Osmanlıların en zayıf düştüğü zamanlarda bile “İslam dini” ve “Halifelik makamı”, etkinliğini Avrupa’dan, Ortadoğu’ya, Afrika’dan Asya’nın en uzak noktalarına kadar sürdürdü
Emre Gül/ Dünya Bülteni - Tarih Dosyası
Hindistan Müslümanlarının gerek I. Dünya Savaşı’nda gerekse Milli Mücadele’de Osmanlı’ya, Anadolu’ya ve Müslüman Türk kardeşlerine verdiği maddi-manevi destek, tarihimizde çok az hatırlanan, unutulmaya yüz tutan ve gölgede kalmış konulardan sadece biri. “Hint Hilafet Komitesi” aracılığı ile organize edilen silah-mühimmat alımı, ilaç, yiyecek ve giyecek yardımlarından başlayarak yüklü meblağlara ulaşan para desteği, lobi faaliyetleri, askeri ve sivil itaatsizlik eylemlerine kadar uzanan geniş bir yelpazeye sahip. Bu desteğin arkasında ise, Hintli bir Müslüman’ın: “Bir zamanlar, birçok Müslüman devletler ve krallıklar vardı. Bunlardan birisi ortadan kaldırıldığı zaman fazla bir üzüntüye kapılmıyorduk. Türkiye İslam devletlerinin sonuncusu ve en güçlüsüdür. Yahudiler gibi vatansız olacağımızdan korkuyoruz.” Şeklinde ifade ettiği gibi, “Hilafet”in ve “İslamiyet”in birlik ve umut odağı olması var.
Verilebilecek birçok örnekten de anlaşılacağı üzere Osmanlıların en zayıf düştüğü zamanlarda bile “İslam dini” ve “Halifelik makamı”, etkinliğini Avrupa’dan, Ortadoğu’ya, Afrika’dan Asya’nın en uzak noktalarına kadar sürdürdü. Bunun sonucudur ki “17 Ekim 1919’da bütün Hindistan’da Türkiye için oruç tutulup dua edildi, genel grevler yapıldı. Sevr Antlaşması’nı yırttırmak amacıyla Hindistan’daki İngiliz Hükümeti ile işbirliğinden kaçınan pasif direnme hareketi başlatıldı. Seçimler, okullar ve İngiliz malları boykot edildi. Artan eylemler sonucunda “Nehru” ve “Gandi”nin de aralarında bulunduğu tutuklamalar yapıldı. Bu çabalar üzerine Hindistan Kral Naibi Lord Reading Londra’ya, ülkedeki İslam duygusunun şiddetini ileri sürerek, İstanbul’un boşaltılmasını, kutsal yerler üzerinde Halifenin egemenliğinin tanınmasını, Trakya ve İzmir’in geri verilmesini” tavsiye etti.
Verilebilecek birçok örnekten de anlaşılacağı üzere Osmanlıların en zayıf düştüğü zamanlarda bile “İslam dini” ve “Halifelik makamı”, etkinliğini Avrupa’dan, Ortadoğu’ya, Afrika’dan Asya’nın en uzak noktalarına kadar sürdürdü. Bunun sonucudur ki “17 Ekim 1919’da bütün Hindistan’da Türkiye için oruç tutulup dua edildi, genel grevler yapıldı. Sevr Antlaşması’nı yırttırmak amacıyla Hindistan’daki İngiliz Hükümeti ile işbirliğinden kaçınan pasif direnme hareketi başlatıldı. Seçimler, okullar ve İngiliz malları boykot edildi. Artan eylemler sonucunda “Nehru” ve “Gandi”nin de aralarında bulunduğu tutuklamalar yapıldı. Bu çabalar üzerine Hindistan Kral Naibi Lord Reading Londra’ya, ülkedeki İslam duygusunun şiddetini ileri sürerek, İstanbul’un boşaltılmasını, kutsal yerler üzerinde Halifenin egemenliğinin tanınmasını, Trakya ve İzmir’in geri verilmesini” tavsiye etti.
Hindistan Müslümanlarının verdiği desteğin az bilinen diğer bir yönü de I. Dünya Savaşı’nda İngiliz ordusunda gerçekleştirdikleri askeri itaatsizlik eylemleri ve isyanlardı. İngiliz idaresine karşı yapılan en ciddi Hint askeri isyanlarından biri, 15 Şubat 1915’te Britanya İmparatorluğu’nun Uzakdoğu’daki kolonilerinden Singapur’da patlak verdi. Tamamı Müslüman Hintli Rajputlar, Moghullar ve Peştunlardan oluşan V. Hafif Piyade Alayı, “Cihad-ı Ekber” ilan eden Osmanlı Devleti, bağlantılı olduğu ve desteklediği İngiliz yönetimine karşı bağımsızlık savaşı verilmesi yönündeki çalışmalarıyla tanınan “Gadr Partisi” üyesi Hintli milliyetçiler ve Almanya’nın propaganda faaliyetleri neticesinde burada bir isyan başlattı. İngiliz yetkililer ve basınının,” gerçekleştirilen atamalardan dolayı duyulan memnuniyetsizlik ve kıskançlığın yol açtığını” ileri sürdüğü isyanın gerçek nedeni ise, Osmanlı Devleti’nin I. Dünya Savaşı’na girişinden itibaren Hindistan ve Burma’da başlayan hoşnutsuzluk, Müslüman Osmanlı ordusuna karşı savaşılmak istenmemesi, gerçek düşmanın İngiltere ve Fransa olduğu düşüncesiydi. Nitekim bu durum, isyan hakkında detaylı bilgiler veren Osmanlı Devleti’nin Batavya Şehbenderi Rıfat Efendi’nin raporlarında :“İşbu isyanın suret-i zuhuru hakkında muhtelif rivayetler deveran etmekteyse de aslolan Singapur’da mukim, itibaran bir Müslüman Hintli, şehr-i mezkurda bulunan Hintli asakir-i İslamiyeye cihad-ı ekberin hilafet-i muazzama-i İslamiye tarafından İngilizler aleyhine ilan edildiğini ihbar eylemiş ve bunun üzerine Hindular dahi asakir-i İslamiyeye b’il-ittihak isyan etmelerinden ileri geldiğini Singapur’dan buraya gelen bazı Müslüman yolculardan istihbar eyledim” şeklinde dile getirilmekteydi.
İngiliz asker ve subaylarını öldürmeye başlayan, hapishane ve esir kampında tutulan Alman-Avusturyalı mahkumları serbest bırakarak, kale ve silah depolarını kontrolleri altına alan Hintli Müslüman askerlerin bu isyanı, yönlendirecek bir lider olmadığı ve düzensiz, plansız hareket edildiği için, müttefik Japon, Rus ve Fransız gemileri ile yakın yerel kuvvetlerin desteğiyle bastırıldı. Bu sonuca rağmen “Cihad-ı Ekber”’in, “İslam”ın, “Halifeliğin” etkisinin sıcak çatışmaların yaşanmadığı Singapur’da bile isyana neden olabilmesi, İngilizlerin endişelenmesine yol açtı. Singapur’da yaşananların, başka isyan ve başkaldırılar için bir kıvılcım olmasından korkan İngiliz koloni yönetimi, yakalanan Hintli askerleri şiddetle cezalandırdı. Bir yandan V. Hafif Piyade Alayı’na mensup Müslüman Hintli askerlerin sıkıyönetim mahkemelerinde yargılama ve infazlarına başlanırken, olayın gerçek boyutunu gizlemek ve etkisini kırmak üzere karşı propagandaya girişildi. İsyanın aslında Avrupa’da savaşmak isteyen birliklerin bu taleplerinin ret edilmesi yüzünden çıktığı resmi açıklama ve basın yoluyla lanse edildi. V. Hafif Piyade Alayı’nı oluşturan 850 asker ile 200’den fazla subay ve sepoydan bir kısmı kurşuna dizilerek veya asılarak idam edilirken, bir kısmı da hapis ve sürgün cezalarına çarptırıldı. Geriye kalan kısmı ise, Kamerun ve Alman Doğu Afrikası’nda, Almanlara karşı savaştırıldı. 1917 yılında ise Türk taraftarlığı ile tanınan “Malezya Devlet Muhafızları” ile birlikte Aden’de Osmanlı’ya karşı cepheye sürüldü.
V. Hafif Piyade Alayı gibi Hintli Müslüman askerlerin isyan çıkardıkları diğer bir yer ise “Kutü’l-Amare” idi. Singapur’daki isyandan bir yıl sonra 1916’da Irak’ı işgal etmek için Basra’ya çıkarılan ve Kutü’l-Amare’ye kadar ilerleyen General Townshend komutasındaki 6. Tümen içerisinde yer alan Hintli askerler, özellikle Müslüman Patanlar, din kardeşleri olan Türklere karşı savaşmak istemedikleri için disiplin sorunlarına, firarlara ve isyanlara sebebiyet verdiler. Mirliva Halil Paşa’nın bildiriler yoluyla İngiliz emperyalizmi üzerinden isyana ve Halifenin ordusuna katılmaya davet ettiği bu Hintli askerler, yaşanan muharebelerde kendi saflarında bulunan İngilizlere ateş açtılar, fırsat buldukça kaçarak Osmanlı ordusuna katıldılar.
Kaynaklar: Ü. Gülsüm Polat, Hint Askerlerinin Singapur’daki İsyanı (1915), Tarih İncelemeleri Dergisi, c. XXVII, s.2, 2012, Fikret Başkaya, Paradigmanın İflası, İstanbul, 1997, Alptekin Müderrisoğlu, Kurtuluş Savaşı’nın Mali Kaynakları, Ankara, 1990. İsmet Üzen, Türklerin Kut’ül-Amare Kuşatması Sırasında İngiliz Ordusunda Bulunan Hintli Askerlerin Tutumu(Aralık 1915-Nisan 1916), Akademik Bakış, C.2, S.3, İstanbul
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder