3 Ocak 2015 Cumartesi

Arap dünyasından Türkiyeye bakis


Otuz sekiz yılı aşkın profesyonel tecrübesi ile üst düzey bir bankacı olan Adnan Ahmed Yusuf ilk olarak 1970’lerde Türkiye’ye geldi. Arab Banking Corp.’da (ABC) 20 yılı aşkın süre üst düzey yöneticilik yaptı, iki dönem boyunca Arap Bankalar Birliği (UAB) başkanlığını yürüttü. Arap dünyasında gerçek bir hayırsever olarak biliniyor ve gerçekleştirdiği sosyal sorumluluk projeleri nedeniyle de 2014’te Birleşmiş Milletler İyi Niyet Elçisi seçildi. 
1984 yılında kurulan ve Türkiye’nin ilk katılım bankası olan Albaraka Türk, Türkiye’de faizsiz kazanç anlayışının mihenk taşlarından biri oldu. Bankanın ana ortağı Bahreyn merkezli Albaraka Banking Group CEO’su Adnan Ahmed Yusuf ile 30 yıllık Türkiye tecrübesini, Türkiye’deki değişimi ve katılım bankacılığını Yeni Şafak için konuştuk.
Türkiye’yi tanıyan ve burada faaliyette bulunan bir bankanın üst düzey yöneticisisiniz. Bu 30 yılı özetler misiniz?
Türkiye ile ilk işimi 1983’te yaptım. O dönemlerde Arab Banking Corporation’da (ABC) çalışıyordum. Bir çeşit sendikasyon kredisi olan yaklaşık 120 milyon’luk ilk işlemimizi Ziraat Bankası'ndan gerçekleştirmiştik. 1970’leri yeni yeni atlatan Türkiye’de işler çok zordu. Daha sonra birçok yabancı banka Türkiye’ye geldi. Albaraka 1985’te faaliyete geçti. Son 10 yıldaysa, Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın iktidar döneminde çok değişiklik yaşandı. Finans kurumlarına, ihracatçıya, ithalatçıya, yatırımcıya kapılar açıldı. Bu krediyi AK Parti hükümetine vermek gerekir. Bu ülke için çok şey yaptılar.
DEĞİŞİMİ YABANCILAR DAHA İYİ GÖRÜYOR
Türkiye gerek konumu, gerekse sahip olduğu kaynaklarla büyük bir potansiyele sahip. Sadece petrolünüz yok ama bu açık da kapatılırsa Türkiye’nin, cari açık, rezerv vs gibi sıkıntıları kalmayacak. Türkiye’de son 15 yılda yaşanan gelişmeleri siz burada olduğunuz için göremeyebilirsiniz ama biz yabancılar için çok belirgin değişiklikler bunlar. En basit örnek, yabancı dildir. Eskiden dil bilen insan bulmakta o kadar zorlanırdık ki şimdi herkes değil İngilizce, başka başka diller konuşuyor. Kısa sürede bu ülkede çok şey yapıldı. Bir ülke için 30 yıl bir gün kadar kısadır. 
Türkiye’deki yatırımlarınız ile ilgili olarak hiç pişmanlık ya da ümitsizlik duydunuz mu?
Yatırımınızın size dönmesini sağlayan en önemli faktörlerden biri o ülkenin nüfusudur. 30 yıl önce geldiğimde 60 milyon olan nüfus bugün 80 milyona yakın. Türkiye’de iç talep yüksek, Körfez ülkelerindeki gibi dış talebe göre proje üretilmiyor. Ürettiğinizi direkt iç piyasada tüketebiliyorsunuz. Ayrıca insan ve yaşam kalitesi oldukça yüksek.
GÜÇLÜ İHRACAT VE TURİZM İÇİN ALTYAPI ŞART
Rahmetli Başbakanınız Turgut Özal ve kardeşi Yusuf Özal ile Harbiye orduevinde buluştuk. Ben ABC’nin başkanı Abdullah Saudi ile birlikte gitmiştim. Abdullah Bey Özal’a dedi ki; “Sayın Başbakanım, yabancı bankalardan bol kredi çekiyor ve tüm bunları alt yapı projelerine aktarıyorsunuz.” Rahmetli Özal da döndü ona şöyle cevap verdi: “Abdullah Bey, tarım üretimimizin çoğu ülkenin doğusunda. Alıcı ise batıda. Bu nedenle altyapıya, yollara, depolamaya çok yatırım yapmamız lazım ki bu ürünler alıcısına doğruca ulaşabilsin. Bunlar, Avrupalılara vaktinde ulaşmazsa ziyan olur. İhracatı ve turizmi güçlü bir ülke olabilmemiz için alt yapı şart.”
REKABET iLE KATILIMIN PAYI YÜZDE 10’U AŞAR
Ülkemizdeki ilk katılım bankasısınız. Bu yıl devlet bankalarının üçü de katılım bankacılığına başlıyor. Sektörden beklentiniz nedir?

Benim yeni gelecek üç oyuncudan daha da fazlasına ihtiyacım var. Çünkü katılım bankaları olarak Türk bankacılık sektörünün içinde yüzde üç ya da dört paya sahibiz. Biz büyük olduğumuzu sansak da genel içinde çok düşük bir paya sahibiz; yüzde 10 bile etmiyor. İşte bu üç yeni oyuncu ile beraber umuyoruz ki pazar payımız yüzde 10’u aşar. Türkiye ekonomisi hala büyüyor. Bugün yüzde 10, seneye yüzde yedi olabilir. Ama bunun bana bir zararı yok. Katılım bankacılığına yeni oyuncuların gelmesinden memnunuz zira rekabeti severim.
‘YENİ OYUNCULARLA LOBİ GÜCÜ ARTIYOR’
Ayrıca, ancak bilgi paylaşımı ile maksimum noktaya gelebiliriz. Türkiye’deki bu yerel bankaların katılım bankacılığında yer almaları, müşterilerin katılım bankaları konusunda ikna edilmesini kolaylaştıracaktır. Ayrıca, lobi yapabilme gücü veriyor bize bu durum. Düşünsenize, devlet bankaları ile beraber bazı yönetmelikler, kurallar için lobi gücünüz artar ve sesiniz daha gür çıkar çünkü ekonomiye katkınız artıyor.
HEDEFLERE ULAŞILDI AMA DAHA FAZLASI LAZIM… 
Katılım bankalarının genel bankacılık sektörü içindeki payı neden bu kadar düşük kaldı?

Katılım bankacılığının toplasanız 35 yıllık bir geçmişi var. İtiraf etmeliyim ki ilk 20 yılda ancak kurumları oturtabildik. Yani piyasa tecrübemiz henüz 15 yıldan ibaret. Türkiye’deki, dünya genelindeki ticari bankaların geçmişi ise 300 yılı buluyor. Bu bankalar krizlerden, değişim süreçlerinden geçtiler. İşte biz de bu geçmişe sahip bankalarla, piyasalarla başa çıkmaya çalıştık.  
Biz diğer bankalarla birlikte var olmayı istiyoruz. Eğer müşteri İslami kurallara uygun ürünler isterse hoş gelmişler. Geleneksel bankalarla çalışmak isterlerse de onların tercihi. 
Türkiye Müslüman bir ülke olmasına rağmen katılım bankacılığın oturması ve tercih edilmesi neden uzun zaman aldı? 
Temel sebep eğitim. Çoğumuz Avrupa'da eğitim aldık. Şimdilerde ise birçok Arap ülkesinde, Malezya’da geleneksel eğitimin yanında İslami finansa dair lisans, yüksek lisans eğitimi veriliyor. Biz de Bahreyn’de hükümetle anlaşma yaptık. Okullarda öğrencilere İslami finans öğretiliyor.
'Katılım' adı İslami finansa çok yakıştı
İstanbul’un finans merkezi olma çalışmaları var. Sizce Türkiye İslami finansın da merkezi olabilir mi?
Türkiye’nin Asya’da ve Avrupa’nın bir kısmındaki ülkeler için İslami finans merkezi olma şansı olduğuna inanıyorum. Mesela katılım bankacılığı ismi ilk telaffuz edildiğinde Şeyh Salih (Şeyh Salih Abdullah Kamil, Albaraka Banking Group Yön. Kur. Bşk.) beni aradı ve dedi ki “Adnan, İslami bankacılık için en doğru olan kelime katılım. Çünkü biz müşterilerimizin üstlendiği riske de, kara da iştirak ediyoruz.” Bence Türkiye İslami usullere göre çalışan bankacılık sistemi için katılım bankası demekle en doğru işi yaptı. Arapçada doğru olan karşılığı da müşareke.
Türkiye, özellikle Türki cumhuriyetlerden istifade edebilir mi bu anlamda?
Türki cumhuriyetler Türkiye için büyük potansiyel. Yanlış anlamazsanız dostane bir eleştiride bulunacağım. Türk bankacıları, iş adamları ürünlerini pazarlarken daha agresif olmalı, onları daha fazla tanımalıyız. Ayrıca, Türk ürünleri kültürümüzle Avrupa mallarına kıyasla daha uyumlu

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder