13 Aralık 2014 Cumartesi

Nazım Hikmetin yüzüne kim tükürdü?



Cumhuriyet Gazetesi ABD İlişkileri
Medya - 09 Ocak 2007 08:53

Taha Kıvanç, Cumhuriyet Gazetesi'nin s


Medya - 09 Ocak 2007 08:53

Taha Kıvanç, Cumhuriyet Gazetesi'nin s

Son iki aylık sayılarını üst üste koyup inceledi. Ortaya garip bir sonuç çıktı: "Cumhuriyet Amerika'ya oynuyor" İşte derin analiz..

Taha Kıvanç/Yenişafak

Bush'a dâvetiye, Cumhuriyet'ten...

Radikal yeni bir girişim başlattı ve geçtiğimiz pazar günü gazeteyi Nobel ödüllü edebiyatçımız Orhan Pamuk hazırladı. 1951 yılında, Cumhuriyet gazetesinde çıkmış bir Nazım Hikmet fotoğrafı altında yer alan, “Bunu yüzüne tüküresiniz diye yayınlıyoruz” notuna dairdi Pamuk'un manşeti. Yeni Şafak, bundan, 'Cumhuriyet gazetesiyle hesaplaşma' niyeti çıkarmış. Gazeteyi gelecek pazar Sezen Aksu hazırlayacak, o da Hıncal Uluç'lu bir haberi mi manşete çeker dersiniz?

Cumhuriyet gazetesi kendine sonunda bir 'misyon' buldu: Tayyip Erdoğan'ı Çankaya Köşkü'ne çıkarmama... Tayyip Bey bakma fırsatı buluyorsa, Cumhuriyet'te okuduklarına kıs kıs gülüyordur. 80 yıldan fazla süreyle yayın hayatında olan bir gazete olduğu için, böyle bir 'misyon', kimilerine 'eski ve hoş olmayan' günleri hatırlatacaktır.

Gazetenin her şeyi İlhan Selçuk şu günlerde hayli hüzünlü. Bir ay kadar önce (5 Aralık 2006), “Eyvah!.. Haklı çıktık...” başlığını uygun gördüğü yazısında hüznünü Cumhuriyet okurlarıyla da paylaştı. Okuyalım: “Türkiye'nin bugünkü hal-i pür melâline baktıkça keyiflenemiyorum... / Söylediklerimiz doğru çıktı.. / Haklı çıktık.. / Ve haklı çıktım.. / Ne yapmalı? / Yazar olarak bunca yıldır yazdıklarımızın haklılığı sergilendi ve kanıtlandı diye doğrularımızın tadını mı çıkaralım?.. / Keyifle geğirelim mi?.. / - Gaarrç... / Yoksa hüzünlenelim mi?.. / Bu gidişle Türkiye'nin sonu çıkmaza saplanır dedik, haklı çıktık!..”

İyi bir Cumhuriyet okuru sayılmam, o sebeple ilgili kitaplara göz attım; neredeyse hepsi, ağız birliği etmişcesine, “Geçmişteki olayların tahlilinde Cumhuriyet yanlış çıktı” tespitinde bulunuyor. Son durağı 'sosyalizm' idi Cumhuriyet'in, dünya ve Türkiye de o durağa mutlaka uğrayacaktı; bugün ise farklı telden çalıyor Cumhuriyet...

Buna rağmen, İlhan Selçuk, “Haklı çıktım, geğireyim mi?” diye yazabiliyor... Geğirsin, bence hiçbir mahzuru yok... Rahatlar...

Şimdi neyi Türkiye için çıkış yolu olarak görüyor Cumhuriyet? Üşenmedim, gazetenin son iki aylık nüshalarını bu soruya cevap aramak üzere karıştırdım; İlhan Selçuk'un yazıları üzerinde özellikle yoğunlaşarak... Karşıma çıkan tablo beni müthiş şaşırttı. İlhan Bey gecesini-gündüzünü karartan bir 'büyük sorun' olarak bakıyor bugünün Türkiyesi'ne ve çözümü... Şaşırsanız da yazmak zorundayım: Çözümü, George W. Bush'tan bekliyor...

İnanılacak gibi değil, ama doğru...

Bakın 15 Kasım günü ne yazmış: “Herkesin bildiği gibi Türkiye'deki siyasal iktidarların ipleri Amerika'nın elindedir... / Önümüzdeki yıl bizde hem cumhurbaşkanı seçimi var... / Hem genel seçim var... / Topal ördek ne yapacak?.. / Bush ne düşünüyor?.. / Amerika Irak'a girdi, komşumuzda yarım milyondan fazla insan öldü... / Kayıplar 650 bini aştı.. / 'Ilımlı İslam devleti modeli' ni Türkiye'nin başına bela gibi saran artık topal ördektir... / Peki, bu topal ördek Türkiye'de topallamayacak mı?..”

18 Kasım günü de aynı keskinlikte bir başka yazı: “Artık çok iyi biliniyor ki dinci ya da takıyyeci AKP iktidarı Ortadoğu'da bir Amerikan marifeti... / Ancak Bush 'AKP operasyonu' ndan beklediğini alamadı!.. Amerika bugün terör örgütü PKK'yi Türkiye'ye karşı kullanıyor... / Türkiye'de 'huzursuzluk' ve 'istikrarsızlık' doruğa tırmanıyor... / Bush yönetimi ne yapmalı?..

Bakın ne yapmalıymış: “Bir yandan Ilımlı İslam Devleti tasarımında dinci iktidarı, öte yandan terör örgütü PKK'yi kullanarak Türkiye'yi sıkıştıran Başkan Bush bu tutumundan vazgeçmelidir; zararın neresinden dönerse dönsün, kârdır... / AKP'nin toplum temelinde oy desteği zayıflıyor, geriliyor; ülkede Amerika düşmanlığı yükseliyor, yoğunlaşıyor... / ABD'nin Ortadoğu tasarımında 'revizyon'a, Türkiye'de ise yeni bir iktidara gerek var!..”


En keskin yazı “Bush'un Türkiye siyaseti değişmeli” başlığını (16 Kasım) taşıyor. Şu satırları okuyalım: “Bush, Ortadoğu'da bir yeni istikrar arayışına yönelmek zorundaysa bu işe Türkiye'den başlaması aklın yoludur... / (..) Ortadoğu cehennem... / Bu cehennemde ne yapacağını şaşıran Başkan Bush'un Türkiye'de dincilik ve bölücülük siyasetlerini bir yana bırakarak Atatürk'ün laik Cumhuriyetini Ortadoğu'da bir denge unsuru gibi düşünmesi gerekiyor...”

Cumhuriyet okurları ne bekliyorlar bilmem, ama “Türkiye'deki siyasal iktidarların ipleri Amerika'nın elindedir” tezinin sahibi İlhan Selçuk, 'topal ördek' diye andığı ABD başkanı Bush'un Türkiye'nin iç politikasına doğrudan müdahale ederek iktidarı değiştirmesini bekliyor.

80 yılda nereden nereye, değil mi? İlhan Selçuk bari bir de 'Wilson prensipleri'nden söz etseymiş Bush'u ikna edeyim derken..


Dün yüzüne tükürüyordunuz, bugün türbesini yapmak istiyorsunuz!
Stalin’e övgüler düzmüş bir şair... Nazım Hikmet... Stalin öldükten sonra da arkasından konuşmuş. 
Nazım’ın “Stalinist” olduğunu söylemeye çalışmıyorum. Değildi. 
Moskova’dayken, Stalin’i öven bir şiir yazmak zorunda kalmış... Daha doğru bir ifadeyle “zorunda bırakılmış...”
Bu durumu solcu şair Ataol Behramoğlu’nun dikkatine sunuyorum. Hani, Stalin’in yokluğuna gönderme yaparak, “bazı değerler aramızda bulunmadığı için dünya bu halde”buyurmuştu ya... Behramoğlu’na göre Nazım’a zorla övgü şiiri yazdıran Stalin büyük değer, Nazım’ın mağduriyetine son veren Erdoğan ise diktatör...
Nazım’ın Stalin’e mersiye yazdığını Nedim Gürsel ortaya çıkarmıştı. Türk solu Nedim Gürsel’i sevmez bu yüzden... Her fırsatta lanetle anar onu. Nedim Gürsel, çünkü,“dokunulamaz” olana dokunmuş, bir ezberi bozmuş, hayal perdesinin arasındakileri faş etmişti.
Kendisinden dinleyelim: “Nazım Hikmet’in Stalin üzerine yazdığı bir şiiri bulmuştum, 1982 yılında Moskova’da, Nazım Hikmet arşivinde. Abidin Dino gördüğünde, ‘Sakın ha! Bunu kimseye gösterme’ demişti. 1-2 yıl sonra yayınladım bu şiiri. Onun üzerine Abidin Dino, bana tam 5 yıl küstü... ‘Bütün komünist şairler Stalin’i övdüler, Nazım övmedi’ düşüncesini sarsan bir şey ortaya çıktı. Nazım Hikmet’in Moskova’da böyle bir şiir yazmak zorunda kalmasını bir entelektüelin, bir şairin büyük bir dramı olarak görüyorum...”
Bu hatırlatmayı niçin yaptım?
Kemal Kılıçdaroğlu partisinin grup toplantısında konuşurken, bir öneri attı ortaya: “Nazım’ın mezarı Türkiye’ye getirilip Gezi’de bir çınar ağacının altına gömülmeli...”
Niye Gezi?
Çünkü Gezi’ye gidenler, “kendilerini bir ağaç gibi tek ve hür hissetmek istiyorlar”mış...
Kılıçdaroğlu Gezi’ye bir “Nazım Türbesi” istiyor... Gezi Parkı’nda Paris Komünü’nü “tekrarlayan” saçı sakalı ağarmış adamlar bir de Nazım Türbesi’ne uğrayıp diktatörden kurtulmamız için adak adayacaklar. Herhalde bu yüzden istiyor.
Ben Kılıçdaroğlu’nun yerinde olsam, “türbe”yle taltif edecek kadar önemsediğim şairin başına getirilenleri merak ederdim... Niçin deliksiz 12 yıl cezaevinde yattı? Onu hapsedenler kimlerdi? Kimin iktidarında cezaevinden çıkarıldı. Ve hangi “diktatör” eliyle yeniden vatandaşlığa iade edildi?
Nedim Gürsel’e kaş çatan solcular da bu soruların peşine düşsün.
Kolaylık olsun diye bazı hatırlatmalar yapayım:
Nazım, asla “diktatörlük” olarak tavsif edilmeyen tek parti döneminde hapsedildi. Donanmada isyan çıkarmakla suçlanıyordu. Yıllarca polis takibatında yaşadı. Bir tertiple derdest edildi ve (aralarında Kemal Tahir ve A. Kadir’in de bulunduğu bir grup solcu aydınla birlikte) içeri atıldı. Sol entelijansiyanın “diktatör” diye suçladığı Menderes tarafından hapisten çıkarıldı. Bir başka diktatör Erdoğan ise, vatandaşlık 
hakkını iade etti. 
Bugün Nazım bayrağını dalgalandıran sol mevkuteler, o dönemde Nazım’ın resmini basıp altına şunları yazıyorlardı: “Bu resmi, yüzüne tüküresiniz diye yayınlıyoruz.”
Nazım’a türbe öneren Kılıçdaroğlu, Dersim kurbanları için de bir anıt dikmeyi düşünür mü? Dersim’de dedelerini kaybetmişti çünkü. Birçok akrabası mağaralarda kıstırılıp “fare gibi” zehirlenmişti.
Erdoğan, Dersim katliamından dolayı devlet adına özür dilemişti.
İşi bir anlamda kolaylamıştı.
Kendisi de önayak olsun, bu anıtın dikilmesini sağlasın.
Efendim?
Dersim katliamını “devrimin koşulları içinde” olağan mı karşılamalıyız?
Bunu Kılıçdaroğlu mu söylüyor?
O zaman bıraksın ucuz numaralar peşinden koşmayı da, önce partisinin marifetleriyle yüzleşsin ve Türk halkından özür dilesin.
Kaynak: Star Gazetesi

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder