11 Kasım 2015 Çarşamba

Lozanla devam eden ingiliz oyunu


Lozan Muahedesi.. Kimine göre hezimet kimine göre eşsiz bir zafer. Bu yazımızda Lozan Sulh Andlaşmasına değineceğiz.
 20 Kasım 1922 günü İsviçre'de Lozan Konferansı başladı. Esasında biz konferansın İzmir'de toplanmasını istemiştik. Ancak Lord Gürzon, konferansın İzmir'de toplanmasının Yunanların milli duygularını incitebileceğini söyleyerek itiraz etti[1]. Sonuçta konferans Yakın Şark İşleri adıyla İsviçre'de toplandı. İsmet Paşa ve delegelerimiz konferansın ismine itiraz ettilerse de ismi değiştirmeye muvaffak olamadılar. BMM'nin Lozan'a gönderdiği heyet hayli ilginçtir. Heyete İsmet İnönü başkanlık yapmaktadır. Heyette kemalistlerin deli-hasta dedikleri Rıza Nur da bulunmaktadır. İnönü'nün daha önce diplomasi alanında tecrübeli olmamasına, kulaklarının ağır işitmesine, İngilizce bilmemesine rağmen baş delege olarak tayin edilmesi düşündürücüdür. Nitekim Kazım Karabekir'in "Neden İsmet?" sorusuna Mustafa Kemal,"O benim sözümden çıkmaz" dercesine bir cevap vermiştir. 

 Lozan'a Türk Heyeti yeterli hazırlık yapmadan gitmiştir. Ancak İtilaf Devletleri her şeyi planlamıştırlar. Bu hususta Lozan'a delege olarak katılan Rıza Nur'a kulak veriyoruz: 

"Bizde ne hazırlık var ne dosya var hiç bir şey yok. Lord Gürzon gibi bir takım resmi diplomatlar burda. Hem bunların mükemmel dosyaları vardır. Ne yapacağız..! Heyet-i Vekile bize giderken bir içtimada(toplantıda) avuç içi kadar bir kağıda sığan bir talimat verdi."[2] 




Rıza Nur, Hayatım Ve Hatıratım, 982



 Ayrıca İngilizlerin İstihbaratı da tamdır. Türk heyeti Ankara'dan hangi talimatları almış, hangi konuda ısrarcı olacaklar hepsinden haberdardırlar. Yani anlayacağınız konferansa 1-0 geride başlamıştık.

 İngilizler için en önemli mevzuu Hilafet ve Türkiyenin İslam kimliğiydi. İşbu hilafet müessesesi, topraklarında binlerce müslüman yaşayan Britanya İmparatorluğu için her zaman bir tehdit unsuru olmuştu. Nitekim 2.Abdulhamid batıya karşı pan-islamizm politikası yürütünce karalama propagandalarına maruz kalmıştı. Bu propagandacıların başında Britanya geliyordu. İngiltere ilk başlarda yani umumi harbten önce topraklarındaki nüfusun 1/3'ü müslüman olduğu için hilafet makamını kendisine geçirmek ve emelleri doğrultusunda kullanmak istiyordu. Ancak gelişen olaylar sonucu bu kabil olamadı. Çünkü milli mücadele döneminde hilafet makamı ve pan-islamizm politikası tekrar gündeme geldi. Ve Britanya, müslümanların İngilizlere geçecek bir hilafete itimat etmeyeceklerini anladılar. Artık tek bir çare kalmıştı. Hilafeti lağvetmek.  Bu konuda bir zamanlar Chp'den milletvekilliği yapmış ve ayrıca yazar olan Sabahattin Selek'in beyanları bizi doğrular niteliktedir. Şöyle diyor Sabahattin Selek:

"İngiltere kendisi için hayati öneme haiz olan Doğu meseleleri içinde, hilafetten tamamen kurtulmaya veya bu müesseseyi Türklerin elinden alarak yararlı kılmaya, hepsinden fazla değer vermiştir."[3]

 Anlayacağımız Lozan İngiltere için sadece sınır meselesi değildi. Hazır sınır demişken sınır konularına da biraz değinelim. Sınırlar meselesi İngiltere'nin lehinde çözümlendi. Batı Trakya Yunanlılara bırakıldı. Musul meselesi daha sonra tartışmaya ertelendi, neticede İngilizler lehine sonuçlandı. Hatay sınırlarımız dışında kaldı, daha sonra Mustafa Kemal'in girişimleriyle tekrar anavatana katıldı.

 Şu çok açıktır ki Lozan heyetimiz Misak-ı Milliyi hakkıyla müdafaa edememişlerdir. Burda enteresan bir noktaya eğilelim. 19 Şubat 1920 tarihli İngiltere Genelkurmay Başkanı'nın talepnamesinde, vazgeçilebilecek topraklar belirtilmişti. Nitekim bu belgede açıklanan asgari sınır, İngilizlerin Lozan'da bize bıraktıkları topraklarla neredeyse birebir örtüşüyordu. Konunun uzmanı Marian Kent, Lozan'da ortaya çıkan sınırlarımız için şu yorumu yapar:

 "İroniktir, bu koşullar, neredeyse tamı tamına 1919 başlarında Donanma Bakanlığı'nın desteklediği İngiliz Genelkurmay'ının savunduğu koşullardı."[4]

Maamafih İngilizler sınırlar konusunda herhangi bir kayıba uğramadılar. Buna karşın biz 1.Dünya savaşı ve daha önceki işgalleri de hukuken kabul etmişizdir. Yunanlılardan savaş tazminatı almadığımızı da unutmayalım. Bunlar Lozan'daki maddi kayıplarımız. Ancak asıl felaket olan manevi kayıplarımızdır. 

 Üstte de belirttiğimiz gibi Lozan'ın İngiltere için asıl mühim konusu Türkiye'nin İslami kimliğinin yok edilmesiydi. İngilizler Anadolu'da kurulacak müstakil bir Türk devletinden çekinmiyorlardı.[5] Onların çekindikleri nokta, Osmanlı'nın aynı milli mücadele döneminde olduğu gibi hilafet makamı arkasına sığınarak tekrar yükselmesiydi. Bu kabul edilemezdi. Bu nedenle hilafet makamının yok edilmesi ve Türkiye artık İslam aleminin lideri olmaması gerekiyordu. 

 İngilizler Lozan'daki diplomatik oyunlarıyla emellerine ulaştılar. Türkiye'de halifelik kaldırıldı, yapılan inkılaplar hep batıya dönük oldu. Burda ilginç bir noktaya parmak basmak lazımdır. Lozan konferansı esnasında Mustafa Kemal İzmitte, Bursa'da, Balıkesir'de hilafeti göklere çıkartan konuşmalar yaptı. Peki ne oldu da hemen birkaç ay sonra halifelik kaldırıldı? Lozanın imza edilmesinden sonra da halifelere ve sultanlara etmedik küfür bırakılmadı. Sadece birkaç ay içinde bu değişim nasıl olmuştu? Yoksa Lozan'da verilen sözler yerine mi getiriliyordu?

 İngilizler, sulhte en aceleci davranan ülkeydi. Milli mücadelenin başarıya ulaşmasının ardından hemen sulh yapılması gerektiğini söylediler. Ancak ilginçtir ki Lozan'ı imza eden son ülke de İngiltere'dir. İngilizler ilk önce Türk heyetinin Lozan'da verdiği sözlerin yerine getirilmesini bekledi. Nitekim halifelik kaldırıldı, ardından İngilizler Lozan'ı imzaladı. İngiliz yazar Philip Graves'in şu tespitini eklemek isterim: 

"Turk Cumhuriyetcileri, Musluman vatandaşları olan herhangi bir devlet icin her zaman guclukler
yaratabilecek bir kurumu; makam-ı hilafeti ortadan kaldırmakla, niyetleri oyle olmasa da, Britanya Imparatorluğu'na olağanustu bir iyilik yapmışlardır."[6] 

 Bunca kayıbımız varken Lozan'a nasıl zafer diyebiliriz? Lozan muazzam bir imparatorluğun han-ı yağmasıdır. Biz Lozan'da Osmanlı mirasından vazgeçeceğimizi taahüt ettik. İslam kimliğimizden vazgeçtik. Milli mücadele döneminde sayısız yararları görülen hilafeti lağvettik. 1000 yıllık İslam hukukundan vazgeçip batılıların hukukunu kopyalayıp uyguladık. Bundan sonra genleri değiştirilmiş bir milletin yeniden kuvvetli bir devlet kurması çok zor olacaktı. Bu nedenle İngilizler amaçlarına ulaşmıştılar.  Lozan Muahedesinden sonra, İngiltere Avam Kamarası'nda Türklerin istiklalini niçin tanıdınız? diye yükselen itirazlara Lord Gürzon'un verdiği cevap konuyu özetler niteliktedir:

" İşte asıl bundan sonra ki Türkler bir daha eski satvet ve şevketlerine kavuşamayacaklardır. Zira biz onları maneviyat ve ruh cephelerinden öldürmüş bulunuyoruz."[7] 

 Lozan'da esas başarının İngiltere başta olmak üzere müttefiklere ait olduğu aşikardır. İngiltere ne istediyse onu elde etmiştir. Boğazlardan  geçiş serbestisi, Batı Trakya'nın Yunanlara bırakılması, Yunanlılardan savaş tazminatı alınmaması, Antakya ve İskenderın'un sınırlar dışında kalması, Musul meselesinin hallinin sonraya bırakılması netice olarak İngilizlere terki, Türkiyenin verdiği hiç de küçük olmayan tavizler.[8] Peki bizim kazandıklarımız nedir? Barış ortamı ve Türkiye Cumhuriyetinin tapusu. Bu kadar. Biz Lozan'a devletsiz gittik. Ve devlet olabilmek İsmet İnönü'nün deyişiyle büyük fedakarlıklar yaptık. Bu fedakarlıklar sonucu Lozan bir hezimet oldu. Şöyle diyor İsmet İnönü:

"Eğer dünyada tek kimse çıkıp da bana 'Daha yapılacak fedakârlıklar vardı, şu kararı almalıydınız' diyebilirse onları yapmaya razı olurum. Ben fedakarlığı son haddine vardırdım. Toprak meselelerinde kendi zararımıza ve müttefiklerin lehine kararlar aldık. Azınlıklar meselesini müttefiklerin dilediği gibi hallettik. Boğazların serbestliğini kabul ettik. Düyun-u Umumiye yönetiminin faaliyetinin devamına razı olduk. Bütün fedakârlıkları yaptım, her şeyi kabul ettim, fakat memleketin iktisadi esaretini reddettim."[9] 

 Bu cümleleri aldığımız kitap İsmet İnönü tarafından zamanın parasıyla 5 Bin liraya yazdırılan Ali Naci Karacan'ın kaleme aldığı Lozan kitabıdır.  Yani bu cümlelerin uydurulmuş olma ihtimali yoktur. Burda ulusalcılara bir soru yöneltmek elzem. Lozan'a zafer diyorsunuz. O halde Lozan'ın bir de mağlubu olmalıdır. Bu mağlup kim? İngiltere mi? Bütün yazı boyunca neler kazandıklarını gördük zaten. Peki Fransızlar mı? İtalyanlar mı? Savaş tazminatı dahi ödemeyen Yunanlar mı? Bu Lozan'ın mağlubu kimdir? Çok açıktır ki Lozan'ın mağlubu biziz. Lozan'da İngilizleri temsil eden Lord Gürzon, İngiltereye döndüğünde ala-yı  vala ile karşılanmış.[10] İngilizler Lozan'da mağlub olan bir diplomatı neden alayla karşılasınlar? 

 Binaenaleyh, Lozan kemalistlerin dediği gibi eşsiz bir zafer değildir. Çok açık bir hezimettir. 


İsmet inönü 1923 de lozan antlaşmasını imzaladığında 100 yıllık yapılan bir ant-laş-maydı 100 yil sonra boğazlar bizim musul ve kerkük bizim güdümümüzde olacak...
Musul ve kerkük 500 bin sterline 100 yıllığına ingilizlere devredilmişti evet o anlaşmanın bitmesini istemeyenler yeniden o düzeni devam ettirmek için ışid terör örgütünü kullanmaya başladılar...
Bu bölgede yani doğudaki pkk konumuna gelelim... Bu bölgede musul kerkükle olan bağımız yüzyıllar öncesine dayanıyor...
ingiliz ve mason locasıyla kağıt üzerinde ismet paşa bu yerleri 500 bin sterline satmıştı bunun neticesinde musul ve kerkük petrol gelirlerinin %12 sinin parası türkiyeye aktarılıyordu...
Bunu kimsebilmez türk tarih kitaplarında yazmaz....şimdi ismet paşanın o dönemde buraları vermesiyle mason localarının desteklemesiyle asala ermeni terör örgütün bitirilmesiyle oyuncu değişikliğine gidildi ve1978 yılında pkk sahaya sürüldü ...
1980 de faaliyet göstermeye başladı 1983 yılında ilk kez turgut ozal başbakan olduğunda o zaman pkk ortaya çıktı yani özalın göreve gelmesiyle bizlere aslında ayağınızı denk alın mesajı verildi...Evet biz sizi takip ediyoruz mesajıydı... Bilmezlerki türklerin var olma sebebleri atalarından aldıkları biattır... Şimdi aslın da pkk bir piyondur burda 2inci dünya savaşı bittikten sonra artık gerçek silah devri kapandı tam bir ajan devlet ve ekonomi enerji alanlarında yeni bir küresel savaş başladı....
O yüzden bunları bildikleri için bize her on yılda bir... Sizin kafanızı kopartırız demeye çalıştılar ve her on yılda bir askeri darbe yaptılar...Gerek paralel ile gerek oyunlarla ama bu sefer ilk defa oyun tutmadı...
Şimdi gelelim 17-25 aralık operasyonlarının can alıcı noktasına...Neden mi düzenlendi... Amaç ayakkabı kutusu değildi amaç Tayyip Erdoğanı devirip halk obankası üzerinden gelecek olan paranın üzerine çökmekti...
Çünkü ordaki rakam küçük rakam değil ordaki rakam 120 milyar dolardır bu rakam küçümsenecek bir rakam değildir şimdi burdaki oyuna gelince şöyle oldu barzani 2010 yılında gazetecilere röportajı oldu ve Erdoğan barzaniyi yanına çekti... Bak bizimle olmazsan başını ezerler haberin olsun mesajı verdi...Ona oda kuzey ırakta yapılan bir röportajda dediki ben türkiye ile toprak bütünlüğü birleştirmek istiyorum dediği anda dünya medyasına bomba gibi düştü...Kimse barzani den böyle bir açıklama beklemiyordu...
Şimdi burda barzani ben halkımla referandum yapıp türkiye ile birleşmek istiyorum dediği anda hem barzaniye yönelik yaptırımlar arttı sonra aynı anda bir gecede ışid terör örgütü kuruldu... burda oyun kurucular piyonları ışidi öne sürdü...Erdoğan oynanan oyunların farkındaydı bütün hesaplamalar yapılmıştı...Kuzey ıraktan gelecek olan petrol gelirlerinin parası halk bankasına yatacaktı bunu bilen mason locasının zoruna gitti elbette taş koymak istiyorlardı...
İşte ondan paraelin eli görüldü işte o andan sonra bütün taşlar yerindeydi... erdoğanın arkası çok güçlüydü şimdi burdaki 17 ve 25 aralık opersayonları halkbankı ele geçirmek için tasarlanmıştı...O ayakkabı kutusunun içindeki para vakıf parasıydı elbette bankada kayıt dışı tutulamazdı o yüzden halkbankası müdürü o parayı evinde muhafaza ediyordu...
Evet o yüzden Halk Bankası müdürünü iletişimle takibe aldılar sonrası malum işte ordaki para kimin biliyormusunuz ordaki para bosnadaki müslüman kardeşlerimizin vakıf için kurdukları ve eğitim için tasarlanan bu para erdoğanın talebi doğrultusunda kurulacak olan bir paradır...Rıza Serrafa gelince Uluslar arası Ticaret yapıyor iranda çok güçlü bağlantıları var bu adamın çünkü iranın içinde uyanmamış hücreler var bakın yakın gelecek tarihte tebriz karışacak nasıl onlar bize bunu yapıyorsa göz dağı verdi aslında Erdoğan bana ilişirseniz sizi karıştırırım dedi...
O yüzden iran sessiz kalıyor...Şimdi bak boğazlardan cebeli tarık boğazından geçişlerde ispanya yıllık 9 milyar dolar para alıyor...Panama kanalı yıllık 5,5 milyar dolar para alıyor... Süveyş kanalı da yıllık 21 milyar dolar para kazanıyor...Fakat istanbul boğazın dan Türkiye zerre kadar para alınmıyor...Bunlar hep lozan antlaşmasında oldu kanal istanbul projesi bu yüzden ortaya çıktı...Çünkü daha 8 yılımız var 2023 e o yüzden Erdoğan bu porjeyi gerekirse hayata geçirim dedi...
O yüzden ingiliz ve almanlar havalimanı ve 3üncü boğaz köprüsünü istemiyorlar...Çünkü para akışı muslukları kesiliyor biz türk milleti yeterki Recep Tayyip Erdoğan arkasında kaya gibi sağlam durmasını bilelim...Bu küresel mücadeleden allahın izniyle galip çıkacaktır.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder