62 Yıllık Cinayetin Belgesi Çıktı
Bundan 62 yıl önce karanlık bir cinayete kurban giden şair-yazar Sabahattin Ali’nin sır
ölümüyle ilgili bir belge antikacıda bulundu.
Yayın Tarihi : 9 Aralık 2010 Perşembe (oluşturma : 3/29/2015)
Vatan gazetesinin haberine göre, Tetikçi Ali Ertekin’in isminin cinayetin faili olarak kaydedildiği
ıslak imzalı resmi belgeyi bir antikacıda bulan CHP eski Milletvekili Mehmet Kesimoğlu, “Üzerine gidilirse belki de Türkiye’nin en önemli faili meçhul cinayetlerinden biri aydınlatılabilir” dedi. Ünlü şair ve yazar Sabahattin Ali’nin faili meçhul cinayetiyle ilgili ilginç bir ayrıntı ortaya çıktı. Muhalif görüşleri nedeniyle sürekli takip edilen Sabahattin Ali, Bulgaristan’a geçmeye çalışırken 2 Nisan 1948’de sınırda ölü bulundu.
Cinayetle ilgili sürdürülen soruşturma kapsamında MİT’le bağlantılı olduğu ortaya çıkan Ali Ertekin tek fail olarak gözaltına alınıp tutuklandı. Ertekin yargılama sürecinde cinayeti itiraf ettiyse de, olayın ardındaki bağlantılar hiçbir zaman aydınlatılamadı. Çünkü başta ailesi olmak üzere ünlü yazarın yakın çevresi, Sabahattin Ali’nin sorguda öldürüldüğünü ve cesedinin de daha sonra sınırdaki sazlık alana atıldığını öne sürüyordu. Devlet, dosyayı olayın tek zanlısı Ertekin’le kapattıysa da, bağlantıları çözülemediği için cinayet ‘faili meçhul’ olarak kaldı.
ANTİKACIDAN ÇIKTI
Karanlıkta kalan bu cinayetle ilgili ilk kez resmi bir belge bulundu. CHP eski Kırklareli MilletvekiliMehmet Kesimoğlu’nun Ankara’da bir antikacıdan satın aldığı 60 yıllık bir klasörden tesadüfen
Sabahattin Ali’nin ölümüyle ilgili devlet kayıtlarına giren bir belge de çıktı.
Üsküp Jandarma Karakolu Üst Çavuşu Mevlüt Afacan imzalı kitapçıkta toplanan belgenin üzerinde 29 Nisan 1950 tarihi bulunuyor. Pelur kağıda yazılmış ıslak imzalı belgenin, Sabahattin Ali cinayetinden 2 yıl sonra kaleme alındığı görülüyor. 60 yıl önceki resmi yazıda geçen ifade şöyle: Komşu bucak ve karakollar bölgesinde vuku bulan hudut vakaları, ilticalar ve Bulgaristan’a geçmek üzere yola çıkan Sebahattin Ali’ye kılavuzluk eden Ali Ertekin’in, Sebahattin Ali’yi Sazara köyü hududu içinde öldürmesi üzerine sırf hudut vakalarını önlemek maksadiyle 22 Nisan 1949 tarihinde bucağa bağlı olan Sazara köyünde bir asayiş karakolu açılmıştır.”
“CİNAYETLE İLGİLİ İLK BELGE”
Kesimoğlu, belgeyi bulduktan sonra Sabahattin Ali’nin kızı Filiz Ali ile temasa geçtiğini veönümüzdeki günlerde elindeki belgeleri Filiz Ali’ye teslim edeceğini belirterek, “Klasörü antikacı
arkadaşımdan Kırklareli’ni ilgilendiren belgele
r içerdiği için satın aldım. Evrakları incelerken, o ibareyi görünce şok oldum. Ölümüyle ilgili soru
işaretleri olan Sabahattin Ali’yle ilgili olaya ışık tutabilecek bir belge niteliğinde olduğunu gördüm.Bir yurtsever ve devrimci olarak Sabahattin Ali’yi severim. Belki de bu belge, onun öldürülmesi ile
ilgili karanlık noktaları aydınlatacak yeni belgelerin habercisi. Belgeyi edindikten sonra kızı Filiz
Ali’ye temasa geçtim. Kendisi de çok heyecanlandı. Bence üzerinde karanlık noktalar bulunan
cinayetin nasıl gerçekleştiğine ilişkin ilk ciddi belge olma özelliği var. Bunun bir nüshasının da
devletin kayıtlarına girdiğini düşünürsek sanıyorum o yıllar için pek çok soruya cevap vermiş oluyor”
dedi. Kesimoğlu’nun antikacıda bulduğu “Vazife gördüğüm jandarma karakoluna ait ihsai bilgiler”
adını taşıyan klasörde, o dönem devlet tarafından fişlenen yüzlerce insanın adı da bulunuyor.
DEVLETTEN SABAHATTİN ALİ AÇILIMI!
Başbakanlık İnsan Hakları Başkanlığı, Sabahattin Ali’nin ‘Kürk Mantolu Madonna’ romanını filmeçekmeye hazırlanıyor. 2 milyon TL’lik bütçe ayrılan film projesinin Şubat 2011’de hayata geçirilmesi
planlanıyor. Kitap, Maria Puder ve Raif Efendi arasındaki aşkı anlatıyor. Raif Efendi’nin kimseye
anlatamadığı ve tüm ayrıntılarını günlüğüne not ettiği tutkulu aşkını anlatan Kürk Mantolu
Madonna’yı Sabahattin Ali 1943 yılında yazdı.
Sabahattin Ali kimdir?
25 Şubat 1907’de Bulgaristan Gümülcine’de doğdu. Sosyalist ve muhalif kimliği yüzünden çeşitli
baskılara uğradı, cezaevinde yattı. Kuyucaklı Yusuf, Kürk Mantolu Madonna adlı romanların yazarı
olan Ali, Aldırma Gönül’ün de aralarında olduğu çok sayıda şiir yazdı. 2 Nisan 1948 tarihinde
Bulgaristan sınırında öldürüldü.
Cinayetle ilgili yeni bilgiler, Yenigün Gazetesi sahibi Kemal Bayram Çukurkavaklı'nın, Ali Ertekin ile yaptığı görüşme notlarının yayınlanmasıyla ortaya çıktı. 1992'de ölen Çukurkavaklı'nın bu notları, oğlu Alev Çukurkavaklı tarafından ''Sabahattin Ali olayı'' adıyla kitaplaştırıldı.
''FAİK TÜRÜN KOMUTANIMDI''
Tanyeri yayınlarından çıkan kitapta, baba Çukurkavaklı, Ali Ertekin'in itiraflarını anlatıyor. Zeytinburnu Astsubay okulunu bitiren Ertekin, 12 Mart döneminde İstanbul Sıkıyönetim Komutanı olan Faik Türün'ün de, 1943'de Teğmen rütbesi ile komutanı olduğunu belirtiyor. İstanbul, Anadolu Hisarı, Göksu caddesinde bir evde yaşayan Yugoslav göçmeni olan Ali Ertekin, eşi Bedia Ertekin ile birlikte şu bilgileri veriyor:
''Şişli süvari okulunda inzibat başçavuşuyken, bir tüfek kayboldu, beni sorumlu tutup ordudan ihraç ettiler. İstanbul'da iş buldum. Adalet Cimcoz adlı bir kadının kamyonu vardı. (Annesi Alman babası Topçu subayı olan dublaj sanatçısı) Trakya'dan peynir getiriyordu. Sabahattin Ali de bu kadının katibiydi. Giren çıkan malları kontrol ediyordu. Beraber, Kırklareli Üsküp nahiyesine peynir almaya gittik. Sabahattin Ali, mandıra yerine ormanın içine ve sınıra doğru yürümeye başladı. Önce Bulgaristan'a sonra Moskova'ya gideceğini, Türkiye 'ye dönüp, hükümeti devireceklerini söyledi. Ben karşı çıktım sınırdan geçemeyeceğimizi söyledim. Tartıştık, elimde kalın bir ağaç dalı vardı, vurdum yere yığıldı. Öldüğünü anlayınca orada bırakıp İstanbul'a döndüm''
Cinayetten kimseye bahsetmediğini 5-6 ay sonra Milli Emniyetten (bugünkü MİT) Zeki Kayraklı adlı bir kişinin kendisini sorguladığını belirten Ertekin, ''Beni serbest bıraktılar, ardından da, Sultanahmet Cezaevinde yatıp çıkan komünistleri takip, onlarla ahbap olup, bilgi alma görevi verdiler'' dedi. Halat fabrikasında işe de sokulan Ertekin burada 17 yıl çalışıp, emekli oldu. 1906 doğumlu olan Ertekin, artık hayatta değil…
HALA FAİLİ MEÇHUL
1907 yılında Edirne'de doğan Sabahattin Ali, Öğretmen Okulunda mezun oldu ve ilkokul öğretmenliği yaptı. ''İçimizdeki Şeytan" adlı romanı milliyetçi kesimde tepki topladı ve meslekten çıkarıldı. Aziz Nesin ve Rıfat Ilgaz'la birlikte Marko Paşa, Malum Paşa, Merhum Paşa, Öküz Paşa gibi siyasi mizah dergileri çıkardı. Hakkında açılan davalar nedeniyle, cezaevinde yattı.
Yurt dışına gitmek isteyen Sabahattin Ali, pasaport alamayınca, Bulgaristan'a kaçmaya karar verdi. Ancak 2 Nisan 1948'de cesedi Edirne yakınlarında, Bulgaristan sınırında ormanlık arazide bulundu. O dönemin istihbarat teşkilatı MAH mensubu Ali Ertekin tarafından ihbar edildiği, işkencede öldürüldüğü ve suçu da Ertekin'in üstlendiği öne sürüldü. Ertekin yargılandı ancak çıkarılan afla serbest kaldı. Sabahattin Ali olayı da, faili meçhul kaldı.
Sürgün Hayat, Yalnız Ölüm
Kimdir bu Sabahattin Ali? Düzgün kullanılmış bir Türkçe ile insanı kâh aşık eden, kâh
sulu-selli mahpuslara sokan şiirler döktürmüş yitik bir şair…
Yayın Tarihi : 11 Aralık 2010 Cumartesi (oluşturma : 3/29/2015)
Haber : Selim Sebilci
Bulgaristan sınırı yakınlarında Sazara Köyü civarındaki ormanda kimliği belirsiz bir ceset bulunur.
Tarih 16 Haziran 1948’tir. Birkaç gündür gazetelerde ünlü Türk yazarının hayatından endişe edildiği
yazılıdır. Bu yazar Bulgaristan'a gizlice kaçan Sabahattin Ali’den başkası değildir. Olay gündeme
bomba gibi düşer. Gazeteler olayla ilgili her gelişmeyi okuyucularına duyurmaya başlar. Öldürüldü
yok öldürülmedi tartışmaları sürerken tam da olayın geçtiği yerde kimliği belirsiz bir ceset bulunur.
Bulgaristan sınırında bulunan bu ceset heyecana sebep olur ve yoğun baskılar sonucu cesede
otopsi yapılmasına karar verilir. Vakit fevt edilmeden cesede hemen otopsi yapılır. Ceset tanınmaz
haldedir ama doktorlar üzerindeki kıyafetlerden bu cesedin Sabahattin Ali'ye ait olduğuna kanaat
getirirler. Oysa cesedi bulan çobanlar farklı konuşuyorlardır. Hayatı kadar ölümü de bir garip hikâye
olan Sabahattin Ali olayı bir sürü soru işaretleriyle Türkiye’nin aydınlatılamayan tarihinde bir
bilinmez olay, fail-i meçhul olarak yerini alır.
Peki, kimdi bu Sabahattin Ali? 1900’lerin ikinci çeyreğinde olabildiğince düzgün kullanılmış bir
Türkçe ile insanı kâh aşık eden, kâh sulu-selli mahpuslara sokan, bazen de dağlara kız kaçırtan
duygularla şiirler döktürmüş yitik bir şair... Kısaca tanıyalım.
Sabahattin Ali 25 Şubat 1907'de bugün Bulgaristan sınırları içinde kalan Gümülcine’de doğdu.
Öğrenimini Balıkesir ve İstanbul Muallim Mektebi'nde yaptı. Öğretmenliğe başladığı ilk yer
Yozgat’tır.Maarif Vekaleti'nin açtığı sınavı kazanarak Almanya’ya eğitime gitti. Postdam ve Berlin’de
öğrenim gördü. Yurda dönüşünde Aydın'daki bir ortaokulda Almanca öğretmenliğine atandı. Bu
görevdeyken okulda "yıkıcı propaganda" yaptığı suçlamasıyla 3 ay tutuklu kaldı. Konya'ya atandı.
1932'de okuduğu bir şiirde Mustafa Kemal'i eleştirdiği suçlamasıyla yine gözaltına alındı.
“ Hey anavatandan ayrılmayanlar
Bulanık dereler durulmuş mudur?
Dinmiş mi olukla akan o kanlar?
Büyük hedeflere varılmış mıdır?”
Sinop ve Konya cezaevlerinde bir yıl yattı. 1933'te evraklardan memuriyet kaydı silindi.
Cumhuriyetin 10.Yılı nedeniyle çıkan aftan yararlanarak salıverildi. Yeniden memur olabilmesi için
bağlılığını ispatlaması istendi. O da 15 Ocak 1934 tarihli Varlık'ta (13. Sayı) "Benim Aşkım" başlıklı,
“ Sensin kalbim değildir, böyle göğsümde vuran,
Sensin "Ülkü" adıyla beynimde dimdik duran
Sensin çeyrek asırlık günlerimi dolduran Seni çıkartsam ömrüm başlamadan bitiyor.”
dörtlükleriyle Atatürk'e övgü şiiri yayımladı. Bu girişim sonuçsuz kalmadı ve MEB Talim Terbiye
Dairesi’ne atanarak işsizlikten kurtuldu (1934). 1937'deki askerliğini takiben, önce Ankara Musiki
Muallim Mektebi Türkçe öğretmenliğine, ardından çevirmen, öğretmen ve dramaturg olarak
çalışacağı Devlet Konservatuarı’na atandı (1938). Çeşitli resmi kuruluşlarda 1945 yılına kadar
çalıştı. İşsiz kaldığı dönemde Aziz Nesin ile birlikte Marko Paşa'yı ve onun devamı olan mizah
dergilerini çıkarmıştı. 1945'de Yeni Dünya gazetesine sonra da bir yıl sonra Makro Paşa’nın nesrine
katıldı.Yayın yoluyla hakaret suçlamasıyla 3 ay hapse mahkum edildi. Serbest kalınca bir kamyon
alarak taşımacılığa başladı. Artık yorulmuştu. Sürekli izlenmekten, yargılanmaktan tedirgindi. Bu
yüzden çok sevdiği ülkesini bırakıp yurtdışına kaçmaya karar verdi. Kırklareli üzerinden
Bulgaristan'a geçmek istedi.Tarih 2 Nisan 1948 idi.
Yurt dışında çıkmak için anlaştığı, kendisine kılavuzluk yapan Ali Ertekin tarafından, Bulgaristan
sınırı yakınlarındaki Sazara Köyüne geldi. Bir rivayete göre Sazara Köyü civarındaki ormanda
öldürüldü. Mezarının nerede olduğu belli değildir.
Kısaca hayat macerasını aktardığımız Sabahattin Ali yazmaya "Çağlayan"
dergisinde 1925'te yayınlanan şiirleriyle başladı. İlk öyküsü ilginçtir “Bir Orman Hikâyesi” adını
taşıyordu ve 30 Eylül 1930’da “Resimli Ay”da yayınlandı. Yedi Meşale, Resimli Ay, Varlık gibi
dergilerde yayınlanan şiirleri, öyküleri ve yazılarıyla ünlendi.Servet-i Fünun, Hayat Dergisi şiirlerinin
yayımlandığı diğer yerlerdir.. Yayımlanan şiirleri kadar yayımlanamayan şiirleri de meşhurdur ve
bunlardan ilkini “Dağlar ve Rüzgâr” adlı kitapta toplamıştır (1934). Birçok eserini kendi isteğiyle
yayımlamamıştır. Özeleştiri yaparak özellikle ilk eserlerini hiç beğenmediğini söyler. Bu kötü bulma
kendini aşmanın, değerlendirmenin ve dürüstlüğünün ürünüdür.1930'lu yıllarda öyküye gerçekçi ve
yeni bir soluk getirdi. Öykülerinde, tanımlamakta güçlük çektiğimiz kimi duyguları ustalıkla anlattı.
İnsanın zavallılığını ve gücünü aynı sarsılmaz üslupla, zaman zaman masalsı ve destansı bir biçimde
yansıtmayı başardı.
Sabahattin Ali şiirlerini genelde halk şiiri ölçütlerine bağlıdır. İkili duraklar türkülere kalıp gibi oturur.
Yitik bir sesi aradığı şiirlerinde mahlas bile kullanmamıştır. Halen ölümsüz türküleri dillerde olsa da
isminin pek tanınmamasının nedeni budur. Sabahattin Ali’nin Osmanlıcayı da iyi kullandığı şiirleri de
azımsanmayacak kadardır. Serbest şiir yapısında olanlar ve diğerleri yine denediği örneklerdendir.
Aslında o, Cumhuriyet döneminin ilk yılarındaki gerçekçi edebiyat akımının öncüsüdür. Asıl ününü
öykü ve romanlarıyla kazansa da Anadolu insanına yaklaşımıyla edebiyata yeni bir boyut
kazandırmıştır. Konularını toplumsal eşitsizliklerden oluşturduğu eserlerinde ezilen insanların
acılarını, sömürülmelerini dile getirmiştir. Aydınlar ve kentlilerin Anadolu insanına karşı takındıkları
küçümseyici tavrı eleştirdiği “Kuyucaklı Yusuf" romanı (1937) bize göre gerçekçi Türk romanının en
özgün örneklerinden biridir.
Sabahattin Ali, romanlarında insanın ruhunu en iyi şekilde kullanmış ve onu ortaya çıkarmıştır.
Daha gerçekçi ve yepyeni öykü anlayışıyla tarifi zor hisleri başarıyla dile getirerek insanın
zayıflıklarını yansıtmaktan çekinmemiş ve yanıtlanması zor sorular sormuştur. Tutkuyu
anlatışındaki ustalık onu, döneminin yazarları arasında çok önemli bir yere oturtmuştur.
Talihsizliklerle dolu yaşamı, ölümü, insan ruhunun derinliklerine inen incelemeleri ile günümüzde
hala incelenmeye ve anlamaya değer olan Sebahattin Ali bugün dillerde olan “Leylim Ley”, “AldırmaGönül” gibi şiirlerin şairidir..Güçlüklerle mücadele etmeyi kendisine ilke edinirken; insanların görünmeyen diğer benliklerini;
aynalar arkasında sakladıkları diğer yüzlerini maskeleriyle ortaya çıkaran Sabahattin Ali’nin güçlü
edebiyatçı kimliği; Türk edebiyatımız için gerçek bir kazançtır.
O, dünyaya bakış acısıyla, yaşamın kederli yazgısında savrulmuş, toplumcu bir sanatçı olduğu kadar hiçbir gizliliği taşımayacak kadar da şeffaf bir insandı. Bunu öykülerinde gördüğümüz gibi, şiirlerinde yalın dilinin büyüsüne kapılmamak elde değildir. Yakın arkadaşı Nazım Hikmet onun için “ S.Ali, Türk edebiyatının ilk inkılapçı-gerçekçi sanatçısıdır.” derken bir başka arkadaşı Niyazi Berkes’in dilinden ise Sabahattin Ali ‘’ Ak saçlı altın gözlüklü, bir efendi kılığına girmiş; bir çocuk insandı ’’Türk Edebiyatından bir Sabahattin Ali geçti. Yaşamı inançları, savunduğu ilkeleri, içtenliği, sıcacık yüreği ve sade duru kalemiyle… Kuyucaklı Yusuf ve Kürk Mantolu Madonna gibi iki dev eserin yazarı Sabahattin Ali, edebiyatımızda bir dönüm noktasıdır. 30'lu yıllarda kent ve kır yaşamındaki çelişkileri derin bir sezgiyle kaleme aldığı eserlerinde gerçekçiliği ve lirizmi ustalıkla birleştirir. Onun sıradanın içindeki kahramanı, gösterişin içindeki yalınlığı, yalnızlığın içindeki kalabalığı, sabırdaki başkaldırıyı bir dantel gibi işlediği eserleri bize Türkçemiz adına bugün de eşsiz tatlar vermektedir.
ESERLERİ
ŞİİR:
Dağlar ve Rüzgâr (1934)
Değirmen Dağlar ve Rüzgâr (1965)
Dağlar ve Rüzgâr, Kurbağaların Serenadı, Öteki Şiirler (1988) tüm şiirleri
ROMAN:
Kuyucaklı Yusuf (1937-1988)
İçimizdeki Şeytan (1940-1982)
Kürk Mantolu Madonna (1943-1988)
ÖYKÜ:
Değirmen (1935)
Kağnı (1936-1983)
Ses (1927-1972)
Yeni Dünya (1943-1982)
Sırça Köşk (1980)
OYUN:
Esirler (tefrika 1936, basım 1966)
HAMİŞ: Sabahattin Ali’nin ayrıca bazı şiirleri bestelenmiştir
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder