5 Mayıs 2016 Perşembe

Derviş Kuntman ardindan:BİR DOKTORUN ORDU ANILARI



Bu yazımızda Ordu ilinde Osmanlıdan Cumhuriyete hastane ve sağlıkla ilgili teşkilatlar konusunu ele alacağız. Bu çerçevede 1931 ile 1936 yılları arasında Ordu Sağlık Müdürü olarak görev yapan Derviş Kuntman’dan ve onun 1949 yılında emekli olduktan sonra kaleme aldığı anılardan bahsedeceğiz. Bu anılar Genelkurmay Başkanlığı’nca 2009 yılında “Bir Doktorun Harp ve Memleket Anıları” olarak yayınlanmıştır.
Ordu ilinde tarihi kayıtlarda sağlık teşkilatıyla ilk bilgi Trabzon Vilayeti Salnamesinde bulunmaktadır. Bu kayıtlarına göre 1873 yılında Ordu kasabası belediye meclisinin üyeleri arasında, Sıhhiye Memuru Salih Ağa adlı bir kişi görev yapıyordu.
Osmanlı Arşivleri uzmanı Adnan Yıldız arkadaşımızın yapmış olduğu arşiv çalışmasında ortaya çıkarttığı bir belgeye göre, 1892 yılında Ordu’da Kaymakamlık yapan Mehmet Ali Bey tarafından Hamidiye Cami ve Hükümet konağının yakınında bir yerde yoksullar ve kimsesizlerin tedavilerinin yapılabilmesine yönelik olarak Gureba Hastanesi yaptırılmıştı.
Ordu Tarihi denilince aklımıza öncelikle gelen rahmetli Sıtkı Çebi’nin “Ordu’da Hastane Tarihi” adlı çalışmasına göre, 1903 yılında Düz Mahalle Uygunluk Sokakta, üç katlı bir binanın ikinci ve üçüncü katları hastane olarak kullanılmaya başlandı. Ordu Hastanesi adı verilen bu hastanenin doktorlarından biri Atanas Efendi idi. 15 yatağı, bir dâhiliye doktoru ile bir eczacının bulunduğu hastanede ameliyat yapılmıyor, hastalar İstanbul’a yollanıyordu.
Bu hastane nüfus bakımdan gelişen Ordu’ya yeterli olamıyordu. Bu nedenle 1931 yılında Keçiköy mıntıkasına Memleket Hastanesi adı verilen bir hastane inşa edildi. İki katlı ve taş yapı olan hastane binası, o günlerde 80.000 lira harcanarak yapılmıştı. Tekâmül Gazetesi’nin 29 Ekim 1933 tarihli haberinde Memleket Hastanesi şöyle tanıtılmaktadır;
“Çini koridorlarıyla, kaloriferiyle, mükemmel ameliyathane ve laboratuarıyla, banyo daireleriyle en müşkülpesent doktorları memnun edecek bir şekilde olup, röntgen tesisatı, elektrik vs. ufak tefek noksanları da ikmal edildiği gün Karadeniz şehirlerinin en birinci sıhhi müesseseleri meyanına girecektir. Hastane 40 yataklıdır. Memleketin sıhhat ve hayatı üzerine kâfi tesirler icra etmektedir.”
Aslen Kilisli olan Mehmet Derviş Kuntman, Ordu’ya 1931 yılında Sağlık Müdürü olarak atandığında karşısına ilk çıkan sorun Memleket Hastanesi olmuştu. “Bir Doktorun Harp ve Memleket Anıları” adıyla yayınlanan eserinde bu konuyu etraflıca anlatmıştır.
Memleket Hastanesi konusuna girmeden önce Derviş Kuntman’dan ve anılarını içeren kitaptan biraz bahsetmek faydalı olacaktır.Derviş Kuntman anılarında eğitim ve meslek yaşamını anlatırken bir yandan da Balkan Savaşına, I.Dünya Savaşı’nın devlet ve halkın üzerindeki etkilerine değinmektedir.
1909’da Askerî Tıbbiyeden mezun olduktan sonra önce Gülhane’de stajını yapar ve sonra tabur tabipliğine başlar. Bundan sonra kendisini harplerin içinde bulur, önce Balkan Harbi ne, sonra da Sarıkamış Cephesine katılır. Allahüekber dağlarında asker ve subayların tedavisini yapar.
Kurtuluş Savaşı’na katılır. Ağrı Dağı eteklerinden 500 yataklı malzeme ve teçhizatı olan bir askerî hastaneyi beraberindeki iki doktor, bir eczacı, bir inzibat subayı, bir hesap memuru ve 50 askerden oluşan personel ile dört aylık bir yolculuktan sonra Batı Cephesi’ne taşır.
Derviş Bey, askerlikten emekli olduktan sonra Erzincan, Ordu, Kars, Kırklareli ve Çanakkale vilayetlerinde sağlık müdürü olarak görev yapar. Görev yaptığı yıllarda bu şehirlerimizde saptadığı sosyal, ekonomik ve sağlıkla ilgili problemleri ve bunların çözümü için verdiği mücadeleleri akıcı bir dil ile anlatır.
25 Mart 1924 tarihinde Erzincan Askeri Hastanesi’nde çalışırken 9 ay önce Edirne Ezine’de iken vermiş olduğu askerlikten istifa dilekçesinin kabul olduğu cevabı gelir. Böylece Erzincan Askeri Hastanesi’nin bakteriyologu iken 15 yıllık askeriyedeki görevi sonra erer. Binbaşı elbisesini çıkartarak sivil olur. Askeri Lisenin fizik derslerine girer.
12 Haziran 1924 tarihinden Erzincan merkez hükümet tabipliğine tayin edilir. Erzincan’daki görevini yaparken Hasankale’de meydana gelen deprem dolayısıyla acilen Erzurum’a gönderilir. Aile Erzincan’da kendisi Hasankale’de beş parasız perişan bir durumda kalırlar. Birkaç ay sonra buradaki görevi biter ve Erzincan’a geri döner.
1930 yılında Erzincan Sağlık müdürü olur. İzinli olarak İstanbul’dayken Ordu Sağlık Müdürü olarak tayin edildiğini öğrenir. 27 Eylül 1931’de Ordu’da görevine başlar.
25 Mart 1936’da Ordu’dan ayrılarak Kars’ta ki görevine başlar. 1939’da Kırklareli’ne, 1941’de Çanakkale’ye tayin olur. 1 Aralık 1949’da emekli olur. Böylece 15 yıllık Askerlik, 25 yıl sivil memuriyetinin ardından emeklilik Derviş Kuntman’da psikolojik sarsıntı meydana getirir. Düşünsel uğraşının devamı için anılarını yazmaya başlar.
27 Eylül 1931’de Ordu’ya geldiğinde Derviş Kuntman, vapurdan şehre bakar. Ordu’yla ilgili düşünceleri şöyledir:
 “Ordu’nun vapurdan görünüşü çok güzel. Her taraf yeşillik içinde olup aralarındaki kırmızı kiremitli evler pek hoşumuza gitti. Kasaba, sahile ve arkasındaki fındıklı sırtlara serilmiş bir şekilde uzayıp gitmekte, daha gerideki dağlar ormanlarla örtülü olup Kuzey Anadolu’nun yüksek dağ silsilelerine kadar uzanmakta ve hemen daima sis ve bulutlarla kapalı görülmektedir.
Memlekete gelir gelmez, bahçesinde portakal ağaçları bulunan, her tarafı gören güzel bir ev tutarak yerleştik. Uzun seneler Doğu ve Orta Anadolu’da yaşadığımızdan; sahilin ılık havası, denizin her gün bir renk ve şekil alan manzarası, çoluk çocuğu çok sevindirdi.”
Derviş Kuntman Ordu’ya bir doktor gözüyle bakar. Ordu’nun en önemli sağlık sorunu sıtmadır. Ordu’nun sahil kısmı tamamen sıtmalı olup burada yaz geceleri sivrisinekten yatmak uyumanın imkânı yoktur. Köylülerin çoğu pazarın kurulduğu Çarşamba günleri ötesini berisini sattıktan sonra ilk uğradıkları yer kinin almak üzere eczanelerdir. Kinin sıtmaya karşı kullanılan bir ilaçtı. Doktora giden Orduluların çoğu sıtmalı ve dalaklılar (dalağı büyümüş) olanlardı.
Sıtma başta olmak üzere insanlar birçok hastalıkla boğuşmaktadır ancak çağdaş tıp ve doktorluk henüz halka ulaşmamıştır. İnsanlar tedavileri için koca-karı ilaçları yapanlara, üfürükçülere, iğnecilere başvurmaktadır. Hastalar öncelikle askerlikte sıhhiye onbaşılığı yapmış kişilere gitmekte, bunlardan bir fayda göremedikleri takdirde doktorlara başvurmaktadır.
Halkın her konudaki cehaleti sağlık alanında da kendini göstermektedir. Derviş Kuntman anılarında ilginç bir olaya da değinmekte. Ensesinde egzama(deri hastalığı) olan bir adam doktora başvurur. Doktor reçete yazar ve adama verir. Reçeteyi verirken adama “Bunu al ensene sür ve üzerine bez bağla” der. Bunun üzerine adam reçete kâğıdını ensesindeki yaraların üstüne koyar ve bir bezle bağlayarak çarşıda gezmeye başlar.
Bu dönemde Ordu’da Halk ve Şifa Eczaneleri bulunmaktadır. Birbirinin karşısındaki bu eczaneler Çarşamba günleri arı kovanı gibi çalışırken diğer günler sakindir. Bu sakin günlerde eczaneler, doktorların, memurların ve şehrin ileri gelenlerinin buluşma yeri görevini icra eder. Burada siyasi, sosyal ve gündelik olaylar konuşulur.
Ordu Sağlık Müdürü olarak görevine başladığında karşısına çıkan ilk güçlük Ordu Memleket Hastanesi olmuştur. Sağlık müdürlüğünün yanında olan Memleket Hastanesi binası dar, eski ve işe yaramaz durumdadır. Yenisi Keçiköy’de yapılmış ancak çeşitli eksikler yüzünden burası da kullanılamamaktadır;
“Kasabaya üç kilometre mesafede Keçiköy denilen yerde yapılan yenisi, iki katlı bir bina olup buranın kalorifer tesisatı henüz bitmemişti. Çünkü bina yapılırken kalorifer borularının geçeceği delikler açılmadığından, bir müteahhit, yeniden duvarları deliyor, böylece uğraşıp duruyordu. Bir gün bana: ‘Siz buraya Hastane mi yaptınız, yoksa Karadeniz’e istihkâm mı? Duvarlar o kadar kalın ki buraya sarf edilen malzeme ile bu genişlikte ikinci bir pavyon (klinik) yapılabilirdi. Bu sebepten işimiz uzuyor.’ demişti.
Kalorifer inşası bittikten sonra müteahhide ikinci zorluk, teslim alınırken çıkarıldı. Kış geldi. Kalorifer yanmaya başladı. Hastane çok iyi ısınıyordu.
Yalnız, şartnamede ‘Dışarıda hava -5 iken, içeride sıcaklık derecesinin 20 olması lazımdır’ diye bir kayıt olduğu için devir teslim muamelesinin -5 dereceli bir günde yapılması gerekiyordu. Bu da Karadeniz sahilinde nadiren görüldüğünden müteahhit sızlanıyor ve bana: ‘içerideki dereceyi 25’e yükselteyim, lâkin dışarıya karışmam; o benim elimde olmayan bir şey, artık bu işe bir son verilsin.’ diye söylenip duruyordu Nihayet müteahhidin teklifi kabul edilerek kalorifer işi de halloldu.”
Memleket Hastanesinin tek sorunu sadece kaloriferler değildir. Bir de su sorununun çözülmesi gerekmektedir.
“İkinci garip sorun da hastaneye getirilen su idi. Bir diğer müteahhit de Sağlık Müdürlüğüne müracaat ederek hastaneye bir buçuk kilometre uzaklıkta bulunan bir dere içindeki gözeden hastaneye boru ile su getirdiğin? Söylüyor ve tesisatın devir ve teslimini istiyordu. Hastaneye giderek muslukları açtık; fakat bir damla su akmadı. Müteahhide ‘Hani ya! $u nerede?’ deyince: ‘Bilmem. Ben işe başladığım vakit gözede su vardı. Ben depoyu, yoldaki boruları, muslukları yaptım. Bu kadar masraf ettim. Ben bunların parasını istiyorum. Su beni alakadar etmez!’ demesin mi, şaştım kaldım. Ben de bu borulardan su akmadıkça bu kâğıdı imza etmem, diyerek adamı savdım.
İşte kaloriferi devraldıktan ve kuru bir dereden su boruları geçirerek musluklara taktıktan ve sakalarla su taşındıktan sonra hiçbir merasim yapılmadan yeni hastane halkın hizmetine açıldı.”
Ancak şehirden uzak olan bu hastaneye de Ordulular çok gerekmedikçe gelmemektedirler.
Derviş Kuntman 1936 yılında Ordu’daki görevinden ayrılarak Kars’a atanır. Ordu’dan ayrılır ama Ordu’yla bağlantısı devam eder. Çünkü oğlu Ordulu biriyle evlenmiştir.
1930’lu yılların Ordu’sunu daha iyi tanımamızı sağlayan anıları yazan Derviş Kuntman Ordulu değildi. Ama Ordu’da iz bırakan kişilerden birisi olmuştur. Dâhiliye doktoru olan oğlu Orhan Kuntman’ın Ordu’da Hükümet Caddesinde muayenehanesi vardı. Torunu ise emekli fizik öğretmeni Mehmet Ali Kuntman’dır. Mehmet Ali Kuntman, dedesinin anılarını “Tabur Tabibi Derviş Bey” adıyla 2011 yılında kitaplaştırmıştır.

1 yorum: