19 Nisan 2014 Cumartesi

Petrol pismanliginda bizimkilere Biz imkilerle saldiranlar niye?

 Yaşanmış bir hikaye anlatacağım.
Yıllar öncesiydi.
İran'da henüz petrolün P'si yoktu.
Kanadalı William Knot Darcy Hristiyan bir dindardı.
Kalktı, uzaklardan İran'a geldi.
Yıllarca petrol aradı ülkede.
Hatta gitti Kraliçe'den milyonlarca sterlin ödenek bile aldı bu araştırmalar için.
Tüm İran'ı taradı, büyük paralar harcadı.
Ancak yoktu, tek gram petrol gözükmüyordu.
İngilizler ödeneği kesti, Darcy de umudunu yitirdi.
Petrol aramayı bıraktı. Akıllı adamdı Darcy.
Gitti saraya kadar girmeyi başardı, İran şahının danışmanı oldu.
Yıllarca Şah'a hizmet etti.
Şah'ın son zamanlarında İran'ın bir bölgesinde yerden bir sıvının aktığı ve yandığı haberi geldi.
Şah hemen Darcy'i görevlendirdi, "Git bak, neyin nesi araştır" dedi.
Darcy bölgeye gittiğinde gerçeğin ta kendisiyle karşılaştı.
Yıllardır arayıp bulamadığı ve sevdasından vazgeçtiği petrol topraktan fışkırıyordu.
Yıldırım hızıyla saraya döndü, "Müjde her yerden petrol fışkırıyor" diye rapor yazdı.
Şah raporu sümen altı etti, Darcy'e "SUS SAKIN SÖYLEME kimselere" diye talimat verdi.
Zira KORKUYORDU.
Ülkede petrol bulunduğu dünyaya yayılırsa AHTAPOTLAR, HANEDANLAR, PETROL UĞURUNA GÖZÜNÜ KAN BÜRÜYEN BARONLAR ülkesine hücum edecekti.
Şah ölene ve yerine oğlu geçene kadar bulunan petrol tüm dünyadan saklandı.
Şah ölmek üzereyken Darcy'i yanına çağırdı, hizmetlerinden ve sadakatinden dolayı teşekkür etti. "Bir isteğin var mı?" diye sordu.
Darcy, "Efendim bana bu ülkede yeraltı ve yer üstü kaynakları hakkında araştırma izni veren bir vesika imzalayabilirseniz çok sevinirim" dedi.
Şah sadakatinden emin olduğu Kanadalı'ya bu belgeyi verdi, birkaç gün sonra da öldü.
Darcy Tahran'dan ayrılıp Kahire'ye geçti.
Ülkesine dönecek, artık kendini tamamen dinine adayacaktı.
Zira yaşlanmıştı.
Yerleştiği otelden geziye çıktı, geri döndüğünde odasının yerle bir olduğunu gördü.
Birileri bir şeyler aramıştı.
Ancak Darcy çözemedi olayı.
Lobiye indiğinde iki yabancı geldi yanına.
Sadece kendisinin ve Şah'ın bildiği o vesikayı satın almak istediler.
Milyonlarca sterlin teklif ettiler, Darcy vermedi.
Dışarı çıktı, bir taksiye binip şehri gezdi.
Araçtan indiğinde taksi bombayla havaya uçtu.
Korkuyla ilk gemiye bindi, Londra'ya yolculuğa çıktı.
Gemide bir PAPAZ geldi yanına.
Günlerce onunla dini sohbetler yaptılar.
PAPAZ her defasında kiliseye hizmetin ahretteki mükafatlarını anlattı günlerce.
Darcy cebinde sakladığı "İran'daki Petrol arama izin belgesi"ni anlattı PAPAZ'a. "Bunu senin aracılığın ile kiliseye versem ahrette o mükafatlara kavuşur muyum, dinime hizmet etmiş sayılır mıyım" dedi.
PAPAZ "Elbette yavrum" diyerek garanti verdi. Darcy o belgeyi PAPAZ'a takdim etti cennet hayaliyle.
Birkaç gün sonra gemi Londra'da iskeleye yanaştı, Darcy PAPAZ'ı aradı saatlerce ama bulamadı.
Çünkü o Papaz 1921 yılında Petrogad'da Bolşevik lideri Lenin'e suikast düzenlerken yakalanan ve idam edilen Yahudi asıllı İngiliz ajanı Sidney Reyi idi.
Hristiyan dindar Darcy'e PAPAZ'la gelmişler ve işlerini halletmişlerdi.
Bu onların yöntemiydi.
Hristiyanlar'a Hristiyanlar'la giderlerdi.
Hatta Hristiyan alimi ile...
Onun için Türkler'e de Türkler'le geldiler hep.
Müslümanlar'a da Müslümanlar'la...
Adamlar işi biliyor!!!

D’Arcy, İran Şahından aldığı imtiyaz belgesini cebine koyar, Mısır üzerinden ülkesine dönmek üzere yola çıkar. Kendisini Londra’ya götürecek vapur İskenderiye Limanına gelinceye kadar gidip Kahire’yi gezmeyi arzular. Bildiğiniz turistik tur işte... Nil, kebap, yalelli filan... Sonra piramidler, mumyalar... Gezip dolaşıp otel odasına döndüğünde bavullarının karıştırılmış olduğunu görür, raf, çekmece darma duman... Vesikadan kimsenin haberi olmadığını sandığı için işi ciddiye almaz. Otelciye bile söylemez, emniyete zaptiyeye şikayette bulunmaz. 
Ancak o gece odasına iki kişi gelir, sabahsız selamsız mevzuya dalar, “belgeyi bize sat” diye sıkıştırırlar. İhtiyar kurt direnince adamlar fiyat artırırlar. 1 milyon sterlin, iki milyon sterlin derken 3 der, ardından ikiye katlarlar. Düşünebiliyor musunuz tam 6 milyon sterlinden söz açarlar. Bu müthiş bir paradır, yatlar katlar satın alabilir, hatta koca koca adalar... Ama ihtiyarın inadı tutar, üstüne basa basa “hayır” der ve asla geri adım atmaz. 

Firarda yarar var 
Kahire artık tehlikeli olmaya başlamıştır, bir an önce Londra’ya vasıl olsa iyi yapar. Artık orada notere mi tasdik ettirir, bir banka kasasına mı koyar? İşe bakın ki beklediği vapur da gecikir, hepten sıkıntı basar. İyi ama endişesini bu yaban ellerde kim dinler, hem elinden kim tutar? 
Yine de kaygısız görünür, gezilere filan çıkıp strest atar. İşte böylesi turlardan birinde arabasında bir bomba patlar, kuşbaşı olmaktan kıl payı yırtar. D’Arcy kurtuluşunu “dindar oluşuna” bağlar. 
Artık Kahire’de durmanın manası yoktur, konforuna filan bakmaz, Port Said’den gelen ilk İngiliz şilebine biner ve yola çıkar. 
Gemide biteviye ibadet eder ve kendisi gibi elinden İncil düşürmeyen bir gence yaklaşıp tanışma ihtiyacı duyar. Onun Sidney Rey adlı bir Anglikan rahibi olduğunu öğrenince içi rahatlar. Mütemadiyen ilahiler mırıldanan gencin, dünya ile işi olmaz, hep ahiretten söz açar. Hitabeti de yerindedir, eski müminlerin neler çektiğini anlatırken sesi titrer, göz yaşlarını tutamaz. Varlığını kilise varlığına armağan etmiş görünür, en azından D’Arcy’i böyle sanar. Seyir kayıtlarında gemiye Somali’den bindiği yazılan delikanlı, kendisini tanıyor olamaz. Bu yüzden ona açılmakta bir beis bulmaz. 
Elindeki imtiyaz belgesinden bahseder ve bu paralarla İran’ı Hristiyanlaştırıp Hristiyanlaştıramayacaklarını sorar. 
Genç rahip ihtiyarı heyecanlandırmasını bilir onu ayaküstü takdis eder, günahlarını çıkarır (!) ve kurtuluşa ermekle müjdeleyip gözünü boyar. Belgeyle ilgilenmez görünür, “sende dursun” teklifini zoraki kabul eder, güya gemiden inince doğruca Anglikan kilisesine gidecek ve emaneti başrahibe sunacaktırlar. 
D’Arcy’nin içi müsterihtir, işini yapmış insanların kıvancı ile papazın önünde diz kırar. 
İlerliyen günlerde tek kişilik vaazlar devam eder, ancak gemi Londra’ya yaklaştığında delikanlı buharlaşıverir, adeta sırra kadem basar. 
D’Arcy aldatıldığını neden sonra anlar. Uğruna hayatını tehlikeye attığı ve 6 milyon sterline satmadığı belgeyi uyanık papaza kaptırmıştır. Yapacak tek şey kalır, üstüne bir bardak su içip, unutmak. O da onu yapar, öyle ya kafaya taksa sıyırma ihtimali de var. 
İş bilahare netleşir. Meğer rahip sandığı adam İngiliz gizli servis elemanlarından Raznblum adlı bir Yahudidir ve belgeyi “ne pahasına olursa olsun” almakla görevlendirilmiştir. Belki de D’arcy dirense başına iş alabilir. Nitekim aynı adam Lenin’e yaptığı başarısız suikastten sonra yakalanır ve kurşuna dizilir. Bu kadar gözü kara bir militan zikredilen vesikayı titrek ihtiyarda bırakacak değildir. 
Uzatmayalım İngilizler bu imtiyaz sayesinde İran’ın toprak altı ve üstü kaynaklarını ele geçirmiş olurlar. Kurdukları “Consensieus” adlı firma para kazanmaya başlar ardından Anglo-Persian Co (BP) ile dünyaya açılırlar. 
Gelgelelim İran’da nüfuzu olan Çarlar da boş durmaz, Rus gizli servisi Ohrana halkı İngilizler aleyhine kışkırtıp ihtilal yapar. 
Şah Muzaferuddin’in yerine geçirilen Mehmed Ali Rıza Britanyalıların elindeki imtiyazı fesh edince İngiltere’nin Tahran büyükelçisi, Şah’a “bizzat sarayında” posta koyar. Lâkin arkasını Ruslara dayayan Mehmed Ali Rıza tehdide papuç bırakmaz. 
İngilizler söylediklerinin kuru laf olmadığını ispatlar, Basra Körfezini donanmayla ablukaya alırlar. Sonra ani bir çıkarma ile yayılır, Petrol bölgelerini işgal etmekten sakınmazlar. 

Kanlı oyunlar 
Ruslar da (güya ülkeyi korumak için) kuzeyden girer, İran’ın öbür yarısını ele geçirir, üstüne yatarlar. 
İran bir kurtuluş savaşı arefesine gelir ama süperler milli hislerin kabarmasından hoşlanmazlar. “Maksat sömürü olsun” der, aralarında el sıkışırlar. Ruslarla İngilizler askerlerini çeker, teknisyenlerini yollarlar. Kuzeyin (Mazanderan, Horasan ve Astrabad) iliğini Moskof emer, güneyin kemiğini Britanyalılar sıyırırlar. 
İngiliz Gizli servisin emrinde çalışan Burmah Oil Petrol Şirketi 1908’de Mesudi Süleyman’da zengin petrol yatakları bulur. Bu hakkını Anglo-Persian Oil Company Şirketi’ne devreder ve vazifesini tamamlar. 

İşte o belge 
“Kanada ile İran arasında payidar olan samimi münasebetlere dayanılarak Kanada hükümeti kaviyyesinden William Knot D’Arcy’e ayrıca akrabalarına dostlarına ve yakınlarına 60 yıl müddetince İran şehinşahının hükmettiği toprakların derununda taharriyet (araştırma) ve hafriyatta bulunmak üzere selahiyeti tamme (tam yetki) ile tahdit edilmeksizin çalışma müseadesi bahşedilmiştir. 
O da yetmez, Şah, D’Arcy ve dostlarının işleyecekleri bilumum toprak altı ve üstü servetlerinin kendi mal-ı meşrutu olacağını imzalar. 
Bu fermana göre 750 bin kilometrekarelik bir sahada petrol arayabilecek; karşılığında da sadece 20 bin Sterlin vereceklerdir o kadar...

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder