şimdi internete girin bakın, BORAJET'in 
ADANA'DAN BEYRUT'a uçuşu var!
Bunun ticari olarak açıklanabilecek bir yanı var mı? Varsa da ben bilmiyorum...
Durum bu!
Yazan yazana! Ben de bir şeyler yazayım istedim.
Benimki KRİPTOLU değil ama olsun... Belki işimize yarar!
Belli mi olur!

AKINCI ÜSSÜ'nde çıplak fotoğrafları yayınlanan ADİL ÖKSÜZ 20 dakikalık sorgudan sonra sırra kadem bastı. Nereye gittiğini kime sığındığı, nerede olduğunu bilen yok.
Kendisine yardım eden isimler İstanbul'da alındı. Sabiha Gökçen Havalimanı'nda görüntüleri ortaya çıktı. Ankara'da salıverildikten sonra, 15 Temmuz'dan üç gün sonra yani ayın 18'inde uçağı saat 09:21'de Sabiha Gökçen'e iniş yaptı.
Valizini alıp kendisini bekleyenlerle buluşması ve ardından ortadan kaybolması 09:37'yi buldu...
Yani hızla inip ortadan kayboldu. O gün bugün aranıyor.
"İçeride" diyen de "hala sorguda" diyen de var. Pensilvanya ise yakın zamana kadar SORGUDA biliyordu. Adil Öksüz ile aralarında bir sorun çıktığı kulağıma gelmişti. ÇIKMAKTA GEÇ KALDIĞI İÇİN...
Neyse konumuza dönelim...
Adil Öksüz yani KARA KUTU, Sabiha Gökçen'den çıktıktan sonra GÜVENLİĞİ SON DERECE YÜKSEK bir yerde konaklıyor. Kimsenin akıl edemeyeceği bir yer olsa gerek! Çünkü 2 gün burada kalıyor. İstanbul'da... İşte ADİL ÖKSÜZ buradayken AYNI HANGAR ÇETESİ DEVREYE GİRİYOR! İsmini şimdilik söyleyemeyeceğim birisi, büyük bir cesaretle telefona sarılıyor.
Neresini arıyor dersiniz?
EVET! TARKİM'i! Yani orada sözü geçen birisini!
Bilin bakalım ne istiyor?
Evet! Adil Öksüz için acil uçak ve uçuş!
Emir demiri kesiyor ve telaş başlıyor. Ancak bu kez UÇAKLAR uçmak istemiyor.
Kaptanlardan biri "Ben istifa ederim. Bu adamı uçurmam.
Kimse beni buna zorlayamaz.
Aranan adamın burada ne işi var" diye tepki gösteriyor. Daha önce hiç gösterilmeyen tepki karşısında ÇETE telaşlanıyor.
Başka seçenekler de zorlansa amaca ulaşmak mümkün olmuyor. Bunun üzerine telefonun ucundan operasyonu yönetmek isteyen kişi, telaşa kapılıyor. Ve karar değişiyor.
ADİL ÖKSÜZ eğer uçağa alınsa KARS'a uçurulacak, oradan da Gürcistan'a ve ardından da ÇOK SAYIDA FETÖ'cünün gittiği KIRGIZİSTAN'a gidecekti...
Plan buydu! Orada karşılayacak olanlar da hazır bekliyordu!
Tabii kaptanların isyanı oyunu değiştirince, B PLANI devreye giriyor. Aranan ADİL ÖKSÜZ karayoluyla KARS'a götürülüyor.
Oradan da Kırgızistan'a uzanan yolu takip ediyor...
Bu alınan karar!
Adil Öksüz gitti mi, kaldı mı, buralarda mı bilmiyorum...
Ama bana gelen bilgiye göre uçuş olmayınca direksiyonu karayoluyla KIRGIZİSTAN'a çevirdikleri yönünde...
Adil Öksüz 15 Temmuz'dan 5 gün sonra İstanbul'dan kayboluyor...
Arkasında aynı çete var!
Kasetle HAKİM yola getiren, davaların seyrini değiştiren, aranan isimleri HANGAR'dan yurt dışına çıkaran, para dolu uçakları garip yerlere uçuran, Pensilvanya'ya ayda bir sefer düzenleyen bu EKİP yine iş başında... Bakın daha yazmaya yeni başladık...
Notunuzu alın!
İSTANBUL ATATÜRK HAVALİMANI'nda yaşanan fakat hiç bilinmeyen çok sürpriz olayları paylaşacağım...
HANGAR'dan çıkıp başka yerlere de gireceğiz...
ADIM ADIM....
.