8 Ağustos 2016 Pazartesi

Seytanin askerlerine Fetöden sifreli haberler


Hacca gitmetmedigi halde nasilda yalan söylüyor sahtekar
Şimdiye kadar maruz kaldığımız şeyleri, siz de söylediniz. Ben daha askere gitmemiştim 27 Mayıs’ı gördüm, orada da preslendim. 12 Mart’ta da preslendim. 12 Eylül’de 6 sene bir şaki gibi kaçtım. Merhum Turgut Özal ayağını sağlam bir yere bastığı dönemde ağırlığını koydu. Ellerini çektiler üzerimden. Daha sonra da devam etti bu. Hacca gittim geldim. Yollar gene benim için tıkanmıştı. Yine güvenlik mahkemesinde ifade vermiştim. 28 Şubat sonrası, Savcı Nuh Mete Yüksel’in açtığı bir dava senelerce sürdü. Orada gördüğüm o kötülük, o şenaat, o denaate rağmen burada inanın New Jersey başsavcısında saygı gördüm. Beni dış kapıda karşıladı. Moralim bozulmasın diye sandalyeyi kendi tuttu oturttu. Gitti kendi bardağını yıkadı, su doldurdu, önüme koydu. “İfade veriyorsunuz, dudaklarınız kurur.” dedi. Burada onu gördüm. Bizi tanımaz, bilmez. Sonra bu kadar centilmenliğine karşı, acaba bir hediye gönderelim mi filan dedik. Araya giren Kemal Bey hâlâ hayattadır. Hediye takdim ettiğinde, “Ben davasını gördüğüm bir insanın hediyesini kabul edemem.” dedi. Evet bu hukuk felsefesi, bu hukuk anlayışına göre, galiba dedim, bunca olumsuzluğa rağmen, bu insanlar ayaktalar. Dünya muvazenesinde müessir bir unsur fonksiyonu eda ediyorlar.
Evet şunu da ifade edeyim. Askerliğimde de ben hapiste yattım. Niye vaaz ediyorsun diye. Beni himaye eden bir komutan vaazıma müsaade ediyor, kendi de gelip gidiyordu. O ayrılınca ağlayarak boyunuma da sarıldı. “Benden sonra sana kötülük yaparlar.” dedi. Ve dediği gibi oldu. İçeriye aldılar ve orada da yattım. Değişik zamanlarda da değişik tazyiklere değişik tahriklere, hakaretlere, tehditlere maruz kaldım. Fakat bu dönemde maruz kaldığım şeylerin yanında eski yaşadıklarım yüzde bir etmez. Söylenen o saygısızca sözler, o ifadeler, o beyanlar... Ama herkes sözünde, sohbetinde, tavrında, davranışında kendi karakterinin gereğini aksettirir. Kimseye bir şey diyemeyiz vesselam.
ASKERLiK HAKKINDA YAZISI DARBEYi NASILDA HABER VERIYORMUS
O, kendini yerin tek vârisi bilir ve gözü dünya hâkimiyetindedir. "Gün doğusundan gün batısına kadar bizimdir" sözü, onda ideâlleşir ve bu uğurda ölüm, hayatın en tatlı gayesi ve en sevimli neticesi haline gelir. "Şimdiye kadar çok muzaffer oldum. Artık benim için Hakk yolunda ölenlerin eriştiği yüce saadetten başka bir şey kalmadı. Gayrı, akacak kanımın değeri bu olsun." Ordusu muzaffer, ileri, kendi yüceler yücesine kanat çırpıp yükselirken, beşikten o âna kadar içinde taşıdığı manâya bir kere daha tercüman olur: "Attan inmeyesüz!" Bu aydınlık tufanı, Lazar'ın ve Miloş'un ülkesini de sardıktan sonra, Balkanlar'ın ona mezar olmasının ne ehemmiyeti var..!
Asker millet, elinde taşıdığı meş'ale ile her tarafı aydınlatma yolundadır. Mızrağının ucunda taşıdığı ışıkla, en ücra yerlere koşar; insanlık için; onun saadeti ve aydınlığa ermesi uğruna dağlara tırmanır; denizlerle boğuşur, surları göğüsler, bir yıldırım gibi milletlerin beyninde çakar; zulmü ve zâlimi târumâr eder.(yildirim gibi derken buradada ucaklardan atilan bombayi,savas gemileriyle denizlerden )
Geçilmez zannedilen surlar ve yüksek burçlar onun karşısında toz duman olur, erir. Mütekebbir ve mağrur başlar, huzurunda iki büklüm olur. Kılıç çalışı gökte ve yerde velvele meydana getirir. Tuğuna ve sancağına cihan selâm durur. O âbide ruh için dost selâm durur, düşman selâm durur. Muvakkat bir kadirşinaslığı içinde Monstesqieu: "Bu millet olmasaydı tarih olmazdı" der. Asker millet için, bu hüküm doğru fakat eksiktir. Zira bu millet, şâhidi bulunduğu yüce âlem ve büyük da'va itibâriyle, tarihinde, medeniyetin de kurucusu ve koruyucusu olmuştur.
Onun süngüsü, yüz defa iniltimizi dindirdi ve ateşimize su serpti. Yakın tarihimizde dahi kaç defa onda mazinin tebessüm eden çehresini ve yıldırımlaşan celadetini gördük... Eğer, atik davranıp da yıllardan beri hazırlanan karanlık emellerin önüne geçmeseydi, bütün bir millet olarak inkisar içinde ağlamadan başka çaremiz kalmayacaktı...
Tuğa selam, sancağa selam ve ölçülerimiz içinde onu tutan yüce başa binlerce selam.
.Sızıntı, Haziran 1979, Cilt 1, Sayı 5

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder