“Laik”tir!..
“Atatürkçü”dür,
“Devrimlere sıkı sıkıya bağlı”dır!..
Dolayısıyla, Necip Hablemitoğlu’na düzenlenen “suikast”ın aydınlatılması yolunda atılacak bir adım, ilk önce “Cumhuriyet’i sevindirmeli” değil midir?..
O halde;
Bu “örtbas” çabası niye?..
Yoksa, Cumhuriyet de;
“Paralel’in kucağına” mı oturdu?..
Dediğim gibi;
Gerisini bilmem ama, “Necip Hablemitoğlu cinayeti” aydınlığa kavuşturulursa, diğer “Faili meçhul cinayetler”in arkası çorap söküğü gibi gelir ve bu “suikast”ları kimlerin işlediği tek tek ortaya çıkar!..
ALMANLAR MI ÖLDÜRDÜ?
Malûm;
Necip Hablemitoğlu, 18 Aralık 2002 tarihinde, Çankaya Portakal Çiçeği Sokağı’ndaki evinin önünde öldürüldü!.. “Ruger marka silah”tan çıkan “2 boş kovan” dışında delil bulunamadığı için, Hablemitoğlu cinayeti, yıllardır “faili meçhul cinayetler rafı”nda tutuluyor!..
Başbakan Tayyip Erdoğan’ın; “Bu ülke Hablemitoğlu cinayetini yaşamış, sonra da her şeyi örtbas etmiş bir ülkedir” dediği noktada; uzun yıllar Almanya’da yaşamış olan ve adını “Nazi Avcısı” olarak duyuran yazar Talip Doğan Karlıbel o yıllarda önemli bir iddiayı ortaya atıyor ve diyordu ki;
“Necip Hablemlitoğlu’nu Alman GSG 9 timleri öldürdü.”
Araştırmacı yazar Talip Doğan Karlıbel’e göre; Bergama ve Alman Vakıfları üzerine araştırmalar yapması dolayısıyla Doç. Dr. Necip Hablemitoğlu, Almanların öfkesinin odağında bulunuyordu.
Karlıbel şöyle diyordu:
“Dünyanın herhangi bir yerinde çıkarılan bir gram altın, bu cevherden büyük gelir elde eden Almanya’yı rahatsız eder. Almanların, Bergama’da altın çıkarılmamasına yönelik sergilediği ‘çevreci’ oyun bu çalışmalarının en önemli bölümünü oluşturuyor.
Hablemitoğlu, Türkiye’deki gizli Alman faaliyetleri üzerine ciddi araştırmalar yapan önemli bir bilim insanıydı. Hablemitoğlu’nun yaptığı bir diğer çalışma da Alman gizli servisi BND üzerineydi. Türkiye’de sürdürdükleri faaliyetlerin boyutu ve verdikleri zararları üzerineydi. Necip Hoca, BND’nin Alman vakıfları üzerinden PKK ve birçok yıkıcı ve bölücü örgüt ve derneklere finansal kaynak sağladığını dile getiriyordu.”
Karlıbel, Alman gizli servisi BND’nin 2002’de yayınlanan“Türkiye raporu”nda Hablemitoğlu’nun; “Türkiye’de baş Alman düşmanı” olarak nitelendirildiğini ve en kısa zamanda bu tutumundan vazgeçirilmesi gerektiği ifade edildiğini savunuyordu...
Cinayetten 3 gün önce BND’nin talimatıyla GSG 9 timinden 9 kişilik bir timin İstanbul’a geldiğini ve suikasttan 2 gün sonra Türkiye’den ayrıldıklarını bildiren Karlıbel, tartışılacak sözlerini şöyle tamamlıyordu:
“Ne ilginçtir ki, bu timlerin uğradıkları her yerde birileri suikasta kurban gitmektedir. Tim, İstanbul’daki Alman Başkonsolosluğu’nun Tarabya’daki misafirhanesinde kalmıştır. GSG 9 timleri son 5 yıl içerisinde Türkiye’ye 5 kez gelip gitmiştir.”
CEMAAT’İ DE ARAŞTIRIYORDU!
İyi de;
Karlıbel’in iddia ettiği gibi, “Cinayeti Almanlar işlemiş” ise, Cemaat’teki ve “Paralel medya”daki bu panik niye?..
Nihayetinde;
“Savcı’nın talimatı”nı yerine getiren Emniyet, “ipuçları”nı değerlendirir ve “Almanya”ya ulaşırsa, hesabını onlar verir!.. Cemaat, niye paniğe kapılıyor ki?..
Ne var ki;
Necip Hablemitoğlu’nun araştırmaları sadece “Alman Vakıfları” ve “Altın”la sınırlı kalmamış,“Fetullah Gülen Yapılanması”nı da mercek altına almıştı.
Evet, Hablemitoğlu’nun “bastırmak için bir türlü yayınevi bulamadığı” bir çalışması daha vardı.
“Köstebek...”
Bilgisayarında kayıtlı çalışmasında, Alman Vakıfları ilişkilerini anlatmıştı.
Hablemitoğlu, “Yayınlayamadığı kitabı Köstebek”te, Fetullah Gülen’i “CIA Ajanı” olmakla itham ediyor ve “Nuh Mete Yüksel’in iddianamesi”ne de giren “suçlama”larını şöyle sürdürüyordu:
• ABD’nin tüm dünyadaki tarikatlara ön gördüğü modeli ülkemizde Fetullahçılar uyguluyor. Laik Cumhuriyetimiz için en büyük tehdit olan bu tarikatın arkasındaki dış desteğin ABD olduğunu, Türkiye’de ve dünyada bilmeyen yok.
• Hocaefendi, kalabalık mahiyeti ve 24 saat yanından eksik olmayan doktorlarıyla birlikte Pennsylvania eyaletinde özel bir çiftlikte yaşıyor. Çiftliğin bulunduğu bölge FBI koruması altında. FBI tarafından Fetullahçılara 1991 yılında tahsis edilen bu çiftlikte, YÖK ya da MEB tarafından bu ülkeye gönderilen Fethullahçı yüksek lisans öğrencilerinin örgütlenme toplantıları gerçekleştirdikleri biliniyor. CIA yetkilileri ile Eyalet valisinin temasları sonucunda, cemaatin eyalet sınırları içinde bir de okul açtığı gelen duyumlar arasındadır.
• ABD Büyükelçiliği ve konsoloslukları, hocaefendilerini ziyaret edecek tüm ziyaretçilerin vize problemini 10 yıllık vize vererek, çözümlemektedir.
• Bizzat kendi yandaşlarının açıklamalarına göre hocaefendi yakın zaman öncesine kadar, Türk devletinin istihbarat örgütlerine ajanlık yapmaktaydı. CIA ile bağlantısının gelişmesinden sonra bu tür enformasyon hizmeti statüsü içinde bir süre daha devam etti. Ta ki bu çarpık ilişkiyi Türk Silahlı Kuvvetleri ve MİT fark edinceye kadar, kamuoyu; onları barışın simgesi olarak tanımaya devam etti.
• Fetullahçılara göre, Humeyni bir gün nasıl İran’a dönmüşse, hocaefendileri de öyle anlı-şanlı dönecek ve Çankaya’ya oturacaktır.
• Bir taraftan ABD ile ilişkilerini sürdüren Fetullahçılar, diğer taraftan Vatikan, Fener Rum Patriği, Musevi Hamam Başısı derken, çeşitli ülkeler arası kuruluşlarla da paslaşmaya başlamışlardır.
Necip Hablemitoğlu ve Nuh Mete Yüksel’in bu “suçlama”ları; Fetullah Gülen’in o yıllardaki avukatı Fethi Ün tarafından yalanlandı ve hatta aleyhlerinde “dâvâ” açıldı!..
İzmir 13. Asliye Hukuk Mahkemesi; 2000 yılında, Necip Hablemitoğlu’nu “suçlu” buldu ve“Fetullah Gülen’e 1 milyar lira manevî tazminat ödemeye” mahkûm etti.
ZİYARETÇİLER KİMLERDİ?
Ne var ki;
“Aradan 14 yıl geçtikten sonra”, sadece Necip Hablemitoğlu Suikastı değil, diğer “faili meçhul suikastlar” da yeniden masaya yatırıldı ve geniş şekilde soruşturulacak!..
Ben, bu vesileyle bir “duyum”umu aktarmak istiyorum... Kulağıma gelen “söylenti”lere göre;Necip Hablemitoğlu, sanıyorum “Köstebek” adlı kitabını yazdıktan sonra, “ziyaretine birileri geldi” ve ona dediler ki; “Sen, bu kitabından kaç para kazanmayı bekliyorsun?”
Necip Hablemitoğlu, “800 bin dolar” deyince, kendisini ziyaret eden kişi veya kişiler, “Bu para çok” dediler ve ona “500 bin dolar” teklif ettiler!..
“Bu parayı sana vereceğiz ama kitabı, kesinlikle piyasaya vermeyeceksin!”
“Tamam” dedi Hablemitoğlu... İddialara göre “500 bin dolar”ı aldı ama bir yandan da “kitabını basacak yayınevi aramaya” başladı!..
İşte o zaman ipler koptu!..
Sonra, gazetelerde o haber çıktı:
“Necip Hablemitoğlu, 18 Aralık 2002 günü Çankaya’daki evinin önünde, saat 20.30 sıralarında uğradığı silahlı saldırı sonucu hayatını kaybetti!”
Ona “suikast” düzenleyenler, “kitabı yayınlamaması şartıyla 500 bin dolar ödeyen ziyaretçileri” miydi, yoksa “Alman timi” miydi?..
Bu cinayet, “18 Aralık 2002 tarihinden bu yana karanlıkta”dır ve işte şimdi “aydınlatılması”yönünde bir “soruşturma” başlatılmıştır!..
O halde, bu “panik” niye?..
Yazar Necip Hablemitoğlu, 18 Aralık 2002 tarihinde evinin önünde uğradığı silahlı saldırı sonucu hayatını kaybetmişti. Aradan geçen zamana rağmen faillere ulaşılamadı. Dosya, faili meçhuller rafındaki yerini aldı. Ancak, Emniyet Genel Müdürlüğü (EGM) İstihbarat ve Terörle Mücadele (TEM) birimleri, bir yıl önce dosya üzerinde yeni çalışma başlattı. Dosyadaki veriler yeniden didik didik edildi. Cinayetin ardından bir ihbar mektubu üzerine emekli Albay A.U.’nun takibe alındığı, dosyada emekli Astsubay T.Ü. ile 2002-2004 tarihleri arasında telefon görüşmeleri yaptığına ilişkin bilgilerin yer aldığı fark edildi. Bunun üzerine, Telekomünikasyon İletişim Dairesi’nden (TİB) alınan veriler incelendi. Ayrıca cinayetten sonra söz konusu iki isim arasındaki telefon görüşmelerinin dökümü yeniden yapıldı.
Telefonlara ait ‘baz’ verilerinden, T.Ü.’nün suikast öncesi ve sonrasında Ankara’da olduğu sonucuna ulaşıldı. Söz konusu şahıs adına kayıtlı telefonların, 15-21 Aralık 2002 tarihleri arasında Ankara’da sinyal verdiği görüldü. T.Ü.’nün Albay A.U. ile telefon görüşmeleri yaptığı, karayoluyla Antalya’dan Ankara’ya geldiği, saldırıdan birkaç gün önce Necip Hablemitoğlu’nun evinin olduğu Portakal Çiçeği Sokağı’na giderek incelemelerde bulunduğu belirlendi. Cinayetin hemen ardından olay mahallinde A.U. ile Olay Yeri İnceleme ekiplerinin çalışmalarını takip eden astsubayın 21 Aralık tarihinde karayoluyla Ankara’dan Antalya’ya döndüğü anlaşıldı.
Son bilgiler ışığında dosyayı didik didik eden polis, Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı’na gönderilmek üzere yeni bir dosya hazırladı. Cinayetin ardından gerçekleşen telefon trafiği dosyada ayrıntılarıyla yer aldı. Emekli albayın, T.Ü.’ye, “Antalya’daki malzemeleri kaldırın. Ortada bir şey bırakmayın. Dikkatli olun.” dediği kayıtlara yansıdı. Polis, T.Ü.’nün de ikamet ettiği Antalya’daki bazı adreslere baskın yapmasına rağmen söz konusu malzemelere ulaşılamadı. Ancak, Ergenekon operasyonunun başlamasının ardından Antalya’da metruk bir arazide çok sayıda mühimmat bulundu. Bunun emekli Albay A.U.’nun telefonda belirttiği malzemeler olduğu ortaya çıktı.
İhbar mektubu: Albay A.U. suikastin faillerini biliyor
Necip Hablemitoğlu cinayetini araştıran polis, İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı’na ulaşan bir ihbar mektubunun da üzerinde duruyor. Alınan bilgilere göre mektupta, emekli Albay A.U.’nun Necip Hablemitoğlu suikastı ile ilgili olarak önemli bilgilere sahip olduğu ileri sürülüyor. A.U.’nun Hablemitoğlu’nun faillerini bildiği iddia ediliyor. Aynı şekilde Hablemitoğlu olayı ile ilgili olarak Ergenekon sanığı Ergun Poyraz’ın da bazı bilgilere sahip olduğu aktarılıyor. Mektuptaki bir diğer değerlendirme ise ‘Hablemitoğlu’nun o dönemde bu kişilerle güçlü bir irtibatı olduğu, yazdığı birçok kitapta bilgi ve belgeleri kendisine A.U.’nun temin ettiği, ancak aralarının açılmasının ardından Hablemitoğlu’nun hedef haline geldiği’ yönünde.
‘Hablemitoğlu cinayeti için 1 milyon dolar teklif edildi’
Ergenekon sanıkları arasında yer alan Osman Yıldırım, 12 Mart 2008 tarihli ifadesinde Hablemitoğlu cinayeti ile ilgili olarak şunları söylemişti: “Aralık 2002’de İbrahim Genç, Veli Küçük, Muzaffer Tekin, Esen Türkyılmaz ve Osman Gürbüz’ün de bulunduğu bir yazıhanede Gürbüz, bana ‘Necip Hablemitoğlu’nu öldürebilir misin?’ diye sordu. Bunun karşılığında da 1 milyon dolar vereceklerini söyledi. Ben ise kendisini tanımadığımı söyledim, bundan dolayı da tekliflerini reddettim. Bunun üzerine Veli Küçük, Osman’a dönerek, ‘Osman bu iş gene sana düştü’ şeklinde talimat verdi. Daha sonraki günlerde Hablemitoğlu’nun öldürüldüğünü duydum. Olaydan 6-7 ay sonra Gürbüz, bana ‘Hablemitoğlu’nun parasını masalarda bitirdik’ dedi.”
Üç yazarın şüpheli ölümü FETÖ iddianamesinde
İzmir'deki FETÖ iddianamede, Necip Hablemitoğlu, Haydar Meriç ve Aytunç Altındal gibi gazeteci yazarların şüpheli ölümlerine de yer verildi.
İzmir'de FETÖ/PDY'ye finansal destek sağlanmasına yönelik hazırlanan iddianamede, örgüt aleyhine kitap yazan Necip Hablemitoğlu, Haydar Meriç ve Aytunç Altındal gibi gazeteci yazarların şüpheli ölümlerine de yer verildi. İddianamede, "Henüz kitabı basım aşamasına gelmemiş Ahmet Şık ile bu konuda kitap yazan Hanefi Avcı ve Nedim Şener'in uzun süre tutuklu yargılandıkları davalarla susturulmaları ve susturulmak istenmeleri üzerinde dikkatle durulması gereken bir konudur" denildi.
İzmir Cumhuriyet Savcısı Zafer Dur'un FETÖ/PDY'ye finansal destek sağlanmasına yönelik başlattığı soruşturma kapsamında 2'si tutuklu 3 sanık hakkında hazırlanan ve İzmir 2. Ağır Ceza Mahkemesince kabul edilen 56 sayfalık iddianamede, örgütün kuruluşundan yapılanmasına, devlete sızmasından 3 gazeteci yazarın şüpheli ölümüne kadar birçok konuya yer verildi.
İddianamede, 15 Temmuz darbe girişiminin ardından FETÖ'nün silahlı terör örgütü olduğunun daha anlaşılır hale geldiği, örgütün firari elebaşı Fetullah Gülen'in 75 yaşında ve ilkokul mezunu olması, 1999'dan bu yana ABD'de yaşaması göz önünde bulundurulduğunda, şahsi gayret ve yeteneklerle bu kadar büyümesi ve devletin varlığı için büyük öneme sahip kurumların içinde hayati birimlerine yerleşmesinin mümkün olamayacağı belirtildi.
Uluslararası desteğe sahip olmadan 160 ülkede okullar açıp yönetmenin hayatın akışına ters bir durum olduğu vurgulanan iddianamede, Gülen'in ABD'ye gittiği tarih ile terör örgütü elebaşı Abdullah Öcalan'ın Türkiye'ye teslim edildiği tarihe de dikkat çekildi.
FETÖ İLE MOON TARİKATI BENZERLİĞİ
İddianamede, FETÖ'nün Türk Silahlı Kuvvetleri, emniyet teşkilatı, yargı, mülkiye ve istihbarat birimlerinde etkin konuma gelip devleti "esir" alacak bir pozisyonda bulunmasının dış güçlerin desteği olmadan gerçekleşemeyeceği kaydedildi.
Örgüt üyelerinin kod isimler kullandığı bildirilen iddianamede, her meslek grubuna "imam" tayin edilmesi, "imamlar" aracılığıyla üyeler arasında iletişim kurulması, üst düzey örgüt mensuplarının gerçekleştirdiği toplantılarda katılımcıların özel ve mesleki soru sormalarına sınırlama getirilmesi, hücre şeklinde örgütlenen yapıda bir hücrenin çökmesi halinde diğerlerine ulaşılamaması gibi tespitler sebebiyle FETÖ'nün "dini duygularla kurulmuş bir yapı" söylemlerinin gerçeğe aykırı olduğu ifade edildi.
FETÖ/PDY'nin sözde sivil toplum cemaati görünümlü yapısının CIA'nın öngördüğü "Mormon, moon, scientology" gibi tarikat yapısına tıpatıp uyduğuna işaret edilen iddianamede, CIA'nın bu modellerle tarikatları birer sivil toplum örgütü şeklinde yapılandırarak toplumu değiştirip dönüştürmeyi amaçladığı, bu örgütün de onlarca yıldır eğitim, ekonomi, sağlık, politika, teknoloji ve kültürel sistemlerin dayalı olduğu kamusal alanlarda oluşturduğu yönetim sisteminin bunu amaçladığı aktarıldı.
ŞÜPHELİ ÖLÜMLER
Gazeteci yazar Necip Hablemitoğlu'nun "Köstebek" isimli kitabına da kaynak olan emniyetteki yapılanmayı deşifre eden raporları düzenleyen dönemin emniyet müdürlerine gözdağı verildiği, FETÖ'ye yakın duranların önünün açıldığı, "dokunanın ise yanacağı" bir yapı oluşturulduğu belirtilen iddianamede, şunlar kaydedildi: "Gülen'in CIA, MI6 ve BND gibi yabancı istihbarat örgütlerine taşeronluk yaptığı, taşeronluk yaptıkları istihbarat örgütleri adına hareket ederek karşı devletlerin istihbarat birimlerinde kadrolaşma yoluna gittiği uzun süredir özellikle araştırmacı yazarlar tarafından dile getirilen konular
arasındadır. Örgütün bu şekilde sızdıkları devletin gücünü, devleti savunanlara karşı kullanacak düzeye gelmeleri konusunda uluslararası düzeyde yardım aldıkları konusunda da ciddi kaygılar bulunmaktadır. Bu konuda araştırma yapan ve kitap yazan Necip Hablemitoğlu, Haydar Meriç ve Aytunç Altındal gibi gazetecilerin FETÖ bağlantısı nedeniyle şüphe taşıyan ölümleri, henüz kitabı basım aşamasına gelmemiş Ahmet Şık ile bu konuda kitap yazan Hanefi Avcı ve Nedim Şener'in tutuklu olarak uzun süre yargılandıkları davalarla susturulmaları ve susturulmak istenmeleri üzerinde dikkatle durulması gereken bir konudur."
arasındadır. Örgütün bu şekilde sızdıkları devletin gücünü, devleti savunanlara karşı kullanacak düzeye gelmeleri konusunda uluslararası düzeyde yardım aldıkları konusunda da ciddi kaygılar bulunmaktadır. Bu konuda araştırma yapan ve kitap yazan Necip Hablemitoğlu, Haydar Meriç ve Aytunç Altındal gibi gazetecilerin FETÖ bağlantısı nedeniyle şüphe taşıyan ölümleri, henüz kitabı basım aşamasına gelmemiş Ahmet Şık ile bu konuda kitap yazan Hanefi Avcı ve Nedim Şener'in tutuklu olarak uzun süre yargılandıkları davalarla susturulmaları ve susturulmak istenmeleri üzerinde dikkatle durulması gereken bir konudur."
OPERASYON
FETÖ/PDY'ye finansal destek sağlanmasına yönelik soruşturma kapsamında İzmir Emniyet Müdürlüğü Mali Suçlarla Mücadele Şubesi ekiplerince 18 Şubat'ta düzenlenen operasyonda, ABD'den dönen iş adamı Emir Ağbaş ve Mehmet Çelikaslan, İzmir Adnan Menderes Havalimanında gözaltına alınmış, İzmir ve İstanbul'da Ağbaş'a ait 8 adreste arama başlatılmıştı. Ağbaş ve Çelikaslan tutuklanmış, şirket çalışanlarından Selami Başaran ise tutuksuz yargılanmak üzere salıverilmişti.
Soruşturmayı yürüten Cumhuriyet Savcısı Zafer Dur, 2'si tutuklu 3 sanık hakkında hazırladığı iddianamenin İzmir 2. Ağır Ceza Mahkemesince kabul edilmesiyle sanıklar hakkında Türk Ceza Kanunu'nun ilgili maddeleri kapsamında "silahlı terör örgütü üyesi olmak" ve "Terörizmin Finansmanının Önlenmesi Hakkında Kanun'a muhalefet" suçlamalarıyla 5 ila 10 yıl arasında hapis cezası istemiyle dava açılmıştı.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder