16 Kasım 2013 Cumartesi

Hedef Türk savunma sanayisiydi


BALYOZ davasının tek sivil sanığı, 2 yıl tutuklu kaldıktan sonra Yargıtay kararıyla tahliye edilen eski Hava Elektronik Sanayii (HAVELSAN) Genel Müdürü Faruk Yarman, yaşadıklarını Hürriyet’e anlattı. Yarman’ın Balyoz darbesinin ardından savunma sanayiinde görev dağılımı yapacağı, bu kişileri de bir bilgisayara dosya olarak kaydettiği iddia edilmişti. Milli savunma yazılımı çevrelerinde ‘hoca’ olarak bilinen ve bu zamana kadar UYAP, SEÇSİS, TAKBİS ile çok sayıda askeri ve sivil kritik projeyi hayata geçiren Yarman, Silivri’de yaşadıklarına ve mahkeme sürecine ilişkin şunları söyledi:

UYAP’TAKİ ARIZAYI SORDULAR

“Balyoz’dan yargılanırken hâkimlere ‘Sizin önünüzde duran ekranların tasarımcısını yargılıyorsunuz. Bu mahkemede benim yerim sanık sandalyesi değil, olsa olsa bilirkişi koltuğu olurdu’ dedim. Silivri’deyken UYAP’ta ufak bir sıkıntı meydana gelmiş. Bana geldiler nasıl çözeceğiz diye. Ama bunu kimin sorduğunu asla söylemem.

GİYOTİNİ TAMİR EDERİM

Türkiye’deki ilk kripto yazılımını ekibimiz tasarladı. Milli kripto yazılımı konusunda önümüze çok büyük engeller koydular ama ne yaptık ettik ilk milli kriptoyu ürettik. Rakiplerimizin bizden mutlu olmadığı ortada. Bu rakipler savunma sektöründe olduğu için siyasi açılımlara da dönüşüyor. Beni niye vurdular? Ben teknik bir adamım. Benim hayattaki sloganım yapılmamışı yapmak. Sıkı, öldüresiye bir mühendisim, giyotin bozuksa götürür tamir ederim, ondan sonra da kafayı uzatırım.

VURULMASI GEREKEN ADAMSIN

Yapılmamışı yapmaya başladığınız andan itibaren dünyanın devlerini ürkütüyorsunuz. Bunlar 1 milyar dolardan fazla cirosu olan adamlar. Bu 1 milyar dolar lafı boşuna değil. Savunma sektöründe 1 milyar doların üzerine çıkarsan ve kendi tasarımını yapıyorsan, sen vurulması gereken bir adamsın. Böyle insanları kendi ülkeleri korur. Milli bir savunma sanayicisiydim. Ben kuruyemiş değil silah satıyordum ve beni koruyabilecek bir tek şey vardı. Beni koruyabilecek tek kuvvet Türkiye Cumhuriyeti’ydi. Adalet sistemimizin değil, benim kullanıcı adımla o yazıyı üreten adamların hedefinde Türk savunma sanayisi vardı. Bazen bana soruyorlar ‘Hâlâ ülkeni sevebiliyor musun’ diye. Ben ülkeyi seviyorum. Okullarında da okudum, hapishanesinde de yattım. Arkadaşlarımız Amerika’da kendilerine bir hayat kurdular, ben seve seve döndüm. Bana yine soracaklar ‘Hocam döndüğün için pişman değil misin’ diye. Ne diyeceğim biliyor musunuz? ‘Çok eğlendim ya.’ Ben Türkiye’ye döndüğüm zaman tabular vardı, uçaklara birşey takılamaz, Türkler silah yapamaz... Ben bunları Türk mühendislerle, daha matrağı öğrencilerimle yaptım.

KULLANICI ADI ‘FYARMAN’

Bizim delilimiz kullanıcı adı ‘fyarman’ olan bir adam. Bu bir dijital imza değil ki. Ben şunu bir mühendis olarak söylüyorum, bir savcı veya avukat olarak değil. Herhangi bir bilgisayarın başına oturup birkaç dakika içinde kullanıcı adını değiştirirsin, bilgisayarın tarihini saatini değiştirirsin, orada istediğin bilgiyi üretirsin bu şekilde sahtecilik yaparsın. Bir suç isnadında kullanılan malzemeyi ortaya çıkaranlar o malzemenin içindeki tutarsızlıklardan da sorumlu olmalı. ‘Yüzde bilmem kaçı doğru çıktı, şu kadarı yanlış çıktı’ Benim hayatımsa eğer bu, bu kadar saygısız, özensiz bir analizi yapanı ayıplarım. Benim 2 yıllık hayatım bitmiştir ama o ülkenin adalet ehliyeti gider.

ÜNİVERSİTE HAYALİ

Hayalimde bir üniversite kurmak var. Fizibilitesini yaptık. Toplam 50 milyon dolarlık bir yatırım ayırmıştım. Ben bunu vakfedicem. O parayı kazanırım. Yapmak istediğim şey teknolojik sanat yani sanal gerçeklik.”
Silivri’de kitap yazdı
YARMAN cezaevinde kaldığı süre içinde “Yöneteni Hoşgör Yönetilenden Ötürü” adıyla da bir kitap yazdı. Yarman kitabında yönetim stratejileri ve takım çalışması konusunda bilgiler veriyor. Yarman, “Bu kitabı aslında HAVELSAN’dan istifa edip emekli olduktan sonra yazmayı düşünüyordum. Benim hedefim HAVELSAN’ın cirosunu 1 milyar dolara çekip, yaş itibariyle de bırakmaktı. Cezaevi bu kitabı yazmak için bir fırsat oldu” dedi.
Affediyorum
“TUTUKLULAR için kurulan düzen, geçici olduğu düşünüldüğü için aslında hükümlülerinkinden daha ağır. Bilirsin ki 15 yıl aldın yatacaksın, ona göre bir düzen kurarsın. Ben Zafer Çağlayan’la Amerika’ya giderken indim uçaktan. ‘Gelmezseniz zorla götürürüz’ falan. ‘Gerek yok ben geleceğim’ dedim. En önemli hukuk ihlali bu tutukluluk halinin kalıcıymış gibi uygulanması. En garibi suçu ispat edilmemiş insanların suçluymuş gibi, suçluların kaldığı mekanlarda, benzeri şartlarda tutulmasıdır. Tutukluluk mağduriyetinin asıl yükü içerideki adama değil, dışarıda sevenlerine. Hayatının 2 yılını Silivri’de geçirmiş bir adam olarak söylüyorum. Bana bunu yapanları affettim, Allah affetsin. Birlikte var olamayanlar birlikte yok olur. Bu toplum feci şekilde yarıldı. Günün birinde nefrete maruz kalan bir insan, ‘Bana nefretle azap verenleri affettim. Onları sevmek istiyorum’ diye ortaya çıkarsa belki bu yıkılışı durdurmak mümkün olur. Her yerde insanlar kendilerince ‘benden, bizden, ondan’ ötekileştirme falan. Devlet insanları dönüştürmez. Demokrasilerde toplumlar devleti dönüştürür. Son iktidar, toplumun devleti dönüştürme isteği ile ortaya çıkmıştır. Fakat anlıyorum ki iktidarda uzun kalanlar kendi değerlerini toplumun özdeğerleri sayıp toplumu dönüştürmeye çalışıyorlar.”

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder