Sol kanadın yazarlarından Ceyhun Demirtaş 2008 yılında yazdığı bir makalede Bay Ekmel’i şöyle anlatıyor:
“12 Temmuz 2004 tarihli Nokta dergisine bakılırsa, ‘Atatürk’e karşı olduğu için şapka devrimi üzerine ülkeyi terk edip Kahire’ye yerleşen son şeyhülislam Mustafa Sabri Efendi’nin yardımcısı Şeyh İhsanoğlu’nun oğlu olan Ekmeleddin İhsanoğlu’ 1943 yılında Kahire’de doğmuş.
1966’da Kahire’deki Ain Shams Üniversitesi Fen Fakültesi Fizik-Kimya Bölümü’nü bitirmiş ‘bir Mısır vatandaşıdır’ ve ‘bir süre El Ezher Üniversitesi’nde de çalışmıştır’.
İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi’nce 1995’de kendisine armağan olarak yayımlanmış Feza Günergun’un hazırladığı Osmanlı Bilimi Araştırmaları adlı kitapta verilen bilgilere göre de ‘Kahire’de organik kimya konusunda yüksek lisans yapan’ İhsanoğlu ‘1970 yılında Türkiye’ye gelerek Ankara Üniversitesi Fen Fakültesi’ne asistan olarak girmiş, 1974 yılında organik kimya üzerine doktora yapıp, 1975 yılında gittiği İngiltere’den döndükten sonra da 1978’de Ankara Fen Fakültesi’nde organik kimya doçenti olmuştur.
Gene Nokta dergisindeki bilgilere göre, ‘Türkiye’deki ilericilik o kadar ileri gitmişti ki, Kur’an’ın böylesine şiirsel bir mealinin varlığı herkes için zararlı olabilir’ diyerek 1936’da İstanbul’da ölen Mehmet Akif’in ‘Mısır’da kaleme aldığı Kur’an-ı Kerim’in Türkçe çevirisini’ güya ‘vasiyeti üzerine yakıp yok ettiğini’ söyleyen Ekmeleddin İhsanoğlu’nun yıldızı ise, asıl 12 Eylül darbesinden sonra birden olağanüstü parlamıştır. Daha 1980 yılında, Suudi parasıyla Kenan Evren’in Yıldız’da bir köşk bağışlayıp kurdurduğu İslam Konferans Örgütü’ne bağlı İslam Tarih Sanat ve Kültür Araştırmaları Merkezi (IRCICA) direktörlüğüne getirilmiştir hemen.
1984 yılında da, Kimya Doçenti iken Kültür ve Bilim Tarihi Profesörü yapılıp, İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi’nde YÖK’ün kurdurduğu ‘Bilim Tarihi Bölümü’ başkanlığına atanmıştır.
Sanki bu tarihten itibaren ‘Türk Kültür ve Sanatı’ veya ‘Osmanlı Kültür ve Sanatı’ terimleri yerine ‘İslam kültür ve sanatı’ terimi planlı biçimde yerleştirilirken, ‘Türk-İslam sentezi’ tezi de politikada egemen kılınmıştır.
Ne zaman nasıl profesör olduğu belli değil.
Gerçekten, Sayın İhsanoğlu asistan olabilmek için ne zaman TC vatandaşlığına geçmiştir acaba?
Kahire’de okuduğu üniversitenin denkliği ne zaman kabul edilmiş, ‘kimya doçenti’ iken birden ‘kültür ve bilim tarihi profesörlüğü’nü hangi üniversitede, hangi çalışmasıyla kazanmıştır?
Bu soruları, taaa 14 Ağustos 2000’de Cumhuriyet’te çıkan ‘Gerçekten Kimdir Bu Prof. Ekmeleddin İhsanoğlu’ adlı yazımda da sormuştum. Nasıl unuturum...
İstanbul Üniversitesi Rektör yardımcısı Prof. Nur Serter de beni arayıp ‘teşekkür’ etmiş ve ‘yazım üzerine İhsanoğlu’nun üniversitedeki dosyasını getirtip incelediğini, ancak nerede ne zaman profesör olduğuna dair dosyada da bir bilgi bulunmadığını ve hemen YÖK’e yazıp profesörlük dosyasını istediğini, gelir gelmez de bir kopyasını bana göndereceğini’söylemişti.
Demek, iyi saatte olsunlar buna da izin vermemişler. ‘Binmişiz bir alamete, gidiyoruz kıyamete’ dostlar, bari zebanileri iyi tanıyalım ....’ ”
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder