22 Eylül 2013 Pazar

Bugün ayin kaci?(bir ömür Ordu)


Kemaloğlu Hikmet Efendi Gümüşhane’den Ordu’ya gelip yerleştiğinde Ordu henüz bir küçük kasaba görüntüsündedir.
1884 doğumlu olan Hikmet Bey, Ordu kazası kaymakamlığında memur olarak işe başlar. Göçmen olmak, başka bir şehre gelip tutunmak insan hayatının en zor dönemeçlerinden biridir. Bu zorluklar içerisinde Hikmet Bey ve eşi Binnaz Hanım, Ordu’da bir taraftan hayata tutunmaya çalışırlarken, bir taraftan da yeni komşular ve yeni dostlar edinmeye başlarlar. Hikmet Bey kısa süren memuriyet hayatından sonra ticarete atılır. Ticarette oldukça başarılı olur ve Sırrı Paşa Caddesi üzerinde manifatura dükkânı işletmeye başlar. Bununla da kalmaz, Süleyman Felek Caddesi üzerinde bir fırın açar, un ticareti de yapar.
Fırıncılık ve un ticareti ailenin soyadı almasının da belirleyicisi olur: Akden. “Ak tane”, ya da “ak dene” anlamında AKDEN soyadı alınır. Ordu’da Hikmet Bey artık “Kemaloğlu Hikmet” değildir, Uncu Hikmet’tir. Uncu Hikmet, 1917 yılında doğan oğlu (resmi kayıtlarda 1920) Nihat Akden’in okumasını, eğitim görmesini ister. Ordu’da ortaokul bittikten sonra Trabzon Lisesi’ne devam eden Nihat Akden’in eğitim hayatı ailenin yaşadığı hazin bir olayla noktalanır. Hikmet Bey ve eşi Binnaz Hanımın iki kızları vardır. İlk çocukları olan Halise Hanım, o yıllarda Ordu’da lise olmadığı için İstanbul’da, ülkenin en iyi eğitimine sahip okullarından birine, Notre Dame de Sion Fransız Lisesi’ne yazdırılır. Üçüncü sınıfta okurken o yılların ölümcül hastalığı olan vereme yakalanır ve İstanbul’da vefat eder. Büyük kızları Halise’nin gurbette vefat etmesinden sonra Hikmet Bey, tek erkek çocuğu olan Nihat’ın gözünün önünde olmasını ister ve Trabzon Lisesi’nden alır. Nihat bundan sonra babasının yanında kalacak, ticareti öğrenecektir. Uncu Hikmet Beyin ikinci çocuğu Munise Hanım, Ordu’nun sosyal hayatında, tiyatro çalışmalarında etkin bir kişi olan Namık Senih Mayda ile evlenmiştir. Ordu’nun usta tiyatro sanatkarı,şair ve yazarıdır Namık Senih. Hikmet Bey ve oğlu Nihat, fırıncılığı bırakarak bütün çalışmalarını manifatura dükkânı üzerinde yoğunlaştırırlar. Ancak görülen odur ki Nihat Akden, ticaretten daha çok spor yapmayı, gezmeyi ve Halkevi faaliyetlere katılmayı sevmektedir. Spor Yıldızı futbol takımında oynamaktadır. Uzun boyu güçlü fiziği nedeniyle arkadaşları ona bir lakap takarlar:Ayıboğan Nihat. Hikmet Beyin komşusu Ali Kibar, ayakkabıcılık yapmaktadır ve yakın bir zamanda ailesiyle birlikte Arhavi’den göç etmek zorunda kalarak Ordu’ya yerleşmiştir. Maddi durumu iyi olan Ali Bey, Arhavi’de, kunduracılık mesleğini sürdürmekte, işleri gereği de arada sırada İstanbul’a gitmektedir. Ali Kibar’ın İstanbul’a gittiği zamanlarda, bir gece evlerinin kapısı çalınır. Karısı Ayşe Hanım ve çocukları evdedir. Ayşe Hanım kapıdaki kişilerin kim olduklarını öğrenmek için kapıyı açmadan seslendiğinde dışarıdakilerin eşkıya olduğu anlaşılır. Kadın onlardan kurtulmak için belindeki altın işlemeli kemerini çıkartır ve kapının altından dışarıya uzatır. Böylece eşkıyalar, büyük bir ganimet almanın sevinciyle, evdekilere zarar vermeden oradan uzaklaşırlar. İstanbul’dan evine dönen Ali Bey bu olay kendisine anlatıldığında, değerli bir kemeri alan eşkıyaların tekrar gelip eve baskın yapacaklarını anlar. Gündüz uyuyup gece nöbet tutmaya başlar. Bir gece eşkıyalar evin etrafında belirdiklerinde, hazır beklemekte olan Ali Bey onların üzerlerine peş peşe kurşun yağdırır. Eşkıyalar uzaklaşmıştır ancak ailenin huzuru da iyice kaçmıştır. Göç kararı alınır ve aile Ordu’ya yerleşir. Zefer-i Milli Mahallesinde Nihat Aktenlere komşu olan Arhavili Kibar ailesinin kızı Behice, Nihat ile akrandır. Nihat ile Behice, sokakta birlikte oyun oynarlarken aynı zamanda gittikleri ilkokulda sınıf arkadaşı olmuşlardır. Bir süre Ordu’da yaşayan Kibar ailesi, Arhavi’de suların durulmasından sonra geriye dönerler. Aileye alışılmış, dostluklar pekişmiş, çocuklar arkadaşlık kurmuştur. Herkese zor gelen bu ayrılık Behice için çok da uzun sürmez. Nihat Akden 20’li yaşlara geldiğinde Hikmet Bey ve eşi Sürmeneli Binnaz Hanım, biricik oğullarını iyi bir ailenin kızıyla evlendirmeyi düşünürler. İlk akıllarına gelen de Kibarların kızı Behice olur. Arhavi’ye gidilir, kız istenir, düğün yapılır. Böylece Behice’ye çocukluk günlerinde sokaklarında koşup oynadığı Ordu’nun kapıları tekrar açılıverir. Nihat Akden Behice Hanımla evlendiklerinde iki erkek bir kız çocukları dünyaya gelir: Hikmet Uğur, Fikret Onur ve Ayşegül. Hikmet Bey 70’li yaşlara geldiğinde bütün işleri oğlu Nihat’a devretmenin hesaplarını yapmaktadır. Sırrı Paşa Caddesinde bugün Osmanlı Döner’in olduğu köşedeki manifatura dükkanı Akden Ticaret ismini taşımakta, dükkânın ön kısmında manifatura ticareti yapılmakta, arka bölümde ise sadece gazyağı satılmaktadır. 1980’lere kadar Ordu’da gazyağı önemli ve temel bir tüketim maddesiydi. Köylerdeki bütün evler fitilli gaz lambaları ile aydınlatılıyor, Çarşamba günleri Ordu çarşısına inen köylüler mutlaka gazyağı satan dükkânlara uğruyorlardı. Akden ailesi bu ticaretten iyi paralar kazanıyordu ama Nihat Akden, bambaşka bir iklimin insanı olarak, Millet Düzünde Spor Yıldızı’nda futbol oynuyor, Halkevi’nde balo ve toplantılar düzenliyordu. İşleri oğluna devretme zamanının geldiğini düşünen baba Hikmet Akden, bir akşam eve elinde bir fındık çuvalı ile gelir. Çuvalın içi epeyce bir miktarda parayla doludur. Parayla dolu çuvalı Nihat Akden’e teslim eder ve ona şu tavsiyede bulunur: “Bu parayı kullan işlerini geliştir. Nihat, büyük bir hayranlık duyduğu Müzeyyen Senar’ı dinleyebilmek için İstanbul’un sık sık yolunu tutuyor, onun sahne aldığı mekânlarda para harcamaktan çekinmiyordu. Babası bir İstanbul seyahatinde oğluna ev alma tavsiyesinde bulunur ama bu isteği gerçekleşmez. İstanbul’dan ev alınmaz ama Nihat için bir İstanbul seyahati hayatının en güzel ve en unutulmaz hatırasına vesile olur. Galata Köprüsü üzerinde yürüyerek Eminönü’ne geçmekte olduğu bir anda trafik sıkışır. Duran araçların arasından köprünün karşısına doğru geçerken bir arabanın arka koltuğunda oturmakta olan “mavi gözleri çakmak çakmak” Gazi Mustafa Kemal’i görür. Heyecanla “Nasılsınız Paşam?” diye seslenir. Mustafa Kemal şapkasını çıkartarak başını hafifçe öne eğer ve Nihat’in bu selamına karşılık verir. Nihat Akden, Zafer-i Milli mahallesinde Ermeni bir aileden satın aldığı evi esaslı bir onarımdan geçirir. Evde eski sahiplerinden kalma Ermenice kitaplar vardır yığınla. Bunlardan bir kısmını dostları Doktor Dikran Toraman’a verirler. Kalanlar ise Behice Hanım evin avlusunda kurulan çamaşır kazanlarının altını tutuşturmak için kullanır. Ordu’nun ileri gelen aileleri olan Mağdenler, Yaraşlar ve Furtunlarla yapılan komşuluklarla, bayram sabahlarında dolup dolup boşalan bu güzel evde süren hayatı Nihat Akden aynı zamanda siyasetle, müzikle renklendirmektedir. Sıkı bir CHP’li olan Nihat Akden’in misafirleri arasında Mareşal Fevzi Çakmak ve İsmet İnönü de yer almıştır. Cumhuriyetin getirdiği yeni değerlere gönülden bağlıydı, sarsılmaz bir Atatürkçüydü. Mustafa Kemal’in büyük Anadolu Aydınlanmasının öncü yapıları Halkevlerinin Ordu şubesindeki bütün çalışmalara katılırdı. 1950’den sonra Halkevleri kapatıldığında, hem Halkevlerinin mahiyetini hem de Halkevi sonrası yapılmak istenenleri kavramıştı. Bu durumu kendi cümleleriyle şöyle açıklamıştı:1950’li yıllarda Halkevlerini kapattılar, gençleri sokaklara bıraktılar. Oysa Halkevleri, Atatürk’ün 1932 yılında kurduğu Halk üniversiteleriydi. Bizim dönemimizde sporu da, kültürü de, sanatı da, sevgiyi de, saygıyı da hep Halkevlerinde öğrendik.” En başta gelen karakteri dürüstlük olan Nihat Akden’in ticaretle barışmayan yıldızı, Spor Yıldızı kulübü ile parlamış, takımın sarı-siyah renkli formasının sol omuz altında yer alan sarı yıldızı yakasında gururla taşımıştı. Nihat Akden’in oynadığı kulüp olan Spor Yıldızı, 27 Haziran 1931 tarihinde kurulmuştu. O yıllarda rakipleri Gençler Yurdu Futbol takımıydı. Bu iki takım birbirleriyle tatlı bir rekabet içerisinde maçlar yaparken, merasimlerde her iki kulüp oyuncuları takım formalarıyla yürüyüşe katılıyordu. O yıllarda Gençler Yurdu daha çok orta tabaka ailelerin çocuklarından oluşuyorken, Spor Yıldızı ise daha üst sosyal tabakaya sahip gençlerden kuruluydu. Zaten Nihat Akden’in babası Hikmet Bey, Ordu’nun en varlıklı kişilerinden biriydi. Nihat Akden, 1970’li yılların hemen başında ticari faaliyetlerden elini ayağını çeker. Onun bu kararı vermesindeki en önemli gelişme, o yıllarda yaygınlaşmaya başlayan karaborsacılık faaliyetleriydi. “Ben haram para yemem” diyerek dükkanını kiraya verdi, emekli maaşını ve dükkan kirasını alarak yaşamına devam etti. Ordu sokaklarında yürüyerek dostlarının yanına uğradı, kendince güzel bir hayat sürdü. En başta gelen dostu Temel Akyol’du. İnsan uzun yaşadığında tüm dostlarının cenazesine katılmak zorunda kalır. Nihat Akden de tüm sevdiği arkadaşlarını bir bir uğurladı cami avlularından. Ama her cenazeden sonra “hayat devam ediyor” diyerek üzüntünün kendisini yıkmasına izin vermedi. Ama hayatta kendisini derin acılara boğan iki cenazeye, ahbabı Temel Akyol’un ve çok sevdiği karısı Behice Hanımın cenazelerine katıldı. Temel Akyol kendisinden yaşça oldukça küçük olmalarına rağmen aralarında çok güzel bir muhabbet bağı bulunmaktaydı. Büyük bir sevgiyle bağlandığı, hayatı boyunca “Sultan” diye seslendiği karısı, Behice Hanımı 2006 yılında toprağa verdikten sonra “Kara Tren” türküsünü dinleyip dinleyip gözyaşlarını içine akıtmıştır:
 “Gözüm yolda gönlüm darda
Ya kendin gel ya da haber yolla.
 95 yıllık hayatını dolu dolu yaşadı. Fenerbahçe ve Ordu Rotary Kulübü üyesiydi. Ölümüne beş ay kalana dek Ordu sokaklarını elindeki bastonla arşınladı. Son aylarında evinden dışarı çıkmadı ama yatağa da düşmedi. 2 Aralık 2012 akşamı, evde kendisine bakan kadına seslendi: -Bugün günlerden ne? -Pazar -Yarın ayın kaçı? -Üçü Nihat amca! -Tamam… Oğullarım Hikmet ve Fikret’e haber verin! Son sözleri bunlar oldu ve ertesi gün, pazartesi sabah saat yedide, çok sevdiği hayata, Ordu’ya ve sevdiklerine veda etti.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder