16 Mart 2015 Pazartesi
Keldânîler
Keldânîler Hakkında Kısa Bir Bilgi
Tevrat'ta sözü edilen Keldânîler de Mezopotamya topraklarında yaşamış, başkentlerinin Babil olduğu bilinen çok eski bir etnik topluluk. Şu anda da nüfusları azalmakla birlikte bu bölgede varlıklarını sürdürmekteler. Tarihsel süreç içinde bir kısım Keldânîler, Doğu Hıristiyanlığının bir mezhebi olan Nasturîliği benimsemişler ve Nasturîler olarak da anılmaktalar. Bilinçli ya da bilinçsiz, bu ayırım zaman zaman gözden kaçırıldığı için Keldânî ve Nasturî isimleri aynı topluluğu tanımlamak için kullanılıyor. Oysa Keldânî terimi, etnik bir ayırımı belirtirken; Nasturî ise dinsel bir ayırımı belirtiyor. Nasturîler dışındaki Keldânîler ise Katolik kilisesine bağlı Hıristiyanlar. Bu topluluklara dair araştırmalar da esasen dinler tarihinin konusunu oluşturuyor.
Ülkemizde çok az tanınan Keldânîlerle ilgili olarak ilahiyatçı Kadir Albayrak tarafından kaleme alınan ve 1997'de Vadi yayınlarınca basılan"Keldânîler ve Nasturîler", yukarıda sözü edilen bu dinsel ayırımı inceleyen bir eser. Tarihsel süreçte Keldânîler'in orijinleri hakkındaki teoriler, dilleri ve dillerinin gelişimi, Hıristiyanlığı kabul ettikten sonraki dönemdeki ibadetleri, inançları ve inançları nedeniyle uğradıkları ayrımcılığa değiniliyor. Kitapta Keldânî nüfusun Türkiye'deki ve dünyadaki dağılımına dair bilgiler de var. Türkiye'den başka, İran, Suriye, Lübnan, Ürdün, Mısır, Rusya, Hindistan, Fransa, Amerika Birleşik Devletleri. ve değişik birçok Avrupa ülkesinde de dağınık olarak bulunuyorlar. Türkiye sınırları içindeyse Diyarbakır, Mardin, İstanbul, Bitlis, Mersin, Maraş, Urfa, Siirt, Van Hakkari'de de yerleşik durumda bulunan Keldânî nüfus giderek azalmakta. Ayrıca yapılan sayımlarda mezheple ilgili soru sorulmadığı için Hıristiyan nüfus içinde değerlendirildiklerinden sayıların ne kadar sağlıklı olduğu da şüpheli. Osmanlı Devleti zamanında en fazla 80000 olduğu düşünülen Keldânî nüfusun 1. Dünya Savaşı'nda verdikleri bağımsızlık mücadelesi nedeniyle önemli ölçüde azalarak 40000 kişiye indiği sanılıyor. 1989'da Kuzey Irak'tan gelen göçle, pek çok Keldânî'nin de Türkiye'ye giriş yapığı biliniyor. Fakat, o günden bu güne Avrupa ülkelerine yoğun bir şekilde göçmüşler.
Keldânîler'in, matematik ve astrolojide gelişmiş bir kültür oldukları tarihi bilgiler arasında yer alıyor. Bu bilgilere göre, Keldânîler yılı 365 gün, 6 saat, 11 dakika olarak saptamış, yılı da ayın dönemine bakarak bazıları 29 bazıları 30 gün olmak üzere 12 aya bölmüş, ortaya çıkan altı saatlik farkı da 6 yılda bir 30 günlük bir ay ilave ederek gidermişler.
Tevrat'ta yer alan anlatımlar ve konuştukları dilin kökeniyle ilgili yapılan araştırmalar, Keldânîlerin geçmişleri M.Ö.2000'lere kadar uzanan Asur kökenli bir etnik topluluk olduklarına değgin en güçlü kanıtı oluşturuyor. M.S. 3. yüzyıldan başlayarak Hıristiyanlığın Mezopotamya'da yayılmasıyla birlikte Doğu Hıristiyanlığı'nın gelişimi de başlamış. Edessa (Urfa) din okuluna bağlı Hıristiyanlarla Roma-Bizans kilisesi arasındaki görüş ayrılıkları sonucunda 4. yüzyıl sonunda bir kısım Keldânîler, Nasturîliği benimseyerek Doğu Hıristiyanları arasında yer almışlar. Doğu Hıristiyanlığı içinde yer alan diğer mezheplerse Süryanilik ve Yakubilik. Burada kısaca Doğu Hıristiyanlığıyla Roma kilisesi arasındaki temel görüş ayrılığına değinmekte yarar var. İki kilise arasındaki görüş ayrılığı İskenderiye Kilisesiyle Antakya Kilisesi arasındaki İsa Mesih'in tanımlanmasında odaklanmakta. İskenderiye Kilisesi İsa Mesih'i Tanrı'nın oğlu ve Meryem'i de Tanrı'nın annesi olarak kabul ederken, Antakya kilisesinin takipçileri İsa Mesih'in Tanrı'sal karaktere sahip bir insan olduğunu savunuyorlar. Ayrılıkların giderilebilmesi için 431'de toplanan Efes Konsülü'nde de bir uzlaşma sağlanamayınca çeşitli karşıtlıkların ortaya çıkışı engellenemiyor. Bu arada yapılan baskılara ve Antakya Okulu'nun kapatılmasına rağmen Urfa okulu ve o da kapatıldıktan sonra Nusaybin'de Doğu Kilisesi'nin öğretileri sürdürülmüş. Zamanla Nasturîler daha sonra pek çok ülkeye yayılırlarken, Keldânîler'in bir kısmı da Roma'nın otoritesini kabul etmiş.
Keldânîler, Diyarbakır ve Mardin'de Kiliselerinin vakıflarını da kurmuşlar ancak, cemaatteki azalma nedeniyle bu kiliseler işlerliklerini kaybetmişlerdir. Ayrıca İstanbul da Keldânîler'in göç ettiği bir şehrimizdir ve burada da bir vakıf kurulmakla birlikte yine cemaatin çok küçük olduğunu belirtmek gerekiyor. Nasturî inancına bağlı olan Keldânîler ve Katolik kilisesine bağlı olan Keldânîler'in ayin usullerinin de diğer Hıristiyan ayinlerinden farklılıklar taşıdığı bilinmekte. Mezopotamya ve Anadolu kültürlerinin dinsel kültürlerle de etkileşim içinde olmaları kaçınılmaz.
Anlatılanlardan da anlaşılacağı ve diğer pek çok etnik ve dinsel kimlikler için de olduğu gibi Keldânîlerin kimlikleri günümüzde de araştırmacılar arasında tartışma konusu olmaya devam ediyor. Tarihsel süreçte, Keldânîler, Hıristiyan olarak anılmış, Araplar ve Kürtler tarafından dışlanmış, Oysa ki tarihte yine bu bölgede yaşamış olan Yezidiler ve Keldânîlerin Kürtler tarafında dışlandıklarına ve baskılarla karşılaştıklarına dair yorumlar var. Son yıllardaysa bölgedeki bağımsızlık iddiaları nedeniyle değişik etnik ve dinsel kültürleri Kürt olarak nitelendirmeye yönelik yoğun çabalar var. Göç etmeyi kolaylaştıran bu iddialar da bu topluluklar arasında ilgi görüyor.
Kaydol:
Kayıt Yorumları (Atom)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder