26 Şubat 2014 Çarşamba

Bir yiğit adam Hüseyin Avni ULAŞ

Önceki gün, kallavi yürekli bir adamın ölüm yıldönümüydü. O adam Hüseyin Avni Ulaş’tı. 
Ulaş, benim memleketimin, Erzurum’un milletvekiliydi. Milletin gerçek manada bir vekiliydi. 1887’de doğdu. 23 Şubat 1948’de vefat etti. 1 ay önce de Kazım Karabekir vefat etmişti. 
Ulaş, son derece önemli ve bir o kadar değerli biri olmasına rağmen Türkiye Cumhuriyeti yıllardır bu yiğit adamın adını anmadı. Son yıllarda Erzurum’da adına bir mahalle ve lise açıldı ama yapılan ancak bu kadar idi. 

Cesaretinin, ferasetinin, basiretinin ve haysiyetinin bariz göstergelerinden biri de İzmir suikastına karıştığı iddiasıyla yargılandığı İstiklal Mahkemesi’nde “Kel Ali” diye anılan Ali Çetinkaya’ya söylediği sözdür. (Bu arada Ali Çetinkaya, 60 darbesinin sivil ayaklarından Emin Paksüt’ün babası, halen Anayasa Mahkemesi üyesi olan Osman Paksüt’ün dedesidir.) 
Ulaş, mahkemede beraat edince söz alır ve Mahkeme Başkanı Ali Çetinkaya’ya der ki: “Bugüne kadar namusumdan emindim ama şimdi namusumdan şüphe ediyorum.” 
Çetinkaya “Niye?” der ve şu cevabı alır: “Günahsız ve namuslu tüm arkadaşlarımı astınız. Bende ne namussuzluk gördünüz ki beni bu şerefli ölümden esirgediniz?


HAYAT HiKAYESi

Eski Erzurum mebûsu Hüseyin Avni Ulaş, 22 Şubat 1948 yılında İstanbul’da Hakk’ın rahmetine kavuştu.
Hürriyetçi demokrat kişiliğiyle tanınan Hüseyin Avni Bey, 1887 Erzurum (Kümbet) doğumlu.
İlk ve orta tahsilinden sonra, İstanbul’da hukuk tahsilini yaptı. Avukat oldu. Yedeksubay olarak Birinci Dünya Savaşı ile Kurtuluş Savaşına katıldı.
1918’de Kars’ta kurulan Millî İslâm Şurâ’sının hukuk müşavirliğini yaptı. Hemen ardından, Vilâyât–ı Şarkiye Müdafaa–i Hukuk Cemiyetinin kurucuları arasında yerini aldı.
1919’da yapılan Erzurum ve Sivas Kongrelerine iştirak etti. 1919 yılı sonlarında yapılan seçimlerde Erzurum mebusu olarak Osmanlı Meclisine girdi. Bu meclisin işgalci güçler tarafından kapatılması üzerine ise, diğer mebuslarla birlikte Ankara’ya gitti.
Burada da yeni teşkil olunan Birinci Meclis’te aktif görev aldı. Meclis’teki “ikinci grub”un (hürriyetçi) desteğiyle Meclis Reis Vekili seçildi. Ne var ki, Meclis Reisiyle yıldızı bir türlü barışmadı. Şiddetli münakaşaları oldu.
Halk Partisine muhalif olan Hürriyetçi Terakkiperver Fırkasına dahil olduğundan, 1923’teki seçimlerde Meclis dışında kaldı.
Ardından da 1940’lara kadar büsbütün siyaset dışında kalmaya adeta mahkûm edildi. Bunun temel sebebi, hürriyetçi demokrat bir kişilik olarak CHP’ye muhalif olması ve bilhassa Ali Şükrü Beyin 1923’te katledilmesi üzerine Meclis’te ateşli konuşmalar yaparak cesurane bir tavır takınması idi.
İşte o âteşin konuşmadan kısacık bir bölüm:
“Efendiler! Bu şerefli kürsü, bugün elim bir vazifeye sahne oluyor. Bu şerefli milletin mebusları, bugün kalpleri kan bağlamış zavallı biçareler gibi birbirlerine bakıyorlar.
Efendiler! Ali Şükrü Bey, iki günden beri kayıptır. Memleketin sahibi, azametli bir tarihin sahibi, nâmusuna hakim bir milletin nâmusu kayboluyor, hükümet ise bulamıyor.
Allah’tan çok isterim ki, memleketin şu elim zamanlarındaki bu hal, âdi bir suç olarak zuhûr etsin.
Peki, ya mesele siyasî ise efendiler? O takdirde demek olur ki: ‘Bu memlekette herhangi bir fikrin serdarı ölecektir, öldürülecektir.’
Ey kâbe–i millet! Sana da mı taarruz? Ey milletin mümessilleri! Sana da mı taarruz? Ey milletin mukaddesatı! Sana da mı taarruz?
Arkadaşlar, efendiler! Asırlardan beridir, bu milletin kurtuluşu için bayrağı çektik, mücadele verdik. Milletin kurtuluşu onun hakimiyetidir.
Hakimiyet demek, onun oyunu memleket içinde serbest kullanması demektir. Bir millet, sinesinden bir mebus çıkarır. O mebusun ağzı, kalemi o milletin nâmusudur. Bu nâmusa tecavüz eden eller kırılsın! Tecavüz sadece arkadaşlarımıza değil, milletin nâmusunadır. Böyle nâmussuzlar yaşamamalı.”
Cumhuriyet’in ilk demokratıydı
“Cumhuriyet’in ‘demokratik’ hale getirilmesi için “hukukun üstünlüğünü” savunan ve Birinci Meclis’te “İkinci Grup’un” önderlerinden olan Cumhuriyet’in ilk demokratı sayılabilecek Erzurum Milletvekili Hüseyin Avni Ulaş’ı 23 Şubat 1948’de kaybetmiştik. Hüseyin Avni Ulaş sivil ve hukukçu olduğu için “muhalif” konuma düşmüştü. Kanun egemenliğini kurmak. Hukukun üstünlüğünü savunmak.. Ankara’nın 80 yıldır istemediği ve tehlikeli bulduğu bir öneri. Genç kuşaklara, Hüseyin Avni Ulaş, İkinci Grup filan öğretilmiyor. Ömrünü Türkiye için heba eden Hüseyin Avni Ulaş’ın, memleketi Erzurum’da bir tek büstü bile yok.”
(Mehmet Altan, 23.02.2002, Sabah gazetesi)
İkinci TBMM’ye giremedi
“...Hepsi de benden bigünah ve namuslu arkadaşları astınız. Bende ne gibi bir namussuzluk gördünüz ki bu şerefli ölümden esirgediniz?’ diye, İzmir suikastına karıştığı iddiasıyla İstiklâl Mahkemesinde yargılanırken Kel Ali’ye çıkışını aklınıza getirdiğinizde ‘Yargı bağımsızlığı’ konusunda şimdilerde sürmekte olan tartışmanın köklerinin ta o zamanlara kadar gittiğini ve ‘Evet ben muhalifim, ama neye muhalifim? Haksızlığa, Adaletsizliğe muhalifim’ dediğini düşündüğünüzde 2008’ler Türkiye’sini kanser gibi sarmış hukuksuzluk ve adaletsizliğin devlet geçmişimizde ne kadar güçlü bir damara sahip olduğunu düşünmez misiniz? ‘TBMM’nin gerçek şurevi fonksiyonu bulunmazsa, siyasî saltanatın şekli değişmekle birlikte bu kez şahıs, zümre ve parti diktatörlükleri ile özde devam eder. Cumhuriyet ancak hürriyetle olur. Hürriyet’e, millete istinad etmeyen cumhuriyet iğfalkârdır’ tesbitine katılmıyorum diyebilir misiniz?
12 Mart, 12 Eylül, 28 Şubat, 141’ler, 142’ler, 159, 163, 301 ve diğerleri ile sürdürülmek istenen cumhuriyet iklimi Hüseyin Avni Ulaş’ı haklı çıkarmıyor mu? Hüseyin Avni Ulaş 1948’de, düşündüğü cumhuriyeti görememenin üzüntüsüyle öldü. ‘Soy’, ‘sop’, ‘ırk’ çığırtkanlığı yapmadı. Zinde güçler onun için ‘Tanırız, iyi hukukçudur’ demedi. Düşünceleri, yani hem meclis başkanlığının hem başvekilliğin hem de başkumandanlığın tek bir adamda toplanmasına yürüttüğü muhalefet nedeniyle tüm arkadaşlarıyla birlikte tasfiye edildiğinden ‘İkinci’ TBMM’ye giremedi.”

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder