7 Haziran 2014 Cumartesi

Merkel, Taksim’de Soyunacak Değil ya!


Sevgili okurlar, sizlerle bu defâ, Lüleburgaz Hürfikir Gazetesi’nden köşe arkadaşımız İlyas ŞEN’in, tüm yazıları gibi beğendiğim, ilginç, daha doğrusu açık ve de dobra bir uslûpla kaleme alınmış, ülkemizin Güneydoğu problemi dâhil tüm meselelerine teşmil edilebilecek güzel bir yazısını paylaşacağız. İnşâllâh beğeneceğiniz ümîdi ve de bol istifâdeler dileğiyle ves’selâm: 
“Bu gâvuroğlu gâvurlar, Taksim’e  kendileri neden çıkmıyor? - İlyas Şen
Bir zamanlar eski dışişleri bakanlarımızdan Kâmuran İnan; “Türkiye’de birçok ülkenin lobisi vardır. En zayıf lobisi olan da Türk Milleti’dir…” demişti.
Bir televizyon canlı sohbetinde bu sözleri duyduğumda, iliklerime kadar titremiştim.“Türkiye’de en zayıfı bizmişiz. Yani Türk Milletiymiş.”
Anlayacağınız “Türkiye’de Alman’ının, İngiliz’inin, Fransız’ının, Amerikalı’sının, Rusya’sının daha bilmem hangi gâvuroğlu gâvurunun” lobisi var. Yani adamları var da bizim adamımız pek yokmuş. Vay anasını!
Peki, bu gâvurun adamları kimdir, ne iş yaparlar?
Kim olacak, kimisi sendikacı, kimisi siyasetçi, kimisi gazeteci, televizyoncu, kimisi sanatçı bozuntusu, kimisi eğitimci falan kimisi işadamı, bankacı, kimisi de çapulcu oluyor.
Peki, bunlar ne yapar, ağalarına nasıl hizmet ederler? Herhalde şöyle oluyor. Mesela, rahmetli Özdemir Sabancı Japonlarla otomobil fabrikası kurdu ya, öyleyse onu durdurmak lâzım. Bizim piyasamızda en çok otomobili satılan ülkenin bilmem ne lobisi devreye giriyor ve gereği yapılıyor. Tabi “lobi” dediğin şey çok geniş bir organizasyon olduğundan adam kim vurduya gidiyor.
Bizim şimdiki siyasetçilerimiz de lâftan ve lobiden anlamıyorlarki. Türkiye yeni yeni atılımlara giriyor. Meselâ “hızlı tren” ülke yollarını tuttuğu zaman kaç otobüs fabrikasının, kaç otomobil fabrikasının ekmeğini kesecek, hesabını yapan var mı?
Ama birileri yapıyordur. N’apmak lâzım? Durdurmak lâzım tabiî. Pekiii, kim durduracak? Lobi var ya lobi. Bütün organlarıyla harekete geçecekler. Siyasetçisi mecliste, iş adamıylaTÜSİAD’da, sendikacıysa işyerinde, medyacıysa gazetesinde, televizyonunda, çapulcuysa sokaklarda; yakarak, yıkarak işlerini yapacaklar. Yapmıyorlar mı?
Sakın ha, doğrudan “tren istemeyiz” demelerini beklemeyin. Hani Mevlânâ diyor ya;“Tilkinin kuyruğuna bastım, sesi ağzıdan çıktı” diye. Kuyruk nire, ağız nire? Ama bir alâkası var demek ki.
Türk Hava Yolları yeni sene “Lufthansa”yı geçiyormuş. Almanya’dan çığlık var:“Cehenneme git Erdoğan.” İstanbul üçüncü hava alanı Avrupa’nın en büyüğü oluyormuş. Avrupa’dan ses var: “Türkiye’de diktatörlük var…”
Gayrisafi gelirimiz on yılda üç kat artmış. Bu artış aynen devam ederse on beş yıl sonra Avrupa’nın en büyük ekonomisi olacakmışız.
Avrupa’nın her yerinden ses çıkıyor “Türkiye nereye gidiyor? Gazeteciler içeri atılıyor, diktatörlük geliyormuş v.s.”
Ve “yürüyün Taksim’e”
Eee!. N’apsın adamlar? Merkel kendisi bizzat gelip Taksim’de soyunacak değil ya!Adamlarını gönderiyor. Taksim’deki aptalların dertleri nedir bilemem de, Avrupalı gâvurun, İsrailli Siyonist’in, ABD’li emperyalistin derdi bellidir. Onların derdi Türkiye ellerinden kaçmasın uçmasın. Eskiden olduğu gibi boynundaki tasmasıyla kontrol ettikleri bir köpek gibi bizi esir tutabilme çabasıdır. Kendilerinin söyleyemediklerini, uşaklarına, lobilerine söyletiyorlar.
Mademki bu kadar güçlü lobileri var; Lobi’nin işi ne olaki? Elleriyle tutamadıklarında “maşa”, ağızlarıyla söyleyemediklerinde “tercüman”, durduramadıklarında da “silahları” oluyorlar. 1915’de Çanakkale açıklarında ateş kusan “gemileri” gibi. Yine durduracağız. Yine biz galip geleceğiz.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder