İsrail'de, Ölü Deniz'in Batı sahiline yakın bir yerde Ölü Deniz'den 430 metre yüksekliğe sahip Masada denilen bir tepe vardır. Tepenin özelliği, dorukta bulunan, yaklaşık 630 metre uzunluk, 220 metre genişlikteki yerde tarihin en büyük kahramanlık öykülerinden birinin yaşanmış olmasıdır.
O dönemi yaşayan Josephius'un ‘‘Yahudi Savaşları'' isimli kitabına göre Masada tepesi yerli halk ile Romalılar arasında birkaç kere el değiştirdi. Ancak Milat'tan sonra 66 yılında Museviler burayı zaptettiler.
Böylece Masada, Roma zulmünden kaçan ve Romalılara karşı savaşan Musevilerin sığındığı bir kale oldu. Ancak 70 yılında Romalılar, Musevi isyanını bastırarak Kudüs'ü ele geçirdiler.
Romalı Komutan Flavius Silva aynen Şaron gibi karşı tarafın tapınaklarına bile tahammül edemeyen biriydi. Musevilerin, harabelerini ortaya çıkarmak için hálá uğraştıkları Tapınağı bu sırada yıktırdı, ama Masada'yı ele geçiremedi.
Çünkü oradaki Museviler teslim olmaktansa ölünceye kadar savaşmaya ant içmişlerdi. Nitekim Silva'nın 10 bin askeri Masada'yı tam üç yıl süreyle kuşatma altında tuttu. Buradan kaçan olmasın diye tepenin etrafını duvarla çevirdi. Yine sonuç alamadı.
Kale hamamından su kuyularına, evlerinden gözleme kulelerine kadar herşeyi ile tam bir küçük köy izlenimi veriyordu. Kalenin kuzeyinde yiyecek depoları, gözleme terası, hamam ve bir sinagog bulunuyordu. Bunlar arasında kuzey yakasının en önemli yapısı Kral Herod’un kendi için yaptırdığı hamamdır.
Yapım itibarı ile hala ilgi çeken bu yapı üç odacıktan oluşuyordu . Bu odacıklardan biri sıcak biri ılık ve biri de soğuk su içindi. Bu odacıkların hepsi zamanına göre çok yüksek bir mimari yapıya sahipti. Ayrıca bu odacıkların sıcak olanında sıcak hava tutmak ve odaya yaymak için değisik bir sistem kullanılmıştır. Burası iki kattan oluşmak ile beraber alt katta bir sürü boru vardı.
Buna ek olarak yukarıda da sıcak havanın içeriye girmesini sağlayan bir hava boşluğu vardı. Bu boşluktan giren havanın ise her zaman sıcak kalmasını odanın iki katından aşağıdakindeki borular sağlıyordu. Kalenin batı yakasında bulunan en önemli yapı ise bir zamanlar içinde Kral Herod’un da yaşamış olduğu kalenin en büyük yapısı (yaklaşık 4000 metrekare) Batı Sarayı’dır.
Kalede bir çok bölme olmakla berbaber en önemlileri yatak odaları, malzeme depoları, mozaik ve taht odaları idi. Batı Saray’ının kuzeybatısında bulunan Bizans Kilisesi ile güneybatısındaki üç villa ve büyük su havuzu da Kalenin önemli mimari eserlerinden biridir.
Kale’nin doğu kısmına geldiğimizde ise burada sonradan yapılmış olan ve Yahudilerin kalede kaldıkları süre içerisinde yaşadıkarı evleri görürüz. Kalenin güneyinde ise sadece su toplamak için yapılmış olan yeraltı sarnıçları vardır. Kalenin yapısında da sadece taş kullanılmakla beraber kalenin kuşatılması ve buna bağlı olarakta alınması çok zordu.
Masada tepesine çıkan herhangi biri, çevredeki Romalıların orayı bir işgalle kolaylıkla alamayacaklarını görebilir. Çünkü Masada Kalesi, büyük bir tepenin üzerine inşa edilmiştir.
Yukarı doğru çıkan bir asker, kaledekiler için kolay bir hedef olurdu. Buna rağmen, orada kalan Yahudiler hiçbir zaman kendilerini güvende hissedemediler. Her sabah kalkıp Romalılar'ın silahlarını nasıl geliştirdiklerini seyrettiler.
Yahudiler, Romalıların kaleye batı ucundan her yaklaşma denemesinde Romalı askerler üstüne kızgın yağ döküyorlardı. Bunun sonucunda da kaleye yaklaşanların sayısı her geçen gün azalıyordu. Yine bir gün Yahudiler içinde kızgın yağ bulunan kazanları batı ucuna yerleştirmişler ve kurban olacak Roma askerini bekliyorlardı.
Bir süre sonra kurban gözüktü. Hızlıca koşarak batı ucundan kaleye tırmanmaya çalışıyordu ki yukardan kızgın yağ üstüne boşaldı ve o acı ile “ Şema İsrael” diye bağırdı. Buna duyan yukarıdaki Yahudiler çok şaşırdılar ve o günden sonra hiç kızgın yağ dökmediler.
Romalılar, ilk olarak düzgün bir yol yapımı için çalışmalar başlattı. Uzun uğraşlardan sonra Solelo adı verilen yapay bir yol yaparak Masada’ya ulaşan Roma askerleri kaleye saldırmaya başladılar, ancak almayı başaramadılar. Ayrıca bölgenin sıcak olması ve Romalıların su sıkıntısı çekmesi onların morallerinin bozulmasına neden oluyordu.
Sonunda Masada’nın kuvvetli duvarlarından birini yıkarak buranın alınmasını kolaylaştırdılar. Fakat acele etmediler ve ilk olarak Masada kalesinin karşısına tahtadan bir kale yaptılar. Amaçları Yahudilerin erzak ve sularının bitmesini ve bu yüzden de teslim olmalarını sağlamaktı.
Yahudiler bu kaleyi Romalıların kısa bir süre içersinde yapmaları karşısında çok şaşırdılar. Fakat bunun üzerine onlarda bir plan yaptılar. Bu onlar için kaleyi kurtarmak adına son şansları idi ve bunu iyi kullanmak istiyorlardı. Planları basit ama uygulamaları zordu.
Çünkü planlarının işlemesi için birkaç kişinin gizlice dışarı çıkarılması lazımdı. En sonunda dışarı çıkmayı başaranlar planı uygulamaya başladılar. Planları Romalıların kısa bir süre içinde inşaa ettikleri taht kaleyi yakmaktı.
Sonunda başardılar ve kale yanmaya başladılar. Bir ara kaybeder gibi olan Romalılar rüzgarın da yardım ilen yangının önüne geçmeyi başardılar. Bundan sonra fazla beklemeden hemen karşı saldırıya geçtiler.
Bunun sonucunda Yahudiler'in lideri olan Elazar ben Yair, bütün Yahudiler'in kendilerini öldürmesi gerektiğini söyledi. Yahudilik, intiharı kesinlikle yasakladığı için, bu insanlar tarafından şaşkınlıkla karşılandı. Ama daha sonra, bu alternatif yol, insanlara tutsak olmaktan daha mantıklı geldi.
Masada’daki son anları, olanlara tanık olmuş bir kişiden öğreniyoruz… Flavius Josephus. Daha sonra Josephus Masada'nın hikayesini kendi duygularını da katarak yazdı. Onun yazılarında, Eliezar ben Yair’in son konuşmaları yer almaktadır. Bu konuşmalarda Eliezar ben Yair neden intihar ettiklerini anlatmaktadır. İşte onun konuşmasından bir bölüm:
“…Bırakın karılarımız kötü yola düşmeden, bizden önce ölsünler; bırakın çocuklarımız ölsün, köleliğin acısını tatmadan…Onları öldürdükten sonra da karşılıklı olarak birbirimizi öldürelim.”
Daha sonra Elazar, Yahudiler'e bütün eşyalarını yok etmelerini ama yiyecekleri bırakmalarını söyledi:
“…Yiyecekler bizim ihtiyaçlar yüzünden ölmediğimizin kanıtı olacaktır. Böylece, bizim asıl kararımız anlaşılacak; ölmeyi köleliğe tercih ettiğimiz..”
Bu konuşmalardan sonra, bir plan yapıldı. Bu plana göre oradaki 1000 kişi içerisinde kura yolu ile sekiz kişi seçildi. Bu sekiz kişinin görevi geriye kalan kişileri öldürmekti. Öldürme işini ise öldürüleceklerinin boğazlarına keskin bir kılıç ile tek hareketle, acı vermeden yapıyorlardı. Herkes ölüpte geriye sekiz kişi kalınca onlar da kura ile birbirlerini öldürüyordu. Geriye kalan en son kişi ise intihar etti. Bu olaylardan sonra, Romalılar kaleye geldiklerinde 960 tane cesetle karşılaştılar.
II. Beth-Amikdaş’ın yıkılması ve Masada İsyanı’nın bastırılması, İsrael’in kuruluşuna (15 Mayıs 1948) kadar sürecek olan bir esaret ve sürgün döneminin başlangıcıdır. Bu tarihten sonra, Yahudiler dünyanın her tarafına yayılmış ve 2000 yıl boyunca tekrar toplanıp bağımsızlılarını elde etmeyi ümit etmişlerdir.
Bunun üzerine, daha önce esir aldığı Yahudileri zorla çalıştırarak Masada'nın Batı tarafına Masada'ya saldırı sırasında kullanılmak üzere suni bir yamaç yaptırdı. Ve Masada'ya saldırdı.
Artık son gün gelmişti. Masada'da yaşayan ve kendilerini savunan 960 Yahudi, komutan Eleazar'ın emriyle toplandılar. Eleazar onlara son bir konuşma yaptı. Hepsine ‘‘Romalılara esir olmaktansa ölmeye hazır olmalarını'' söyledi.
Romalılar o dönemde Batı Şeria'ya düzenledikleri akınlar sırasında buradaki hurma ağaçlarını yok etmiş. Bugünkü ağaçların kökeni, diğer Ortadoğu ülkelerinden getirilen tohumlara dayanıyor. Yani Roma akınında tarihe karışan Masada Kalesi'nde bulunan tohumlar, antik dönemde Batı Şeria'daki hurma ağaçlarından günümüze ulaşan son kalıntı.
İsviçre'de yapılan radyokarbon testleri, hurma tohumlarının 1990 yaşında olduğunu gösterdi. Bu tarih Romalıların Masada Kalesi'ni kuşattıkları döneme denk düşüyor. Kalede yaşayan Yahudiler, Romalılara esir düşmek yerine intihar etmeyi tercih etmişlerdi. Söz konusu hurma çekirdekleri ise kale muhafızlarının erzak deposunda bulunmuş.
Uzun yaşamı simgeliyor
Hurmayı alternatif tıpta tedavi amacıyla kullanan Hadassah Tıp Birliği'nden Dr. Sarah Sallon, bunları yeniden yeşertmeyi başardı. 25 santimetre yüksekliğine ulaşan hurma fidanına, İncil'de 969 yıl yaşadığı belirtilen ve uzun yaşamın sembolü olan Methuselah'ın adı verildi. Fidanın tutması durumunda orijinal Batı Şeria hurmalarının yeniden yaşatma şansı olacak.
Dr. Sallon, bu tohumları alarak ilk önce sıcak suda bekletip kabuklarını yumuşatmış. Daha sonra sırasıyla asitli hormonların ve tohumun büyümesini sağlayacak enzimlerin bulunduğu sıvıların içinde bekletmiş. Tohum hayatta kalabilmek için kendi içindeki besinleri tüketiyor. Yeşermek için uygun şartları bulduğunda filizlerin gelişmesi için yeterli besin kalmamış oluyor. Antik tohumlardan elde edilen fidanları hayatta tutmak zor olduğu için Methuselah karantinada tutuluyor.
Öykünün bundan sonrası oldukça dramatik. Eleazer, herkesi öldürmek üzere 10 kişi seçti. Bu on kişi 950 kişiyi öldürdükten sonra aralarından bir kişiyi de kalan dokuzu öldürmek için seçtiler. Ve o bir kişi görevini yaparak en sonunda kendini öldürdü. Bu olay, yanına 5 çocuk alıp ölümden kaçan bir kadın sayesinde öğrenildi.
Bugün hemen her İsrailli çocuk Masada'yı okul çağında ziyaret ediyor, her İsrailli asker, eğitimini tamamladıktan sonra yemin törenini Masada'da yapıp, oradaki direnişin anısıyla silah kuşanıyor.
Masada Efsanesi Türkiye’de pek bilinmese de İsrail toplumu için önemli ve halk arasında daima canlı tutulan bir mittir. Buna bağlı olarak ilkokul kitaplarından üniversite sıralarına varıncaya kadar eğitimin hemen her araç ve safhasında özenle işlenmektedir. Bunun yanında Masada şiir, tiyatro ve müzikallerin de en gözde temalarının başında gelmekte ve askerlikte ilk eğitim dönemi tamamlandıktan sonra askerler yemin töreni için, bugün halen millî bir varlık olarak korunan Masada tepesine çıkarılmaktadırlar. Peki nedir Masada Efsanesi?
İsrail resmî tarihine göre, -ki bu konuda tek bilgi kaynağı olan antik dönem tarihçisi Josephus Flavius’tan aktarır- hikaye kısaca şöyle: Yahudi tarihindeki en önemli karakterlerden biri ve Roma’nın yahudiler üzerindeki egemenliğinin simgesi haline gelen Roma imparatoru Büyük Herod, Kudüs ve çevresini ele geçirince Sicarii adında aşırı bir grup yahudi, Roma’ya karşı ayaklanırlar. Ayaklanmayla birlikte Masada tepesi bu grup tarafından ele geçirilir ve bir yandan Roma zulmünden kaçan yahudilere sığınak olurken diğer yandan da isyancı yahudilerin Roma birliklerine karşı tertip ettikleri saldırılar için üs vazifesi görür. Tepe sonunda isyancılarla birlikte ele geçirilmek üzere büyük bir Roma birliği tarafından kuşatılır ancak bununla da kalınmaz ve saldırı anına dek gün be gün kuşatmaya katılan Romalı asker sayısı artırılır. Böylece kuşatma süresi uzatılarak bir taraftan da yahudilerin kalede biriktirdikleri erzağın bitmesi beklenmektedir. Sonuç olarak yüksek Masada tepesindeki 967 yahudiye karşı 10.000 ilâ 15.000 gibi ezici bir çoklukta Roma askeri kuşatmadaki yerini almıştır. Bugün okul sıralarında İsrailli çocukların kafalarına nakış nakış işlenen bu hikayenin efsaneleşmesi tam da bu noktadan sonra başlar. Masada tepesindeki 967 kişi yenilginin kaçınılmaz olduğunu anladıklarında liderleri onları toplar ve bir konuşma yapar. Roma askerlerinin eline düşüp rezil ve zelil köleler olmaktansa burada onurlarıyla ölmeleri (kendilerini öldürmeleri) daha iyidir. Böylece hem kendilerinden sonra gelecek nesillere onurlu bir geçmiş bırakabilecekler hem de Roma ordusuna karşı bir avuç cesur yahudinin onurlu mücadelesini tüm insanlığa duyurmuş olacaklardır. Ve böylece aynı durum “bir daha asla” vuku bulmayacaktır. Yahudi inancında intihar yasaktır ama formül, grubun lideri Eleazar ben Ya’ir tarafından bulunmuştur: “…Bırakın karılarımız kötü yola düşmeden, bizden önce ölsünler; bırakın çocuklarımız ölsün, köleliğin acısını tatmadan…Onları öldürdükten sonra da karşılıklı olarak birbirimizi öldürelim.” Buna göre içlerinden küçük bir grup –bir rivayete göre 8, bir diğerine göre ise 11 kişi- oradaki herkesi öldürecek, daha sonra da karşılıklı olarak birbirlerini öldüreceklerdir. Ben Ya’ir tüm eşyaların yok edilmesini ancak yiyeceklere dokunulmamasını emreder: “…Yiyecekler bizim ihtiyaçlar yüzünden ölmediğimizin kanıtı olacaktır. Böylece, bizim asıl kararımız, yani ölmeyi köleliğe tercih ettiğimiz anlaşılacaktır.” Ve bu şekilde ilerleyen sürecin sonunda Roma askerleri Masada’ya girdiklerinde 967 cesetle karşılaşırlar. Masada’nın düşüşü Büyük İsrail’in kuruluşuna kadar sürecek olan bir sürgün, esaret ve zillet döneminin başlangıcını temsil etmektedir. Böylece Büyük İsrail kurulduğunda, insanlar Masada’da olanları hatırlayacak ve “Masada bir daha asla düşmeyecek!”tir.
İsrail Militarizminin Köklerine Doğru
Masada, yahudi toplumu içinde 1920’li yıllarla birlikte öne çıkmaya başlar. Bunun nedeni dünya üzerindeki yahudileri Kudüs ve çevresinde toplamayı hedefleyen Siyonizmin, efsaneyi toparlayıcı bir güç olarak kullanmayı seçmesidir. Bu tarihten itibaren seküler Siyonizmin bu efsanenin zihinlere kazınmasına büyük destek verdiği görülür. Peki neden bir başkası değil de Masada efsanesi? Bir miktar dekonstrüktivist/yapısökümcü bir yaklaşımla hikayeyi ele aldığımızda analojiler yoluyla Masada efsanesinin özellikle seçiliş nedenlerine ulaşmak ve bugünkü İsrail militarizminin derinliklerine inebilmek mümkün gibi görünüyor. Efsanede geçen Masada tepesi ile bugünkü modern İsrail arasında bir takım benzerlikler görülüyor ya da yöntem olarak bu tarz benzerlikler oluşturulmaya çalışılıyor. Bu benzerlikleri anlamaya giden bir kapı aralandığında Masada’nın “milli efsane” olarak seçilişinin arkasındaki amiller ve bugün için ortalama bir İsraillinin psikolojisi de ortaya çıkmış oluyor.
Efsanede küçük ve yüksek bir tepe olan Masada’nın, Roma yani düşman askerleri tarafından kuşatılmasıyla birlikte dışarı ile olan bağlantısının koptuğu görülüyor. Yani Masada düşman denizinin ortasındaki bir ada konumuna geliyor. Ada ise zihin dünyasında bir yönüyle yalnızlığı diğer yönüyle de kurtuluşu simgelemektedir. Hikayede geçtiği gibi adaya çıkanlar düşman (Roma) zulmünden selamete erişiyor; kalanlar ise denizde boğuluyorlar. Keza onlara yardım edecek kendilerinden başka kimseleri de yoktur, bu adada tek başlarınadırlar. Bu tabloyu bugüne uyarladığınızda, etrafı Arap devletleri ile çevrili ve hiçbir komşusu ile dost olmayan, düşman denizinin ortasında tüm şimşekleri üzerine çeken bir İsrail tablosu ile Masada’nın ne kadar benzeştiği görülüyor. (Mısır ve Ürdün gibi bazı Arap ülkelerinin 67 savaşı sonrasında İsrail ile diplomatik ilişki kurmaları, dost oldukları anlamına gelmez.) Öte yandan yahudilik inancının vaz’ettiği “Vadedilmiş Topraklar” ve “Büyük İsrail” hedefinden hareketle, Siyonizmin Kudüs çevresinde kurmaya çalıştığı devlet, böylece dünya üzerindeki yahudilere yeniden kurtuluş vadeden bir “ada” mertebesine ulaşırken, İbranicesi Jerusalem olan Kudüs şehri de zihinlerde, İbranice anlamında olduğu gibi bir “barış şehri” oluveriyor. Tarih itibariyle Avrupa’daki yahudi katliamlarına varacak sürecin dünya genelinde ilk adımlarının küçük de olsa atılmaya ve yahudi sorununun kaynamaya başladığı göz önüne alındığında, ulus-devlet çağında, İsrail ulus-devletinin toplumsal tabanı –ulusu– olmaya namzet topluluklara verilen mesaj bu yolla oldukça etkili kılınmış oluyor.
Dikkati çeken diğer nokta, taraflar arasındaki amansız nicelik farkı. “Binlerce (10.000 ilâ 15.000) Romalı askere karşı sadece 967 kişi” vurgusu bugünkü modern İsrailli Yahudi kimliğinin temel özelliklerinden birini teşkil ediyor. Bugün etrafı düşmanları tarafından ‘bir kere daha kuşatılmış’ olan İsrail’in nüfusu, 2009 verilerine göre yaklaşık 7,5 milyon. Kuşatan “düşman kuvvetlerinin” (Mısır, Irak, Suriye, Lübnan, Ürdün, Suudi Arabistan ve İran ) toplam nüfusları ise yaklaşık 238 milyon. Burada biraz ileri giderek kaba bir hesap yaparsak, Masada’da direnmek zorunda olduğu varsayılan topluluğun düşmana oranı yaklaşık %7,7 iken bugün İsrail nüfusunun, etrafını saran “düşmanlarının” nüfusuna oranı ancak %3,2’dir. Bu zaviyeden bakıldığında “Masada’dakinden beter” bu mevcut durumdan hareketle İsrail toplumunu, tehlike çanlarının her an çalmakta olduğuna ve düşmanın öldürücü darbeyi vurmak üzere savaş baltalarını bilediğine inandırmak çok zor gibi görünmüyor. Bu da aslında İsrail toplumunun artık alın yazıları olduğuna inandıkları ve kimliklerine şekil veren bir söylemi, “yığınlara karşı bir avuç” söylemini sürekli besliyor. Bu durum hem yahudi kitlelerde bir mağdur psikolojisi yaratıyor hem de bu kitlelerin ötekini daima ve bütünüyle bir düşman ve bu düşman(lar)ın istisnasız her hareketini de bekaasına yönelik tehdit olarak algılamalarına neden oluyor. Bu tür bir algıyla inşa edilen militarist bilincin mobilize ettiği kitlelerin, giderek hassaslaştığı ve bir yandan da ani ve orantısız tepkiler vermekte oldukları görülüyor.
Masada’da gerçekleştirişen bu toplu intihar eylemi ise bugün ile benzerlik göstermeyen tek noktayı teşkil ediyor. Burada intihar doğrudan bir benzetme değil, ulusal bilinci oluşturmak için süreci tersinden okuma aracı olarak kullanılıyor. Daha önce de ifade edildiği gibi Masada’daki grup, kendilerinden sonra gelecek nesillere ve tüm dünyaya “Masada bir daha düşmeyecek!” mesajı vermek için intihar ediyorlar. Bu intihar, ulusal bilinçte önemli bir ortak tarihî simge aslında; acının simgesi. Şöyle bir durup düşündüğünüzde Avrupa’da yahudilere karşı işlenen katliamlar da modern dönemin ortak(laştırıcı) acı simgesini teşkil ediyor. İsrail toplumu bu acı üzerinden ortaklaştırılarak, kökenleri ve sahip oldukları farklılıklar ne olursa olsun ortak bir geçmiş ve gelecek tasavvuruna sahip bireyler haline gelerek bir ulus olmaları amaçlanıyor/sağlanıyor. İşte bu noktada kulaklarımızın duymaya aşina olduğu bir söylem beliriyor: “Bir daha asla!” Aynı şeyin yahut benzerlerinin, örneğin yüzyılın ortalarında Avrupa’da yaşananların, bir daha asla yaşanmaması için bir sonraki aşamada her şey mübah hale geliyor ve bu çarpan etkisiyle iki kat militarize olmuş bir toplum ortaya çıkıyor. Bu noktada bir diğer farklılık da bu militarize toplumun Masada ve Avrupa tecrübesine karşı geliştirdiği modern formülde ortaya çıkıyor ki bu da militarist bakışın İsrail toplumunda ulaştığı seviyeyi gösteriyor: “If Israel goes down, we all go down/ İsrail düşerse, dünya da bizimle beraber düşecek!” Yahudi toplumunun herhangi bir şekilde yeni bir kötü sonla yüzleşmesi gerekirse bu defa yalnız gitmeyeceği tehdidi, dünyaya verdiği “hep beraber gideriz” mesajı Masada miti yoluyla İsrail halkında oluşturulan militarist bilincin ilk aşamada hedefine ulaştığını gösteriyor.
Sonuç Yerine
Masada İsrail’de hergün yerli-yabancı binlerce öğrenci ve turist tarafından ziyaret ediliyor ve millî bir varlık olarak koruma altında. Bugün Masada Efsanesi’nin tamamen kurgu olduğunu, modern dönemde üretilmiş pür kurgu bir kahramanlık hikayesi olduğunu yazan ve bunu arkeolojik bulgularla delillendiren, hikayenin fizik ve mantık açıkları üzerinden gerçeklerle ilişkisi olmayan bir kurgu olduğunu ispata çalışan yahudi tarihçiler, arkeologlar ve antropologlar var. Kutsal sayılan metinlerde de buna benzer hikayeler olmakla birlikte tüm bunlar ele alınabilecek ayrı konular. Ancak Siyonizm hareketi belli ki projesinin geleceği açısından kendine yahudi kahramanlık hikayeleri arıyordu. Bunu yapmakta kendince sebepleri de vardı.
Biricisi yeni yeni şekillenmekte olan İsrail’in, bir ulus-devlet olarak bir tür toplumsal çimento vazifesi görecek, birbirinden kopuk unsurlardan oluşan toplumu yekpare bir ulus haline getirecek kurucu bir mite ya da mitlere ihtiyacı vardı. İkincisi Avrupa’nın anti-semitik bir tavırla oluşturduğu “korkak yahudi” imajına karşı “kahraman yahudi” imajının yerleştirilmesi amaçlanıyordu. Üçüncüsü bu yolla yeni bir bilinç ve kimlik inşaa edilmesi hedefleniyordu. Dördüncüsü de Filistin toprakları ve İsrail ile yahudi toplumu arasında sarsılmaz ve sorgulanamaz bağlar oluşturulması isteniyordu. Bu projenin ne kadar başarıya ulaştığı elbette tartışılabilir, bunu zaman gösterecek. Ancak bu kapsamda yapılanların İsrail’i, mantığı devreden çıkaran, duygusal ve parayonak bir toplum haline getirmiş olduğu görülüyor. Kurulduğu günden beri acımasızca, orantısız çap ve sertlikte askerî tepkileri ve histerik tavırları ile özdeşleşmiş ve zihinlerde her daim vurdumduymazlığı ve aymazlığı sorgulanan İsrail’in bu acele ve sert tavırlarını bir nebze de olsa deşifre edici bir nitelik taşıyor Masada. Şüphesiz İsrail’in tavrını tamamen bu efsaneye bağlamak makul ve mümkün değil; ancak görüldüğü gibi mevcut bazı özelliklerin tesadüften öte bir benzerlik arzetmesi, durumu incelemeye değer kılıyor. Bölge şartları, reelpolitik dengeler, Amerikan desteği, İran düşmanlığı gibi aktif siyasete ilişkin unsurlar bir kenara bırakıldığında İsrail militarizminin kökenini ve İsrail halkının psikolojisini anlamakta büyük ölçüde zihin açıcı bir efsane gibi görünüyor Masada. Dünya siyasetinin ağır toplarından gördüğü destek ve sahip olduğu teknik ve askerî güç bir kenara, bu psikoloji anlaşıldığında İsrail saldırganlığının üzerindeki mistik perde de açılmış olacak.
Kaynaklar: Ayşegül Altınay: “The Myth of the Military-Nation”; Altınay: “Militarism, Gender and Education in Turkey”, Altınay: “Ordu, Militarizm ve Milliyetçilik”; Altınay: “Militarizm” ; John A. Hall: “Milletleri Türdeşleştirmenin Yolları”; Nachman Ben-Yehuda: “The Masada Myth”; Ben-Yehuda: “Collective Memory and Mythmaking in Israel”; Ozan Erözden: “Ulus-Devlet”; http://www.worldjewishcongress.org ;http://www.jewishvirtuallibrary.org
Aydınlatıcı ve bilgi yüklü bir çalışma olmuş. Emeği geçenlere teşekkürler.
YanıtlaSil