27 Ekim 2013 Pazar

1961'de annesi Müşfika Hanım ile paylaştığı konakta hayatını kaybeden Ayşe Sultan, II. Abdülhamid'in kızıydı. Ayşe Sultan, Osmanlı İmparatorluğu'nun son dönemine bire bir şahit olmuş. Ayşe Sultan'ın Yıldız Sarayı'nda başlayan hayatı, babası Sultan Abdülhamid tahttan indirilmesiyle, Selanik Alati Köşkü'ne uzanan bir sürgün hayatına dönmüş. Dokuz ay ailesiyle Selanik'te kalan genç sultan evlenmek üzere İstanbul'a döner. İmparatorluk son dönemlerini yaşamaktadır, çalkantılı günler birbirini kovalar. I. Dünya Savaşı çıkınca yeni yönetim Sultan Abdülhamid ve beraberindekilerin İstanbul'a dönmesini daha uygun bulur. Bu arada tüm dünya ile birlikte Osmanlı da sallanmaktadır, bu süreç Türkiye Cumhuriyeti'nin kuruluşuna kadar böyle devam eder. Bu kez tüm Osmanlı hanedanı sürgüne gönderilir; her bir ferdi dünyanın bir başka köşesine dağılır. Çıkan aflarla bir kısmı geri döner. Ayşe Sultan 1953'te, oğlu Nami Bey ve ailesi ise 1974'te yerleşir Türkiye'ye. Ailesi geri döndüğünde Ayşe Hanım çoktan hakkın rahmetine kavuşmuştur. Çok iyi bir eğitim alan Ayşe Sultan babasına dair tüm bildiklerini, unutulmasın diye kaleme aldı ve Babam Sultan Abdülhamid adıyla 1960'ta yayımladı. Şimdi ise kitap Timaş tarafından yenilenerek tekrar basıldı. Bu vesileyle görüştüğümüz Ayşe Sultan'ın iki torunu Ayşe Adile Nami Osmanoğlu ve kardeşi Ayten Sofia Nami Osmanoğlu, yaşananları ve kitabı Pazar SABAH'a anlattı 

VERİMLİ BİR OKUL HAYATIMIZ OLMADI Ne zaman ve nerede doğdunuz? Ayten Sofia Nami Osmanoğlu: 1961'de Fransa'da doğdum. Orada normal bir hayatımız vardı. 1 Ekim 1974'te Türkiye'ye döndük. Geldiğimizde farklı bir kültürle karşılaştık. Bize değişik geldi buradaki hayat. Okula gitme denememiz oldu. Çok genç, 19 yaşımda evlendim. Eşim eski basketbolcu Erman Kunter. 
Ayşe Adile Nami Osmanoğlu: 1958 Tunus doğumluyum. Babamın birinci eşi Ayşe Adile Hanım annem. Aynı ismi taşıyoruz. Annem, ben doğarken ölmüş. Sonra Ayten'in annesi benim annem oldu. Yani Müşfika Hanım (Routraund Granzow), babamın ikinci eşi. Henüz bir yaşında bile değildim, Fransa'ya gittik. Fransa'da iyi bir eğitim aldık. Ailemle birlikte ben de Türkiye'ye döndüm. Ben de çok erken evlendim. Dolayısıyla okuyamadım. Zaten şartlar müsait değildi, yani çok verimli bir okuma hayatımız olmadı. Türkçe bilmiyorduk; bu, önemli sorun oldu. Biz hiçbir okula tamamen kabul edilmedik, hep misafir öğrenci olduk. 

Okula kayıt olamıyor muydunuz? A.A.N.O: Oluyorduk ama Türkçe bilmediğimiz için 'Önce Türkçe öğreneceksiniz' diyorlardı. Hangi okula gittiysek hep aynı sorunlarla karşılaştık. Bu nedenle verimli bir okul hayatımız olamadı. Fakat sonra hayat bizi bir üniversite okumuş kadar yetiştirdi. Ayten de, ben de hep çalıştık. Meşhur bir kozmetik firmasında çalıştık uzun yıllar. Ben farklı birkaç firmada daha çalıştım. Sonra kendi işyerimizi açtık, bir tanıtım ve organizasyon şirketi... Ama orada hayal kırıklığına uğradık. Avrupalı bir kafa yapısına sahiptik ve buradaki sistemi bilemedik. Uyamadık, o mekanizmayı çözemedik, rüşvet falan vardı... Yıl 1997. 

Sonra ne yaptınız? A.A.N.O: Ressam olmaya karar verdim. Şimdi resim yapıyorum, babama çekmişim. O çok büyük bir ressamdı, Türkiye'de tanınmaz ama. Çok büyük, çok güzel tablolar yaptı. Sergiler açtım, hedefim sergilerimle dünyaya ulaşmaktı ama bunun için biraz daha çalışmam gerektiğini anladım. Aileme çok düşkünüm, onlara bakıyorum. İki çocuğum var, kızım geçenlerde bir Fransız çocukla evlendi. 

Fransa'da nasıl bir hayatınız vardı? A.S.N.O: Gayet normal bir hayat yaşıyorduk. Geçmişimizi, kim olduğumuzu bilerek ama hiçbir zaman ön plana çıkmadan, mütevazı bir şekilde yetiştirildik. 

Orta halli, zengin... Ne düzeyde bir hayattı? A.A.N.O: Babam bir şirketin bölgesel genel müdürüydü, bu nedenle her dört senede bir yer değiştirdik. Üst düzey bir CEO ne kazanıyorsa, babam da öyle kazanıyordu. Mühendisti zaten. Üst düzey ama zengin sayılmayacak bir aile hayatımız vardı. Ama bu hayatı babam sağladı. 

Ne zaman özel bir aileye mensup olduğunuzu fark ettiniz? A.S.N.O: Hep söylediler ama ne olduğunu Türkiye'ye geldikten sonra anladık. Fransa'da bunu hissetmedik. 
A.A.N.O: Avrupa'da öyle bir şey yok. Her şeyden önce sizi insan olarak değerlendiriyorlar. Babam gittiği her yerde saygıyla karşılanıyordu. Sonuçta Avrupa için aristokrasi önemli. Babamın bize seçtiği okullar, belli bir çevredeki çocukların girebileceği okullardı. Gayet güzel bir hayatımız vardı.
ABDÜLHAMİD'İN VASİYETİ HÂLÂ AÇILMADI Peki Türkiye'ye dönme kararını nasıl aldınız? 
- A.S.N.O: 
Babam aldı o kararı, annemle birlikte. 74'te af çıktı. Babam üzerine atladı. O af nedeniyle geldiler. Hep geri dönmek hayaliyle büyütüldüğü için, Türkiye toprağına geri dönmek onun için çok önemliydi. Babaannem Ayşe Sultan, 1953'te çıkarılan afla dönmüştü Türkiye'ye. O vefat ettiğinde babam gelemedi, izin alamadı. O yüzden hep bir hüznü vardı. Böyle bir kanun çıkınca, firması da ona Türkiye'ye gidebileceğini söyleyince hiç düşünmeden geldi. Türkiye'nin yokluk yıllarıydı. Yeni bir ortam, yeni bir aile, dikkat etmemiz gereken yeni kurallar... Bizim için biraz zor oldu elbette. 
- A.A.N.O: Ayşe Sultan da annesi yüzünden döndü, çünkü Müşfika Hanımefendi buradaydı. Annesi Serencebey'de oturuyordu ve onu yalnız bırakmak istemedi. Amcamı yanına alarak döndü. Bir de hep ümitleri vardı. 'Biz dönersek belki bazı şeyler normale döner' diye düşünüyorlardı. Bir de o sıralar yağmacılık da vardı. Mallarını korumak da istediler. En azından Sultan Abdülhamid'in vasiyetinin açılmasını istediler ama olmadı. Hâlâ açılmış değil dedemin vasiyeti. Haklarını tekrar kazanabilmek için bazı girişimlerde bulundular. Sonuçta yurtdışında sefalet içinde yaşamak istemediler, şanslarını denemek istediler. Bir de vatan hasreti vardı. Ama bu hasretin içinde bu kaygı da vardı açıkçası.
- A.S.N.O: Hep tartışılan bir yanlış anlama var. Abdülhamid Han, şehzadeyken çok çalışmış, yatırım yapmış, iyi bir ticaret adamıydı. O, padişah olmak üzere yetiştirilmedi. Kişisel bir serveti var zaten. Aile bunu istiyor, saltanattan gelen bir şeyleri değil. Tahtan indirildiğinde her şey devlete kalır. Bunları istemiyoruz, dedemizin şahsi mallarını istiyoruz, padişahlıktan önce edindiklerini. Belki dil nedeniyle ifade etmekte zorluk çekiyoruz. 
- A.A.N.O: Sarayda herkesin bir maaşı ve kendisine ait malları var. Kurulan vakıfların da akıbeti belli değil. Cumhuriyet döneminde ailelerin kurdukları vakıflara dokunulmadı. Soruyorum, 'Neden bizi Türkiye'ye getirdiniz?' Bunda bir iş var... 

EŞLERİMİZ NEDENİYLE RAHATIZ Nasıl bir iş? A.A.N.O: Bilmiyorum, belki bir miras işi... Yoksa neden bize af çıkarsınlar?
A.S.N.O: İyi de sadece bize özel bir af değildi ki. Aftan biz de faydalandık. Gelenlerin çoğu gitti, vatandaşlık vermediler. Babam iki sene vatandaşlık bekledi. 
A.A.N.O: Bugün Türkiye'de bütün bu turistlere en çok satılan Osmanlı kültürüdür. Deniz, güneş ve Osmanlı tarihi. Peki bu tarihe bizleri entegre etseler ne olurdu? Bunu neden yapmadılar? Biz bir panda ailesiyiz. Biz 147 kişiyiz. Sonuçta bir köy bile etmiyoruz! Peki bir köy bile etmeyen bu aileye neden bu kadar üzüntü veriliyor? Biri bunu bana anlatsın! 

Nasıl bir şey olursa mutlu olursunuz? A.A.N.O: Siz zannediyorsunuz ki, ben kendimi acındırıyorum. 

Hayır, ne olsa içiniz rahat eder, onu soruyorum... A.A.N.O: Türkiye şunu fark etmeli: Ne 1923'te ne de 2013'te hiçbir şey değişmedi bizim için. Her şey lafta kaldı. Sadece öldüğümüz gün kıymetli oluyoruz biz. Ben, Türkiye'nin vergi ödeyen bir vatandaşıyım, herkes gibi hak sahibiyim. Herkes bizden vekaletname istiyor, neden? Bu aileyi rahatlatmazsanız olmaz. Biz eşlerimiz nedeniyle ekonomik olarak rahatız. Aile olarak hiç saçma sapan bir şey yapmadık. Türkiye'yi satmadık. Kendi ülkemizde yabancı gibiyiz. 

Tavır değişikliğine gideceğiniz anlaşılıyor. 
- A.A.N.O: 
O benim sürprizim olsun. Ama bir tavır değişikliği oldu bile. Kardeşim ve başkaları için konuşmuyorum ama ben resmi birtakım girişimlerde bulunuyorum. Ya olacak ya olacak! Türkiye'de herkes maaş alıyor, biz neden bu kategoride değiliz? Oturmasını kalkmasını bilen, dört dil konuşan insanlarız. Neden protokolde temsil edemedik ülkemizi? 

Türkiye'yi temsil etmek mi istiyorsunuz? 
- A.A.N.O: 
İsterdik. Biz çoğu için gavuruz, çünkü Fransa'da okuduk orada doğduk biz.


AMCAM İKİ YAŞINDA BİR ÇOCUK GİBİYDİAyşe Sultan Türkiye'ye geldiğinde parası var mı? 
- A.A.N.O: 
Büyük bir sefalet yaşıyor. Çok insan gelip ziyaret ediyor, çünkü çok sevilen, saygı duyulan biri. Vefatının sebebi, Adnan Menderes'in asılmasıydı. Menderes asılınca kan şekeri yükseliyor ve vefat ediyor. Menderes onun güvencesiydi. Çünkü maddi yardım yapıyordu. Ve çok ilgileniyordu Ayşe Sultan'la. 

Adnan Bey'in idamıyla maddi yardım kesiliyor. Nasıl yaşıyor ondan sonra?A.A.N.O: Her şey daha da kötüye gidiyor. Ayşe Sultan'la Türkiye'ye gelen amcamız orada yaşıyordu, dadısı Agida ile beraber. Şu anda o evi MİT kullanıyor, onlara geçti. 

Siz o evde mi yaşıyordunuz? A.S.N.O: Hayır, biz Göztepe'ye yerleşmiştik, amcamızı ziyarete gidiyorduk. Amcam rahatsızdı. Hasta derken, zihinsel sorunları vardı. Kurtuluş Savaşı döneminde Ayşe Sultan Teşvikiye'de oturuyordu. O eve İsviçre'den bir dadı geldi çocuklara bakmak için. Amcam henüz çok küçük o zaman. Memleket de işgal altında; evin altında silah depolayıp, direnişçilere gönderiyorlarmış. Ve bu dadı bir İngiliz askerine âşık oluyor. İngiliz eve sık girip çıkmaya başlayınca, Ayşe Sultan huzursuz oluyor silahları fark edecek diye. Dadıyı işten çıkarana kadar diyor ki: 'Çocuk uyumadan dışarıya çıkamazsın.' Öyle olunca dadı çocuk uyusun diye afyon vermeye başlıyor gizlice. Dadı gidince de çocuk o maddeye bağımlı hale geldiği için havale geçiyor ve beyinde hasar kalıyor. Hep iki yaşında bir çocuk gibiydi amcam. 

ATATÜRK'Ü SEVMEK MECBURİYETİNDE DEĞİLİMCumhuriyet'e, Atatürk'e bir tavrınız yok, değil mi? A.A.N.O: Bizim için o bir subay, bir paşa... Benim için öyle... Ama ben şahsen şöyle bakarım: Ben sana bir şey emanet ediyorum, sen bana böyle yapıyorsun! Benim dedelerim belki söylemiyorlar bunu ama ben söylerim, söylüyorum. İnsana bu mu yapılır yani? Koruma altına al en azından! Sevgim yok, saygım var. Mecbur değilim sevmeye. 
A.S.N.O: Bir yerde bu ailenin ayakta kalma sebebi yine de Atatürk'tür bence.
A.A.N.O: Afedersin ama bizi öldürmesi belki de daha iyiydi! Şimdi ateş ateş, yavaş yavaş ölüyorsun... Bu daha kötü. Bir de Atatürk'ün yaptığı reformlar zaten sarayda başlamıştı, Latin alfabesiydi, yasalardı falan... Abdülhamid çok akıllı ve çok ileri görüşlüydü. Hep ileri yatırım yapıyordu. Çok planlı, programlı bir adamdı. Burcunu Terazi diye biliyorum ama Başak etkisi de vardı. 

OKULDA İSYAN ÇIKTIGeldiğinizde Türkiye'deki şartlar nasıldı? A.A.N.O: İnsanlar bizi görmeye geliyorlardı, 2-3 saat inceliyor, bizim de onlar gibi olduğumuzu anlayınca gidiyorlardı. 

Okul hayatınızda neler oldu? - Önce ABC Lisesi'ne kayıt edildik, Fenerbahçe'de bir okuldu. Galiba 3 saat kalabildik! Çünkü dersler iptal oldu. Polis zoruyla bizi okuldan çıkardılar ve sokakta bırakıldık. Babam gelip bizi aldı. Bütün okul isyan etti. Bizi yabancı kızlar olarak gördüler, Türk olarak görmüyorlardı! 'Bunlar da kim?' diye sınıfın kapısından ayrılmadılar. Ders falan kalmadı, bitti, herkes ayakta... 
A.S.N.O: Bizi bir sınıfa koydular, fakat diğerleri kapıları zorladı. Bahçeye çıktık, etrafımızı çevirdiler, herkes bizi inceliyor. Hayatımın en kötü anlarından biriydi...
GECEKONDU GİBİ BİR YERDE OTURDUMA.A.N.O: Parasızlıktan iki yıl gecekondu gibi bir yerde yaşadım! Ev sahibi yaşlı, beyaz sakallı, çok iyi biriydi. Her yerde Fatih Sultan Mehmet resimleri vardı, seviyordu. Şirketim batmıştı, gerçekten bitmiştim. Sosyetenin içinde kalmak istiyorum ama ekonomik olarak bitmişim. Tükendim! Ailem yardım ediyor ama yeterli olmuyor. Dengelerimi korumaya çalışıyorum. Akşamları bir yerlere gidiyorum, saçlar yapılı, makyaj, topuklu ayakkabı falan. Ama dolmuşla gidiyorum. O amca, rahat gideyim diye bazen kendi parasıyla taksiyle gönderirdi beni, kıyamıyordu. Ama diğer taraftan oğlumu eve almıyor, çünkü o erkek. 

Abdülhamid Han'ın başka ülkelerde de malları var, değil mi? A.A.N.O: Var elbette ama onları da alamadık. 
A.S.N.O: Bu kitabı herkes okusun, lütfen ve bizi anlasınlar. 
A.A.N.O: Sürgünün asıl sebebi şu: Abdülmecid Efendi, kendini halife ilan ediyor ama halife olmakla padişah olmayı karıştırıyor. Burada ailenin hatası var. Aslında meclisin de hatası var; padişahı indirebilirsin ama halifeyi değiştiremezsin. 

AYŞE SULTAN'A SADECE MENDERES YARDIM ETTİ- Babaanneniz Ayşe Sultan Türkiye'ye geldiğinde koşullar nasılmış? A.A.N.O: Ayşe Sultan geldiğinde hiçbir şey yapılmadı. İstense yapılabilirdi, o kadar yokluk çekmezdi. Ne bileyim, örtülü ödenek filan var... Ayşe Sultan'a sadece bir kişi yardım etti. O da Adnan Menderes ve ailesi. Menderes hiç olmazsa aylık alsın diye uğraştı. Başka türlü, bu insanlar nasıl yaşasınlar? Menderes bunu yapmaya çalıştı, Celal Bayar'ı ikna etmeye çalıştı ama hiçbir zaman devlet bunu bir konu olarak ele almadı. Bizi buraya getirtiyorsunuz... Soruyorum, neden? O zaman bize af çıkarmasaydınız! Bıraksaydınız kendi halimize, kimseyi rahatsız etmezdik. 

Sadece Abdülhamid'in şahsi mal varlığının mirasçılarına devredilmesini mi istiyorsunuz
- Normal olarak bunu isterdik. Normal değil mi? Babam da bunun için uğraştı, Ayşe Sultan da. Bir çiftçi bile 'Topraklarıma sahip çıkmazsam işgal edilir' diyor. Belki biz de bunun için döndük! Ama maalesef bizi dinleyen yok. Bu nedenle bu kitabı çok önemsiyorum. Okuduğunuz zaman birçok anahtar göreceksiniz. Belki de bazı olayların anlatıldığı gibi olmadığını fark edecek birçok insan. Bu kitap tarihi bir belge. 

Konuşmalarınızdan mirasa yönelik bir umudunuz olduğunu anlıyorum, doğru mu? A.A.N.O: Valla ne diyeyim, biz sadece öldüğümüz zaman kıymetli oluyoruz. Yaşarken ilgilenen yok. Vallahi ben bekliyorum ki devletten biri arasın, 'Adile Hanım ailenize en azından rahat edeceğiniz şekilde bazı şeyleri iade etmek istiyoruz' desin. Çoğu insan bizim bu durumumuzu bilmiyor. Onlar zannediyorlar ki hayatımız dört dörtlük. Artık en azından bunun bilinmesi gerektiğini düşünüyoruz. Ne Ayşe Sultan'a bir yardımda bulunuldu ne de diğer kardeşlere... Herkes kendi kendine idare etti. Ya evlikleri nedeniyle ya da oradan buradan gelen yardımlarla...

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder