26 Şubat 2014 Çarşamba

Trabzon mebusu Ali Şükrü Bey'i Kim, Neden ve Nasıl Öldürdü?

1884 yılında Trabzon Vakfıkebir’de doğan Ali Şükrü Bey, Bahriye Mektebi’nde okumuş, İngiltere’de deniz hukuku eğitimi görmüş, deniz kurmay binbaşısı iken son Osmanlı Meclisi’ne Trabzon mebusu olarak katılır. Ancak, Meclis’in, 16 Mart 1920’de İtilaf Güçleri tarafından işgal edilip kapatılmasından sonra Ankara’ya geçer. Yeni kurulan Büyük Millet Meclisi’nde Trabzon Milletvekili sıfatıyla vazife alır. Bir süre sonra Mustafa Kemal’e çeşitli nedenlerle muhalefet edenlerden oluşan İkinci Grubun önde gelenlerinden olur.
Kendini yakından tanıyanların ifadesine göre, Ali Şükrü Bey hitabet yeteneği yüksek, kürsüde sözünü sakınmadan konuşan biridir. Dönemin siyaset adamlarından Zamir Bey’e (Damar Arıkoğlu) göre “İyi İngilizce bilir, etine dolgun, uzunca boylu, gözleri miyop, kalın camlı gözlük kullanır, çenesi biraz kısa, hafif elmacık kemikli, sert bakışlı, ifadesi düzgün, iyi konuşan, sözünü dinleten, kendi bildiğinden şaşmayan” biridir. “Hükümet lehine konuşanları dalkavuklukla suçlayan”, “Taassubu hocalardan geri olmayan, kadının serbestîsi şöyle dursun, yüzlerinin açılmasına bile tahammülü olmayan” biridir. Falih Rıfkı Atay da Ali Şükrü Bey’in Meclis’teki muhafazakâr grup içinde “en azılı” olanlardan biri olduğunu söyler. Nitekim 1920 yılında TBMM’nin kabul ettiği Men-i Müskirat (içki yasağı) Kanunu onun işlerindendir.

ali-sukru-bey.gif

Tan gazetesi

Dinî konulardaki hassasiyetleri ile dikkati çeken Ali Şükrü Bey 2 Kasım 1922’de Saltanat’ın kaldırılmasından sonraki dönemde, her söz alışında Hilafet’i savunmakla kalmaz, Mustafa Kemal’inHakimiyet-i Milliye gazetesine karşılık Tan gazetesini çıkarır, bir de Hilafet’i savunan broşür bastırır. Aynı dönemde başlayan Lozan Barış Görüşmeleri’nde Türk heyetinin başındaki İsmet İnönü’nün hariciyeci olmamasını sert şekilde eleştirdiği gibi, Meclis çalışmalarını engelleyerek Mustafa Kemal’in tepesini iyice attırır. Hatta 6 Mart 1923 tarihli oturumda Mustafa Kemal’le birbirlerinin üzerine yürürler. Mustafa Kemal’in bir oldubittiyle bu ilk Meclis’i feshederek seçimlere gitmeye karar verdiği günlerde Ali Şükrü Bey birden ortadan kaybolur.
Son olarak 26/27 mart akşamı, Karaoğlan Çarşısı’ndaki Kuyulu Kahve’de dostlarıyla sohbet edip ve nargile içtikten sonra Mustafa Kemal’in muhafızlığını yapan Topal Osman’ın adamlarından Mustafa Kaptan’la kol kola yürürken görülmüştür. Kayboluşunun üçüncü günü kardeşi Şevket Bey, Başbakan Rauf (Orbay) Bey’e başvurur. İkinci Grup üyeleri tarafından Meclis gündemine taşınan konu, vekillerce ateşli biçimde tartışılır, “kaybolan tavuk değildir, bir milletvekilidir! Meclis derhal harekete geçmelidir” çağrısı üzerine Ankara Valisi Abdülkadir Bey’in emriyle tüm polis ve jandarma teşkilatı seferber edilir.


Papazın Bağı’nda ne oldu?

Topal Osman’ın yardımcısı Mustafa Kaptan’ın itiraf ettiğine göre, Mustafa Kaptan tarafından, yemek bahanesiyle Topal Osman’ın Saman Pazarı’ndaki evine götürülen Ali Şükrü Bey, burada Topal Osman ve sekiz adamı tarafından kementle boğulmuştur. Mustafa Kaptan cesedin nereye gömüldüğünü söylememiştir ama öğrenildiğine göre Topal Osman, kendisine Mustafa Kemal tarafından verilen Papazın Bağı denen yerdeki evde saklanmaktadır.
Olayın ortaya çıkması üzerine Topal Osman’ın nasıl teslim alınması gerektiğine dair harekât planını bizzat Mustafa Kemal hazırlar. Rauf Bey’in anlattığına göre önce Muhafız Taburu Kumandanı İsmail Hakkı (Tekçe) çağrılmış, Mustafa Kemal bizzat sarmalama harekâtının krokisini hazırlamış, ardından eşi Latife Hanım’la birlikte Çankaya Köşkü’nden ayrılıp, Rauf Bey’in İstasyon’daki dairesine çekilmiştir. Latife Hanım’ın kızkardeşi Vecihi İlmen’e göre ise Topal Osman ve adamları Çankaya Köşkü’nü sarıp da silah atmaya başlayınca, Mustafa Kemal çarşafa bürünüp Latife Hanım’la birlikte köşkten gizlice çıkmıştır. Hangi anlatım doğrudur bilinmez ama alınan tedbir yerindedir, çünkü Topal Osman Ağa teslim olmayı kabul etmediği gibi Çankaya Köşkü’ne gidip öfke ile her yeri kırıp dökecektir.
Bunlar olurken, polis ve jandarma cesedin neredeye gömüldüğünü tesbit etmeye çalışmaktadır. 1 nisan günü bir çobanın ihbarıyla Ali Şükrü Bey’in ölüsü Ankara civarındaki Mühye (Mehye) Köyü civarında gömülü olarak bulunur. Ölünün vücudundaki izlerden anlaşıldığına göre Ali Şükrü Bey son nefesine kadar direnmiştir. Öyle ki sıkılmış yumruğunun arasında Topal Osman’ın evindeki sandalyeden kopardığı bir parça bulunmaktadır.
Resmî tarihe göre cesedin bulunmasından sonra, Topal Osman Papazın Bağı’nda kıstırılmış, 1 nisanı (1923) 2 nisana bağlayan gece sabaha kadar süren çatışmada yaralı olarak ele geçirilmiş, hastaneye götürülürken yolda ölmüştür. Nedense (bazı kaynaklara göre başı kesilerek) alelacele gömülmüştür. Ancak Meclis Ali Şükrü Bey’in katilinin yakalanarak Ulus Meydanı’nda idam edilmesi kararını oybirliği ile aldığı için, başsız ceset mezardan çıkarılmış, Meclis’in kapısında, ayağından darağacına asılmıştır.


Cinayetin ardında kim var?

Ali Şükrü Bey cinayetinin arkasında kim vardır sorusu o günlerde de, daha sonra da çok kişiyi meşgul etmiştir. Mustafa Kemal’in neden İstasyon’daki eve geçtiği, Topal Osman’ın neden Çankaya Köşkü’nü talan ettiği, yaralı halde yakalandığı halde neden kafasının hemen kesilip gömüldüğü gibi konular şüphe çekmiştir. İlginçtir, hemen her konuda bir şeyler söyleyen Mustafa Kemal, bu konuda suskunluğunu korumuş, Topal Osman’dan “suçlu” diye değil “zanlı” diye bahsetmiştir. Mahmut Goloğlu, Türkiye Cumhuriyeti 1923 adlı kitabında, olayı değişik ağızlardan derledikten sonra Topal Osman’ın Ali Şükrü Bey’i şahsi husumetinden dolayı öldürdüğünü savunur. Ali Fuat Cebesoy Siyasi Hatıralar adlı eserinde Mustafa Kemal’in Topal Osman’ın “tepelenmesi” sırasında sessiz kalışını biraz imalı biçimde anlatır. O dönemde TBMM zabıt kâtibi olan Mahir İz Yılların İzi adlı anı kitabında “Bu çete şehirde nizam ve intizamı, hem de nizamiye askeri kışlasında askerî disiplini bozacak tavırlar takınmaya başladı. Elbette bu gayrıtabii hâl devam edemezdi. Galiba ‘bir taşla iki kuş vurulsun’ diye Ali Şükrü Bey’in vücudunun ortadan kaldırılması Topal Osman’a havale edildi” der. Mustafa Kemal’e ömrü boyunca sadık kalmış olan Falih Rıfkı Çankayakitabında, “Topal Osman da en sonunda nizamlı ordunun kıta kumanlarından İsmail Hakkı Tekçe tarafından ve Mustafa Kemal’in emriyle Çankaya sırtlarında vurulmuştur” der.


Rıza Nur’un iddiaları

Mustafa Kemal’in yeminli düşmanı Rıza Nur ise Hayat ve Hatıralar kitabında olayın arkaplanını şöyle anlatır: “[Osman Ağa] Beni severdi, bana itimadı vardı. Ben de onu severdim. Meclis’in önünden geçerken dedi ki: ‘Yahu Mecliste birçok vatan haini mebus varmış, bunlar memleketi satıyorlarmış. Niye bana söylemiyorsun. Meclisi basıp hepsini keseceğim. Başka çare yok, bu kadar emek, bu kadar kan. Memleketi kurtardık, şimdi bunlar çıktı.’... Dedim ki bu hainleri sana kim haber verdi? Dedi ki ‘Orasını sorma!’ Hayır, illa söyle dedim ve zorladım. Dedi ki ‘Gazi söyledi!’ İş anlaşıldı. Mustafa Kemal İkinci Gruptan bîzâr (zarar görmüş), çaresi de kalmamış. Topal Osman’a bunları katlettirecek...”
Rıza Nur’a göre, Topal Osman’ın öldürülmesi emrini bizzat Mustafa Kemal vermiştir. Topal Osman cinayetten sonra Mustafa Kemal tarafından teselli edilmiş, Mustafa Kemal’in evinde saklanmıştır. Yine Rıza Nur’a göre etrafları sarılan Topal Osman ve sekiz adamı mukavemet etmeden Muhafız Alayı Kumandanı İsmail Hakkı Bey’e teslim olmuşlar, İsmail Hakkı Bey bu dokuz kişiyi tabanca ile öldürmüştür.

ali-sukru-bey-cenaze.jpg

Olaylı cenaze töreni

Ali Şükrü Bey’in cenaze töreni, hem Birinci ve İkinci Gruplar arasındaki hem de Enver Paşacıların güçlü olduğu Trabzon ile Mustafa Kemal arasındaki eski husumetlerin tazelenmesine vesile olur. Cenazeyi götürmekle görevlendirilen Birinci Grup üyeleri cenazenin Kastamonu üzerinden İnebolu’ya oradan da Trabzon’a götürülmesini uygun bulurken, İkinci Grup’tan Lazistan Mebusu Ziya Hurşit ve arkadaşları ise söz konusu yolun kardan kapalı olmasını bahane ederek önce İstanbul’a oradan Trabzon’a götürülmesini isterler. Mustafa Kemal ise, yolun kapalı olduğunu kabul etmekle birlikte protesto gösterilerine neden olur endişesi ile İstanbul’a götürülmesine karşı çıkar. Sonuçta cenaze İnebolu üzerinden Trabzon’a gönderilir ancak yol boyunca ve Trabzon’da hükümet aleyhine olaylar yaşanır. 4 Nisan 1923’te Barutçuzadelerinİstikbâl gazetesinde eski Trabzon Valisi “Deli” Hamit Bey imzasıyla Mustafa Kemal’i hakarete varan ağır sözlerle eleştiren bir yazı yayımlanınca Mustafa Kemal, Kazım Karabekir’e “Trabzon’da kaynayan bir kazan var. Sen bunu vaktiyle söndürmedin. Şimdi de yine kaynamaya başladı. Bu sefer kuvvetli bir yumruğu hak ettiler” diyecektir.


Trabzon muhalefeti

Topal Osman’ın cesedi Ulus’ta sallanırken, TBMM kendini feshederek seçim kararı almış, ardından geçici seçim kanunu tadil edilmiş, 15 nisanda 1920 tarihli Hıyanet-i Vataniye Kanunu’na alelacele bir ek yapılarak “TBMM hükümetlerinin kararlarına muhalefet etmek ve Saltanat’ı geri getirmeye çalışmak vatana ihanet suçu” olarak tanımlandıktan sonra Meclis kapanmış ve seçim ortamına girilmiştir.
Mustafa Kemal’in otoriter tavrını halk nezdinde teşhir etmek için seçimleri fırsat olarak gören İkinci Grubun, artık ağzından çıkacak her cümle “vatana ihanet” tanımı içine sokulabilecektir. Yine de Rize ve Gümüşhane livalarını da içine alan Trabzon Vilayeti’nde Mustafa Kemal’in ekibi aleyhine büyük bir çalışma başlar. Bazı Trabzonlular muhalefetin dozunu öyle arttırırlar ki, Mustafa Kemal’in fotoğrafları yırtılır, Latife Hanım ile Mustafa Kemal birlikte filmlerde göründüğünde ıslık çalınır.
Mayıs ayında İttihatçıların eski Maarif Nazırı Şükrü Bey Trabzon’a vali olarak atanarak durum tamamen kontrol altına alınır. Barutçuzade Faik Bey ve Hamit Beyler nedamet getirince affolunurlar. Lazistan Mebusu Ziya Hurşit Bey’in adaylığı kabul edilmeyerek Meclis dışında kalması sağlanır, yerine ağabeyi Faik (Günday) Bey seçilir. Böylece Milli Mücadele’nin başından beri Ankara’yı meşgul eden “Trabzon Meselesi” sona ermiş olur. 11 Ağustos 1923’te açılan İkinci Meclis’e muhaliflerden sadece Gümüşhane Mebusu Zeki (Kadirbeyoğlu) Bey bağımsız olarak girebilmiştir. Muhalefetsiz Meclis Lozan Barış Antlaşması’nı imzalar (yine de 14 kişi ret oyu verir), ardından Ankara başkent yapılır ve Cumhuriyet ilan edilir. Artık yeni bir döneme girilmiştir. Ama iktidar-muhalefet ilişkilerinde yeni bir şey yoktur...

topal-osman.jpg

Topal Osman kimdir?

Teşkilat-ı Mahsusa’dan Arif Cemil’e bakılırsa, Topal Osman’ın tarih sahnesine ilk çıkışı 1. Dünya Savaşı’nın başlamasıyla Giresun’dan topladığı 100 kişilik çeteyle Trabzon hapishanesinin kapısını açtırıp 150 mahkûmu çetesine ilave etmesiyledir. Kendi ifadesine göre 1. Balkan Harbi’nde yaralanarak topal kalmıştır. Topal Osman’ın gönüllüleri Teşkilat-ı Mahsusa’ya bağlı olarak Artvin yöresindeki Ermeni tehcirinde görev (!) yaparlar. Nisan 1916’da Borçka’da Ruslara karşı savaşan Türk ordusuna katılan Topal Osman, orduda olduğunu unutup kabadayılığa devam etmekle kalmayıp, sıcak çarpışmaları görünce kaçma emareleri gösterince, komutanı kendisini affetmez ve 50 değnekle cezalandırır. Değnekler, kahramanımızın alelacele çürük raporu alıp memleketine geri dönmesine yeter de artar bile. Topal Osman bir süre sonra Giresun-Samsun havalisinde ortaya çıkar. Bölge uzun süredir bağımsız Pontus Devleti’ni kurmayı hedefleyen Rum çeteleri ile uğraşmaktadır.


1915 suçlularından

İttihatçıların gizli örgütü Teşkilat-ı Mahsusa’nın son başkanı Hüsamettin Ertürk anılarında, Mustafa Kemal’in 19 Mayıs 1919’da, 9. Ordu Müfettişi sıfatıyla Samsun’a gelir gelmez Havza’da Osman Ağa ile görüştüğünü anlatır. Hâlbuki bu sırada Topal Osman İstanbul Divan-ı Harbi tarafından Ermeni katliamlarına katılmaktan aranmaktadır. Anlaşılan bu alandaki maharetlerinden Rumlara karşı yararlanmak ihtiyacı doğmuştur ki, 8 Temmuz 1919’da Osman Ağa hakkındaki tutuklama kararı Padişah Vahdettin tarafından kaldırılır. Topal Osman, Muhafaza-i Hukuk-u Milliye Cemiyeti’nin Giresun Şube Başkanı olur ardından 23 Temmuz 1919’da toplanan Erzurum Kongresi’nde Mustafa Kemal’e muhalefet edenleri sindirme görevini başarı ile yapar.


Vapur kazanlarında yakılanlar

Dönemin tanıklarından Hasan İzzettin Dinamo’ya göre Mustafa Kemal “Pontus belasından kurtulmayı Topal Osman’ın tecrübeli ellerine” bırakmıştır. Topal Osman da “Siz hiç merak etmeyin Paşam. Bu Pontus Rumlarına öyle bir tütsü vereceğim ki, hepsi mağaralarda eşekarısı gibi boğulacak” demiştir.
Falih Rıfkı’ya göre Topal Osman basılan her Türk evine karşı üç Rum evini basmak, mezarını kendine kazdırıp diri diri adam gömmek, vapur kazanlarında kömür yerine canlı adam yakmak gibi zulüm ve işkenceleri ile bölgeyi Rumlardan tamamen temizler.
Ancak Topal Osman’ın bu “milli” gayretleri, sadece gayrımüslimleri değil, bölgenin Müslüman/Türk eşrafını da mağdur eder. Örneğin 3. Fırka Komutanı Rüştü Bey, 1920 yılının ağustos ayında TBMM’ye gönderdiği mektupta, Osman Ağa’nın eşkıyalığından, taşkınlığından şikâyet eder. Mustafa Kemal’den gelen cevabi telgrafta adeta “şikâyetlere kulak asma, devam et” denmektedir.

mustafa-kemal_topal-osman.jpg

Şikâyetlere kulak veren yok

1921’de bu sefer Lazistan (Rize) Mebusu Osman Bey Mustafa Kemal’e bir telgraf gönderir. Rüştü Bey’in durumu yeterince anlatamadığını düşündüğünden olacak, ayrıntılara girer: “Bu cahil adamın şimdiye kadar Giresun’da yapmadığı rezalet kalmadı. Rumlardan ve ahaliden aldığı yüz binlerce liranın hesabını kimse soramıyor. Şimdi eşkıyalığını Trabzon Limanı içinde yapmaya başlıyor ki (...) bu halin devamı pek çok çirkin olaya sebebiyet verecektir.”
Ancak, bu mektup da işe yaramaz.
Aynı tarihlerde hazırlanan resmî bir raporda ise, daha vahim bir iddia vardır: Topal Osman, Samsun havalisinde 900 kişiyi bir mağaraya koyup öldürmüştür. Ama Topal Osman’ın işlediği suçlar, hakkında adeta bir referans mektubu işlevi görür. Ağamız bir ay sonra TBMM tarafından Mustafa Kemal’in muhafızlığını yapmak üzere Ankara’ya davet edilir. Topal Osman yolda da boş durmaz ve Çorum-Alaca civarında evlere tecavüz eder, bazı hayvan ve malları gasp eder.
Mart 1921’de patlak veren Koçgiri Kürt isyanını bastırmak üzere bölgeye gönderilen Sakallı Nurettin Paşa komutasındaki orduya katılan Topal Osman’ın 47. Alayı öyle zalimane yöntemlere başvurur ki, Meclis’te büyük tartışmalar yaşanır. Topal Osman sadece isyancı Kürtleri değil, Suşehri, Koyulhisar, Reşadiye, Niksar ve Erbaa’daki Ermeni ve Rumları da öte dünyaya göndermiştir. Koçgiri’den Sakarya Meydan Savaşı’na katılmak üzere yola çıktığında son bir hamle yapar ve Merzifon’un Rum ve Ermeni ahalisini katleder. Topal Osman Sakarya’da savaştıktan sonra sağ salim geri döner.


Efsanenin dirilişi

Bu tarihten sonra Topal Osman Ağa, Ankara’da en üst makamların koruması altında iktidarın tadını çıkarmaya başlar ama saltanatı Ali Şükrü Bey cinayeti ile sona erer. Peki, Topal Osman efsanesinin sonu gelmiş midir? Hayır, gelmemiştir. 1925’te bizzat Mustafa Kemal’in emri ile Topal Osman’ın naşı Giresun Kalesi’nde ilk gömüldüğü yerden alınıp, yine kale içindeki anıtmezara nakledilir. Bu nakil olayı, Giresunluların, “Topal Osman’ın ölümüyle Mustafa Kemal’in ilgisinin olmadığına” yürekten inanmalarını sağlamıştır. Bu tarihten sonra Trabzonlular Ali Şükrü Bey’i “demokrasi şehidi” olarak yüceltirken, Giresunlular da Osman Ağa’yı adeta kutsal bir figüre dönüştürmüşlerdir.
12 Eylül darbesinin ardından 1981’de Giresun mülki yöneticileri kendisini kahraman ilan etmek için Türk Tarih Kurumu’ndan görüş alırlar ama gelen cevap olumsuzdur. Ama 1983’te Kenan Evren şehri ziyareti sırasında Topal Osman’dan övgüyle söz eder. 1987’den itibaren yerel yöneticiler 2 nisanda Topal Osman’ı anmaya başlarlar. Yıllar sonra Susurluk Skandalı’nın başkahramanlarından şimdi Ergenekon sanığı olarak Silivri’de hapiste olan emekli Tuğgeneral Veli Küçük, Giresun’da Jandarma Bölge Komutanlığı yaptığı sırada, “Topal Osman Ağa’nın hayatından pek etkilendiği için” adına bir heykel yaptırmaya karar verir. İstanbul’da yaptırdığı heykel, 2001 yılında dikilmesi için Giresun’a gönderilir ama dönemin belediye başkanı, 22. Dönem CHP Milletvekili ve iki dönem Giresun Belediye Başkanı Mehmet Işık’ın talimatıyla, depoya kaldırılır. 2002’de heykel konusunda mülki idare, İçişleri ve Genelkurmay arasında bir dizi yazışma yapıldığı haberleri basına sızar. Aynı yıl, Giresun Kalesi’ndeki anıtın eski Türkçe yazılı kitabesi üzerindeki metinde Topal Osman’ın “Pontus’çuların imhasındaki hizmetlerini” öven cümleleri “milli güvenlik siyaseti” açısından sakıncalı bulunur ve yerine “milli güvenlik siyasetine uygun” Latin harfli yeni plaket konulur. Giresun’un milliyetçileri bu gelgitlere bir türlü anlam veremezler ve celallenirler. Bu celallenme hâlâ sürüyor. Ne zaman Topal Osman’dan söz açsam, mutlaka Giresun’dan tehdit mektupları alırım. Bakalım bu sefer de alacak mıyım?

Özet Kaynakça: Damar Arıkoğlu, Hatıralarım, Tan Matbaası, 1961, Rauf Orbay, Cehennem Değirmeni, Siyasi Hatıralarım-2, Emre Yayınları, 1993; Mahmut Goloğlu, Türkiye Cumhuriyeti 1923, Başnur Matbaası, 1971; Rıza Nur, Hayat ve Hatıratım, 3. Cilt, Yayınlayan: Heidi Schmit, Altındağ Yayınları, 1967; Ahmet Demirel, Ali Şükrü Bey’in Tan Gazetesi, İletişim, Cemal Şener, Topal Osman Olayı, Etik Yayınları, 1992; İpek Çalışlar,Latife Hanım, Doğan Kitap, 2006


Topal Osman Kimdir?Osman Ağa, 1884 yılında Giresun Hacı Hüseyin mahallesinde doğmuştur. Babası Hacı Mehmet Efendi ve dedesi İsmail Kaptan, Giresun’un önde gelen eşrafları arasındaydılar. Kendileri deniz ticareti ile uğraşırlardı. Rus limanları ile Karadeniz limanları arasında taşımacılık yaparlardı. Ekonomik durumları oldukça iyiydi.
Osman da küçük yaştan beri ailenin işlerine yardımcı olurdu. Çok defa Batum’a Trabzon’a, Samsun’a Ordu’ya gidip gelmişliği vardı. Gençliğinden beri liderlik vasfına sahip birisiydi. İsmindeki “Ağa” ifadesi de bunun sonucudur.
Osman askerliği çok sevmesine rağmen, askeri okula gidememiştir. İsteğini savaşa, savaşmaya yöneltmeye çalışmış ve bunda da oldukça başarılı olmuştur.
Evlilik çağı gelince Osman Ağa, Panazoğlu Hacı İsmail Ağa’nın kızı Hatun Panaz Hanım ile evlenmiştir. Kayınpeder varlıklı biridir.
Osman Ağa bir süre sonra Rumlar tarafından Aksu Deresi ağzına kurulu kereste fabrikasına da ortak olur. Daha sonra oğulları, İsmail ve Mustafa dünyaya gelirler.
Osmanlı İmparatorluğu’nun son yıllarındaki çöküş dönemi Giresun’u da etkiler; Rum, Sırp, Arnavut, Bulgar uluslarının Osmanlı’ya karşı bağımsızlıkçılık istemleri Karadeniz’deki Rum ve Ermeniler üstünde de etkili olur. Pontus’daki bu antik etnik gruplar bu ortamdan hareketle kıpırdanmaya başlarlar. Bu durumdan imparatorluğun egemen unsuru olan Türkler rahatsız olurlar. Bu durum karşılıklı heyecanlı hareketlerle istenmeyen olayların çıkmasına yol açar.
Derken, 1912 yılında Balkan Savaşı patlak verir. Seferberlik ilan edilir. Osmanlı yeni asker toplar. O sırada Osman Ağa da asker adayıdır. Ama bedelli askerlikte vardır. Osman’ın babası Hacı Mehmet Efendi oğlunu askere göndermek istemez. Askerlik şubesine gider, askerlik bedeli olan 54 sarı altın lirayı ödeyerek oğlunu cepheye gitmekten kurtarır.
Bu durumu duyan Osman çok üzülür. Babasına gidip bedeli alması için ısrar eder. Aksi halde gönüllü olarak arkadaşlarıyla birlikte askere gideceğini bildirir. Babası ikna olmayınca, isyan eder ve askere gönüllü olarak yazılır. 65 gönüllü arkadaşı ile Giresun’dan İstanbul’a hareket ederler.
Osman Ağa, Balkan Savaşı’nda Trakya-Çatalca önlerinde savaşırken sağ diz kapağından aldığı şarapnel parçasıyla ağır yaralanır. İstanbul-Şişli Etfal Hastanesi’nde tedavi olur. Ama bacak eski halini almaz. Osman Ağa Topal kalır. İşte Topal lakabı bu savaştan kendisine anı olarak kalmıştır. Giresun’lu gönüllülerin yarıdan çoğunun şehit olduğu bu savaştan sonra Osman Ağa Giresun’a Topal olarak değnekleri ile döner (1).
1914 yılında ise; Birinci Dünya Savaşı patlak verir ve Topal Osman’ın Ruslara kaşı savaşmak için gönüllü topladığını görülür. Giresun’dan topladığı 100 kadar gönüllüye Trabzon Cezaevi’nin kapılarını açarak 150 kişiyi de ilave edince Topal Osman gönüllülerin başında Batum önlerinde savaşa katılır.
Gönüllü taburu “Teşkilat-ı Mahsusa Alayı’na” bağlı olarak görev alır. Topal Osman savaş sırasında tifo hastalığına yakalandığında, Rus ordusu Bayburt önlerindeydi. Nisan 1916’da Rus Ordusu Trabzon’u işgal eder. Akçaabat bombalanır. Bu sırada Osman Ağa’nın gönüllülerinin sayısı 800’ün üstündedir. Gerilla savaşı yöntemleri ile gönüllüler Ruslara hayli kayıp verirler.
1917’de Rusya’da “Ekim Devrimi” gerçekleşince bu cephedeki savaş biter. Çünkü kurulan Sovyetler Birliği orduyu geri çeker.
Bundan sonra Topal Osman Ağa, Giresun’da azınlıklara karşı çeşitli şiddet içeren olaylara karışır. Azınlıkların İstanbul’a ihbar üstüne ihbar ederek hemen yakalanıp cezalandırılmasını istedikleri kişilerin başında da “Topal Osman” gelir.
Topal Osman kendisini kimseye danışmadan Belediye Başkanı ilan etmişti. Çünkü o günlerde Pontus sahillerinin tek hakimiydi.
Rum ve Ermeni Cemaati ileri gelenleri, gerek doğrudan İstanbul Hükümeti’ne gerek Patrikhane aracılığıyla İtilaf devletleri temsilcilerine Topal Osman’ı şikayet eden telgraflar çekip yakalanmasını vs. istemeye başladılar.
Duruma el koyan, İstanbul’da kurul Divan-ı Harp adı verilen “Olağanüstü Savaş Mahkemesi” Topal Osman’ın derhal yakalanarak İstanbul’a gelmesine karar verir.
Durumu öğrenen Topal Osman silahlı adamlarının da yardımıyla dağa çıkar. topladığı gönüllülerle birlikte o yıllarda Sivas’a bağlı Sebinkarahisar’a yerleşir.
Topal Osman ise bu gelişmelere misilleme olarak Keşap ve Karahisar çevresindeki Rum köylerine ard arda baskınlar yapar (1).
Bu şartlar Haziran ortalarında “Taş mektep’e” ayrılıkçı Rumların Pontus bayrağını çekip Türk esnafa saldırmasıyla oluşur. Topal Osman yanında 20 atlı ile şehri basar, bayrağı indirir. Bu olaydan sorumlu sayılan Rum doğramacı ustasını da yanına alarak gider. Baskın sonrası doğramacının öldürüldüğü duyulunca Rumlar paniğe kapılır. Bu durumu iyi değerlendiren Osman ağa Rum ileri gelenlerine baskı yaparak İstanbul hükümetince bağışlanmasını sağlamaya çalışmıştır.
Gerek bu durum gerek Cemiyet yönetiminin girişimleri sonucunda, bir ay içinde Topal Osman İstanbul’un “Affı Şahanesi” ile bağışlandı. Topal Osman yasal olarak Giresun’a döndü ve Hacı Kadıoğlu İsmail Efendi’den Belediye Başkanlığı görevini devraldı. Kısa bir süre sonrada Muhafaza-i Hukuk-u Milliye Cemiyeti Giresun Şube Başkanı oldu.
Topal Osman çevresine topladığı gönüllülerle Rum çetelerini temizlemeye çalışırken, Mustafa Kemal de 9. Ordu Müfettişi olarak Rumları ve Ermenileri Türk çetelerinden korumak için padişah tarafından görevli olarak 16 Mayıs 1919’da Samsun’a gönderildi. Mustafa Kemal ve 21 arkadaşı 19 Mayıs 1919 günü Samsun Limanı’na ayak
basarlar.
Yani Mustafa Kemal’in Samsun’a çıkınca yapacağı işler arasında Topal Osman’ı ve çetesini yakalayıp etkisiz hale getirmesi de vardır.
Ancak, Mustafa Kemal’in daha önce Topal Osman ile bağlantılı olduğu ve Samsun’a çıkar çıkmaz, Havza’da kendisi ile görüştüğü de çeşitli kaynaklarda belirtilir.
Mustafa Kemal’in Topal Osman’la görüşme isteği kendisine ulaşınca, Topal Osman yanına yakın arkadaşı Temoğlu İsmail Ağa’yı, Dalgaroğlu Bilal’i ve Çavraklı Kara Ahmet’i yanına alarak Havza’nın yolunu tutar.
Topal Osman’ın Mustafa Kemal’le tanışmasını sağlayan bu ilk görüşme 29 Mayıs 1919 günü Havza’da gerçekleşir.
İki lider arasında uzunca süren gizli bir görüşme yapılır.
Mustafa Kemal özetle şöyle der:
“- Görüyorum ki, vatansever duygular taşımaya gençliğinde başlamışsın. Senin bugünkü yolun, o günkü açtığın çığırdan gelmektedir. Memleket kurtuluncaya kadar, içinde bir tek dış ve iç düşman kalmayıncaya kadar çarpışmak zorundayız. Sen, Karadeniz köy ve şehirlerini koruyacaksın. Çetin derme çatma bir kuvvet olmaktan çıkaracaksın. Bir alay teşkil edeceksin. Bu alayın kumandanı olacaksın. Sana genç ve atak subaylar vereceğiz. Pontuscular hangi usulleri kullanıyorsa, siz de o usulleri çekinmeden kullanın. Vatanı kurtarmakta bu son şansımızdır. Bu mücadeleyi kaybedecek olursak, tarihten siliniriz”.(1)
“- Pontus belasının temizlenmesini tamamıyla senin tecrübeli ellerine bırakıyorum.
Giresun Beldesi seni destekliyor hiç durma teşkilatını yap. Git reislik makamına otur. Şehir bir fiil senin ve adamlarının işgalinde bulunsun. Sen kaçıp dağa çekileceğine Pontuscular ve Rumlar kaçsın. Onlar bir kere kanunsuz yola adım atar göründüler mi zamanla hepsini temizleriz” der.
Mustafa Kemal ile Topal Osman’ın tanışması ve bundan sonraki birlikteliğini Giresun’lu araştırmacı Mustafa Dağ şöyle yorumluyor;
“Topal Osman Ağa artık bu dakikadan itibaren fikirleriyle, canıyla, malıyla, adamlarıyla ve her şeyiyle Mustafa Kemal’in yayındaydı. Onun için canını her an vermeye hazırdı. Mustafa Kemal’e ve onun hareketine engel olmak isteyen ve onun muhalif göründüğü herkes Osman Ağa’nın artık en büyük düşmanıydı. Topal Osman Ağa’nın Mustafa Kemal’e bu yürekten bağlılığı ölünceye kadar devam etti. Nitekim canını da bu uğurda verdi”(1).
Topal Osman’ın çetesi Karadeniz sahillerinde sürekli artıyordu. Her gün yeni gönüllüler katılıyor, giderek gönüllü birliğinin masrafları da artıyordu. Gönüllü milislerin yedirilmesi, giydirilmesi, silahlandırılması ve diğer ihtiyaçlarının karşılanması için önemli bir bütçeye gereksinim duyuluyordu. Bu ise halkın bağış ve katkıları ile gerçekleşiyordu. Halktan toplanan paralardan şikayetçi olanlar da yok değildi. Çünkü Osman Ağa zorunlu olarak varlıklı kişilerden, daha fazla maddi katkı bekliyordu. Bu isteği yerine getirmeyenlerin ise canını şu veya bu şekilde yakabiliyordu. İşte kendisinden yardım istenen, vermek istemeyen bir kısım eşraf el altından İstanbul ve padişah yanlısı Trabzon Valisi Kara Galip’e sürekli şikayetlerde bulunuyorlardı.
Bu şikayetlerin ulaştığı yer sadece Trabzon ve İstanbul Hükümeti ile sınırlı kalmamış, I. TBMM’den sonra da Ankara Hükümeti’ne de sık sık şikayetler ulaşmıştır.
Erzurum KongresiMustafa Kemal, Erzurum Kongresi’nin yapılacağı ve Giresun’u temsilen iki kişinin gönderilmesini Topal Osman’a bildirir. Giresun’daki cemiyette, ili temsil edecek okumuş iki temsilciyi Erzurum’a göndermeye karar verir. Bunlar Giresun’un yetiştirdiği iki aydın temsilci Dr. Ali Naci Duyduk ile Mühendis İbrahim Hamdi Bey’dir. Giresun delegeleri büyük bir törenle uğurlanır. 10 Temmuz 1919’da yapılması düşünülen Erzurum Kongresi çeşitli engellemeler sonucu 23 Temmuz 1919 ‘da başlar. Kongre Trabzon ve Giresun delegelerinin açtığı canlı tartışmalara tanık olur.
Topal Osman Ağa, merkez üssü Giresun olmak üzere Karadeniz sahillerinin en etkin Kuvayi Milliye komutanı idi. O, Osmanlı’nın son döneminde katıldığı savaşlardan olan Balkan Savaşları ve I. Dünya Savaşı’na Giresun yöresinden binlerce gönüllü toplayıp katılmakla kalmamış, Kurtuluş Savaşı için Karadeniz’de oluşan milli güçlerinde çekirdeği olmuş. Giresun’da dur durak tanımadan Laz uşaklarından oluşan birlikler kurarak cepheden cepheye koşmuştur.
Kara Zıpkalılar sadece Karadeniz’de kalmamışlar, onlara nerede gereksinim duyulmuşsa yönlerini o hedefe çevirmişlerdir.
1920 yılı Eylül ayında Kars’ta Ermenilere karşı güç anlar yaşayan Kazım Karabekir’in 15. Kolordusu’na Giresun uşakları yetişmiş ve dört ay Karabekir Paşa’nın emir ve komutasında önemli yararlılıklar göstermişlerdir. 
TBMM. Açıldıktan Sonraki Olaylarİç isyan dalgalarının Ankara Hükümeti’ni salladığı günlerde Mustafa Kemal, Kazım Karabekir’den inanç ve iradesine tam güvenebilecek disiplinli, herhangi bir yerde patlayacak bir ayaklanmayı anında bastırabilecek balyoz gibi davranabilecek, 1000 kadar kişiden oluşan bir kuvvet ister. Karabekir’in bir iki önerisi yetersiz bulunur. M.Kemal ve İsmet Paşa’nın kafasındaki kuvvet “Lazistan uşakları”ndan oluşan Topal Osman çetesidir. Buna da Karabekir Paşa karşı çıkar sonuçta “Osman Ağanın” bölgede kalmak koşulu ile bu kuvvetin oluşturulması kabul edilir.
Hazırlıklarını tamamlayan Topal Osman adamları ile birlikte Ekim 1920 sonlarında Giresun’dan hareket eder. 12 Kasım’da Ankara’ya varır doğrudan Mustafa Kemal’in buyruğuna giren ve yerel giysileri ile görevlerini sürdüren Topal Osman birliğinin resmi adı ise; “Giresun Gönüllü Laz Müfrezesi” olur. Önce 10 kişiden oluşan birliğin sayısı daha sonra 250’ye kadar yükselir.
Mustafa Kemal ile Başyaver Salih Bozok vasıtasıyla tanıştırılıp göreve başlayan müfrezeyi o günlerde Osman Ağa karşısına alır ve şu öğütte bulunur:
“Mustafa Kemal Paşa’nın hayatı ve muhafazası size, yalnız size aittir. O’ nu her yerde siz koruyacaksınız. Şayet Mustafa Kemal Paşa’ya bir şey olursa kendinizi yok bilin. Hatta memlekette bıraktıklarınızı da yok bilin”(1).
Osman Ağa tekrar bölgeye döner. Orada bugün de hayli tartışılan bir konu olan; 47. Alay tarafından “Koçgiri İsyanı” adı verilen Kurtuluş Savaşı dönemindeki ilk “Kürt İsyanı” olarak nitelenen isyanın bastırılmasına katılır.
Topal Osman Ağa komutasındaki 47. Alay Pontusçuların çok önemli direniş merkezlerinden olan Havza’ya geldiğinde hayli “iş” başarmıştır. Samsun havalisini de Rum çetecilerinin etki alanından çıkaran Osman Ağa Ankara’dan gelen yeni bir emirle Ankara’ya hareket eder. Oradan da vakit geçirmeden Sakarya cephesine yönelir.
Sakarya Meydan Savaşı, 22 gün 22 gece sürer. 42. Alay’ın komutanı Hüseyin Avni Bey dahil tümü şehit olur. Osman Ağa’nın komutasındaki 47. Alay’dan ise 285 kişi sağ kalmıştır. Yani gönüllü olarak Ankara’ya gelen 6000 civarındaki Giresun’ludan yaklaşık 400 kişi geri dönebilmiştir. 5550’ü aşkın Giresun’lu şehit olmuştur (1).
Sakarya Meydan Savaşı kazanıldıktan sonra Giresun Gönüllü Alaylarının görevi sona erer ve dağıtılırlar. Osman Ağa ise, Sakarya’dan sonra önce Ankara’ya sonra İstanbul’a arkasından Giresun’a gider. Osman Ağa gittiği yerlerde bir kahraman gibi sevgi ve coşku ile karşılanır.
Osman Ağa, Gülnihal Vapuru ile 21 Aralık 1922 Perşembe günü Giresun açıklarında görününce yer yerinden oynar. Tüm Giresun halkı sahile iner. Yüzlerce davul, zurna çalar ve bombalar, fişekler patlar. Lav mavzerlerinin neşeli uğultusu adeta yeri görü inletir olmuştur. Karaya yanaşan kayıktan inen Osman Ağa doğruca Belediyeye gider.
Topal Osman Giresun’a döner ama bu sırada Giresun uşaklarından oluşan gönüllü Laz müfrezesi de Ankara’da Mustafa Kemal’i gölge gibi izlemektedir. Gönüllü birliğin görevi sadece Mustafa Kemal’i değil, aynı zamanda Türkiye Büyük Millet Meclisi’ni de korumak olmuştur. Tabi sayısı da arttırılıp 250’yi bulmuştur.
Topal Osman Ankara’daKaradeniz’deki çetesinden gönüllü alayları oluşturduğu sırada yarbaylığa kadar yükselen Topal Osman Ağa artık meclis Muhafız Birliği’nin de komutanı olmuştu. Ankara’da kaldığı günlerde kullanılması ve birliğin komutanlığı için Ayrancı civarında “Papazın Köşkü” denilen yer kendisine tahsis edilmişti.
Lazistan uşaklarından oluşan Topal Osman Ağa’nın çetesi özel giysileri olan aba, zıpka ve başlıklar içinde Mustafa Kemal Paşa’nın ve TBMM’nin Özel Muhafız Taburu olarak görevini sürdürüyordu. Başlarında ise okuma yazması bile olmayan Kuvayi Milliye’nin Milis Yarbayı Osman Ağa bulunuyordu.
Topal Osman Ağa, Millet Meclisi’nde kendisine ayrılan özel kısımda silahlı adamlarıyla oturur ve oturumları dikkatle izlerdi.
I. TBMM oldukça hareketli geçer, Mustafa Kemal’i değişik konularda eleştiren bir dizi milletvekili bulunurdu. Konuşmaları ve eleştirileri dikkatle izleyen Topal Osman, Mustafa Kemal’e yönelen eleştirilere hiç tahammül edemez, eleştiri sahiplerine kızgınlıkla bakarmış. Osman Ağa, meclisin her şeyinin kendisinden sorulduğu kanaatindedir.
Mecliste Gruplar ve Ali Şükrü Bey’in ÖlümüI.TBMM kurulup çalışmalara başlayınca çeşitli konuların tartışılmasında meclis üyeleri arasında görüş ayrılıkları belirlemeye başlar. Bu ayrılıklar giderek türdeş grupların oluşmasına yol açar. İşte I. TBMM’de; 1. Grup ve 2. Grup diye adlandırılan gruplarda bu oluşumun sonucudur.
Bunlardan Mustafa Kemal’in etrafında oluşanı I. Grup , Mustafa Kemal’in en güçlü muhaliflerinin oluşturduğu grup ise 2. Grubu oluşturur.
İkinci grupta çoğunluk muhafazakar unsurlardan oluşmasına rağmen çeşitli nedenlerle Mustafa Kemal’in karşısında yer alarak bu grupta kalmış olanlar da vardır.
Hüseyin Avni (Erzurum), Albaş Selahattin (Mersin) , Ali Şükrü (Trabzon), Müfit Hoca (Kırşehir), Mehmet Şükrü (Afyon), Celalettin Arif (Erzurum) ikinci gruptaki milletvekillerindendir. Ali Şükrü Bey Meclisteki bazı tartışmalar sırasında çok ateşli konuşmalar yapmış ve bir çok kere M. Kemal ile karşı karşıya gelmiştir (2).
M. Kemal bu durumdan hoşnut değildir; meclisteki “Islahat”, “Müdafaa-i Hukuk”, “İstiklal Grubu” ve “Halk zümresi” gibi gruplar arasındaki çekişmelerden dolayı, “Mecliste hükümeti tutmak ve herhangi bir iş yürütmek imkansız hale geldi” demektedir. (Nutuk. Aktaran:1)
Ona göre bu çekişmelerden dolayı, hakim olan şey ise, “düzensizlik ve anarşi” dir. “Şu halde iki yoldan birinin seçimi kesin bir şekil aldı: Ya bu meclis ile katiyen görüşülmeyeceği gerçeği üstüne yeni tedbirler almak, veyahut yaptığımız gibi bir çoğunluk grubu meydana getirmek.”(1).
Mecliste Mustafa Kemal’e muhalefetin kıyasıya yapıldığı bir dönemdir. Meclisin esas olarak iki gruba bölünmüş olduğu bu dönemde, İkinci Grubun lideri Trabzon milletvekili Ali Şükrü Bey 26 Mart 1923 günü akşamından sonra aniden ortadan kaybolur ( 2).
Ali Şükrü bey, üç günden beri eve gelmemiştir. Soruşturmuşlar, aramışlar, bulamamışlardır.
Edindikleri bilgiye göre, en son Karaoğlan çarşısında Kuyulu kahvede nargile içerken Topal Osman Ağa’nın adamlarından Muhafız Bölüğü kumandanı Mustafa Kaptan’ın yanına geldiği ve beraber kalkıp gittikleri ama başka da hiçbir haber alınmadığı yönündedir.
Rauf Orbay devamını şöyle anlatıyor:
“Şevket Bey’e otur dedim. Ve derhal gereken emirleri vererek aratmaya başladım. Aynı zamanda Osman Ağa’nın adamıyla kahveden gittiğinden bu ağayı da aratıyordum. Fakat Ali Şükrü Bey gibi, o da meydanda yoktu. “(1)
Olayın yankısı derhal meclise yansır. Başbakan Rauf Orbay’ın ve meclis başkanı Ali Fuat Cebesoy’un da bulunduğu meclis oturumunda Ali Şükrü Bey’in en yakın arkadaşlarından ve İkinci Grubun liderlerinden Erzurum milletvekili Hüseyin Avni Bey, 29.3.1923 günkü meclisin oturumda söz alır, kürsüye çıkar ve konuşmaya başlar ( 3):
“- Efendiler, bu şerefli kürsü bugün açıklı bir duruma sahne oluyor. Bu şerefli milletin mebusları bugün kalpleri ağlamış birer zavallı, birer çaresiz gibi birbirlerine bakıyorlar. Ey milletin kabesi ! Sana da mı saldırı? Ey milletin reyi, sana da mı saldırı ? Ey milletin mukaddesatı, sana da mı saldırı ? (Lanet sesleri) (Bu millet ölmez, fikir ölmez, zihniyet ölmez sesleri..).
- Bir mebusun ağzı, kalemi o milletin namusudur. Bu namusa saldıran eller kırılsın. Mebus, bu milletin namusudur. Saldırı arkadaşımıza değil, milletin namusunadır. Böyle namussuzlar yaşamamalı, kahrolmalı!
- Ali Şükrü Bey, iki günden beri kayıptır. Memleketin sahibi, çok büyük bir tarihin sahibi, bir mebus kayboluyor, hükümet bulamıyor.
... Ya siyasi ise? Demek ki bu memlekette herhangi bir düşüncenin başbuğu ölecektir. Hiçbir zaman ölmez!” (3 ve 1)
Meclis birbirine girmiştir. Konuşmacılar hükümete ateş püskürmektedirler. Başbakan Rauf Orbay ve Meclis Başkanı Ali Fuat Cebesoy meclisi yatıştırmaya çalışırlar. Muhalifler susmak bilmezler. Meclisteki tartışmalardan sonra olayın oluş biçimi birkaç gün sonra aşağı yukarı ortaya çıkar.
Başbakan Rauf Orbay anılarında şöyle yazıyor:
“Derhal arama emri verdim. Ankara Valisi Abdülkadir Bey, Jandarma Komutanı, Polis Müdür ve bütün güvenlik kuvvetleri seferber oldukları halde, hatta kendi arabamı da arama işlerine verdiğim halde iz bile bulunamadı”
Devamlı aramalar sonunda Çankaya yolundan geçen araba ekibine bağlı jandarmaların, ana yoldan ayrılan araba izlerini tarlada sürdürmeleri sırasında yeni kazılmış bir çukurda Ali Şükrü Bey’in ölüsüne rastlanır.
Ölünün avucundaki, sımsıkı tutulmuş bir sandalye hasırı parçasının da Topal Osman’ın evinde bulunan kırık sandalyeye ait olduğu tespit edilince, ele sağlam bir ipucu geçirilmiş oldu. Yakalanan Osman Ağa’nın adamı Mustafa Kaptan da Ali Şükrü Bey’i kendisinin Topal Osman’ın evine götürdüğünü söyledi. Ali Şükrü Bey’i orada ayakta duran Osman Ağa’nın karşısına oturtmuşlar. Ve verdikleri kahveyi içerken birdenbire üzerine atılarak boğmuşlar. Mustafa Kaptan’ın bu itirafı ile olay tamamen aydınlanmıştı. Bu haberi akşamüzeri meclisteki odamda çalışırken getirdiler.”(1).
Daha önce edinilen bilgiler de olayın Topal Osman tarafından gerçekleştirildiğini göstermektedir:
Ali Şükrü Bey, Karaoğlan çarşısındaki kuyulu kahvede nargilesini içerken yanına Topal Osman Ağa’nın adamlarından Mustafa Kaptan gelir. Bir süre sonra Ali Şükrü hemşerisi ile kol kola kahveden çıkar. Osman Ağa, Mustafa Kaptan vasıtasıyla Ali Şükrü Bey’i evine davet etmiştir . Aynı akşam Osman Ağa’nın Samanpazarı’ndaki evinin üst katında komşular gürültülü sesler duyduklarını ifade etmişler. Sabahın erken saatlerinde de eşyayı nakletmek için evin kapısına bir arabanın geldiğini söylemişlerdir (4).
Bu bilgilerin ışığında gerekli işlemin yapılmasına sıra gelmiştir. O sırada M.Kemal ile Başbakan Rauf Orbay arasında şu konuşma geçer:
“Atatürk- Şimdi ne düşünüyorsun?
Orbay- Bir şey düşündüğüm yok. Topal Osman’ı yakalamak gerek. Çankaya’nın arkasında, Ayrancı tarafında Papazın Bağı denilen yerde bulunduğu sanılıyor.
Atatürk- Nasıl yakalatacaksın?
Orbay- Meclis Muhafız Birliği ile
Atatürk- Meclis Muhafız Birliği’nde Topal Osman’la gelmiş Karadenizliler var, bunlar birbirlerine ateş etmezler, ne sen, ne ben, ne Ankara.. Bir şey kalmaz....
Orbay – Suçluları yakalatmak mutlak gerek.... Eğer Başkomutan olarak ve herhangi bir düşünce ile sizce buna gerek görülmüyorsa, benim bunu yarın mecliste anlatmam gerekecektir. “ (1)
Ali Şükrü’yü Osman Ağa’nın öldürüldüğüne dair yeterli delil vardır. Güvenlik önlemi olarak M.Kemal ve eşi Latife Hanım Çankaya’yı boşaltarak istasyondaki eve yerleşirler. Daha sonra da Muhafız Taburu Komutanı İsmail Hakkı Tekçe, Topal Osman Ağa’nın kaldığı evi sarar. 2 Nisan sabahının ilk saatlerinde çatışma başlar. Yarım saate yakın bir çatışmadan sonra Osman Ağa kasığından yaralı olarak ele geçer. Sedyeye konur, yolda giderken kan kaybından ölür. Çatışma sırasında 12 çete mensubu da öldürülür, birkaçı da yaralanır.
Böylece 26 Mart 1923’te Trabzon Milletvekili Ali Şükrü Beyin kaybolması ile başlayan soruşturmada kapanmış olur. Kaynaklarda Ali Şükrü Beyin ölüm tarihi 27 Mart 1923 olarak verilmektedir (5).
Bu arada 1. TBMM’.de çıkan sert tartışmalar nedeniyle 1 Nisan 1923’ te kendini feshetmiştir. 2 Nisan 1923 ‘te Topal Osman’ın ölümü açıklanır. Bu ölümün ardından hem Ali Şükrü Beyin hem de Topal Osman’ın cenazeleri memleketlerine gönderilerek defnedilirler.
Cumhuriyet tarihinin bu ilk suikastına ilişkin kaynaklarda farklı görüşler bulunmaktadır(1). Ancak, bu denli önemli bir olay ile ilgili olarak Mustafa Kemal yazdıklarında hiçbir yazılı belge bırakmamıştır.
Kaynaklar:
  1. Şener, CEMAL. “Topal Osman Olayı - I ve II”. Yeni Gün Yayıncılık. İstanbul.2001.
  2. Kandemir, “Cumhuriyet Devrinde Siyasi Cinayetler” . Ekicigil Yayınları –tarih serisi, No:4. İstanbul.1955.
  3. Aydemir,Ş.SÜREYYA.. “Tek Adam”. Remzi Kitabevi. İstanbul. 1966.
  4. Taçalan,N. Ve Etingu, TURGUT. “Büyük Ayaklanmalar ve Suikastlar Tarihi”. Milliyet Yayını. İstanbul.1973.
  5. Kocatürk,UTKAN. “Atatürk ve Türkiye Cumhuriyeti Tarihi Kronoloji” . Türk Tarih Kurumu Basımevi. Ankara.1988.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder