9 Temmuz 2014 Çarşamba

Rabin oğlu Fetullah


Önceki gün, “Rabin oğlu Fetullah” başlıklı haberimize, gerek gazeteyi arayan okuyucularımızdan ve gerekse internet sitesinde yayınlanan haberin altına yapılan yorumlarda, eleştiriler geldi..
Gördüğüm şu ki..
Eleştiri getiren okurlarımız, haberi, Gülen grubu medyasının da çarpıtması ile, gerçek anlamından farklı bir noktada tartışıyorlar..
“Fetullah Gülen’in annesinin gerçek adının Rabin olduğunu nasıl söylersiniz. İspat edin”diyorlar.
Gazetedeki haberde, Gülen’in annesinin gerçek isminin Rabin olduğu yazılı değil ki.
Gerçek adı, Rabia( Refia) olduğu halde, Almanya’dan vize alabilmek için, anne adı hanesine, “Rabin” yazıldığı iddia ediliyor..
Belgenin kupürü yayınlanıyor..
Ve devamında da “Tek cevabın Gülen’de olduğu” hatırlatılıyor..
Niye muhatap cevap vermiyor da, onun adına okurlar itiraz ediyorlar ki?
“Haberde, Gülen’in annesi için Yahudi iması yapılmıyor” derken topu taça atıyor değilim..
İşin doğrusu, haberi önyargısız okuyan okuyucularımız, Gülen grubunun sürekli tekrarladığı“şirinlik” numaralarının bir benzerinin yapıldığını anlıyor..
Ki doğrusu da bu..
Nasıl ki, sol kesime şirinlik yapmak için, Gülen grubunun lideri konumundaki kişi “Eğer ahirette Allah bana şefaat etme imkanı verirse, bunu ilk önce Ecevit için kullanırım!” dedi..
 Nasıl ki Deniz Baykal olayında, Allah’ın açıkça haram kıldığı bir fiili işleyen kişiye o grubun liderigeçmiş olsun mesajı yolladı..
Burda da..
Almanya’dan daha rahat vize alabilme uğruna, basit bir daktilo hatası gibi görünen tashih, (bilerek veya bilmeyerek) yapılmış oldu..
Bunu Gülen’in kendisinin yapması da gerekmez..
Belgeleri hazırlayan, Gülen’in yakınındaki bir kişi..
Bürokratik işlemleri yürüten kişi..
Vize müracaatının böyle kolayca alınabileceğini düşünerek, bu “tashih”e müracaat etmiş olabilir..
Bence, Ecevit ve Baykal ile ilgili söylenen sözlere itiraz etmemiş olmak, “Rabin oğlu Fetullah” haberine itirazlarındaki samimiyeti götürüyor..
Gülen’in Ecevit ve Baykal ile ilgili sözleri, o camiadaki kişiler tarafından o tarihlerde samimi olarak eleştirilse idi, bugün de bize karşı “Gülen dimdik bir insandır.. Kimseye şirinlik yapmaz.. Kimseye boyun eğmez.. Vize için de böyle bir hata görünümlü farklı beyana da tevessül etmez” deme hakları olurdu..
Bence anne adındaki maddi hatadan yararlanarak vize alma girişimi, Fetullah Gülen’in yeşil pasaport alması olayına benziyor..
O müracaatında da, memur emeklisi olmadığı halde, o yönde beyanda bulunuluyor.
Amaç ne?
Yeşil pasaport alabilmek..
Evet, Gülen’in memuriyeti var ama..
Emeklisi değil.
Dolayısı ile, memuriyetten emekli olanlara o tarihlerde verilen özel pasaportu almak için, Gülen’in kendi hukuki durumu hakkında yanlış beyanda bulunması, aynen anne ismini yanlış beyan etmesi ile paralel..
Bu yanlış beyandan hareketle, Akit’in “Gülen’in dindar bir insan olan annesine hakaret ettiği” isnatları da, haliyle haksız ve yanlış!
Bu habere, Gülen’in sempatizanlarının  bir cevap vermesi gerekiyor ise..
Yapacakları şey basit..
Gülen’in avukatları vasıtası ile..
İzmir Emniyeti’ne yapılan o pasaport müracaatının diğer evraklarını da temin edip, yayınlamak..
Bakalım, müracaat formunda, daktilo hatası gibi görünen farklılık, diğer belgelere de yansımış mı?
Yansımamış ise..
Problem yok.
Ama yansımış ise, “Vizeyi alabilmek için oynanan bir oyun”la karşı karşıya olduğumuz da tescillenmiş olur..
Şu olayı da aktarayım, Gülen sempatizanları öğrensinler..
Gülen’in hiçbir yasadışı işi olmayacağını ileri sürerken, biraz düşünsünler..
1990 öncesinde, Fetullah Gülen, hacca gider. Dönüşte, Suriye’den giriş yapacaktır. Ancak kendisi hakkında arama kararı çıkartıldığından endişe eder. Ve yurda kaçak giriş yapmak ister..
Şöyle anlatıyor, Nazlı Ilıcak’a, o günleri: 
“Sınırdan gizlice insan geçiriliyormuş. Uçakla Amman’a gittik. Oradan bir başka uçakla Şam’a geçtik. Dört kişiydik. Şam’dan bir an evvel çıkıp Halep’e, Halep’ten de Kilis’e geçmeyi düşünüyorduk. Halep’te Yeşil Otel’e yerleşip bizi sınırdan geçirecek kimselerle görüşmeyi planlıyorduk.
Yeşil Otel, otelden başka her şeye benziyordu. Harabe halindeydi. Hiç kullanılmayan odaları vardı. Türkiye’den gelme birisinin işlettiği her türlü pis işin çevrildiği bir oteldi.” 
Ve Nazlı Ilıcak’ın dilinden rüşvet olayı da şöyle anlatılıyor: “Fethullah Gülen, her gün telefon ile Kilis’te kendisini Türkiye’ye sokmaya çalışan arkadaşlarıyla görüşüyordu. Planlar yapılıyor, bozuluyordu. Bir şoförle kendilerini sınırdan geçirmesi için görüştüler ve o günün parasıyla 500 bin lira teklif ettiler.”
Devamını, merak edenler, ilgili röportajdan okurlar..
Bugünlerde rüşvete bas bas bağırarak itiraz edenlerin..
Dün kimlere neler teklif ettiklerini öğrenirler..

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder