Tepelerden Boğaz'a bakan bu köşk Hüseyin Avni Paşa Köşkü olarak tanınıyor.
Peki Kimdir bu köşklere adını yazdıran Hüseyin Avni Paşa...
Medreselerde eğitim alan, Kur'an-ı Kerim ve Arapça okuyan sıkı DİNDAR bir 1800'lü yıllar genci.
Derken onu orduda görüyoruz.
Hızlı yükselişler ve sonrasında sarayda sadrazamlığa kadar terfi eden hızlı bir hayat.
Saray'da bir selamlık merasimi sırasında Sultan Abdülaziz'in zevcelerinden birine sarkıntılık yapınca sürgüne gönderilir Hüseyin Avni.
İşte o dönemde yemin eder; "Ben bu Padişah'ı tahttan indirip intikam alacağım" der.
İçeceklerine zehir katar ama Padişah tedbirlidir, suikasttan kurtulur.
Hüseyin Avni Paşa Londra'da alır soluğu. "Padişah'a darbe yapacağım." diyerek İngiliz nazırlardan destek sözü alır.
İstanbul'da Mithat Paşa gibi isimlerin yardımıyla ordunun başına gelir.
Yanına çok sayıda Paşa'yı ve devrin ŞEYHÜLİSLAMIHayrullah Efendiyi de alır. "Abdülaziz'in HAL edilmesi için çarşaf kadar fetva veririm" diyen FETVA EMİNİ kazasker Filibeli Kara Halil Efendi de Hüseyin Avni Paşa'nın dümenindedir.
Saraya soktukları üç bahçıvan vasıtasıyla Padişahın bileklerini keserler, intihar süsü verirler.Bu millet Hüseyin Avni Paşalar ve onlara hizmet eden DARBECİ Şeyhülislamlar, fetvacılar döneminden beri hep yönetiliyor.
Başa, açık veya gizli darbelerle hep birilerini seçiyorlar.
Sultan Abdülhamid'e üç defa içerden darbe yaptılar.560'ı Fransız tam 2000'i aşkın yabancı okul vardı o dönemlerde bu topraklarda.
Alman Lisesi Müdürü Richard Pröyzer "Bu okullarda çocuklar Hristiyan ibadetleri ve dualarına katılıyorlar. Hatta bazen disiplinsiz davrandıkalarında affettirmek için HAÇ öptürülüyor.
Müslüman anne babanın haberi oluyor ama sesini çıkarmıyor" diyordu.
İşte böyle bir ortamda Sultan Abdülhamid'in istihbaratına Abdurrahman Efendi diye bir isim başvurdu.
Kendisinin sonradan Protestan Hristiyan'a dönüştürüldüğünü söyledi. İngiliz vatandaşı Papaz Masirkaradis'in evinde darbe toplantılarına katıldığını itiraf etti.
Peki papazın evinde Padişah devirme toplantılarına katılanlar içinde başka kimler vardı?Senadat Hakimi Said Bey, Şura-yı Devlet Azası Aziz Bey, Adliye görevlisi Cemil Bey, Kastamonu Savcısı Reşid Bey, Polis komiserliğinden Hüseyin Efendi, Binbaşı İsmail Efendi vs. vs...
Evet hakimler, savcılar, polis ve bazı komutanlar....
Bir de Nuri bey, Nafiz bey, Acem İbrahim, Ali Ağa gibi İŞADAMLARI...
İngiliz Papaz'ın evinde Devletin Başındakini devirme planları yapan YERLİLER...Hep böyle geldi ve böyle gitti.
Bundan sonra böyle mi gidecek?
İşte bütün mesele bu.
Türkiye'deki gerilimlerin ardında tamamen bu var.
Hüseyin Avni Paşalar'ın köşklerinde yangınlar var çünkü; "Erdoğan İndirilecek" diye hayal edip savaşanlar şimdi"Eyvah Köşk'e çıkacak" diye yanıyor, feryat ediyor.
Yalılarda toplantı üzerine toplantılar yapıyorlar.
Bizim Başbaronun eşi, İngiltere Kraliçesi ziyaret edildiğinde "Türkiye'nin PRENSESİ" diye anons ediliyor.
Hal böyle olursa, tabii ki "Kraliyetler Cumhuriyetlerden daha ilerici" diyen bir muhafazakar dindar CHP tarafından çatı adayı gösterilir....
Ve sonra da Anıtkabir'e çıkarılır...
Ve MHP de onu destekler.
Yahu nasıl olur demeyin Allah aşkına...
Tarihe dalın, yukarıda yazdıklarımın detayına girin...
Sultan Abdülaziz Han’ın tahttan indirilip şehit edilmesine sebep olan sadrazam ve seraskerlerdendir.
Hüseyin Avni Paşa, 1820 yılında Isparta Gelendost’ta doğmuştur. Babasının adı Müezzinoğlu Ahmed’dir. 15 yaşında İstanbul’a geldi. İstanbul’da bir müddet medresede okuduktan sonra 1837 yılında 17 yaşında Harbiye’ye girdi . 1838’de imtihanla onbaşı, 1839 Temmuzunda çavuş, sonra başçavuş oldu. 1842'de 22 yaşında mülazım (teğmen) oldu. 1849 yıIında kurmay yüzbaşı olarak mezun oldu.
1852 yılında binbaşı rütbesi ve "bey" alarak Harbiye'ye taktik öğretmeni oldu. 12 Haziran 1853'te yarbay rütbesiyle Şumnu'ya, sonra Sofya 'ya gönderildi. Burada gösterdiği başarı üzerine miralaylığa terfi etti. Kars muhârebesinden sonra mirlivalığa yükseltildi. 1855 yılında paşa olan Hüseyin Avni, Kırım Harbine katıldı. Kırım, Tuna ve Kafkas cephelerinde harbe katıldıktan sonra 1862’de ferikliğe terfi etti.
Sadrazam Fuad Paşanın himayesinde hızla yükseldi. Harbiye kumandanı ve Şûrâ-yı askerî reisi, daha sonra 1863 yılında müşir (mareşal) rütbesiyle Birinci ordu Kumandanı ve Serasker (bugünkü Milli Savunma Bakanlığı ve Genelkurmay Başkanlığı görevine denk düşen unvan) oldu.
Kaba, görgüsüz ve laubali bir kişiliğe sahip olan Hüseyin Avni Paşa, bir Cuma selamlığı merasimi sırasında sultan Abdülazîz Han’ın zevcelerinden bir kadın efendiye sözle sarkıntılık yapınca, 1865’de vazifeden azledildi.
Bir müddet açıkta kaldıktan sonra 1867’de Girit daha sonra da Teselya valiliklerine tayin edildi. 1868’de Fuâd Paşa’nın tavsiyesiyle Âlî Paşa tarafından tekrar seraskerliğe getirildi. 1871’de Mahmûd Nedim Paşa’nın sadrazamlığı sırasında seraskerlikten azledilerek Isparta’ya sürüldü. Isparta’da on bir ay ikâmet ettikten sonra affedildi. 1872’de Aydın (İzmir) valiliğine görevlendirildi. 1873’de de bahriye nazırlığına getirildi. Aynı sene içinde tekrar serasker oldu.
13 Şubat 1874’te seraskerlik uhdesinde kalmak üzere Sadrazam oldu. 1875’de sadrazamlıktan ve seraskerlikten azledildi. Aydın (İzmir) valiliğine gönderildi. Valilikten affını isteyen Hüseyin Avni Paşa, tedavi olunmak bahanesiyle Fransa’ya gitti. Bir müddet Avrupa’da seyahat ettikten sonra aynı sene yurda döndü ve Konya valiliğine tayin edildi. Ama bir şekilde Konya’ya gitmekten kurtulup, İstanbul’da kaldı. 1875 senesi içinde üçüncü defa seraskerliğe getirildi ise de kısa bir müddet sonra tekrar azledildi. Ve Hüdâvendigâr (Bursa) vâliliğine gönderildi. Midhat Paşa’nın medrese talebelerine gizlice para dağıttırması ve talebelerin ayaklanması üzerine vükelânın (bakanların) değiştirilmesine lüzum görüldüğünden, Hüseyin Avni Paşa da 13 Mayıs 1876’da son olarak seraskerlik makamına getirildi.
Ordunun idaresini fiilen eline alan Hüseyin Avni Paşa, şahsen kin duyduğu sultan Abdülazîz Han’ı, tasarladığı üzere, tahttan indirmeye karar verdi. Bu hususta meşrûtiyet taraftarı görünen Şûrâ-yı devlet reîsi Midhat Paşa ile adam yokluğu sebebiyle sadâret makamını işgal eden, hiç bir iş beceremeyen, dirayetsiz, basiretsiz ve koltuğunu kaybetmemek için Hüseyin Avni Paşa’nın dümen suyunda hareket eden sadrâzam Mütercim Rüşdî Paşa ve Müfsîd İmâm lakabı ile tanınan Pâdişâh’ın istememesine rağmen Mütercim Rüşdî Paşa’nın zoru ile meşihat makamına getirilen şeyhülislâm Hayrullah Efendi de Hüseyin Avni Paşa ile beraber hareket ettiler. Ayrıca Kayserili Ahmed Paşa, askeri şûra reisi müşîr Redîf Paşa, askerî mektebler nâzırı Süleymân Paşa, donanma kumandanı mîrlivâ Ârif Paşa, kazasker Ahmed Hulûsî Efendi, “Abdülazîz’in hal’i için çarşaf kadar fetva veririm” diyen fetvâ emîni kazasker Filibeli Kara Halil Efendi de Hüseyin Avni Paşa’nın yanında yer aldılar.
30 Mayıs 1876’da Abdülazîz Han’a karşı hazırladığı darbe plânını Midhat ve sadrâzam Mütercim Rüşdî Paşa’ya açtı. Süleymân Paşa, Pâdişâh’ı bir sûikastten korumak bahanesiyle 300 kadar Harbiye talebesi ile Suriye’den gelmiş olan ve Türkçe bilmeyen bâzı Arab bölüklerini peşine takarak Dolmabahçe sarayını kuşattı. Arif Paşa da donanmayı sarayın önüne getirdi. Sultan Abdülazîz Han tahttan indirilerek Velîahd Murâd Efendi, sultan beşinci Murâd Han ünvânıyla pâdişâh yapıldı. Abdülazîz Han, Hüseyin Avni Paşa’nın emri ile ezâ ve cefâ edilerek Topkapı Sarayı’na nakledildi. 2 Haziran 1876 günü ise, “Sultan beşinci Murâd Han’ın iradesiyle, denilerek, Fer’iye Sarayı’na götürüldü. Hüseyin Avni Paşa ve Kayserili Ahmed Paşa’nın insiyatifine terk edilen sultan Abdülazîz Han, sıkıntılı günler geçirdi.
Hüseyin Avni Paşa uzun zaman sarayda casusu olan ikinci mâbeynci Fahri Bey’i kendi arzularını yerine getirme işinde kullandı. Cezâyirli Mustafa Pehlivan, Yozgatlı pehlivan Mustafa Çavuş ve Boyabatlı Hacı Mehmed Pehlivan’ı Fer’iye Sarayı’na bahçıvan yaptırdı. Fahri Bey’le bu pehlivanlar, Sultân’ın kaldığı odaya girip, uzun bir mücâdeleden sonra bileklerini keserek pencereden bahçeye kaçtılar. İntihar süsü verilmek istenen sûikastten sonra, pencereden koparılan perdeye sarılan sultan Abdülazîz’in cesedi Fer’iye karakoluna taşınıp neferlerin yattığı ot minderler üzerine atıldı. Daha önce plânladığı hâdiseyi duyar duymaz Kuzguncuk’taki yalısından kayıkla hemen Fer’iye’ye gelen Hüseyin Avni Paşa, Abdülazîz Han’ın intihar ettiği şeklindeki ölüm raporunu imzalamayan iki doktordan birini hemen Trablusgarb’a sürdü. İkinci doktor Ömer Bey’in de apoletlerini (rütbelerini) söktürdü. Sonradan gelen doktorlar cesedi tamamen muayene etmek isteyince de; “Bu cenaze Ahmed Ağa, Mehmed Ağa değildir, bir pâdişâhındır. Onun her tarafını açıp size gösteremem” diyerek baştan ayağa kadar bir muayenenin yapılmasına mâni oldu. Bunun üzerine hazır bulunan beş doktor Hüseyin Avni Paşa’nın emriyle, cesedin sâdece kollarını muayene ederek ve kendilerine gösterilen kanlı bir makasa bakarak bir rapor verdiler. Bu raporun da tam istediği gibi olmadığını söyleyen Paşa, 19 imzalı başka bir rapor daha düzenletti. Bu rapor da isteğe uygun görülmediğinden üçüncü bir rapora ihtiyaç duyuldu. Nihayet Hüseyin Avni Paşa ve adamlarının istediği şekilde bir rapor verildi! Bu ısmarlama rapordan sonra, hiç bir soruşturmaya gerek görülmeden, Abdülazîz Han’ın cesedi, esef verici bir şekilde Topkapı Sarayı’na götürüldü. 5 Haziran günü cenazesi büyük merasimle kaldırılarak, babası sultan İkinci Mahmûd Han’ın Çemberlitaş’taki türbesine defnedildi.
15 Haziran 1876 gecesi Midhat Paşa’nın konağında Hüseyin Avni Paşa dahil diğer paşalar toplanmışlardı. Sultan Abdülazîz Han’ın kayınbiraderi, 26 yaşındaki Erkân-ı harb kolağası Hasan Bey (Çerkez Hasan) Abdülazîz Han’ın intikamını almak üzere, silâhlandı. Midhat Paşa’nın konağına gitti, Resmî üniformalı olduğu için toplantı salonuna rahatça girdi. Serasker Hüseyin Avni Paşa’yı ve hâriciye nâzırı Râşid Paşa’yı vurarak öldürdü.
Hüseyin Avni Paşa’nın cenazesi ertesi günü Süleymâniye Câmii hazîresinde Âlî Paşa’nın kabrinin ayakucuna defnolundu. Yaralı olarak yakalanan Çerkes Hasan Bey de ertesi gün Bâyezîd meydanında îdâm edildi.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder