19 Mayıs 2015 Salı

Atatürkle ihtilafımızın nedenleri


Inönü (ilk kez) anlatıyor

İsmet İnönü, DEFTERLER 1919-1973 Yapı Kredi Bankası Yayımları, sahife, 251′den itibaren 255. ve 256 sahifeler.
“Son seneleri Atatürk’ün çok zor olmuştu. Gece alkol tesiri ile alınan teşebbüsleri ertesi gün daima iptal etmek bir eski âdetimiz idi. Son seneler bu âdet kalkmağa başladı. Hele nihayete doğru (1936 – 37 vuzuh ile hatırladığım seneler) gece arzu veya teşebbüs ettiği bir işi ertesi gün tamamen sakin ve tamam iken de iltizam (ile) takip etmeğe başladı…”

Günlüklerden 1;
“18 Eylül Cumartesi (1937)
-(Başbakanlıktan) Çekilme kararı
(14 Eylül’de 9 devletin (İngiltere, Fransa, Yunanistan, Türkiye, Romanya, Yugoslavya, Mısır, Sovyetler Birliği ve Bulgaristan) katılımıyla imzalanan ve Akdeniz’de korsanlık faaliyetlerine karşı alınacak ortak önlemleri belirleyen Nyon Anlaşması 18 Eylül’de TBMM’de oybirliğiyle onaylandı.
Konferansta Türkiye’yi Hariciye Vekili Tevfik Rüştü Aras temsil etmiştir Konferans sırasında İstanbul’da bulunan Cumhurbaşkanı Atatürk’le, Ankara’da bulunan Başbakan İnönü’nün Hariciye Vekili’ne birbirinden farklı talimatlar vermesi, Atatürk ile İnönü arasında dış politika konusunda bir anlaşmazlığa yol açmıştır İnönü bu olayı şöyle anlatmaktadır:
-“Tevfik Rüştü Nyon ‘da idi Ben Ankara’da idim. Atatürk Florya’da idi Tevfik Rüştü konferansta bazı teklifler, teşebbüsler yapıyordu. Bunlar bizim verdiğimiz talimata uygun değildi soruyordum. Nereden çıktı bu’. Atatürk haber veriyormuş ona’ dediler Ama Tevfik Rüştü Bey dikkatli idi bu işlerde..
Benim anladığım, ikimizi de, Atatürk’ü de, beni de, ayrı ayrı idare etmeye çalışıyordu. Anlaşılan Florya’dan sormuşlar O da tabiatıyla malumat vermiş…
Öyle olmuş, böyle olmuş…
Aslında fazla ehemniyetli bir şey değildi bu hadise”. (1)
(18 Eylül akşamı Atatürk ve İnönü birlikte trenle İstanbul’a hareket etmiştir Yolculuk sırasında Atatürk, İnönü’den başbakanlık görevinden ayrılmasını istemiştir Atatürk’ün ortaya attığı formüle göre İnönü bir süre izinli sayılacak. Bu süre içinde başbakanlığa İktisat Vekili Celal Bayar vekâlet edecekti İnönü bunu kabul etmiş ve not defterine “Karar; çekilme kararı “ şeklinde bir not düşmüştür)
Günlüklerden 2;
Günlük tarihi 1937; (22 Haziran Salı)
-Tren. Dr. Saydam.
-Bu sene muhacir işleri için 2 milyon lira açığı var.
Günlük tarihi 1937; (Tarih yok)
-Bugün Heyet-i Vekile. Yeni proje ve ertesi gün Mecliste yapılacak işlerin görüşülmesi. Şükrü Kaya’nın sonradan gelmesi.
-Mesele var diye bira fabrikası meselesini anlatması.
-“(Tarih 17 Eylül olmalıdır “Bira fabrikası meselesi” Atatürk’le İnönü arasında tartışma yaratmış bir konudur Cemil Koçak hu tartışma konusunu şöyle özetlemektedir:
-“Atatürk, Atatürk Orman Çiftliği karşılıksız olarak Hazine’ye devredilirken, çiftlikte bulunan bira fabrikasının yine kendi mülkiyetinde kalmasına karar vermiştir.
Ancak bira fabrikasının İstanbul’da bir rakibi vardır: Bomonti Bira Fabrikası…
İstanbul’daki Bomonti Bira Fabrikası ise davalıdır. İmtiyaz süresi sona erdiğinden devletçe devralınacaktır.
Buna karşılık, Bomonti Bira Fabrikası, bu muamelenin iptali için yargı yoluna başvurmuş ve davanın Danıştay’da görüşülmesini talep etmiştir.
Ancak Atatürk, bu konuda ısrarlıdır ve gereken muamelenin biran önce tamamlanmasını ve bira fabrikasının devlete devrini talep etmektedir.
Atatürk, özel mülkiyetinde bulunan Atatürk Orman Çiftliği’ndeki bira fabrikasının, rakibi niteliğindeki Bomonti Bira Fabrikası’nın devlete devrinden sonra, bir sözleşme yapılarak, bira üretiminde ve satışında tekel haline getirilmesini istiyor… bu projeye şiddetle ve sert biçimde karşı çıkıyordu.” (2)
Günlüklerden 3;
“Şubat 939…
-Atatürk ile münasebetlerimizi belki birçok defa yazacağım. Yeni hayatıma başlarken son senelerime ait birkaç satır ile başlamak zaruri oldu.
Son seneleri Atatürk’ün çok zor olmuştu. Gece alkol tesiri ile alınan teşebbüsleri ertesi gün daima iptal etmek bir eski âdetimiz idi. Son seneler bu âdet kalkmağa başladı. Hele nihayete doğru (1936 – 37 vuzuh ile hatırladığım seneler) gece arzu veya teşebbüs ettiği bir işi ertesi gün tamamen sakin ve tamam iken de iltizam (ile) takip etmeğe başladı.
Sıhhatında ve alkolün tesiratında bu tebeddülü fark ettiğim andan itibaren korkum çok arttı.
Son seneler hükümet azasının ayrı ayrı kendisine çok bağlı olmasını düşünüyordu. Bunun için iptidai usuller kullanmak istedi.
Hülasa, Eylül 1937 kavgası oldu. Bu kavgada haksızlık, esasında Atatürk’ündü.
Tatbikatta idaresizlik ve haksızlık ikimiz arasında bana düştü.
Haksızlık ona aitti şunun için:
-Aramızda geçen bir devlet işini sonra görüşürüz dedikten sonra, akşam masada halletmek yani gündüzden tasarladığı mülahazaları ve sebepleri imposition şeklinde karar olarak tebliğ etmek ve bu vesile ile sevmediği birkaç vekili tahkir etmek istedi.
Evvela sakin idim, sükûnetle geçiştirmek istedim. Halindeki tecavüz manasının arttığını gördükçe sabrım tükendi. Sonra şiddetle mukabele ettim. Mukabelemin şiddeti onu sükûnete getirdi. Tasmim ettiği hadiselerde haklı olmak için sebep toplamak kararına derhal başladı.
Sükûnet …tariz,,, hafif tahrik.
Sonra Hatay ve Nyon meselesini de söyledi, Ayrılmak kararı kısa oldu. Dil kongresi için İstanbul’a giderken trende beraber bir kahve içtik, “Ne olacak” dedi. 
Ben evvela çok müteessirdim. Ağlayacak vaziyette idim. Gönlünü almayı istiyordum.
-“Çok mustaribim” dedim. “Bilmiyorum nasıl oldu.
-“Alem önünde olmasaydı” dedi,
-“Ne düşünürsün?” dedi.
Birden uyandım Her zamanki gibi geçmiş veya geçecek bir hadise addediyordum.
Bu sual üzerine ayıldım. Teessürümü yendim.
-“Bir şey düşünmedim. Ne emrederseniz öyle yaparız” dedim.
-“Bir fasıla verelim.”
Ben – Hay hay size müteşekkir olurum.
O – Şekli.
Ben – Hastalık.
O – Evvela izinle yapalım.
Ben – Çok iyi. Kongreden evvel mi, sonra mı?
O – Nasıl istersen, sofraya gidelim.
Ben – Çok yorgunum gedip yatayım.
O – Gizli tutalım. Kimi düşünürsün.
Ben – Mazur gör kimseyi söyleyemem.
O – Celal Bayar.
Ben – Hakikaten bana iyi tesir etti.
İstanbul’a beraber gittik. Tren de kalabalık vekiller filan var. Neşeli görünerek çıktık, iki gün sonra izin kâğıdımı yazdım. Kendisi ile görüştüm, Ankara’ya geldim.
İşittiklerime göre bana gizli tutalım derken, kendisi gece gündüz benden şikâyet etti.
Devletin maliyesini banka gibi bir hale getirmek huyumdan bahsetti
Çünkü kendisini dolduran sebeplerden biri maliye ve inhisar vekillerine olan antipatisi idi.
Ben Ankara’da yalnız bir ay kadar kaldım. Sakin durdum. Sofra konuşmaları gazetelere (Ahmet Emin iktisadi kalkınma vesairesi…) neşriyatı devam etti.
Atatürk beni İzmir manevrasına davet itti. Ben daha izinli başvekilim, ilk pek hiddetli, pek kıyasıya şeyler düşünüldüğü günler yumuşar gibi oldu.
Bütün dikkatim yeni tertibin muvaffakiyetsiz ve antipatik olması ihtimaline mahal  vermemek için dostlarıma hep sükûn ve yardım tavsiye ettim.
İlk anda Atatürk’e benim çekilmem halkça iyi telakki olunduğu raporunu vermişler.
Atatürk hakikatin tam zıddı olduğunu hadisat ile öğrendikçe çok şaşkın oldu.
Meclis açıldı, yeni hükümeti âlem, bir ay alıştıktan sonra çok soğuk karşıladı.
(Hükümet krizini Celal Bey’in muvaffakiyetiyle geçirdiğini ima ettim. Crise söz ne kızdı. Devlet benim elimdedir. Kriz yokturdan başla).
Stadyumda, konserde, sokakta bana tezahürat devam etti. Bir yere çıkamaz oldum. Stadyum tezahürü hakiki bir hadise oldu. Hayatım fazla gelmeye başladı.
Meclis grubunda Salih Bozok sual sordu. Ansız ve nazik bir mevzu olmasına rağmen sükûnetli konuştum.
Bilhassa Atatürk’e muhabbet ve minnetimi tebarüz ettirdim. Bana yaptığı para yardımını söyledim. Çünkü bana en çok ıstırap veren şey para yardımı idi.
Bunu senelerce istemedim. Bu en nihayet bir emniyet meselesi de oldu. Bunu alenen söylemek için bir vesile benim için pek kıymetli idi, söyledim ve kurtuldum. O akşam Atatürk’te idim. Çok mahcup ve sakin görünüyordu, Celal Bayar ve etraf da çok memnun idiler. Fakat Atatürk’ün ıstırap içinde olduğunu fark ediyordum.
Sofrada bir hiçi vesile ederek bana karşı ansızın azami derecede arrogans gösterdi. Sükûnet gösterdim. Artık hiç münakaşaya girmeyecektim.
Bir müddet sonra yeni bir nizam teessüs etti. Tamamen şahsi bir gidiş. Benim vesvese vermekten sakınmamı anladı. Adamlarının ağızlarını açıktan tutmağa karar verdi. Benden hiçbir surette bahsetmemek müraccah olacağını kabul etti. Bana da azami derecede emniyet vermek istedi.
Vedid’i her akşam yanına çağırmağa başladı. Öyle ki bazıları onu benim yanımda kendi adamı görmeye başladılar.
Hükümet için 1937 teşrin nutukları ve sonraları baştan başa sansasyon ve demagoji oldu.
Döndük Tekrar pekiyi görünüyordu. Hastalık için Fisenje geldi, ilk endişeler belirdi. Bir buçuk ay istirahattan sonra Adana’ya gitti.
Hastalık ehemmiyet peyda ettikten sonra … yahut bu dışarıda anlaşıldıktan sonra Atatürk’ün hali tekrar değişti. Benimle temas kendini ve hükümeti zayıflatıyor zehabına düştü, teması istemez oldu. Adana’dan geldi. O gün istasyonda iyi görüştük.
Ertesi gün İstanbul’a gitti. O gün giderken selam vermedi. Hastalığı artık meydanda idi.
İstanbul’da uzun müddet yatta kaldı. Bu esnada (Haziran 1938) ben hastalandım. Ölüm tehlikesi geçirdim.
Atatürk alakadar oluyordu. Etrafı daha çok alakadar oluyor, iyileşecek miyim, ölecek miyim bunu öğrenmeyi pek istiyorlardı.
Atatürk’e Fisenje’yi hükümet tekrar getirmek istiyordu. Kendisi istemiyor Benim için getirmiş oldular.
Atatürk’ün hastalığı Ağustostan itibaren ağır istikamet aldı. Bundan sonra Atatürk’ün bana karşı muamelesinde şu noktalar karakteristiktir:
İstanbul’a geldiğimi istemiyordu, temasa gelmekten katiyen çekiniyordu.
Çok iyi muamele ediyordu, hatırımı almağa çalışıyordu.
Arada bir derin birdir mahcubiyet ve muhabbet nöbetine uğruyordu.
Fakat benden çekiniyordu.
Celal Bayar ile her zaman selam yolladı. Selamlarına mektuplarla cevap veriyordum.
Dr. Aras (Tevfik Rüştü) ile selam yolladı, mektupla cevap verdim.
Lozan gününde kimseye bir kelime yazdırmadılar. Kendisi telefonla çok muhabbetli şeyler söyletti. Sonra haber aldığıma göre bunları yazı ile göndermesek düşüncesinde idi. Hasan Rıza (Soyak) bu şekil ile iktiza etti.
Salih Bozok mektuplar yazmağa başladı. Behiç Bey ile selam yolladı.
İki üç ay türlü şayialar çıktı. Haberler hep halef üzerine dolaşıyordu. Mareşal (Fevzi Çakmak) Fethi Okyar – Celal Bayar. Bir aralık ve sonraları Dr. arsa ve bihassa Şükrü Kaya.
Sabiha Gökçen her hafta cumartesi gider ve pazartesi gelirdi. Gelir gelme bana Atatürk’ten haberler muhabbetler getirirdi.
Vasiyet fikri ve ihtimali üzerine memleket aylarca çalkalandı. Memleket bütün bu şayiaları, daha doğrusu telkin ve teşebbüsleri tasfiye etti. Hadisat şöyle hülasa olunabilir:
F Okyar, fitneye iltifat etmedi. Mareşal, ortalığı bir müddet yokladıktan sonra müstağni vaziyet aldı. Çekilmemin bidayetinde başında korkmuş, bana hiç sokulmamıştı. Sonra eskisinden daha çok sokuldu.
Şükrü Kaya, H R. Soyak başlıca (okunamadı) olarak Dr. Aras ile beraber bir vasiyet koparmak veya uydurmak için çok çırpındılar. Son ana kadar bu ümidi muhafaza ettiler.
Atatürk’ten koparamadılar. Şifahen uydurmaya H. Rıza teşebbüs etti. Celal Bayar kabul etmedi. …..umumiyenin tazyiki son derece artmış idi. Benim hayatım üzerinde iki taraflı alaka azami dereceyi buldu.
Şükrü Kaya, Ankara’nın büyük idare ve inzibat amirlerine bir vasiyet çıkarsa canla başla tatbik edileceğini söyledi. Ertesi gün zabıtnameden bu ifadesini çıkardı.
Hastalığın son ağır zamanında Celal Bayar beni haberdar etmeğe, ettirmeğe başladı. Şükrü Kaya, Meclis’i yeniden intihap ettirmek için ciddi teşebbüs aldı. Başvekil de buna taraftar idi. Atatürk, Meclisin açılmasına Ankara’ya gelemedi.
Bu teşebbüs dile düştü ve reddolunması muhakkak bir mahiyet arz etti.
Hastalık sırasında en çok telaş edenlerden biri de Fuat Bulca idi. Fethi Bey ile çok uğraştı, saptıramadı. Her vesile ile bana hulus göstermekten geri kalmıyordu.
Dr. Aras, bence mülhem olarak, beni memleket dışına bir sefarete filan çıkarmağa teşebbüs etti. Bana itiraf etti. Kati olarak önledim, reddettim.
Ondan sonra Atatürk hasta oldukça bana son derece temallüktü, iyileştikçe uzakta bir karakter ile tebarüz etti.
Teşrinisani günleri beni İstanbul’a götürmek için Şükrü Kaya ve onun tertibinde ansızın bir fazla gayret belirdi. Ben de candan istiyordum. Fakat Şükrü Kaya tertibindeki bu gayret yakın arkadaşlarının dikkatini celbetti. Katiyen bırakmadılar. Onlar haklı ve isabetli çıktılar. Şükrü Kaya İstanbul’a son anda beni götüremediği için pek hiddetli idi,
Benim İstanbul’a gitmediğimin tek sebebi, Atatürk yalnız bununla müteselli oluyordu. Benim burada kalmam onu bahtiyar ve minnettar ediyordu. Benim burada kalmamı sıhhatim için kendi arzu ettiğini her vesile ile söylüyordu…” (3)
Devam edecek…
Tüm yönleri ve  belki de ilk kez tüm bilinmeyenleri ile, “Topal Osman Olayı…”
Resim;skyscrapercity.com
Ana kaynakça; İsmet İnönü, “DEFTERLER 1919-1973″, Yapı Kredi Bankası Yayımları. 2 Cilt halinde yayınlananlar, İsmet İnönü’nün günlükleridir.
(1) Abdi İpekçi, İnönü Atatürk’ü Anlatıyor. Aktaran Cemil Koçak, age, s 54). Olayın İnönü tarafından ayrıntılı olarak anlatılması için bakınız: İsmet İnönü, Hatıralar, İkinci Kitap, İstanbul, Bilgi Yayınevi, 1987, s 285-286
(2) Cemil Koçak, Türkiye’de Milli Şef Dönemi (1938 – 1945), Cilt 1, İstanbul, İletişim Yayınlan, 1986, s. 58-59). Olayın İnönü tarafında ayrıntılı olarak anlatılması için bakınız: İsmet İnönü, Hatıralar, İkinci Kitap, İstanbul, Bilgi Yayınevi, 1987, s 287-289.)
(3) İsmet İnönü, DEFTERLER 1919-1973 Yapı Kredi Bankası Yayımları, sahife, 251′den itibaren 255. ve 256 sahifeler.

(BAHSEKONU METIN BU SAHIFE IÇERISINDEDIR.)

DEFTERLER-252 SAHİFE
DEFTERLER-253. SAHİFE
DEFTERLER-254. SAHİFE

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder