Alman Cumhurbaşkanı Gauck'un gözlerimizin içine baka baka hakaret etmesini isteyen kimdi?
İşte PÜF NOKTASI burasıydı! Bunu isteyen, logosunun altında "Türkiye Türkler'indir" diye yazan gazetenin ortağıAXEL ailesiydi!(hürriyet gazetesi)
Büyük bir başarı hikayesi yazarak MAKİNİSTLİKTEN medya devi meydana getiren Axel Casar Springer 1912'de doğdu, 1985'te öldü!
Çok önemli bir isimdi!
Değişik ilişkilerin tam ortasında olan ilginç karakterlerden biriydi!
İlginçliği yaptığı işlerden değil ŞİRKETLERİNE KOYDUĞU ANAYASADAN geliyordu!
1985'te ölümünden sonra, özellikle Almanya'nın birleşmesi ve 2001 İkiz Kule saldırılarının ardından bazı maddeler değişiklik gösterse de ANAYASA değişmiyordu!
Axel'in bir adım geri adım atmadığı ve esnemesine izin vermediği ANAYASADA ne diyordu acaba!
Hemen özetleyelim!
Almanya, Batılı milletler ailesine ait bir ülkede özgürlük ve hukuku destekler. Avrupa'nın birleşmesi ve ilerlemesi için çalışır...
Yahudiler ve Almanlar arasında uzlaşmayı teşvik eder! İsrail Devleti'nin hayati haklarını sonuna kadar korur!
Transatlantik ittifak ve özgür ülkelerin ortak değerlerini önemser!
Amerika Birleşik Devletleri ile dayanışma için gereğini yapar...
Her türlü siyasi aşırılığı reddeder... (Müslümanlık AŞIRI tanımına giren etkenlerden biridir)
Piyasa ekonomisini canlı tutar...
Peki Türkiye'ye gelen SOL KARŞITI papaz cumhurbaşkanı ne dedi!
İsim vermeden 17 Aralık darbesine karşı kesin tutum sergileyen Ankara'yı eleştirdi!
Kendi ülkelerinde PARA AKIŞLARINA karışmadıkları YAPIYI Müslüman, ama ANADOLU'daki samimi insanları iseAŞIRI buluyorlardı!
Anayasa'dan gelen ayrıntı yani!
Bu nedenle polislerden, savcılardan, hukuktan, özgürlükten sözetti!
Ama DİNLEMELERDEN, TAKİPLERDEN, BÖCEKLERDEN, ŞANTAJLARDAN, MONTAJLARDAN kaçtı!
İstedikleri HUKUK onların işine gelendi!
Yönettikleri medyanın operasyonları tutunca basın özgürlüğü, tutmayınca baskı oluyordu!
İstedikleri yerine gelince Türkiye'de demokrasi vardı! Yok, önlerine biri çıkarsa onun adı DİKTATÖR'dü!
Bakın! Osmanlı, İngiliz-Alman çekişmesinin kurbanı oldu! Fransa güçten düşüp kenara çekilince ortalık bu iki güce kaldı! ORTADOĞU petrolleri için kapımızdan içeri girip bizi diz çöktürdüler!
Basra-Bağdat-Hicaz demiryollarını Almanya'ya taşımak, bağlamak istediler! Amaçları buralardaki zenginliği kendi ülkelerine aktarmaktı! Savaşın ve kavganın temelinde de bu yatıyordu!
O gün yaşananların bir benzeri başka şekillerde sürüyor! Amaç yine orada kimin borusunun öteceği...
Ve bu mücadelede hiçbiri TÜRKİYE'yi masadaki aktörlerden biri olarak görmüyor! Türkiye onlar için, her daim içerisi karıştırılan, ekonomik krizlerle çökertilen ve değişik yapıları kullanarak kontrol altına alınan bir ülke!
Bunun dışına çıkıldığı için geliyorlar!
Başka başka hesaplar için gelseler de hedefte biz varız!
Alman Cumhurbaşkanı papaz Gauck, 17 Aralık'ı savundu aslında!
Söylemeden söyledi!
Çünkü sokaktaki sıradan insanlar bu papazın AXEL üzerinden Amerika'ya ve oradaki YAHUDİ BARONLARA bağlı olduğunu bilmiyor!
Televizyonda gördüğü adamın Almanlar'ın temsilcisi olduğunu düşünüyor! İşte bizim en büyük eksiğimiz bu!
Elbiselerle uğraşırken içindeki karakterlere bakmıyoruz!
Konuşana bakıyor ancak konuşturanı es geçiyoruz!
Unutmayın!
Eğer biri çıkıp Türkiye hakkında ileri geri konuşuyor ve özellikle ÖZGÜRLÜK vurgusu yapıyorsa kara listeye alın!
İnceleyin, hak ederse serbest bırakın!
Etmezse bilin ki hesabı başkadır!
Alman medya devinin kurucusu Axel Springerin Yahudi olmamasına rağmen Yahudi aşkının nereden geldiğini merak edip duruyordum.
Biraz araştırınca bu sırrı çözecek ilginç bilgilere ulaştım.
Springerin çok çarpıcı bir hayat hikayesi ve geçmişi var...
Bu geçmiş, Hitler döneminde Nazi taraftarı olan Axel Springerin, 2. Dünya Savaşından sonra İsraile sık sık gitmesinin, Yahudilere ileri düzeyde yakınlık göstermesinin, Yahudi örgütlerinden birçok ödül almasının ve Grant Oriet (Büyük Loca) üyesi olmasının da nedenini açıklıyor.
Hitler döneminde Nazileri destekleyen Axel Springer, 1912 yılında Almanyanın Hamburg kentine bağlı Altona kasabasında dünyaya gelmiş.
Babası da bir yayıncı olan Axel Casar Springer, gazeteci olarak başladığı kariyer hayatında 1947 yılında Hamburgta Axel Springer Yayınevini kurmuş. Hamburger Abendblatt gazetesinin çıkararak ilk defa bir gazete sahibi olan Springer, ardından bugün Almanyada en çok satılan Bild gazetesini 1952 yılında yayınlamaya başlamış.
1985 yılında hayatını kaybeden ve aynı zamanda Masonluğa ait Grand Orient (Büyük Loca)ya üye olan Springer, 2. Dünya Savaşının ardından İsraile yakınlaşmaya başlamış.
Hitlere destek veren Yahudi iş adamlarıyla da sıkı dostluğu bulunan Springer, Hitlerin intiharıyla başlayan süreçten sonra Nazileri terk etmiş ve İsraile sık sık gitmeye başlamış.
Yayın organlarında sıkı bir İsrail taraftarlığı göze çarpan Axel Springerin İsrailden ve Yahudi örgütlerinden aldığı çok sayıda ödül bulunuyor.
Axel Springer ölmeden önce İsrail ve Yahudilerle işbirliğinin devam ettirilmesini vasiyet etmiş.
1978de beşinci evliliğini kendisinden 30 yaş küçük Friede Springer ile yapan Axel Springer, 1985 yılında ölünce medya şirketinin başına eşi Friede Springer geçmiş.
Friede Springer de 2000 yılında eşinin 1978de aldığı Leo-Baeck ödülünü almış.
Ve halen Springer ailesinin Yahudilerle sıkı bağları devam ettiriliyor.
Peki neydi Springeri sık sık İsraile sürükleyen ve Yahudilere bu kadar bağlayan o güç?
Uzatmadan anlatayım:
Hamburg, 30lu yıllar...
Bir inşaat ustasının kızı olan Martha Else Meyer 17, zengin yayımcı Hinrich Springerin oğlu Axel C. Springer 18 yaşında.
Alster Nehrinin kenarında gezerken birbirine aşık olurlar.
Marthanın ebeveyni Mary ve Eduard Meyer, kızlarının daha çok genç olması sebebiyle bu birlikteliğe karşı çıkarlar ve Axelin yazdığı mektupları Marthaya göstermezler.
Hatta İsviçrede yatılı bir okula gönderirler.
Bunun üzerine Martha üzüntüden yeme ve içmeden kesilir, böbreklerinden rahatsızlanır.
Ailesi daha fazla dayanamaz, böylelikle Martha Axeline geri döner ve 1933 yazında evlenirler.
Ancak Nasyonalsosyalistler iktidara geldiğinde Marthanın Yahudi oluşu sorun olur.
1935te yürürlüğe giren Nürnberg soy kanunu herşeyi değiştirir.
Dışarıya, kahve içmeye çıkmak bile yasaktır.
Axel Springer babasına ait olan Altonaer Nachrichten gazetesinde redaktörlük yapar.
Bu gazete Der Stürmer gazetesi gibi İsrail düşmanı değildir.
Mesela Der Stürmer gazetesi 31.01.1937 günü En yüce görevimiz: Kanımızı korumak manşetini atar.
1948de müttefiklerden Hamburger Abendblatt gazetesinin basım lisansını alarak medya imparatorluğunu kuran Springerin işleri yolundadır.
Ancak 1938 yılında Adolf Hitler, Springere bir mektup yazar. Mektupun özeti Ya Marthayı boşa, ya da tüm servetine el konulacaktır.
Hitlerin birinci adamı, sağ kolu Joseph Goebbels, baskı yoluyla Springerin Yahudi eşinden boşanmasını sağlar.
Marthayla bundan sonra da sık sık görüşürler ama Axel Springer hayatı boyunca, kariyeri için hanımını kurban ettiğinden hiç bahsetmez.
Evet Springer 5 kez evlenir ama ayrılmak zorunda kaldığı ilk eşi Marthanın boşluğunu hiç biri dolduramaz...
Ez cümle; Springeri Yahudi kölesi yapan da, İsraile sürükleyen de Marthadan başkası değildir...
30 Nisan 2014 Çarşamba
Turizm patlamasi yasayan Antalyanin halleri
Antalya Büyükşehir Belediye Başkanı Menderes Türel, Mustafa Akaydın’dan devraldıkları borç ve personel rakamlarını kamuoyuyla paylaştı. Türel, Akaydın'ın kendilerine 2 milyar 77 bin 169 lira borç bıraktığını söyledi.
Mustafa Akaydın’ın kendilerine 2 milyar 77 bin 169 lira borç bıraktığını kaydeden Büyükşehir Belediye Başkanı Türel, son 5 yılda personel sayısındaki artışa dikkat çekti. Başkan Türel, 2009 yılında 4 bin 175 olan personel sayısının belediye devraldıklarında 8 bin 642’ye çıktığını gördüklerini söyledi. Akaydın’ın keyfi uygulamaları nedeni ile belediyenin milyonlarca lira tazminat ödemek zorunda kaldığını beliren Menderes Türel, son 5 yılda keyfi iptal edilen projeler nedeniyle belediyenin firmalara ödediği tazminatın 144 milyon lira olduğunu belirtti. Geçen yıl 25 milyon liralık yatırım yapan Akaydın’ın konsere, misafir ağırlamaya 50 milyon lira harcadığını açıklayan Türel “Bunları ‘işte bu yüzden hizmet yapamıyoruz’ diye mazeret üretmek için değil, bu tabloyu nasıl çözeceğimizi Antalyalılara göstermek için paylaşıyorum” dedi.
PERSONEL SAYISINDA ARTIŞ
Antalya Büyükşehir Belediye Başkanı Menderes Türel, belediyenin mali tablosunu ve personel sayısını açıkladı. Belediyeyi devraldıklarında personel sayısının son 5 yıl içinde yüzde 100’den fazla arttığını gördüklerini dile getiren Başkan Türel, 2009 yılında Büyükşehir Belediyesi’nde çalışan taşeron dahil toplam personel sayısının 4 bin 175 olduğunu belirtti. Büyükşehir Belediye Başkanı Türel, “Belediyeyi devraldığımızda bu sayının 8 bin 642’ye çıktığını gördük. Son 5 yılda personel sayısı neredeyse yüzde 100 artmıştır. Personel sayısı artarken, belediyenin hizmet alanında bir genişleme de söz konusu olmamıştır. Biz bu personel yüküyle belediyeyi idare edemeyiz. Biz belediyeyi istihdam kapısı değil, hizmet kapısı olarak planlayacağız. Belediyeyi en verimli çalışır hale getireceğiz. Bu tabloyu düzelteceğiz” diye konuştu.
2 KATRİLYON BORÇ
Büyükşehir Belediyesi’nin 2009-2014 dönemi mali tablosunu da kamuoyu ile paylaşan Türel şu bilgileri verdi: “2009’da önceki yönetime devrettiğimiz, ASAT ve 28 yılda ödenecek raylı sistem dahil 28 yılda ödenecek toplam borç 1 milyon 211 bin lira iken, bu borç miktarı 5 yıl içinde yaklaşık yüzde 80 artmış, 2 milyar 77 bin 169 lira olarak tarafımıza devrolunmuştur. Benim önceki yönetime bıraktığım 5 yılda ödenecek borç 300 milyon liradır. Bunun yanı sıra görev süremde 250 milyon lira da borç ödemiştim ve hiçbir gün borç edebiyatı yapmamıştım.”
114 TRİLYON KEYFİ TAZMİNAT ÖDENMİŞ
Başkan Türel, Antalya Büyükşehir Belediyesi’nin 2009-2014 yılları arasında Mustafa Akaydın’ın kendi inisiyatifiyle iptal ettiği projeler nedeniyle karşı karşıya kaldığı tazminat miktarının 114 milyon 880 bin lira olduğunu açıkladı. Türel şunları söyledi: “Keyfi iptal edilen projeler nedeniyle belediye zarar ettirilmiştir. Milletin 114 trilyon lirası heba edilmiştir. Sayıştay raporlarına da girmiştir. Bunun 40 milyon lirası raylı sistemin yüklenici firmasına, 34 milyon lirası Antkart’a, 27 milyon lirası Baraj 100. Yıl Projesi için ödenmiştir. Ayrıca 100. Yıl’da devam eden bir hukuk süreci de vardır. Antalya Büyükşehir Belediyesi daha 300 milyon liralık bir bedeli, yüklenici firmaya ödeme tehlikesi ile karşı karşıyadır.”
DİKKAT ÇEKEN YÜKSEK HARCAMALAR VAR
Belediyede son 5 yılda gerçekleşen bazı yüksek harcamalara da dikkat çeken Türel, “2009 yılında bizim dönemimizde yeşil alanlara her şey dahil harcanan para 13 milyon 504 bin lira iken, 31.03.2014 itibariyle torf, gübre, ilaç, akaryakıt hariç bu rakam 68 milyon 574 bin liraya ulaşmıştır. Bu harcamaların hepsini inceliyoruz. Fazla harcama varsa hukuk nezdinde milletin kör kuruşunun hesabını soracağız” dedi.
YATIRIMA 25 MİLYON, KONSERE 50 MİLYON
Antalya Büyükşehir Belediyesi’nin 2013 yılında gerçekleşen yatırım miktarının 25 milyon 736 bin lira olduğunu belirten Menderes Türel, buna karşın temsili ağırlama giderinin 14 milyon 671 bin lira olarak gerçekleştiğinin altını çizdi. Başkan Türel, “Bir önceki yönetim bir yılda 50 trilyon lirayı konsere, festivale harcarken, Antalya hak ettiği hizmeti alamamışsa, bu tabloyu ortaya koymamız lazımdı” dedi.
ENKAZ EDEBİYATI YAPMAYACAĞIZ
Hiçbir zaman mazeret belediyeciliği ve enkaz edebiyatı yapmayacağını söyleyen Büyükşehir Belediye Başkanı Menderes Türel, “Mazeretle, bahane ile işimiz olmaz. Hem bunları tıkır tıkır ödeyeceğiz hem de Antalya’ya hizmet üreteceğiz. Ancak bazı rakamları kamuoyu ile paylaşmak zaruri. Bunları ‘işte bu yüzden hizmet yapamıyoruz’ diye mazeret üretmek için değil, bu tabloyu nasıl çözeceğimizi Antalyalılara göstermek için paylaşıyorum” dedi.
ÇALIŞMAK İÇİN BURADAYIZ
Türel sözlerini tamamladı: “Biz bu sorunların hepsini çözeceğiz. Mazeretle, bahaneyle işimiz olmaz. Nasıl bir belediye devraldığımızı paylaşmak istedik. Yolumuz açık olsun. Çalışmak için buradayız. Antalyalılara hizmetlerimizle, terimizin son damlasına kadar layık olmaya çalışacağız. Mazeret değil, hizmet üreteceğiz.”
Antalya Büyükşehir Belediye Başkanı Menderes Türel, belediyenin mali tablosunu ve personel sayısını açıkladı. Belediyeyi devraldıklarında personel sayısının son 5 yıl içinde yüzde 100’den fazla arttığını gördüklerini dile getiren Başkan Türel, 2009 yılında Büyükşehir Belediyesi’nde çalışan taşeron dahil toplam personel sayısının 4 bin 175 olduğunu belirtti. Büyükşehir Belediye Başkanı Türel, “Belediyeyi devraldığımızda bu sayının 8 bin 642’ye çıktığını gördük. Son 5 yılda personel sayısı neredeyse yüzde 100 artmıştır. Personel sayısı artarken, belediyenin hizmet alanında bir genişleme de söz konusu olmamıştır. Biz bu personel yüküyle belediyeyi idare edemeyiz. Biz belediyeyi istihdam kapısı değil, hizmet kapısı olarak planlayacağız. Belediyeyi en verimli çalışır hale getireceğiz. Bu tabloyu düzelteceğiz” diye konuştu.
2 KATRİLYON BORÇ
Büyükşehir Belediyesi’nin 2009-2014 dönemi mali tablosunu da kamuoyu ile paylaşan Türel şu bilgileri verdi: “2009’da önceki yönetime devrettiğimiz, ASAT ve 28 yılda ödenecek raylı sistem dahil 28 yılda ödenecek toplam borç 1 milyon 211 bin lira iken, bu borç miktarı 5 yıl içinde yaklaşık yüzde 80 artmış, 2 milyar 77 bin 169 lira olarak tarafımıza devrolunmuştur. Benim önceki yönetime bıraktığım 5 yılda ödenecek borç 300 milyon liradır. Bunun yanı sıra görev süremde 250 milyon lira da borç ödemiştim ve hiçbir gün borç edebiyatı yapmamıştım.”
114 TRİLYON KEYFİ TAZMİNAT ÖDENMİŞ
Başkan Türel, Antalya Büyükşehir Belediyesi’nin 2009-2014 yılları arasında Mustafa Akaydın’ın kendi inisiyatifiyle iptal ettiği projeler nedeniyle karşı karşıya kaldığı tazminat miktarının 114 milyon 880 bin lira olduğunu açıkladı. Türel şunları söyledi: “Keyfi iptal edilen projeler nedeniyle belediye zarar ettirilmiştir. Milletin 114 trilyon lirası heba edilmiştir. Sayıştay raporlarına da girmiştir. Bunun 40 milyon lirası raylı sistemin yüklenici firmasına, 34 milyon lirası Antkart’a, 27 milyon lirası Baraj 100. Yıl Projesi için ödenmiştir. Ayrıca 100. Yıl’da devam eden bir hukuk süreci de vardır. Antalya Büyükşehir Belediyesi daha 300 milyon liralık bir bedeli, yüklenici firmaya ödeme tehlikesi ile karşı karşıyadır.”
DİKKAT ÇEKEN YÜKSEK HARCAMALAR VAR
Belediyede son 5 yılda gerçekleşen bazı yüksek harcamalara da dikkat çeken Türel, “2009 yılında bizim dönemimizde yeşil alanlara her şey dahil harcanan para 13 milyon 504 bin lira iken, 31.03.2014 itibariyle torf, gübre, ilaç, akaryakıt hariç bu rakam 68 milyon 574 bin liraya ulaşmıştır. Bu harcamaların hepsini inceliyoruz. Fazla harcama varsa hukuk nezdinde milletin kör kuruşunun hesabını soracağız” dedi.
YATIRIMA 25 MİLYON, KONSERE 50 MİLYON
Antalya Büyükşehir Belediyesi’nin 2013 yılında gerçekleşen yatırım miktarının 25 milyon 736 bin lira olduğunu belirten Menderes Türel, buna karşın temsili ağırlama giderinin 14 milyon 671 bin lira olarak gerçekleştiğinin altını çizdi. Başkan Türel, “Bir önceki yönetim bir yılda 50 trilyon lirayı konsere, festivale harcarken, Antalya hak ettiği hizmeti alamamışsa, bu tabloyu ortaya koymamız lazımdı” dedi.
ENKAZ EDEBİYATI YAPMAYACAĞIZ
Hiçbir zaman mazeret belediyeciliği ve enkaz edebiyatı yapmayacağını söyleyen Büyükşehir Belediye Başkanı Menderes Türel, “Mazeretle, bahane ile işimiz olmaz. Hem bunları tıkır tıkır ödeyeceğiz hem de Antalya’ya hizmet üreteceğiz. Ancak bazı rakamları kamuoyu ile paylaşmak zaruri. Bunları ‘işte bu yüzden hizmet yapamıyoruz’ diye mazeret üretmek için değil, bu tabloyu nasıl çözeceğimizi Antalyalılara göstermek için paylaşıyorum” dedi.
ÇALIŞMAK İÇİN BURADAYIZ
Türel sözlerini tamamladı: “Biz bu sorunların hepsini çözeceğiz. Mazeretle, bahaneyle işimiz olmaz. Nasıl bir belediye devraldığımızı paylaşmak istedik. Yolumuz açık olsun. Çalışmak için buradayız. Antalyalılara hizmetlerimizle, terimizin son damlasına kadar layık olmaya çalışacağız. Mazeret değil, hizmet üreteceğiz.”
Sömürge valimizde oldu;Frankfurta" Gak "demedi
Alman Cumhurbaşkanı Joachim Gauck’tan bahsediyorum.Türkiye’ye geldi, üstüne elzem olmayan işlere karıştı. Twitterve You Tube “yasaklarından” başladı; MİT Yasası’ndan,Gezi olaylarına kadar her konuda görüş beyan etti…
Dün de Başbakan Erdoğan’dan zılgıtı yedi:
-Bunlar çirkin şeyler. Ülkemizin iç işlerine karışılmasına asla tahammül edemeyiz.
Erdoğan, ardından AK Parti’nin Grup Toplantısı’nda yaptığı konuşmada Almanların ayıplarını tek tek sıralayıp bir noktanın altını çizdi:
-Almanya’da vatandaşlarımız öldürülüyor. Bunun hesabını veremeyenler, gelip bize hesap sormasın.
Dün de Başbakan Erdoğan’dan zılgıtı yedi:
-Bunlar çirkin şeyler. Ülkemizin iç işlerine karışılmasına asla tahammül edemeyiz.
Erdoğan, ardından AK Parti’nin Grup Toplantısı’nda yaptığı konuşmada Almanların ayıplarını tek tek sıralayıp bir noktanın altını çizdi:
-Almanya’da vatandaşlarımız öldürülüyor. Bunun hesabını veremeyenler, gelip bize hesap sormasın.
Peki bir tek bu mu var?
Tabii ki değil. Almanların günah defterleri hayli dolu. Tıpkı Ziya Paşa’nın “Onlar ki âleme verirler nizamat, bin türlü teseyyüp bulunur hanelerinde” dediği gibi!
Soykırım suçlusu olduklarını zaten kendileri kabul ediyorlar. 2. Dünya Savaşı sırasında Hitler 6 milyon Yahudi’yi katletti.
Günah defterinin sayfaları devam edip gidiyor…
Afrika’da ölüm makinesi gibi çalıştılar. 1904 ve 1907 yılları arasında Namibya’da Hererolar veNamalar’dan tam 75 bin kişiyi öldürdüler. Bunların içinde yaşlılar, çocuklar ve kadınlar da vardı.
Yakın tarihte hepimizin gözünün önünde yaşandı…
Yugoslavya’yı, Almanlar paramparça etti. Hırvatlar ve Slovaklara tonlarca silah verenAlmanlardır. O bölgedeki pek çok planlı katliam Almanların verdikleri silahlarla gerçekleştirildi.
Bugün de Almanya’da yaşayan Türk vatandaşlarının yaşadıkları ortada. Eziliyor, itiliyor, kakılıyorlar. Sık sık ırkçı muamelelere maruz kalıyorlar. Alman liderlerin içinden entegrasyonu“asimilasyon” olarak gördüğünü söyleyenler bile çıkıyor.
***
Gauck, hiç sıkılmadan Türkiye’deki Gezi olaylarını da eleştirdi. Tabii, “paralel yapı”dan sözde“bağımsızlıkçı” sola kadar pek çok çevreyi mutlu, mesut ve bahtiyar etti.
Peki kendileri ne yaptı?..
Türkiye’dekinden farklı mı davrandılar?
Hayır tabii ki, biz bir yaptıysak, onlar on yaptı.
Alman vatandaşları, Stuttgart’taki tren garı inşaatını protesto etmek istediler. Binlerce insan sokaklara döküldü.
Alman polisi ise, gaz ve tazyikli suyla müdahale etti. Yetmedi, bitmedi, ardından “coplu taarruz”başladı. Pek çok kadın ve çocuk yerlerde sürüklendi. Yaşanan bu görüntülerin tartışılmasına bile izin verilmedi. Alman polisi, “müdahale etmek zorundayız” dedi ve tek bir eleştiri dahi kabul edilmedi.
2013 yılının 1 Mayısı'nda da aynısı oldu. Polis tarafından Hamburg’da binlerce kişiye son derece sert müdahaleler yapıldı.
Rahip asıllı Joachim Gauck o zaman sesini çıkarttı mı? “Olmaz, olamaz, korkmayın bu göstericilerden” dedi mi?
Hayır demedi. Bizim önümüze “kabahat” olarak koyduklarını, kendileri için “hak” olarak gördü. Şimdi Türkiye’ye gelmiş, “gak-guk” ediyor. İleri geri konuşuyor, bize akıl vermeye çalışıyor.
Müstemleke ülkesi mi burası?
Gauck, kendisini sömürge valisi mi sanıyor?
***
Tabii ki değil. Almanların günah defterleri hayli dolu. Tıpkı Ziya Paşa’nın “Onlar ki âleme verirler nizamat, bin türlü teseyyüp bulunur hanelerinde” dediği gibi!
Soykırım suçlusu olduklarını zaten kendileri kabul ediyorlar. 2. Dünya Savaşı sırasında Hitler 6 milyon Yahudi’yi katletti.
Günah defterinin sayfaları devam edip gidiyor…
Afrika’da ölüm makinesi gibi çalıştılar. 1904 ve 1907 yılları arasında Namibya’da Hererolar veNamalar’dan tam 75 bin kişiyi öldürdüler. Bunların içinde yaşlılar, çocuklar ve kadınlar da vardı.
Yakın tarihte hepimizin gözünün önünde yaşandı…
Yugoslavya’yı, Almanlar paramparça etti. Hırvatlar ve Slovaklara tonlarca silah verenAlmanlardır. O bölgedeki pek çok planlı katliam Almanların verdikleri silahlarla gerçekleştirildi.
Bugün de Almanya’da yaşayan Türk vatandaşlarının yaşadıkları ortada. Eziliyor, itiliyor, kakılıyorlar. Sık sık ırkçı muamelelere maruz kalıyorlar. Alman liderlerin içinden entegrasyonu“asimilasyon” olarak gördüğünü söyleyenler bile çıkıyor.
***
Gauck, hiç sıkılmadan Türkiye’deki Gezi olaylarını da eleştirdi. Tabii, “paralel yapı”dan sözde“bağımsızlıkçı” sola kadar pek çok çevreyi mutlu, mesut ve bahtiyar etti.
Peki kendileri ne yaptı?..
Türkiye’dekinden farklı mı davrandılar?
Hayır tabii ki, biz bir yaptıysak, onlar on yaptı.
Alman vatandaşları, Stuttgart’taki tren garı inşaatını protesto etmek istediler. Binlerce insan sokaklara döküldü.
Alman polisi ise, gaz ve tazyikli suyla müdahale etti. Yetmedi, bitmedi, ardından “coplu taarruz”başladı. Pek çok kadın ve çocuk yerlerde sürüklendi. Yaşanan bu görüntülerin tartışılmasına bile izin verilmedi. Alman polisi, “müdahale etmek zorundayız” dedi ve tek bir eleştiri dahi kabul edilmedi.
2013 yılının 1 Mayısı'nda da aynısı oldu. Polis tarafından Hamburg’da binlerce kişiye son derece sert müdahaleler yapıldı.
Rahip asıllı Joachim Gauck o zaman sesini çıkarttı mı? “Olmaz, olamaz, korkmayın bu göstericilerden” dedi mi?
Hayır demedi. Bizim önümüze “kabahat” olarak koyduklarını, kendileri için “hak” olarak gördü. Şimdi Türkiye’ye gelmiş, “gak-guk” ediyor. İleri geri konuşuyor, bize akıl vermeye çalışıyor.
Müstemleke ülkesi mi burası?
Gauck, kendisini sömürge valisi mi sanıyor?
***
Alman Cumhurbaşkanı’nın sözleri, hem diplomatik nezakete aykırı; hem de gerçek dışı. Birileri eline bir şeyler tutuşturmuş, burada o ezberleri insanların önünde tekrar ediyor. İçine girdiği tavır hem incitici, hem de oldukça çirkin.
Ama alkışlayanlar var…
İşte bizim problemimiz de burada. Bu tür insanları “sömürge valisi” konumuna biz getiriyoruz
Gazeteci olmak istiyordu.
Ancak bir komünizm düşmanıydı.
Bu yüzden engellediler.
Çünkü Sovyetler'in güdümündeki Doğu Almanya'da yaşıyordu. "Madem gazeteci olamıyorum" dedi, gitti PAPAZ oldu.
O bir Evangelist rahipti artık.
Hayat hızla akıp gitti.
Duvarlar bile yıkıldı...
Ve kendini bir anda Almanya Cumhurbaşkanlığı'nda buldu.
Onun tanıyorsunuz, adı Joachim Gauck.Geçtiğimiz haftalarda ülkesinde konuştu; "2015 yılında Türkiye'yi Ermenistan konusunda zor günler bekliyor"dedi.
Belli ki masada bir şeyler pişiriyorlar bu konuda. Yeni saldırı planları bu ve utanmadan açık ediyorlar.
Adamlar bu kadar pişkin ve rahatlar.
Ankara bir "Ermeni" hamlesi yaparak ellerindeki planı bir yerlerine boşuna havale etmedi.
Gaucuk Bey, İsrail'e ziyarete gitti.
Tel Aviv'in Dışişleri Bakanı Liberman ona gözlerinin içine bakarak posta koydu. "Türkiye'nin provakasyonlarına karşı gerekeni yapın" diye talimat verdi.
Evet küçücük İsrail'in bir bakanı, Almanya'nın koskoca Cumhurbaşkanı'na talimat veriyordu.
Gaucuk ne "GIK" diyemedi. "GAK" dedi.
Kalktı Türkiye'ye geldi, önceki gün.
Sanki Türkiye'nin Cumhurbaşkanıymış gibi SAÇMA SAPAN konuştu.
Özgürlüklerden bahsetti.
Gezi Parkı falan ders almalıymışız.
İnsanlar toplu gösteri yapabilmeliymiş filan...
Kauçuk kafa Gaucuk diyesi geliyor insanın.
Oğlum git bunları memleketinde konuş.
Hamburg'da özgürlük diye yürüyenleri nasıl yerlere yatırdınız?
Nasıl tekme tokat dövüp, insanların bir yerlerine jop soktunuz.
Nasıl kelepçelediniz?
Biber gazı patlaması yaşadınız ülkenin en sosyetik şehrinde.
Ve dahası sokağa çıkılan mahalleleri GETTO'lara çevirip, barikatlarla kapattınız.
Günlerce o mahallelere giriş çıkışı yasaklattınız. Kimi nasıl joplattığınızı dünyadan saklamaya kalktınız.
Yahudi katliamlarından GETTO tecrübeniz vardı ne de olsa.
Dünya basınını sokmadınız o kapattığınız ve dayak attığınız mahallelere...
Gelmişsin burada basın özgürlüğünden dem vuruyorsun. Sevsinler seni.
Siz Türkler'i yakan ALÇAK vatandaşlarınızın mahkemelerine TÜRK GAZETECİ sokmayacak kadar YASAKÇI bir zihniyetinizi masaya yatırın önce.
Sizin basın özgürlüğünden dem vuracak yüzünüz yok.
Neden gelmişsin bu ülkede yüzsüzlüğüne yüzsüzlük katıyorsun?
Utanmadan ahkam kesiyorsun?
Sen önce dön arkana bak.
Seni Alman Federal Mahkemeleri yargılıyor.
Sana dava açmadılar mı orada?
Almanya'da "SAÇMALAMA" davası diye tarihe geçmedi mi o mahkeme.
Kauçuk kafa Gaucuk sen değil miydin Berlin'de 400 öğrencinin önünde konuşan? "Bizim sokağa çıkan ve saçmalayanlara haddini bildiren vatandaşlara ihtiyacımız var. Hepiniz buna davetlisiniz" diye çağrı yapan...
Ve bundan dolayı hakkında SUÇ duyurusu yapılan?
Adamdaki terbiyesizliğe bak.
Gelmiş bize SOKAK GÖSTERİSİ özgürlüğünden bahsediyor.
Ders veriyor. Tövbe tövbe.
Mısır'da İsrail güdümlü darbe yapılır, binlerce silahsız insan öldürülür, yüzlercesi idama mahkum edilir "DARBE"diyemezsin. Evet senin Almanyan daha "Darbe" diyemedi.
Gelip burada şov yapma!
İsrailli bakandan aldığın talimatları burada satma. "Gak Gaucuk" diye sesler çıkarıp kargalarla dostluk yapma.
Ne demiş senin Alman ataların?
Meşhurdur sizde bu laf; "Kargalarla yarenlik eden güvercinin tüyleri beyaz kalır, ama kalbi kararır."
Senin tüylerin de kararmış...
Senden güvercin de olmaz....
İyi mi?
Sevgili Kargaucuk!!
Kim bu GAUCK?Misafir gibi davranmayan, ağzına geleni söyleyip hakaret eden PAPAZ neyin nesi?
Anlatalım!Joachim Gauck, denizci bir babanın oğluydu!
Babasının ismi de Joachim Gauck'tu! Annesi Olga Warremann'dı! Rostock'ta dünyaya geldi. Babası İkinci Dünya Savaşı'ndan sonra NEPTUN WERFT isimli şirkette müfettiş olarak işe başladı. Doğu Almanya'da KOMÜNİSTLERiktidara gelince aile için sıkıntılı dönem başladı. Baba Gauck, oğlu 11 yaşındayken Ruslar tarafından tutuklandı!İddia ağırdı!
CASUSLUK yaptığı gerekçesiyle yargılandı, ceza aldı. Sibirya'ya gönderildi! Moda oydu!
Kim casusluk yaparsa soluğu orada alırdı. Şartlar o kadar ağırdı ki gördüğü işkenceler sonucunda engelli oldu! Oğul ve anne üç yıl boyunca hiçbir haber alamadı!
Babanın yaşayıp yaşamadığını bilemediler!
Ancak ALMANLAR adamlarını bırakmazdı! Nasıl Putin'in içeri attığı petrol devi Khodorkovsky, Merkel'in araya girmesiyle salıveriliyorsa, baba Gauck da KONRAD ADENAUER'in Moskova ziyaretindeki talebiyle serbest kalıyordu!
Oğul Gauck, yani şimdiki RAHİP CUMHURBAŞKANI, babasının çektiği çileyi hiç unutmadı!
Liseyi bitirdikten sonra ANTİ-
KOMÜNİZM duygularını içinde büyüttü! Sır gibi sakladı! Gazeteci olmak istiyordu ama komünist olmadığı için imkan yoktu!
Tam tersini yaptı, gitti papaz okuluna yazıldı! İlk amacı bir papaz olmak değildi, ancak ilahiyat çalışmaları, felsefe öğrenimi için bir fırsat sunan kilise, komünist ideolojinin egemen olmadığı Doğu Almanya'daki birkaç kurumdan biriydi.
Ancak kaçamadı, sonunda papaz oldu.Papaz oldu olmasına ama STASİ yani gizli servis peşini bırakmadı!
Papaz da olsa takipteydi! Devlet ona güvenmiyordu! Dosyasında "iflah olmaz bir anti-komünist!" diye yazıyordu! Daha 9 yaşında bir çocukken "sosyalizm adaletsizliğin kendisi!" diyordu!
İlerleyen yıllarda siyasete girince STASİ dosyalarını araştıran komisyonun en önemli ismi olacaktı!
Gauck 2012'de "Burada yaşayan Müslümanlar Almanya'nın bir parçasıdır" dedi!
Ancak istifa etmek zorunda kalan önceki Cumhurbaşkanı Christian Wulff gibi "İslam Almanya'nın bir parçasıdır!"demedi!
Neyse...
Bizim RAHİP çocukluk aşkı GERHILD HANSİ RADTKE ile evlendi! Daha 10 yaşındayken evleneceği sözünü vermişti!
CASUS babasının muhalefetine rağmen 19 yaşında evlendi, sözünü tuttu! 4 çocukları oldu! Christian ilk çocuktu. 1960'ta dünyaya geldi.
1962'de Martin, 1966'da kızları Gesine, 1979'da da Katharina doğdu!
Çocuklar için de Doğu Almanya doğru bir yer değildi! Çocukların eğitimi istediği gibi gitmiyordu!
Evlilik de öyle! 1991'de çocukluk aşkıyla yollarını ayırdı!
Ara dönemde yapmak isteyip de yapamadığı gazeteciliği evine buyur etti! Hayat arkadaşı artık önemli bir gazeteci olan Daniela Schadt'tı!
İşte bizim GAUCK önceki gün SOL'un kalesi sayılan ve bizim de gurur duyduğumuz ODTÜ'ye geldi!
Okul idaresinin gururla buyur ettiği PAPAZ CUMHURBAŞKANI açtı ağzını, yumdu gözünü!
Gezi'den girdi, hukuktan devam etti, MİT yasasından çıktı!
Almanya'da olamayacağı kadar rahattı!Sözlerini esirgemiyordu!
Böyle durumlarda "Sesimi yükseltirim!" diyordu!
Twitter ve Facebook'a sahip çıkıp "Bu kadar polisin yeri neden değişti?" diye soruyordu!
Yaşam tarzına müdahaleleri anlamadığını söylüyor "Eğer insanlar yeni havaalanı istemiyorlarsa kulak vermelisiniz!" diye ahkam kesiyordu! "Hukuk devleti tehlikedeyse ben susmam" diyen RAHİP, Almanya'da öldürülen ve yakılan Türkler'in katilleri bulunmadığı zaman sesini çıkarmıyordu!
Onun sesini çıkarmamasını anlıyordum!
Ancak SOL'un kalesi olan ODTÜ'nün kesilmeyen ağaçlara gösterdiği TEPKİYİ ülkelerini aşağılayan birinden esirgemelerini bir türlü aklım almıyordu!
Adam hem SOL'un azılı düşmanı, hem de Türk'e tepeden bakan biriydi!Gökyüzüne UYDU fırlatıldığında ortalığı ateşe verenler ya TÜRK değildi ya da ODTÜ'de okumuyordu!
Yok eğer cevabınız "Hayır hepsi ODTÜ'lü!" ise durum daha da kötü!
O zaman Türkiye'deki SOL'un yerli olmadığı ve her zaman AVRUPA tarafından kontrol edildiği gerçeğiyle baş başa kaldık demektir!
Ben bunu biliyorum da; belki orada okuyan saf çocukların haberi yoktur! İşte bizimkilerin SOL'u anlama kılavuzu...
AVRUPALI olunca kendi BAŞBAKANININ giremediği yere elin PAPAZI elini kolunu sallayıp girebiliyor!
Çok değerli mühendisleri yetiştirdiğimiz ODTÜ buna bir cevap verecektir!
O kadar akılları vardır!Umuyorum
Terbiyesiz adam ülkemize gelmişti. Üniversitelerde kürsüye çıkıp ülkemize saldırmıştı.
Diplomasi diye bir şey vardı ama adam "Dipsizlomasi" takılıyordu.
Nezaket yoksunuydu.
Gezi olaylarını gündeme getiriyor, bize ders veriyordu. "Sokak protestoları zor kullanılarak bastırıldığında hatta bu yüzden insanlar zarar gördüğünde itiraf ediyorum korkuyorum" diyordu. "Protesto uyarıcı sinyaldir" diyerek Gezi'ye sahip çıkıyordu. "Ülke refahına hizmet" edeceğini öne sürüyordu. "Övgüye şayan" eylem olarak görüyor, "Demokrasi'nin bu angajmana ihtiyacı var" diye ahkam kesiyordu.
Protestolara müdahaleyi demokrasiye saygısızlık noktasına taşıyordu. Bizim Tabipler Odası Başkanı'nı karşısına alıyor, onun Türkiye'deki baskıcı yönetim şikayetlerini dinliyordu. Tabipler Odası başkanı susuyor, karşısına Anadolu Vakfı Başkanı dikiliyordu. "Gezi"yi anlatıyordu bizim vakıf başkanı adama. Ondan sonra sözü ve sazı Uçan Süpürge Kadın Hakları örgütü alıyor, yurtdışından gelen bu adama "Gezi'den sonra hiçbirşey eskisi gibi olmayacak" vaadini haykırıyordu. Ardından Taksim Platformu üyesi, adamın önünde sıraya giriyordu. Türkiye'yi şikayet ediyor, Gezi'deki polis müdahalesine kadar dalıyordu. Adam onlara "Bu anlatılanlar beni çok korkuttu" diyordu. Sonra "Demokratlar olmadan demokrasi olmaz" diye çömkürüyordu ülkemizde.
İnsan haklarından dem vuruyor, Türkiye'yi misafiri olduğu Türkiye'de eğitmeye kalkıyordu. "Sokak protestoları zor kullanılarak bastırılamaz kardeşim" diyordu. Utanmaz adamın adı Gauck'tu. O bir Alman'dı. Ve de Almanya Cumhurbaşkanı'ydı. Utanmaz adam Berlin'e döndüğünde de "Türkler'e az bile söyledim" diyordu. Şimdi son üç gündür ülkesinde sokak protestoları var. İnsanlar AB Merkez Bankası'nı protesto ediyor. Sokakta yürüyor. Aynı Gauck "Gak" demiyor. Alman polisi insanları tekme tokat yere indiriyor. Doymuyor, yerde de tekmeliyor. Sürüklüyor. Sürüklerken yumrukluyor.Ağzını burnunu kırıyor. Jopluyor.
Biber gazını burun deliğine dayıyor. Elektro şok veriyor. Kafaları duvarlara çarpa çarpa kanatıyor. Binlerce insana KÖPEKLER LE saldırıyor. Panzerlerle üzerine yürüyor. İnsanların üzerinde hopluyor, zıplıyor, tepiniyor. Ben bu satırları yazarken 500 kişiyi kan revan içinde bırakıp hastanelik ediyor. 700 kişiyi gözaltına alıyor, önüne geleni tutukluyor. Gazetecilerin boğazını sıkıyor, kızları saçlarından çekiyor, erkeklerin başını koltuğunun altına alıp yumruklaya yumruklaya KIZIL SURAT yapıyor. Gauck ortada yok. Adam buhar oldu. Ya da Güneş tutulması gibi bir tutulma yaşıyor. Gezi'de bizi manşet yapıp yerden yere vuran Alman basını şimdi "VANDALLAR" diye sokaktakiler için başlık atıyor.
Ulan Vandallar diyen MANDALLAR...
Başınıza MANDA büyüklüğünde taş düşsün. O Alman basınının bizim için attığı başlıkları manşetlerine taşıyan bizim merkez medya, Frankfurt olayları için bırakın "GAK"ı, "CİK" bile demiyor sayfalarında. Alman medyası Gezi'de bizi tam sayfa girip, Türkçe başlıklar atarak, yerin dibine sokuyordu. O Alman medyasının Türkiye'deki TIRT ortakları Frankfurt'a "FURT" takılıyor. Gezi'de bize demokrasi dersi veren Alman Başbakan Merkel ülkesinde değil. Kadın, Brüksel'de Yunanistan'dan alacaklarını kurtarma derdinde. Yani PARA peşinde. Franfurt'ta kan gövdeyi götürüyor, umurunda değil.
Gezi'de Türkiye'ye gelen ve Taksim'de kameralar önünde "Bir savaşın ortasındayım. Polislere ALMAN ŞİVEMLE KÜFÜR ettim. Annem beni tv'de gördüyse endişelenmiştir" diyerek ağlamak isteyen anasının kuzusu milletvekili Claudia ROTH kayıplara karıştı.
Roth'un rot balans ayarı için tamirde veya anasının kucağında olduğu öne sürülüyor.
Hepinize "Hay bin kunduz"... TÜRK ŞİVEMLE başka bir şey söylerdim ama...
Söylemeyeceğim. Bize yakışmaz
Ama alkışlayanlar var…
İşte bizim problemimiz de burada. Bu tür insanları “sömürge valisi” konumuna biz getiriyoruz
Gazeteci olmak istiyordu.
Ancak bir komünizm düşmanıydı.
Bu yüzden engellediler.
Çünkü Sovyetler'in güdümündeki Doğu Almanya'da yaşıyordu. "Madem gazeteci olamıyorum" dedi, gitti PAPAZ oldu.
O bir Evangelist rahipti artık.
Hayat hızla akıp gitti.
Duvarlar bile yıkıldı...
Ve kendini bir anda Almanya Cumhurbaşkanlığı'nda buldu.
Onun tanıyorsunuz, adı Joachim Gauck.Geçtiğimiz haftalarda ülkesinde konuştu; "2015 yılında Türkiye'yi Ermenistan konusunda zor günler bekliyor"dedi.
Belli ki masada bir şeyler pişiriyorlar bu konuda. Yeni saldırı planları bu ve utanmadan açık ediyorlar.
Adamlar bu kadar pişkin ve rahatlar.
Ankara bir "Ermeni" hamlesi yaparak ellerindeki planı bir yerlerine boşuna havale etmedi.
Gaucuk Bey, İsrail'e ziyarete gitti.
Tel Aviv'in Dışişleri Bakanı Liberman ona gözlerinin içine bakarak posta koydu. "Türkiye'nin provakasyonlarına karşı gerekeni yapın" diye talimat verdi.
Evet küçücük İsrail'in bir bakanı, Almanya'nın koskoca Cumhurbaşkanı'na talimat veriyordu.
Gaucuk ne "GIK" diyemedi. "GAK" dedi.
Kalktı Türkiye'ye geldi, önceki gün.
Sanki Türkiye'nin Cumhurbaşkanıymış gibi SAÇMA SAPAN konuştu.
Özgürlüklerden bahsetti.
Gezi Parkı falan ders almalıymışız.
İnsanlar toplu gösteri yapabilmeliymiş filan...
Kauçuk kafa Gaucuk diyesi geliyor insanın.
Oğlum git bunları memleketinde konuş.
Hamburg'da özgürlük diye yürüyenleri nasıl yerlere yatırdınız?
Nasıl tekme tokat dövüp, insanların bir yerlerine jop soktunuz.
Nasıl kelepçelediniz?
Biber gazı patlaması yaşadınız ülkenin en sosyetik şehrinde.
Ve dahası sokağa çıkılan mahalleleri GETTO'lara çevirip, barikatlarla kapattınız.
Günlerce o mahallelere giriş çıkışı yasaklattınız. Kimi nasıl joplattığınızı dünyadan saklamaya kalktınız.
Yahudi katliamlarından GETTO tecrübeniz vardı ne de olsa.
Dünya basınını sokmadınız o kapattığınız ve dayak attığınız mahallelere...
Gelmişsin burada basın özgürlüğünden dem vuruyorsun. Sevsinler seni.
Siz Türkler'i yakan ALÇAK vatandaşlarınızın mahkemelerine TÜRK GAZETECİ sokmayacak kadar YASAKÇI bir zihniyetinizi masaya yatırın önce.
Sizin basın özgürlüğünden dem vuracak yüzünüz yok.
Neden gelmişsin bu ülkede yüzsüzlüğüne yüzsüzlük katıyorsun?
Utanmadan ahkam kesiyorsun?
Sen önce dön arkana bak.
Seni Alman Federal Mahkemeleri yargılıyor.
Sana dava açmadılar mı orada?
Almanya'da "SAÇMALAMA" davası diye tarihe geçmedi mi o mahkeme.
Kauçuk kafa Gaucuk sen değil miydin Berlin'de 400 öğrencinin önünde konuşan? "Bizim sokağa çıkan ve saçmalayanlara haddini bildiren vatandaşlara ihtiyacımız var. Hepiniz buna davetlisiniz" diye çağrı yapan...
Ve bundan dolayı hakkında SUÇ duyurusu yapılan?
Adamdaki terbiyesizliğe bak.
Gelmiş bize SOKAK GÖSTERİSİ özgürlüğünden bahsediyor.
Ders veriyor. Tövbe tövbe.
Mısır'da İsrail güdümlü darbe yapılır, binlerce silahsız insan öldürülür, yüzlercesi idama mahkum edilir "DARBE"diyemezsin. Evet senin Almanyan daha "Darbe" diyemedi.
Gelip burada şov yapma!
İsrailli bakandan aldığın talimatları burada satma. "Gak Gaucuk" diye sesler çıkarıp kargalarla dostluk yapma.
Ne demiş senin Alman ataların?
Meşhurdur sizde bu laf; "Kargalarla yarenlik eden güvercinin tüyleri beyaz kalır, ama kalbi kararır."
Senin tüylerin de kararmış...
Senden güvercin de olmaz....
İyi mi?
Sevgili Kargaucuk!!
Kim bu GAUCK?Misafir gibi davranmayan, ağzına geleni söyleyip hakaret eden PAPAZ neyin nesi?
Anlatalım!Joachim Gauck, denizci bir babanın oğluydu!
Babasının ismi de Joachim Gauck'tu! Annesi Olga Warremann'dı! Rostock'ta dünyaya geldi. Babası İkinci Dünya Savaşı'ndan sonra NEPTUN WERFT isimli şirkette müfettiş olarak işe başladı. Doğu Almanya'da KOMÜNİSTLERiktidara gelince aile için sıkıntılı dönem başladı. Baba Gauck, oğlu 11 yaşındayken Ruslar tarafından tutuklandı!İddia ağırdı!
CASUSLUK yaptığı gerekçesiyle yargılandı, ceza aldı. Sibirya'ya gönderildi! Moda oydu!
Kim casusluk yaparsa soluğu orada alırdı. Şartlar o kadar ağırdı ki gördüğü işkenceler sonucunda engelli oldu! Oğul ve anne üç yıl boyunca hiçbir haber alamadı!
Babanın yaşayıp yaşamadığını bilemediler!
Ancak ALMANLAR adamlarını bırakmazdı! Nasıl Putin'in içeri attığı petrol devi Khodorkovsky, Merkel'in araya girmesiyle salıveriliyorsa, baba Gauck da KONRAD ADENAUER'in Moskova ziyaretindeki talebiyle serbest kalıyordu!
Oğul Gauck, yani şimdiki RAHİP CUMHURBAŞKANI, babasının çektiği çileyi hiç unutmadı!
Liseyi bitirdikten sonra ANTİ-
KOMÜNİZM duygularını içinde büyüttü! Sır gibi sakladı! Gazeteci olmak istiyordu ama komünist olmadığı için imkan yoktu!
Tam tersini yaptı, gitti papaz okuluna yazıldı! İlk amacı bir papaz olmak değildi, ancak ilahiyat çalışmaları, felsefe öğrenimi için bir fırsat sunan kilise, komünist ideolojinin egemen olmadığı Doğu Almanya'daki birkaç kurumdan biriydi.
Ancak kaçamadı, sonunda papaz oldu.Papaz oldu olmasına ama STASİ yani gizli servis peşini bırakmadı!
Papaz da olsa takipteydi! Devlet ona güvenmiyordu! Dosyasında "iflah olmaz bir anti-komünist!" diye yazıyordu! Daha 9 yaşında bir çocukken "sosyalizm adaletsizliğin kendisi!" diyordu!
İlerleyen yıllarda siyasete girince STASİ dosyalarını araştıran komisyonun en önemli ismi olacaktı!
Gauck 2012'de "Burada yaşayan Müslümanlar Almanya'nın bir parçasıdır" dedi!
Ancak istifa etmek zorunda kalan önceki Cumhurbaşkanı Christian Wulff gibi "İslam Almanya'nın bir parçasıdır!"demedi!
Neyse...
Bizim RAHİP çocukluk aşkı GERHILD HANSİ RADTKE ile evlendi! Daha 10 yaşındayken evleneceği sözünü vermişti!
CASUS babasının muhalefetine rağmen 19 yaşında evlendi, sözünü tuttu! 4 çocukları oldu! Christian ilk çocuktu. 1960'ta dünyaya geldi.
1962'de Martin, 1966'da kızları Gesine, 1979'da da Katharina doğdu!
Çocuklar için de Doğu Almanya doğru bir yer değildi! Çocukların eğitimi istediği gibi gitmiyordu!
Evlilik de öyle! 1991'de çocukluk aşkıyla yollarını ayırdı!
Ara dönemde yapmak isteyip de yapamadığı gazeteciliği evine buyur etti! Hayat arkadaşı artık önemli bir gazeteci olan Daniela Schadt'tı!
İşte bizim GAUCK önceki gün SOL'un kalesi sayılan ve bizim de gurur duyduğumuz ODTÜ'ye geldi!
Okul idaresinin gururla buyur ettiği PAPAZ CUMHURBAŞKANI açtı ağzını, yumdu gözünü!
Gezi'den girdi, hukuktan devam etti, MİT yasasından çıktı!
Almanya'da olamayacağı kadar rahattı!Sözlerini esirgemiyordu!
Böyle durumlarda "Sesimi yükseltirim!" diyordu!
Twitter ve Facebook'a sahip çıkıp "Bu kadar polisin yeri neden değişti?" diye soruyordu!
Yaşam tarzına müdahaleleri anlamadığını söylüyor "Eğer insanlar yeni havaalanı istemiyorlarsa kulak vermelisiniz!" diye ahkam kesiyordu! "Hukuk devleti tehlikedeyse ben susmam" diyen RAHİP, Almanya'da öldürülen ve yakılan Türkler'in katilleri bulunmadığı zaman sesini çıkarmıyordu!
Onun sesini çıkarmamasını anlıyordum!
Ancak SOL'un kalesi olan ODTÜ'nün kesilmeyen ağaçlara gösterdiği TEPKİYİ ülkelerini aşağılayan birinden esirgemelerini bir türlü aklım almıyordu!
Adam hem SOL'un azılı düşmanı, hem de Türk'e tepeden bakan biriydi!Gökyüzüne UYDU fırlatıldığında ortalığı ateşe verenler ya TÜRK değildi ya da ODTÜ'de okumuyordu!
Yok eğer cevabınız "Hayır hepsi ODTÜ'lü!" ise durum daha da kötü!
O zaman Türkiye'deki SOL'un yerli olmadığı ve her zaman AVRUPA tarafından kontrol edildiği gerçeğiyle baş başa kaldık demektir!
Ben bunu biliyorum da; belki orada okuyan saf çocukların haberi yoktur! İşte bizimkilerin SOL'u anlama kılavuzu...
AVRUPALI olunca kendi BAŞBAKANININ giremediği yere elin PAPAZI elini kolunu sallayıp girebiliyor!
Çok değerli mühendisleri yetiştirdiğimiz ODTÜ buna bir cevap verecektir!
O kadar akılları vardır!Umuyorum
Terbiyesiz adam ülkemize gelmişti. Üniversitelerde kürsüye çıkıp ülkemize saldırmıştı.
Diplomasi diye bir şey vardı ama adam "Dipsizlomasi" takılıyordu.
Nezaket yoksunuydu.
Gezi olaylarını gündeme getiriyor, bize ders veriyordu. "Sokak protestoları zor kullanılarak bastırıldığında hatta bu yüzden insanlar zarar gördüğünde itiraf ediyorum korkuyorum" diyordu. "Protesto uyarıcı sinyaldir" diyerek Gezi'ye sahip çıkıyordu. "Ülke refahına hizmet" edeceğini öne sürüyordu. "Övgüye şayan" eylem olarak görüyor, "Demokrasi'nin bu angajmana ihtiyacı var" diye ahkam kesiyordu.
Protestolara müdahaleyi demokrasiye saygısızlık noktasına taşıyordu. Bizim Tabipler Odası Başkanı'nı karşısına alıyor, onun Türkiye'deki baskıcı yönetim şikayetlerini dinliyordu. Tabipler Odası başkanı susuyor, karşısına Anadolu Vakfı Başkanı dikiliyordu. "Gezi"yi anlatıyordu bizim vakıf başkanı adama. Ondan sonra sözü ve sazı Uçan Süpürge Kadın Hakları örgütü alıyor, yurtdışından gelen bu adama "Gezi'den sonra hiçbirşey eskisi gibi olmayacak" vaadini haykırıyordu. Ardından Taksim Platformu üyesi, adamın önünde sıraya giriyordu. Türkiye'yi şikayet ediyor, Gezi'deki polis müdahalesine kadar dalıyordu. Adam onlara "Bu anlatılanlar beni çok korkuttu" diyordu. Sonra "Demokratlar olmadan demokrasi olmaz" diye çömkürüyordu ülkemizde.
İnsan haklarından dem vuruyor, Türkiye'yi misafiri olduğu Türkiye'de eğitmeye kalkıyordu. "Sokak protestoları zor kullanılarak bastırılamaz kardeşim" diyordu. Utanmaz adamın adı Gauck'tu. O bir Alman'dı. Ve de Almanya Cumhurbaşkanı'ydı. Utanmaz adam Berlin'e döndüğünde de "Türkler'e az bile söyledim" diyordu. Şimdi son üç gündür ülkesinde sokak protestoları var. İnsanlar AB Merkez Bankası'nı protesto ediyor. Sokakta yürüyor. Aynı Gauck "Gak" demiyor. Alman polisi insanları tekme tokat yere indiriyor. Doymuyor, yerde de tekmeliyor. Sürüklüyor. Sürüklerken yumrukluyor.Ağzını burnunu kırıyor. Jopluyor.
Biber gazını burun deliğine dayıyor. Elektro şok veriyor. Kafaları duvarlara çarpa çarpa kanatıyor. Binlerce insana KÖPEKLER LE saldırıyor. Panzerlerle üzerine yürüyor. İnsanların üzerinde hopluyor, zıplıyor, tepiniyor. Ben bu satırları yazarken 500 kişiyi kan revan içinde bırakıp hastanelik ediyor. 700 kişiyi gözaltına alıyor, önüne geleni tutukluyor. Gazetecilerin boğazını sıkıyor, kızları saçlarından çekiyor, erkeklerin başını koltuğunun altına alıp yumruklaya yumruklaya KIZIL SURAT yapıyor. Gauck ortada yok. Adam buhar oldu. Ya da Güneş tutulması gibi bir tutulma yaşıyor. Gezi'de bizi manşet yapıp yerden yere vuran Alman basını şimdi "VANDALLAR" diye sokaktakiler için başlık atıyor.
Ulan Vandallar diyen MANDALLAR...
Başınıza MANDA büyüklüğünde taş düşsün. O Alman basınının bizim için attığı başlıkları manşetlerine taşıyan bizim merkez medya, Frankfurt olayları için bırakın "GAK"ı, "CİK" bile demiyor sayfalarında. Alman medyası Gezi'de bizi tam sayfa girip, Türkçe başlıklar atarak, yerin dibine sokuyordu. O Alman medyasının Türkiye'deki TIRT ortakları Frankfurt'a "FURT" takılıyor. Gezi'de bize demokrasi dersi veren Alman Başbakan Merkel ülkesinde değil. Kadın, Brüksel'de Yunanistan'dan alacaklarını kurtarma derdinde. Yani PARA peşinde. Franfurt'ta kan gövdeyi götürüyor, umurunda değil.
Gezi'de Türkiye'ye gelen ve Taksim'de kameralar önünde "Bir savaşın ortasındayım. Polislere ALMAN ŞİVEMLE KÜFÜR ettim. Annem beni tv'de gördüyse endişelenmiştir" diyerek ağlamak isteyen anasının kuzusu milletvekili Claudia ROTH kayıplara karıştı.
Roth'un rot balans ayarı için tamirde veya anasının kucağında olduğu öne sürülüyor.
Hepinize "Hay bin kunduz"... TÜRK ŞİVEMLE başka bir şey söylerdim ama...
Söylemeyeceğim. Bize yakışmaz
29 Nisan 2014 Salı
KUT-ÜL AMARE Zaferimize ne oldu?
KUT-ÜL AMARE MUHAREBESİ
Yeni kurulan Osmanlı 6. Ordusu'nun komutanlığına atanarak 5 Aralık'ta Bağdat'a varan Mareşal Colmar Freiherr von der Goltz Paşa'nın emriyle Irak ve Havalisi Komutanı Miralay (Albay)'Sakallı' Nurettin Bey'in birlikleri 27 Aralık'ta Kut'u kuşattı.
İngilizler Kut'u kurtarmak içinGeneral Aylmer komutasındaki kolorduyla hücuma geçti ancak, 6 Ocak 1916 tarihli Şeyh Saad Muharebesi'nde 4.000 askerini kaybederek geri çekildi. Bu muharebede 9. Kolordu Komutanı Miralay 'Sakallı'Nurettin Bey görevinden alındı ve yerine Enver Paşa'nın kendisinden bir yaş küçük amcası olan Mirliva Halil Paşa (Kut) getirildi.
İngiliz Ordusu, 13 Ocak 1916 tarihli Vadi Muharebesi'nde 1.600, 21 Ocak Hannah Muharebesi'nde 2.700 askeri kaybederek geri püskürtüldü. İngilizler Mart başında tekrar taarruza geçti. 8 Mart 1916'da Sabis mevkiinde Miralay Ali İhsan Bey komutasındaki 13. Kolordu'ya hücum ettilerse de 3.500 asker kaybederek geri çekildiler. Bu yenilgiden dolayı General Aylmer azledilerek yerine General Gorringe getirildi.
29 Nisan 1916 Townshend birlikleri diğer 13 general, 481 subay ve 13.300 er ile birlikte Osmanlı Kuvvetleri'ne teslim oldu. Kuşatmada, İngiliz kuvvetleri ve müttefikleri 23.000 ölü ve yaralı, Osmanlı kuvvetleri 10.000 ölü ve yaralı vermiş, 13.100 (bazı kaynaklara göre 18.000) İngiliz askeri esir alınmıştır.
Yeni kurulan Osmanlı 6. Ordusu'nun komutanlığına atanarak 5 Aralık'ta Bağdat'a varan Mareşal Colmar Freiherr von der Goltz Paşa'nın emriyle Irak ve Havalisi Komutanı Miralay (Albay)'Sakallı' Nurettin Bey'in birlikleri 27 Aralık'ta Kut'u kuşattı.
İngilizler Kut'u kurtarmak içinGeneral Aylmer komutasındaki kolorduyla hücuma geçti ancak, 6 Ocak 1916 tarihli Şeyh Saad Muharebesi'nde 4.000 askerini kaybederek geri çekildi. Bu muharebede 9. Kolordu Komutanı Miralay 'Sakallı'Nurettin Bey görevinden alındı ve yerine Enver Paşa'nın kendisinden bir yaş küçük amcası olan Mirliva Halil Paşa (Kut) getirildi.
İngiliz Ordusu, 13 Ocak 1916 tarihli Vadi Muharebesi'nde 1.600, 21 Ocak Hannah Muharebesi'nde 2.700 askeri kaybederek geri püskürtüldü. İngilizler Mart başında tekrar taarruza geçti. 8 Mart 1916'da Sabis mevkiinde Miralay Ali İhsan Bey komutasındaki 13. Kolordu'ya hücum ettilerse de 3.500 asker kaybederek geri çekildiler. Bu yenilgiden dolayı General Aylmer azledilerek yerine General Gorringe getirildi.
29 Nisan 1916 Townshend birlikleri diğer 13 general, 481 subay ve 13.300 er ile birlikte Osmanlı Kuvvetleri'ne teslim oldu. Kuşatmada, İngiliz kuvvetleri ve müttefikleri 23.000 ölü ve yaralı, Osmanlı kuvvetleri 10.000 ölü ve yaralı vermiş, 13.100 (bazı kaynaklara göre 18.000) İngiliz askeri esir alınmıştır.
Paralelin Istanbul imami
A Haber'de yayınlan moderatörlüğünü Sevilay Yükselir'in yaptığı %100 Siyaset programında paralel yapıyla ilgili bomba gelişme yaşandı. Sabah Gazetesi İstihbarat ŞefiAbdurrahman Şimşek programda paralen yapının İstanbul İmamını olduğu iddia ettiği kişiyi açıkladı. Abdurrahman Şimşek Ahmet Kara'nın paralel yapının İstanbul imamı olduğunu iddia etti.
AHMET KARA CEMAATE GÖNÜL VERMİŞ KİŞİLERDENDİR
Ahmet Kara Cemaate eski gönül vermiş kişilerdendir diyen Abdurrahman Şimşek, "Önce Erzurum Bölge imamlığı, sonra İstanbul imamlığı sonra da Kenya imamlığı yapmış. Daha sonra Fethullah Gülen'in talimatıyla Türkiye'ye geliyor ve Samanyolu TV'nin Yönetim Kuruluna giriyor. Fethullah Gülen'in adına bütün ilişkilerini yürüten kişidir. Holding sahipleriyle, çok büyük sermaye sahipleriyle ilişkileri yürüten Ahmet Kara'dır. Halen de güçlü bir konumdadır. üstünde bir imam var. Onu da sabah gazetesinde açıklayacağız."
İŞADAMLARINA YÖNELİK TEHDİT VE ŞANTAJ
İşadamını dinliyorlar gelip siz gayet güzel iş yapıyorsunuz bize bir okul yapar mısınız.? Okulu yapıyor sonra bize bir üniversite kurar mısın? Böyle isteklerini sıralıyorlar. Siz bunu kabul etmediğiniz takdirde maliyeden, polisten bir şey gelebilir başınıza. Bunları ciddiye almayan işadamları zamanla bunları gördü. Ağır hapis cezalarıyla vergi cezalarıyla karşı karşıya kaldı. Maliyenin kara listesine girmemek için himmet adı altında bağış yapıyorlar. Maliyenin çok önemli yerlerine hakimdirler. Aynı şekilde Emniyet'e de hakimler zamanında yapılaşmayı yapmışlar.
HER ŞEY GÜLEN'E SORULUYOR
Ahmet Kara Fethullah Gülen yapılanmasının içinde çok önemli bir yere sahip. İstanbul demek 22 ili içine alan bir bölgeyi kapsıyor. Hangi bankada ne kadar finans kullanılacağı, ne yapılacağını Fethulah Gülen'e sorarak hareket ediyor. Samanyolu TV'nin yayın yönetmeni her gün Fethulah Gülen'i arıyor. Her programıyla, konuklarıyla ilgili Fethullah Gülen'e bilgi veriliyor. Fethullah Gülen o yayın grubunun yayın yönetmeni mi yoksa dini bir cemaatin ruhani liderimi? Fethullah Gülen paraya, siyasete yön veren bir konumda. Artık dini liderlik özelliğini yitirmiş.
FİDEL OKAN: İNSAN YÜZÜNE ÇIKAMAYACAKLAR
Gülen örgütünün çok çabuk deşifre edilecek bir örgüt yapısı var, diğer örgütler gibi değil diyen Fidel Okan, "Bu imamların gereğini devlet yapacaktır. Bu devletin başına bela bir yapılanma. Bütün kurumları ele geçirmişsiniz. Kurumların başındaki kişiler size bağlı talimatları cemaat yöneticilerini imamdan alıyorlar herhangi birisine bir şey yapmak isterseniz sizin için çok kolay. Çünkü devletin bütün imkanlarını siz cemaat için kullanıyorsunuz. Bundan sonraki süreçte mağdur olan herkes ortaya çıkacak. Operasyonlar başladığına herkes her şeyi görecek Öyle şeyler yaşanacak ki insan yüzüne bakacak takatları kalmayacak. ' şeklinde konuştu.
AHMET KARA CEMAATE GÖNÜL VERMİŞ KİŞİLERDENDİR
Ahmet Kara Cemaate eski gönül vermiş kişilerdendir diyen Abdurrahman Şimşek, "Önce Erzurum Bölge imamlığı, sonra İstanbul imamlığı sonra da Kenya imamlığı yapmış. Daha sonra Fethullah Gülen'in talimatıyla Türkiye'ye geliyor ve Samanyolu TV'nin Yönetim Kuruluna giriyor. Fethullah Gülen'in adına bütün ilişkilerini yürüten kişidir. Holding sahipleriyle, çok büyük sermaye sahipleriyle ilişkileri yürüten Ahmet Kara'dır. Halen de güçlü bir konumdadır. üstünde bir imam var. Onu da sabah gazetesinde açıklayacağız."
İŞADAMLARINA YÖNELİK TEHDİT VE ŞANTAJ
İşadamını dinliyorlar gelip siz gayet güzel iş yapıyorsunuz bize bir okul yapar mısınız.? Okulu yapıyor sonra bize bir üniversite kurar mısın? Böyle isteklerini sıralıyorlar. Siz bunu kabul etmediğiniz takdirde maliyeden, polisten bir şey gelebilir başınıza. Bunları ciddiye almayan işadamları zamanla bunları gördü. Ağır hapis cezalarıyla vergi cezalarıyla karşı karşıya kaldı. Maliyenin kara listesine girmemek için himmet adı altında bağış yapıyorlar. Maliyenin çok önemli yerlerine hakimdirler. Aynı şekilde Emniyet'e de hakimler zamanında yapılaşmayı yapmışlar.
HER ŞEY GÜLEN'E SORULUYOR
Ahmet Kara Fethullah Gülen yapılanmasının içinde çok önemli bir yere sahip. İstanbul demek 22 ili içine alan bir bölgeyi kapsıyor. Hangi bankada ne kadar finans kullanılacağı, ne yapılacağını Fethulah Gülen'e sorarak hareket ediyor. Samanyolu TV'nin yayın yönetmeni her gün Fethulah Gülen'i arıyor. Her programıyla, konuklarıyla ilgili Fethullah Gülen'e bilgi veriliyor. Fethullah Gülen o yayın grubunun yayın yönetmeni mi yoksa dini bir cemaatin ruhani liderimi? Fethullah Gülen paraya, siyasete yön veren bir konumda. Artık dini liderlik özelliğini yitirmiş.
FİDEL OKAN: İNSAN YÜZÜNE ÇIKAMAYACAKLAR
Gülen örgütünün çok çabuk deşifre edilecek bir örgüt yapısı var, diğer örgütler gibi değil diyen Fidel Okan, "Bu imamların gereğini devlet yapacaktır. Bu devletin başına bela bir yapılanma. Bütün kurumları ele geçirmişsiniz. Kurumların başındaki kişiler size bağlı talimatları cemaat yöneticilerini imamdan alıyorlar herhangi birisine bir şey yapmak isterseniz sizin için çok kolay. Çünkü devletin bütün imkanlarını siz cemaat için kullanıyorsunuz. Bundan sonraki süreçte mağdur olan herkes ortaya çıkacak. Operasyonlar başladığına herkes her şeyi görecek Öyle şeyler yaşanacak ki insan yüzüne bakacak takatları kalmayacak. ' şeklinde konuştu.
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)