29 Nisan 2014 Salı

Inönü ve sirlar dolu gecmisi::Lozan ihaneti

A Haber TV'de, Takvim Gazetesi Genel Yayın Yönetmenimiz Ergün Diler ve yazarımız Bekir Hazar'ın yaptığı programda Lozan Antlaşması, Atatürk-İsmet İnönü arasındaki son dönem ilişkileri ve İnönü'nün Cumhurbaşkanı seçilmesinde İngiltere'nin rolü tartışıldı.
Sevgili Diler'in "Atatürk'ün ölümünde yanına gidememiş, evine çekilmiş İsmet Paşa'nın, 26 saat gibi kısa bir sürede cumhurbaşkanı seçilmesi nasıl mümkün oldu?Arkasındaki güçler kimlerdi" sorusu, gerçekten o gizemli dönemin şifreleri gibiydi.
Bu seçilme de etkili olan parametreler şöyle ortaya çıkıyor:
Ankara ve İstanbul'da kıran kırana bir iktidar savaşı yaşanıyordu.
Başbakan Celal Bayar'ın rolü:
Bayar, İnönü'nün hasımlarıyla işbirliği yapmamayı tercih etti.
Askerî liderlerin başlarında İstanbul 1. Ordu Komutanı Fahrettin Altay, İnönü'yü destekledi.
İnönü'nün en büyük rakibi olabilecek Genelkurmay Başkanı Mareşal Fevzi Çakmak aday olmadı.
O dönemin en büyük küresel gücü Britanya Krallığı, İsmet İnönü'nün arkasında yer aldı.
Seçime katılan milletvekilleri ve parti bürokratlarını ise yıllar önce bizzat İnönü seçmişti. 

İngiltere dostları 
İsmet Paşa'nın genel tavrının İngiltere'ye daha yakın olma şeklinde gerçekleştiği ifade edilmektedir.
Osmanlı Harbiye Nazırlığı'nda başlayan iyi ilişkiler, 1960 ihtilali sonrasında İsmet Paşa'nın yeniden Başbakan olmasını sağlayacak kadar devamlı gelişme göstermiştir.
Şöyle: Lozan'da, İsmet Paşa İngiltere'yle uzlaşmayı seçti.
Möntrö Boğazlar Anlaşması'nda İngilizler'le beraber hareket etti.
1937'de Başbakanlık'tan alındıktan sonra evinde İngilizce öğrenmek için büyük zaman ayırdı. İhtiyacı olacağını nasıl biliyordu?
Cumhurbaşkanı olduktan kısa süre sonra, Türkiye 1939'da İngiltere ile ittifak kurmak üzere aktif politika izledi.
1944'de İsmet Paşa'nın Mareşal Çakmak'ı görevinden azletmesi de İngilizler'i pek sevindirmişti.
Churhchill'in Adana buluşması için Türkiye'ye kadar gelmesi dikkatlerden kaçırılmamalıdır. 

Winston'un mektubu
İngiltere'nin Başbakanı Sir Winston CHURCHILL, İnönü'ye gönderdiği 1945 tarihli mektupta "Tarih, general olarak kazandığınız zaferlerden başka, Türkiye'yi 2. Dünya Savaşı'nın vahim tehlikeleri içinden nasıl sıyırıp geçirdiğinizi, aynı zamanda Mustafa Kemal tarafından çetin mücadelelerle kurulmuş olan liberal ve gelişmiş hükümeti nasıl koruduğunuzu hayranlıkla yazacaktır" diyordu.
1960 İHTİLALİ: 27 Mayıs ihtilalinin arkasındaki en büyük yabancı gücün İngiltere olduğu bir gerçektir.
Peki İsmet Paşa'nın, darbe sonrasında yeniden Başbakan olmasında büyük rol alan ülke hangisi olabilir? Nokta..
ve bugüne gelirsek

İngiltere elçiliğinde çalışanların eşlerine KIRMIZI giydirerek "Biz de Gezici'yiz" dediler iştahla.
Onun içindir İngiliz medyası topluca hücuma geçti ANKARA'ya.
İndirme edebiyatının altında sadece ve sadece PARA var.
Ve bu edebiyata HİZMET eden herkes de Londra'ya çalışıyor farkında değil. İngilizler hep 12'den vurur.Londra Belediye Başkanı Johnson'un dedesi Ali Kemal'i linç edip bir sokağa astılar. Çünkü o sokaktan İnönü geçecekti.
Lozan Barış Antlaşması'na gidecekti..
Ve Lozan'a giderken Ali Kemal'in asılı cesedini gördü İnönü.
Sonra gidip Lozan'da imzayı bastı.
Sonra gidip Lozan'da imzayı bastı.
Tam 12 milyon km kare toprağımız vardı Lozan'a gidilirken. 0.87 milyon km kare ile döndü oradan İnönü. Bir bile değil...
12 milyon metre karede bile 12'den vurdular.
Ve bize bayram diye 0.87'yi kutlattılar.
Şimdi de İstanbul Finans Merkezi'ni almak istiyorlar.
Ve her yerden bizimkilerle saldırıyorlar.
Özeti bu!!!.

 Lozan’da Türkiye’ye atılan kazık bununla sınırlı değildi.
Anadolu’yu işgal edip Polatlı’ya dek ilerleyen Yunan ordusunun verdiği hasarı, zarar ve ziyanı kurulan bir komisyon hesapladı. O zamanki parayla 5 milyar liraydı. 1923 yılında bir Osmanlı altınının 7 lira olduğunu düşünürseniz Yunan ordusunun bu ülkeye verdiği zarar 4 bin 762 ton altındı. Bugünkü parayla 190 milyar dolar.
Barış görüşmeleri için oturulan masada tam da bunun için, yani Yunanistan’ın Türkiye’ye savaş tazminatı ödemesiyle ilgili bir madde var. Ancak İsmet Paşa, milletin kesesinden, cebinden, onun döktüğü kan ve kaybettikleri üzerinden sorumsuzca hovardalık yaparak 190 milyar dolar değerindeki zarar-ziyanı bağışladı. Hem de kimse bu teklifi yapmadığı hâlde. Yunanistan’ın bu parayı ödeme ihtimalinin bulunmadığını ifade ederek Türkiye’nin tüm haklarından, alacaklarından vazgeçtiğini belirterek bu saldırgan ülkenin borçlarını bir kalemde sildi.
İşte o madde:
“Madde 59-Yunanistan, savaş yasalarına aykırı olarak Anadolu’da Yunan Ordusunun ya da yönetiminin eylemlerinden doğan zararların onarımı yükümünü tanır.
Öte yandan, Türkiye, Yunanistan’ın savaşın uzamasından ve onun sonuçlarından doğan parasal durumunu göz önünde tutarak onarım konusunda Yunan Hükümetine karşı her türlü talebinden kesinlikle vazgeçer.”
Düşünelim. Yunanistan’ın ülkeye verdiği zarar 4 bin 762 ton altın olarak hesaplanıyor. Bugün Türkiye Cumhuriyeti’nin altın rezervi 400 ton civarında.
İsmet Paşa, bu “âlicenap”lığının karşılığını aldı mı dersiniz? Nerede? Osmanlı’nın, bugünün parasıyla 40 milyar dolar değerindeki borçlarını kabul etmekte bir sakınca görmedi.
Peki, Türkiye Yunanistan’dan daha iyi durumda mıydı o vakitlerde? Türkiye bu parayı 1954’e kadar ödedi ve ancak o zaman kapattı.
Daha bitmedi.
Osmanlı devleti 1911 yılında İngiltere’ye iki savaş gemisi sipariş etmişti ve bunun için de 70.5 ton altın ödedi. Nakit. Gemilerin yakıt parasına kadar hem de. İngiltere bu gemileri yaptı ama 1914 yılında patlayan Birinci Dünya Savaşını bahane ederek teslim etmedi. İşte aynı İngilizler Lozan’a bu konuda da bir madde koydurdular. 
Anlaşmanın 58. Maddesinin son fıkrası. Okuyun siz karar verin:
“Türkiye, Osmanlı Hükümetince İngiltere'ye ısmarlanmış olup Britanya Hükümetince 1914 yılında müsadere edilmiş savaş gemileri için ödenmiş bulunan paraların geri verilmesini, ne Britanya Hükümetinden, ne de onun uyruklarından istememeyi kabul eder ve bu konuda her türlü talebinden vazgeçer.”
İngiltere’nin 3 milyar dolarlık borcu hovarda İsmet Paşa tarafından yine bir kalemde silinir.
İsmet Paşa, Lozan’a askerî okuldan hocası Haim Nahum’u da götürür. Haim Nahum İngilizlere aynen şu sözü verir:
“Siz toprakları parçalanmış Türkiye’nin bütünlüğünü tanıyın, ben bunlara İslâmiyeti ve Halifeliği ayaklar altına aldıracağım.”
Bu satırlar Haim Nahum’un anılarında geçiyor.
İsmet İnönü Lozan anlaşmasını imzalayıp Ankara’ya döndüğünde kendisini garda karşılayan Kazım Karabekir’e, onun mütedeyyin kişiliğine bir parmak bal çalarak yaptığı satış sözleşmesini şu sözlerle yutturmaya çalışıyor:
“Biz Hıristiyan olsaydık bu toprakları kaybetmezdik.”
Salı günkü yazımdan sonra gelen tepkilerin çoğunluğu tıpkıbasım:
“Ne var yani, 4-5 dönümlük bir mezarlık yeri verilmiş İngilizlere. Türkiye bugün gayrimenkul satışlarıyla yabancılara toprak ve konut satmıyor mu?”
Bu feraset yoksunluğunu Allah’a havale ediyor, akıl fikir ve zihin açıklığı diliyorum

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder