28 Şubat 2015 Cumartesi

Dervis Yunus ve Tapduk Emre


Sarıköy’de ekincilikle geçinen ve gayet yoksul olan Yunus Emre, bir kıtlık yılında buğday istemek üzere, Suluca Karahöyük’te Hacı-Bektaş Veli Dergahı’na giderken, eli boş gitmemek için dağdan alıç toplayıp götürür. Geldiğini ve ziyaret sebebini kendisine bildirdiklerinde Hacıbektaş Veli, adamaları vasıtası ile sordurur:
- Buğday mı verelim, nefes mi?
Yunus:
- Nefesi ne yapayım bana buğday gerek.
Hacıbektaş:
- Buğday gerekse verelim. Fakat nefes gerekse getirdiğin alıçın her tanesine bir nefes verelim.
Yunus yine:
- Nefes neme gerek, der.
Hünkar bu kez de:
- Buğday gerekse verelim. Fakat nefes gerekse getirdiğin alıçın çekirdeği başına on nefes verelim.
Yunus bu söze karşı dayatır. Çoluk çocuğu olduğunu, nefesin onların karnını doyurmayacağını söyler.
- Ben nefesi neyleyim? İhsan ederlerse bana buğday versinler, der.
Hünkar’ın emriyle öküzünün götürebileceği kadar buğday yüklenir. Yunus veda edip yola koyulur, fakat köyden biraz uzaklaşınca aklı başına gelir.
- Eyvah ben ne olmayacak iş ettim. Bana nasip sundular kabul etmedim. Hem de alıçın her çekirdeği başına on nefes sundu da kabullenmedim. Buğday bir nice gün sonra tükenir. Nefes ölünceye dek tükenmez. Geri dönüp erenlerin eşiğine varayım. Belki bana himmet ettikleri nasibi verirler.
Diyerek dönüp dergaha gelir. Öküzüne yüklediği buğdayı indirir.
- Erenler bana himmet ettikleri nasibi versinler, der.
Halifeler bu hali hünkar’a bildirirler. Hacıbektaş Veli buyurur ki :
- Bundan artık bu iş burada olmaz. Biz onun kilidi anahtarını Tapduk Emre’ye verdik.Varsın nasibini ondan alsın.
Yunus tekrar yola düşüp Sarıköy’e gelir. Araya araya Tapduk Emre’yi bulur. Hünkar’ın selamını söyler. Tapduk Emre:
- Safa geldin, kadem getirdin. Olanı biteni biliyoruz. Hizmet et emek yetür, nasibini al, der.
- Yunus kırk yıl Tapduk Emre’ye canla başla hizmet eder. Dağdan sırtı ile dergaha odun taşıya taşıya sırtı kabarır, hatta yara olur. Fakat kimseye bir şey demez. Tapduk Emre de Yunus’u sever. Bu hal öteki dervişleri kıskandırır. Şeyhin kızını seviyor da ondan bu derece hizmet ediyor gibi sözler alttan alta söylenmeğe başlar.
Yunus’ta böyle bir art düşünce yoktur. Şeyhi de bunu bilir. Bir gün Yunus tekkeye yine odun getirmiştir. Tapduk Emre sorar:
- Bunlar ne düzgün odunlar. Yunus dağda eğri odun yok mu?
- Var amma kapınızdan içeri eğri girmez. Bu kapıya eğri yaraşmaz.
Soru da cevabı da aslında, o yersiz düşünce ve dedikodulara karşıdır.
Bir gün dağda hazırladığı odunları sarmağa elindeki kıldan ip yetişmez. Yılanlar gelip birbirine düğümlenir, boylu boyunca ip gibi uzanırlar. Yunus onlarla odunları sarıp sırtlar ve Tapduk Emre’nin dergahına getirir. Odunları yere bırakınca yılanlar çözülür, kaybolup giderler.
Tapduk, Yunus’un doğruluğunu biliyor, ondan şüphe etmiyordu. Bu gerçeği belirtmek için Yunus’u konuşturmuştu. Bir gün kardeşler yalancı çıkmasın diye kızını Yunus’a verdi. Tapduk Emre’nin kızı bilgili, iyi yetişmiş bir kızdı. Ulu mertebelere ulaşmıştı. O Kur’an okurken akan sular durur, dinlerdi. Yunus:”Ben bu nimete layık değilim.” diyerek ömrü boyunca kıza dokunmadı.
Yunus yıllar yılı şeyhine hizmet etti. Fakat beklediği himmeti bulamadığı ve bulamayacağı sanısına kapıldı. Kaçıp dağlara düştü. Bir rivayete göre bir mağarada, bir başka rivayete göre de yolda yedi erle buluştu. Her gece onlardan biri dua ediyor, ortaya bir sofra yemek geliyordu. Sıra Yunus’a gelince düşündü: <Ne ideyim, ne diyeyim?> diye. İçinden onlar kimin adını vererek dua etti ise ben de öyle yapayım dedi ve öyle yaptı. O gece önlerine iki sofra yemek geldi. Erenler şaşırıp sordular:
- Kimin yüzü suyu hürmetine dua ettin?
Yunus:
- Önce siz söyleyin, dedi.
- Tapduk Emre’nin kapısında kırk yıl hizmet eden erin yüzü suyu hürmetine dua ederiz.
Yunus bu cevabı alınca koşa koşa tekkeye dönüp Tapduk Emre’nin karısına sığınır:
- Beni bağışlat, diye yalvarır.
Ana Bacı :
- Tapduk birazdan sabah namazına abdest almak için kalkar. Kapının eşiğine yüzükoyun yat uzan, üstüne basınca:
- Bu kim? diye sorar.
Ben:
-Yunus, derim.
- HangiYunus, diye sorarsa bil ki gönlünden çıktın. Artık buralarda eğlenme, durma git.
- Yok, bizim Yunus mu, derse ayaklarına kapan kendini bağışlat.
Yunus, Ana Bacının dediği gibi yapar.
Tapduk’tan:
- Bizim Yunus mu? Sözünü işitince davranıp ayaklarına kapanır, kendini bağışlatır.
Tapduk elindeki asayı uzağa doğru fırlatıp atar.
- Git asayı nerede bulursan oraya yerleş, der.
Yunus yola çıkar. Asayı Sarıköy’de bulur. Oraya yerleşir. Halkı irşada başlar.Yunus Emre göçtükten sonra bir gün Molla Kasım adında biri su başına oturmuş Yunus şiirlerini okuyor, düşüncesine aykırı gelenleri yanan ateşe atıp yakıyormuş. Böylece bin tanesini yakmış, bin tanesini yel uçurmuş. Bin tanesini de suya atmış. Geride kalanları okumağa devam ederken:
Derviş Yunus bu sözü eğri büğrü söyleme
Seni sıygıya çeker bir Molla Kasım gelür
Beyitine gelince aymış ve Yunus’un mertebesini anlamış. Fakat olan olmuş. Ateşte yanıp duman halinde göğe ağanlar meleklere, havaya uçanlar kuşlara, suya atılanlar balıklara gitmiş. Elde kalanlar da ademoğullarına kalmış. Yunus’un şiirlerinden herkes nasibini almış.
Yine rivayet olunur ki;
Mevlana bir gün yanındakilere:
- Manevi mertebelerden hangisine vardımsa Türkmen kocasını önde buldum.
Diyerek Yunus’u övmüş, kadrini yüceltmiş.
Halk efsaneleri, destanlar konuşma dili ile oluşturulmuş bir anlatı türüdür. Anlatılanın gerçek olduğuna inanılır. Geçmişte bir gerçeği vardır. Ancak zamanla hayal mahsulü bilgilerle değişikliğe uğramıştır. Türbesi Seyitgazi ilçesinde bulunan Baba İlyas efsanesi halk efsanelerine bir örnektir.
Baba İlyas Efsanesi: Şücaeddin-i Veli Horasan’dan geldiği zaman su yokmuş. Halk suyun olmayışından çok zorluk çekiyormuş. Veli’nin başparmağını soktuğu yerden sular akmağa başlamış. Buraya Çille Han demişler. Şimdi burada beş koldan su akmaktadır.
Şücaeddin-i Veli Hazretleri bir gün dışarı çıkmış. Çimenliğe oturmuş. Yanına bir tabur asker gelmiş. Aç kaldıklarını söylemişler. Bunu duyan Veli Hazretleri, şimdi Bal Pınarı olarak anılan yere gitmiş. İki parmağını yere sokmuş <<Ya Mubarek birinden yağ aksın, birinden bal>> demiş. Dediği olmuş. Birinciden yağ, diğerinden bal akmağa başlamış. Gelen tabur karnını doyurup gittikten sonra, buranın başında kavga olmasın diye << Ya Mubarek su ol>> demiş. İşte o zamandan beri buradan su akar.
Kenara çekilmiş. Altına bir post yaymış oturmuş. “Bunun altından çıkan arpaları askerin atları yesin” demiş. Bir de baksalar ki bir yılan ağzından arpa akıyor. Yüzlerce hayvan yemiş, bitirivermiş. Sonra arpalarda ortadan kaybolmuş.
Balpınarı yanında bir su vardır. Veli “Bu su hastalara şifa olsun” demiş. Şifa olmuş. Suyun adı Sıtma Suyu kalmış.
Şücaeddin-i Veli gelen bir tabur askere iki tencere yemek kaynatıyormuş. Altında ise iki mum yanıyormuş. Bir taburla gelen Mürüvvet Ali Paşa bu duruma kızmış. “Bu kadar yemek hangimize yetecek” diye söylenmiş. O zaman Veli “Yettirecek ben değil miyim? “ karşılığını vermiş.Askerden et isteyene et, pilav isteyene pilav vermiş. Böylece askeri doyurmuş. Bu duruma hayret eden Mürüvvet Ali Paşa Şücaeddin-i Veli’nin elini öperek ayrılmış.
Bu ayrılıştan kısa bir süre sonra Paşayı ve ordusunu düşmanları bir kulede sıkıştırmışlar. Önü düşman, arkası ise uçurum imiş. Paşa çaresiz kalınca, atını uçuruma sürmüş. Kaleden onu salimen yere indiren Şücaeddin-i Veli’nin eli imiş. Elini öperken parmağında gördüğü yüzüğünden tanımış.
Paşa görevini yaptıktan sonra Veli’nin yanına gelmiş. Veli’ye şükranlarını “Senin mezarını altın ve gümüşten yaptırsam azdır.” şeklinde belirtmiş. Paşa ölünceye kadar Veli’nin yanında kalmış. Veli ölünce onun türbesini ve mezarını yaptırmış. Türbe bir sıra sarı taş(altın), bir sıra beyaz taş(gümüş) tır. Kendi mezarı da Veli’nin yanındadır. Veli’nin yüceliğine izafeten türbesi büyük olarak yapılmıştır.
Lületaşı Efsanesi Efsaneye göre lületaşını ilk bulan ve bu taşın yer altı yolunu ilk ortaya çıkarının bir köstebek olduğu söylenir. Anlatılan efsane şöyledir:
Bir gün genç bir çoban bölgenin Karatepe yöresindeki köylerine gitmektedir.Genç çoban yorgun düşer,acıkır,oturur;azığını çıkarıp yemeğini yemeye başlar.O sırada,topraktaki bir delikten bir canlının aktaş toprakları yüzeye çıkarmaya çalıştığını görür.Çoban bunlardan birine eline alır ve çakısıyla yontmaya başlar. İlk çakı darbesiyle taş birdenbire ayın on dördü gibi güzel bir kız oluverir. Kız dile gelir ve "Ah insanoğlu bana kıymasaydın!" diye bağırarak köstebeğin açtığı delikten içeri girip kaybolur. Delikanlı da kızın ardından başlar deliği eşelemeye. Günler geçer delikanlıdan haber alınamaz. Delikanlıyı arayan köylüler yerin yedi kat altında bu daracık kuyuda boğulmuş olarak bulurlar. Elinde sıkı sıkı tuttuğu ak taşları ile birlikte avuçlarında sımsıkı tuttuğu bir parça lületaşı varmış. O günden beri her lületaşı parçasında, çobanın ölümüne sürüklendiği sevdanın izlerini görmüş köylüler.

26 Şubat 2015 Perşembe

Dais kim,isis kim?

Bir Ürdünlü Pilot'un kafasını kestiler.
Kamera eşliğinde hem de. Ürdün Kralı'nı delirttiler, ülkeyi ayağa kaldırdılar. Ürdün gitti, ne kadar savaş uçağı varsa havalandırdı.
Depolarındaki tüm bombaları IŞİD'in üzerine yağdırdı. Ürdün Kralı "Tüm ülke nüfusu bitene kadar IŞİD'le savaşacağım" diye dünyaya haykırdı. Bir pilotun kafasını keserek Ürdün'ü savaşa soktular.
Müthiş bir ÜST AKIL şeytana pabucunu ters giydirecek bir oyun oynuyordu.
Derken 21 Mısırlı'yı kameralar önünde kesip servis etti IŞİD.
SİSİ, ABD'den yaptığı darbenin mükafatı olarak aldığı tüm bombaları IŞİD'in üzerine yağdırdı uçaklarla. Mısır da balıklama atlayıp "Savaş'ta ben de varım" dedi. Oh oh çok iyi idi. Nasılsa Afrika ülkelerinde, Libya'da IŞİD yeni kazanımlar, yeni savaşçılar elde ediyordu. Ortadoğu'daki savaşın boyutlarını büyütmek, kan gölünü KAN DENİZİ'ne çevirmek her geçen dakika kolaylaşıyordu.
Bir provokasyon ile Müslümanlar'ın Müslümanlar'ı boğazlayarak toprak altına gönderme OPERASYONU en şiddetli versiyonuyla sahne almaya hazırlanıyordu.
Bakın o ÜST AKIL'a çalışan tetikçiler nasıl karşımıza çıkıyordu? Yer Irak'ın Basra kenti. Körfez Savaşı'ndan sonra İngilizler'in kontrolüne giren şehir. Sakallı, cüppeli iki kişinin tuhaf hareketleri dikkat çekiyor. Basra polisi sakallı-cüppeli bu iki kişiyi gözaltına alınca korkunç bir gerçekle karşılaştı.
Bombalama eylemi yapmaya hazırlanan ve sivilleri katletmeyi hedefleyen iki sakallı -cüppeli İNGİLİZ çıktı. İngiltere, iki istihbaratçısının derhal serbest bırakılmasını istedi. Kabul görmeyince Basra'daki istihbarat binasını yerle bir etti. Irak polisi iki sakallı- cüppeli İNGİLİZ'i kaçırıp hapishaneye kapattı. İngilizler tanklarla o hapishane duvarlarını yıkıp iki İngiliz bombacısını kaçırdı.
Bu arada hapishanede bulunan 150 terörist de kaçıp Suriye'ye geçti. IŞİD'in kuruluş temelleri böyle atıldı.
ABD Ulusal Güvenlik Ajansı NSA, yani askeri istihbarat subayı ve ajanı Wayne Madsen'ı Yazboz'da ağırlamıştık iki hafta önce. "Türkiye'ye Gezi ile, 17 Aralık'la operasyon yapıldı. Ancak başaramadılar. Bundan sonra Türkiye'ye yapılacak operasyon onu SURİYE'ye ÇEVİRMEKTİR" diyordu Madsen. Ve dün gelen bir haber. Irak Parlamentosu Ulusal Güvenlik ve Savunma Komitesi Başkanı Hakem El-Zameli, Irak güçlerince iki uçağın düşürüldüğünü tüm dünyaya ilan etti. "O iki uçak IŞİD'e silah taşıyordu"diyordu El-Zameli. Ve IŞİD'e silah taşıyan o iki uçak düşürüldüğünde yanına gittiklerinde korkunç bir gerçekle karşılaştılar. "IŞİD'e silah taşırken düşürdüğümüz iki uçak İNGİLİZ çıktı" diyordu El-Zameli. Uçaklardaki silahlar ABD, Avrupa ve İsrail yapımıydı. Aylardır hem bu köşede hem de ahaber'de YAZBOZ programında biz de zaten bunu söylüyorduk. "IŞİD'in ipleri İngilizlerin elinde. Orada MI6 da var CIA da, MOSSAD da" diyorduk.
Irak'ın Ulusal Güvenliği'nde önemli isim olan El-Zameli'nin bu açıklamaları beni hiç şaşırtmadı. İngiliz Savunma Bakanı da bir ay önce Hürriyet'e demeç vermiş,"Türkiye'nin Suriye sınırı çok büyük. Kontrolü zor.
Eğer Türkiye IŞİD ile tam teşekküllü mücadele etmezse büyük sorun yaşar" 
demişti. Yani kibarca "Suriye'ye girin, IŞİD ile savaşın yoksa üzerinize salarız" mesajıydı bu. Zor değildi bunu başarmak ŞEYTAN'ın generalleri için. Saldırtırdın Süleyman Şah Karakolu'na. Tıpkı Ürdün ve Mısır'ı delirttiğin gibi çıldırtırdın Türkiye'yi. 38 askerimizin boğazına bıçağı dayatır, Türkiye'yi ayağa kaldırtırdın. Adamlar bu işlerde oldukça uzmandı. Macaristan dönüşü Başbakan Ahmet Davutoğlu'na uçakta, "Süleyman Şah türbesi nakledilmeseydi, saldırı olacağı konusunda ciddi istihbarat ve bilgi var mıydı elinizde" diye sordum.

Başbakan Davutoğlu, "Evet çok güçlü istihbarat vardı bu yönde. IŞİD kıyafeti giymiş ama o kıyafetlerin içinde başkalarının olduğu bir saldırı istihbaratı bu" dedi. Suriye de yapabilir bu tezgahı ve tabii dünyada en büyük "IŞİD terörü" yaygarası yapıp savaşmak için tek uçak kaldırmayan, meclisinden tezkere dahi çıkarmayan İngiltere de... Zaten IŞİD'e silah taşıdıkları ortaya çıktı. Süleyman Şah Türbesi'ni naklederek Türkiye, İngiliz şeytanının tezgahını parçaladı. Bizim muhalefet de o parçaların altında kaldı.
Ve bu MİLLET ilk seçimde onları HURDA'ya gönderecek. Şimdiden geçmiş olsun kafalarına düşen tezgahları göeremeyenlere!!!Tebrikler Türk askerine ve Türk GENELKURMAYI'na...

kaynak: http://www.takvim.com.tr/yazarlar/bekirhazar/2015/02/26/gecmis-olsun






Irak Parlamentosu Ulusal Güvenlik ve Savunma Komitesi Başkanı Hakem El-Zameli, Irak Ordusu'nun, IŞİD üyelerine silah taşıyan iki İngiliz uçağını El-Anbar bölgesinde vurarak düşürdüğünü söyledi.
El-Zameli, "Irak Parlamentosu Ulusal Güvenlik ve Savunma Komitesi, IŞİD'e silah taşırken düşürülen iki İngiliz uçağının fotoğraflarına ulaştı. Irak Parlamentosu, bu konuda Londra'dan açıklama istedi'' dedi.
ABD, İSRAİL VE AVRUPA
El-Zameli'nin açıklamaları bununla da sınırlı kalmadı. Konuyla ilgili olarak Bağdat hükümetine El-Anbar halkı ve güvenlik güçleri tarafından düzenli olarak bilgi aktarıldığını anlattı. ABD önderliğindeki koalisyon uçaklarının, IŞİD'in denetimi altında bulunan topraklara çok sayıda silah yardımı sağladığını açıkladı.
El-Zameli şunları söyledi:
"ABD, Kerbela ve Bağdat'a yakın olan El-Anbar bölgesindeki kaos ortamının sürmesini istiyor. Ayrıca IŞİD krizinin sona ermemesi için de çaba harcıyor. Koalisyon ülkeleri, ABD'nin bilgisi kapsamında IŞİD'e silah desteği veriyor. Terör örgütü IŞİD'in denetiminden kurtarılan bölgelerde de ABD, Avrupa ülkeleri ve İsrail yapımı mühimmat bulunuyor."
BAĞDADİ'NİN GEÇMİŞİ
El-Zameli'nin bu açıklamaları dünya gündemini sallarken, akıllara IŞİD'in kurucusu sayılan Ebu Bekir El Bağdadi geldi. El Bağdadi'nin Irak'ta kurulan bir Amerikan hapishanesinde kaldıktan sonra serbest bırakıldığı ve İsrail ajanı olduğu belirtildi. Koalisyon güçleri ise Kobani işgali sırasında PYD'ye göndermeleri gereken silahları ''yanlışlıkla'' IŞİD'in bulunduğu bölgere attı. Ayrıca terör örgütü IŞİD'e en çok militanın ABD ve Avrupa ülkelerinden gittiği ortaya çıktı.
ABD liderliğindeki koalisyon güçlerinin başlattığı bombalama operasyonları sonrasında IŞİD 6 ay içinde hakim olduğu toprağı yaklaşık 3 katına çıkarttı.



İngiliz Daily Mail gazetesi, 'Cihatçı John' lakabıyla tanınan  militanı 'nin kimliğini açıklarken, celladın çocukluk fotoğrafını yayınladı. Tüm dünyanın merak ettiği Emwazi'nin hayatına dair detaylar tek tek ortaya çıkarken Kuveyt doğumlu celladın IŞİD'e katılış sürecinde yaşananlar ise gözleri İngiliz istihbaratı 'a çevirdi. Guardian gazetesi haberinde, "IŞİD'in Londralı katili" olarak tanımladığı Emwazi'nin 2009'dan bu yana MI5'in radarında olduğunu yazdı. 

MI5'TE 5 AY EĞİTİM ALDI2012 yılına kadar Emvazi ile temasta olan İngiliz insan hakları grubu CAGE'in müdürü Asım Qureshi, yaptığı açıklamada, Emwazi'nin, MI5'ın kendisine ajanlık teklifi yaptığını anlattığını söyledi. İddiaya göre İngiliz gencin radikalleşme süreci şöyle gerçekleşti: Emwazi, üniversiteden mezun olmasının ardından 2009'da iki arkadaşıyla safari için Tanzanya'ya gitti. Ancak ülkeye girişinde gözaltına alınıp sınır dışı edildi. Tanzanya'dan'ye dönüş yolunda Amsterdam'da MI5 tarafından sorgulandı. Emwazi'nin iddiasına göre MI5 ona ajanlık yapmasını teklif etti. Teklifi reddeden Emwazi, bilgisayar şirketinde iş bulduğu Kuveyt'e yerleşti. Evlilik öncesi son hazırlıklarını tamamlamak için 2010'da vatandaşı olduğu İngiltere'ye döndüğünde Londra'da terörle mücadele ekipleri tarafından gözaltına alındı. Emwazi, Qureshi'ye yazdığı elektronik mailde İngiliz yetkililerin kendisine engel olduğunu Kuveyt'e gidemediğini iddia etti. Emwazi, durumunu çözmek için devletin her kademesine başvurdu ama yetkililerin kendisini "suça bulaştırmaya" çalıştığını belirtti. 

ADINI DEĞİŞTİRDİ VE GİTTİKuveytli bir minibüs şoförünün oğlu olan ve 1993 yılında 6 yaşındayken ailesiyle beraber İngiltere'ye gelen Emwazi'nin bu yaşananlar sonunda MI5'e katıldığı iddia edildi. İngiliz basınına göre MI5 tarafından 5 aylık eğitime tabi tutulan genç adam daha sonra "Yeterli değil" denilerek serbest bırakıldı. 'Serbest bırakılma hikayesi'nin gerçeği yansıtmadığını iddia edilen ismini vermeyen yetkililer ise Emwazi'nin bu olaydan sonra Muhammed al-Ayan adını alıp Suriye'ye gönderilerek Müslüman kimliği sayesinde IŞİD'in bölgedeki oluşumunu hızlandırdığı ve terör örgütü IŞİD'i İngiliz istihbarat servisi MI5 adına yönettiğini belirtti. Bu arada oğulları hakkında kayıp bildiriminde bulunan ve daha önce güvenlik güçlerinde oğullarının Suriye'de olduğuna dair bilgilendirilen Emwazi ailesinin de büyük bir şok içinde olduğu söylendi. 

MODERN PHILBY
Muhamed 
Emwazi isimli İngiliz vatandaşının, Kraliyet'e bağlı istihbarat servisi MI5 tarafından eğitilip Ortadoğu'yu yeniden şekillendirmeye çalışan IŞİD'in önemli aktörlerinden biri haline gelmesi akıllara İngiliz  John (Muhammed) Philby'yigetirdi. Cambridge Üniversitesi'nde doğu bilimleri okuyan Philby, Arapça öğrendi ve 1915'te Türkler'e karşı savaşan Irak'a, oradan da Osmanlı İmparatorluğu'na isyan bayrağını açmış olan Şerif Hüseyin'e yardım etmesi için Arabistan'a gönderildi. Savaş yıllarını Arabistan'da geçirdi. I. Dünya Savaşı sonrası yakın dostu İbn Suud'un Hicaz'ı ele geçirip Şerif Hüseyin ve oğullarını Arap Yarımadası'ndan kovmasına yardım etti.Krallığı ilân eden İbn Suud'un en yakınlarından biri oldu. Arabistan'da yabancıların seyahat etmesine izin verilmediği için 1930'da Müslüman olup "Abdullah" adını aldı.Bütün Arabistan'ı karış karış dolaştı ve petrol şirketlerine danışmanlık yaptı. Aynı zamanda İngiliz müzelerine gönderdiği tarihî eserler sayesinde ciddî bir servet edindi. 

FUTBOL AŞIĞI CELLATLondra'da okuyan Emwazi'nin okul İngiliz ajanını, "sessiz, popüler ve futbola alakalı" bir çocuk olarak anlattı. IŞİD celladının öğretmenleri ise onun için "Çalışkan bir öğrenciden bekleyebileceğiniz her şey onda vardı" dedi

25 Şubat 2015 Çarşamba

Mal kaçırma operasyonu

Paralel baronlar, ortaklık yapısındaki belirsizlik nedeniyle Tasarruf Mevduatı Sigorta Fonu'nun (TMSF) yönetimine el koyduğu Bank Asya'da büyük bir 'mal kaçırma'operasyonuna imza attı. Bank Asya'da imtiyazlı hisselerin yüzde 16.3'ünü elinde bulunduran Forum İnşaat ve Sürat Basım'ın büyük hissedarı Kaynak Holding, bankaya el konulduktan 13 gün sonra Hollanda merkezli tabela bir şirkete devredildi. Uzanvarioperasyon BDDK ile TMSF'den de gizlendi. Kirli tezgah ise Hollanda merkezli 20 milyon euro sermayeyle kurulan şirketin ortakları incelendiğinde ortaya çıktı. Tabela şirketin ortakları Kaynak Holding'in sahipleri ile aynı. Aralarında Naci Tosun, Ali Akbulut ve İzzet Akyar'ın da bulunduğu isimler, şirketlerini Hollandalı bir firmaya devretmiş gibi görünerek devletten mal kaçırmak istiyor. Görünüşte Amsterdam'da kurulu INL Partners BV şirketi, Kaynak Holding'in yüzde 100'ünü aldı. 

KURNAZ PLAN 
Dolayısıyla Bank Asya'daki yüzde 16.3'lük imtiyazlı hisse de Hollandalı şirkete devredilmiş oldu. Hollanda hukukunu devreye sokarak, akıllarınca şirket aracılığıyla'daki operasyonu uluslararası boyuta taşımayı tezgahlıyorlar. Böylece tıpkıUzanlar gibi Türkiye aleyhine tahkim davaları açtırmayı planlıyorlar. 

ŞAİBELİ KASALAR AÇILACAK
Ortaklık yapısından sonra bilançolarını da açıklamayan Bank Asya'da usulsüz kredilerin ardından şaibeli kasalar da incelemeye alınıyor. Bank Asya'nın İstanbul ağırlıklı olmak üzere bazı şubelerinde, kendini gizleyen ortaklar adına açılan hesapların ardından,kiralanan kasalar da bulunduğu belirlendi. Bankalar Kanunu'na göre, ticari sır kapsamında açılamayan bu kasaların incelenmesi için ilgili kurumlardan izin istendi. Yapılan incelemelerde kredilerden sonra çek-senet transferlerinde de Bankalar Yasası'na aykırı işlemler belirlendi.

ADRES BAŞKA TELEFON BAŞKAParalel baronların Hollanda merkezli şirketinin adresi World Trade Center görünüyor. Bu ticaret merkezini aradık. INL Partners şirketi ile görüşmek isteyince bir telefon numarası verildi. Telefonun ucundaki yer ise Hollandalı Genç İşadamları Derneği çıktı.

23 Şubat 2015 Pazartesi

Süleyman Şah Türbesi daha önce neden 2 kez nakledildi?


Süleyman Şah Türbesi, 1975’ten beri Halep’in Münbiç ilçesine bağlıKarakozak Köyü yakınındaki 10 dönümlük bir arazide bulunmaktaydı. Sınırlarımıza 37 km mesafede olan arazide; 3 sandukanın bulunduğu Türbe, müştemilat ve Süleyman Şah Saygı Karakolu yer almaktaydı.

Daha önceki iki nakil hangi dönemlerde ve hangi gerekçelerle yapılmıştır?

Türbe ve müştemilatı bundan önce iki defa; ilki İsmet İnönü'lü tek parti döneminde (1939) ve 1975'te taşınmış; ayrıca Suriye rejimi tarafından taşınma hususu iki defa daha (1995, 2001) gündeme getirilmiştir.
'GÜVENSİZ HALE GELDİ' DİYE CHP YENİ YERİNE NAKLETTİRDİ

Türk Mezarı” olarak bilinen türbe ve müştemilatı, 1975’e kadar sınırımıza 100 km uzaklıktaki Caber Kalesi’nin eteklerinde bulunmaktaydı. Birinci yerdeğişikliği1939 yılında kale içinde gerçekleştirilmiştir. Tamirinin imkânsız hale gelmesi ve güvenlik zaaflarının oluşması sonucu türbe, kale içinde kurulan karakolun yanında eski özelliklerine uygun olarakinşa edilmiş ve sandukalar yeni yerine nakledilmiştir.


İKİNCİ NAKİL 1975'TE
1975 yılındaki ikinci nakilde ise türbe ve müştemilatı, Caber Kalesi’nden uzak bir noktaya,Karakozak mıntıkasına taşınmıştır. Nakil, 1968’de Suriye tarafından yapımına başlanan Tabka Barajı’nın Caber Kalesi’ni tamamen sular altında bırakması riskine karşı gerçekleştirilmiştir. Nakil kararı 1973’te alınmış; türbe,Caber Kalesinden 63 km kuzeyde, sınırımızın ise 37 km güneyindeki yeni yerinenakledilmiştir.

 Öte yandan 1995 ve 2001 yıllarında Suriye rejimi, inşa edilen bir başka barajdan dolayı (Teşrin Barajı) suyun yükselmesi riskini gerekçe göstererek türbenin tekrar taşınmasını gündeme getirmiştir. Ancak yapılan müzakeler sonucunda türbenin tahkimat yapılmak suretiyle bulunduğu yerde muhafaza edilmesi hususunda 2003 yılında mutabakata varılmıştır. (23 Ocak 2003, Süleyman Şah Türbesi Tahkimat Projesinin Uygulanmasına İlişkin Ana Tutanak).Gerek 1975’teki nakil, gerekse 1995 ve 2001’deki taşıma talebi, Türkiye-Suriye ilişkilerinde krizlere yol açmıştır.

19 Şubat 2015 Perşembe

Kasetlerin söyledigi;Hakaret edenler nerede?




İşte CHPlileri korkutan o görüntü!
Parti adına Fuat Avni ile yazışmaları yürüttüğü iddia edilen Umut Oran ile CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu ve diğer partililerden, şu ana kadar, kamuoyunu tatmin edici bir açıklama gelmedi. Bu sessizlik akıllara, CHP'nin eski Genel Başkanı Deniz Baykal ile Genel Başkan Yardımcısı Akif Hamzaçebi'nin internete düşen görüntülerini getirdi. 45 CHP'liye ait görüntüler, "Sonumuz Baykal ve Hamzaçebi gibi olur mu?" endişesini uyandırdı.

45 CHP'LİNİN KASETİ VAR
Fuat Avni'nin görüşme kayıtlarında, CHP'ye Gülen örgütü tarafından nasıl şantaj yapıldığı da şu diyalogla ortaya çıktı:
Fuat Avni: Hoca'nın bilgisayar ekibini gördün mü? Dünyanın en iyileri burada. Bizi burada bulmaları imkansız.
Kotilaji: Aynen abi. Bizde sıkıntı yok ya. Rahatız. Şu Tayyip'i de kaldırsak. Offf...
Fuat Avni: Merak etme halledeceğiz.
Kotilaje: Abi bu CHP niye bu kadar bize bağlı.
Fuat Avni: Kasetleri var.
Kotilaje: Ne kaseti abi.
Fuat Avni: +18 içerikli. CHP'de 45 kişinin var. Kemal Kılıçdaroğlu da dahil.

İŞTE PARALEL ÖRGÜT MEDYASINDA YAYINLANAN O GÖRÜNTÜLER
Kaset lobisi
45 CHP'linin +18 kasedi var!


Tarih 5 Aralık 2013...
“Fetullah Gülen’e bağlı” ve hatta“Fetullah Gülen’in Onursal Başkanı”olduğu Gazeteciler ve Yazarlar Vakfı, o gün bir açıklama yapmış ve demişti ki;
“Önceki seçimler arefesinde denenmiş olan özel hayatın mahremiyetini ihlal edici ahlâk dışı metod ve girişimlerin, tekrar denenebileceğine dair endişe verici işaretler görülmektedir... 
Haklı, meşru ve demokratik taleplere gölge düşürmeye matuf olmak üzere, gerginlikten istifade etmek isteyecek bu yöndeki her türlü art niyetli girişim, herkes tarafından şiddetle reddedilmeli ve lânetlenmelidir.”
“Cemaat’in Vakfı” bu açıklamayı yapmıştı ama,“Cemaat’in kalemlerinden biri” olan Önder Aytaç; bu açıklamadan “tam 84 gün önce” tam tersi bir yazı kaleme almıştı..
KASETLERİ ÇIKAN KİŞİLER!
Aytaç, 12 Eylül 2013 tarihli “Kasetçiler kim?.. Camia mı, Camia’ya oyun kuranlar mı?” başlıklı yazısında, ortada henüz “kaset” mevzuları bile yokken, “kaseti çıkan kişiler”den örnekler verip, demişti ki;
l “Hatırlayanınız vardır muhakkak; eski DGM savcısı Sn. Nuh Mete Yüksel, görevde bulunduğu süreçte Sn. Fethullah Gülen’e bir dava açtı. Sn. Gülen’in açılan bu davadan beraat etmesinin hemen arkasından, onun hakkında Sn. Yüksel yeni bir dava daha açtı. Bu savcı neredeyse mesaisinin tamamını Sn. Gülen’e dava açmakla geçirdi, ki daha sonrasında linkini aşağıda verdiğimiz şekliyle, Nuh Mete Yüksel’in kendisi ile ilgili bir kaset ortaya çıktı. (...)
l Hatırlayacaksınız; 17 Haziran 1999’da “düğmeci” anlatımıyla özdeşleşen bir iftira kampanyası başlatıldı. Adeta bir düğmeye basılmışçasına malum bir gazete ve meşum bir televizyon kanalı ve bazı dergiler, Sn. Fethullah Gülen ile ilgili türlü iftiralar ortaya attı. Hiçbir dayanağı ve mesnedi olmadan yapılan bu karalamacı yayınlar, Sn. Gülen’in sağlığının bozulmasına ve yıllarca yurtdışında kalmasına sebep oldu. ‘Düğmeye kimin bastığı’ sonradan kendi itirafıyla ortaya çıkmasına rağmen, Ali Kırca “Düğmeye ben bastım” dedi. (...)
Ve hemen sonrasında da Ali Kırca’nın kendisine ait olan bir kaseti ortaya çıkıverdi. (...)
l “Fatih Altaylı’nın TEKETEK programına çıkan Cübbeli Ahmet Hoca’nın, Nur Cemaati ve Risalei Nurlarla ilgili sorulan bir soruya verdiği cevapta, (...) “diyalogcular” diyerek belli çevrelere net bir şekilde dokundurması / ilişmesi söz konusu oldu. Daha sonra Cübbeli’nin (...) bazı kasetleri ortaya çıktı.  (...)
l 12 Eylül 2010 Referandumu öncesi tavrını açıktan ifade eden Sn. Fethullah Gülen, “İmkân olsa mezardakileri bile kaldırarak referandumda ‘Evet’ oyu kullandırmak lazım. Ben zannediyorum kalkarlar da” dedi.
Bu açıklamaya en büyük tepki ise Sn. Devlet BAHÇELİ’den geldi.
Sn. Gülen’in açıklamasında MHP’ye karşı hiçbir eleştiri yok iken, cevabın Sn. Bahçeli’den gelmesi, çoğu milliyetçi-muhafazakâr olan pek çok insanı şaşırttı. Bu olaylardan kısa bir süre sonra da MHP’li yöneticilerin kasetleri internete düşmeye başladı.
Sn. Devlet BAHÇELİ’nin MHP’ye atadığı 16 Genel Başkan Yardımcısının neredeyse 10 tanesinin kaseti ortaya çıktı ve bu kişiler 2011 seçimlerinde aday olamayarak, siyaset sahnesine veda ettiler.”
Özetleyecek olursak;
Önder Aytaç demek istiyordu ki;
“Bu kasetleri çekip yayınlayanlar,
Camia’ya oyun kuranlardır!”
Mı acaba?..
Evet, evet;
“Bu kasetleri çekip yayınlayanlar, Cemaat’in adamları ya da kasetleri çekip Cemaatçilerin ellerine tutuşturanlar mı, yoksa; Cemaat’e oyun kuranlar mı?”
HARUN TOKAK’IN TELEFONU
Soru çok basit...
“Kasetleri kim çekiyor?”
Ya da;
“Kasetleri pazarlayan kim?”
Bugün;
“İnsanların mahrem görüntülerini kaydetmek, şantaj yapmak ve bunları siyasi menfaat için kullanmak alçaklıktır.”
Şeklinde açıklama yapanlar, acaba şimdi anlatacağım “ispatlı-şahitli olay” için ne der?..
Tarih 2002 Haziran ayının başları...
O günlerde “Cemaat ile son derece iyiyiz” ya, aramızda “hal-hatır ilişkisi” var ya, bazen“telefon” açıyorlar,“Elimizde şöyle bir haber var, kullanabilir misiniz?” diyorlar!..
“Peki ama” diyoruz;
“Zaman gazetesi niye yayınlamıyor?”
“Malûm” diyorlar;
“Bizim okullarımız var, dershanelerimiz var... Bu haberi biz kullanırsak, okullar-dershaneler sıkıntıya düşer!”
“Tamam” diyoruz ve gönderdikleri haberlerden bazılarını yayınlıyoruz...
Bundan sonrasını, lütfen daha dikkatli okuyun ve “kasetlerin kaynağı”nın neresi olduğunu “belgesiyle” görün...
Dediğim gibi;
Tarih, 2002 Haziran ayının başları...
O günlerde, yine bir telefon geldi.
Telefon eden, Gazeteciler ve Yazarlar Vakfı’nın o günlerdeki Başkanı Harun Tokak’tan başkası değil!..
Lütfen dikkat;
Telefon eden, “Zaman Gazetesi” veya “Cihan Haber Ajansı”ndan biri değil,Gazeteciler ve Yazarlar Vakfı’nın Başkanı Harun Tokak’tı...
Yani;
“Fetullah Gülen’in Onursal Başkanı olduğu Gazeteciler ve Yazarlar Vakfı!”
Harun Tokak telefonda diyordu ki;
“DGM Hakimi Nuh Mete Yüksel, ahlâksız bir ilişkiye girmiş...  Malûm; Nuh Mete; Hocaefendi aleyhinde sürekli dâvâlar açıyor... Şu günlerde bir dâvâ daha açmaya hazırlanıyor!.. Eğer, bu ahlâksız ilişki haberini yayınlarsanız, herhalde mesajı alır ve Hocaefendi ile uğraşmaktan vazgeçer!”
Kendisine dedik ki;
“Bu, çok kritik bir konu... Nuh Mete Yüksel de; astığı astık, kestiği kestik bir adam!.. Haber sağlam mı?.. Yoksa, başımıza iş açar!”
Harun Tokak dedi ki;
“Haber çok sağlam... Elimizde kaseti var!.. O kasetten bir-iki kare göndereceğiz size!.. Ne olur, bu haberi yayınlayın!”
Kendisine dedik ki;
“Gönderin de bir bakalım!..”
AMAÇ HASIL OLDU, YAYINLAMAYIN!
Öyle ya;
Nuh Mete Yüksel denilen adama; “Merve Kavakçı’nın evini basıp, kapısını kırmaya yeltendiği” için bir“gıcıklığımız” var!..
Ama, yine de; “Yayınlayıp – yayınlamama”konusunda “tereddüt” yaşıyoruz!.. Tereddüt yaşıyoruz, çünkü; “Dini bir Cemaat mensubu” bildiğimiz insanlar, niye “seks kaseti” gibi, “belden aşağı işler”le uğraşırlar?!?.. 
Bu, “dini bir yöntem” midir?..
Biz bunları düşünürken... 
Harun Tokak tekrar aradı...
“O haberi yayınlamanıza gerek kalmadı... Biz, ilgili yerlere; bu haberin Akit’te yayınlanabileceğini söyleyince, Nuh Mete Yüksel geri adım atmış ve bundan sonra Hocaefendi ile uğraşmayacağını  söylemiş!.. Dolayısıyla, o haberi geri çekebilirsiniz!”
Öyle yaptık...
Haberi geri çektik...
Zaten, “yayınlamamaya” karar vermiştik!..
AAA, HABER HÜRRİYET’TE MANŞET!
Aradan “136 gün” geçti...
Bizim o gün yayınlamadığımız “Savcı Nuh Mete Yüksel’in seks kaseti” haberi; ne ilginçtir ki, 22-23 Ekim 2002’de Hürriyet’in manşetinde yayınlandı ve denildi ki;
“Bir gecelik zevk uğruna!..
Yüksel’in seks kaseti gerçek!
O kadın, Türk çıktı!”
İşte bu haberin yayınlandığı gün, Nuh Mete Yüksel’e hem“kınama”, hem de“sürgün” çıktı!..
Evet, Nuh Mete Yüksel;“DGM Savcılığı”görevinden alındı,“Ankara Savcılığı”na getirildi!..
Uzun lâfın kısası;
“Harun Tokak’ın arzusu”yerine gelmişti... Bizim “yayınlamadığımız” haberle “Nuh Mete’ye mesaj”gönderen ve belki de, kendisine “kaset”ini yollayan Harun Tokak, öyle anlaşılıyor ki; ona “geri adım” attıramamış, bu defa da Hürriyet’i devreye sokmuş!..
Ve amacına ulaşmış!..
Bu arada;
O dönemde “Başbakanlık koltuğunda Bülent Ecevit’in oturduğunu” da hatırlatalım!.. Yani, Nuh Mete Yüksel’i “DGM Savcılığı”ndan alıp, “düz savcı”yapan “Ecevit Hükümeti”dir!.. 
Evet, Fetullah Gülen’in; “Şefaatçi olacağım!” dediği Ecevit!..
KASETLER, FUAT AVNİ VE MİT!
Bütün bu yazdıklarım, kafalarınızı karıştırmış olabilir...
O halde, özetle söyleyelim:
“12 Eylül 2013 tarihli yazısında, “Kasetçiler kim...  Camia mı, Camia’ya oyun kuranlar” mı diye soran Önder Aytaç’ın sorusunun cevabı “Nuh Mete Yüksel’in kaset olayı” ile verilmiştir!..
Aksini iddia eden;
“Harun Tokak’a sorabilir!..
Bugün kalkıp;
“İnsanların mahrem görüntülerini kaydetmek, şantaj yapmak ve bunları siyasi menfaat için kullanmak alçaklıktır” diyen “Cemaat’in Vakıf’ları ve Avukat’ları”, ilk önce “ayna”ya, yani “kendilerine” bakmalı değil midir?..
Diğerlerini bilmem ama, “Nuh Mete Yüksel’in seks kaseti olayı”nı kimin tezgâhladığı ortada!..
Sormak lâzım değil mi;
“Seks kasetini çekip, yayınlayanlar, Fuat Avni’nin yazışmalarını niye yalanlıyor, niye ve hangi yüzle aslının olmadığını iddia ediyorlar?”
“Seks kasetleri” de doğru,
“Fuat Avni’nin yazışmaları” da!..
Bu “kaset ve yazışma”lar için;
“Şantaj kasetleri MİT üzerinden servis ediliyor” demek ve bu işlerde “Paralel’in dahli olmadığını” söylemek; “kargaların bile, münasip yerleriyle güleceği bir komiklik”tir!..
Biz, “kaynağı” çok iyi biliyoruz...
İstedim ki, halkımız da bilsin!.. 
******************************************************************************
Yazışmalardan “Sümeyye Erdoğan’a suikast plânları” da çıktı!
Herhalde hatırlarsınız... Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan, 6 Şubat 2015 tarihindeBursa’daydı ve “STK temsilcilerinin organize ettiği yemek”te yaptığı konuşmada diyordu ki; “Ailem ve beni, ölümle tehdit ediyorlar!”
Doğrusunu söylemek gerekirse; Erdoğan’ın bu sözü fazla yankı yapmadı... Niye yapmadı?.. Çünkü, Erdoğan’ın “kelle koltukta” mücadele verdiği için, “ölümle tehdit” edilmesi, gayet normaldi!.. “Erdoğan’a tehdit” haberleri “kanıksanmış” olsa da; Erdoğan, ilk defa “ölümle tehdit edildiğini” söylüyordu ki; bu, “çok ciddi bir iddia” idi...  Öyle  ya; elinde “ciddi bir bilgi ve bulgu” olmasa, böyle bir “ifşaat”ta bulunmazdı... Derken, dünkü bazı gazetelerin birinci sayfalarında, “tam sayfa”haberler çıktı... Deniliyordu ki; “Pensilvanya’dan Sümeyye’ye suikast emri!.. Sümeyye Erdoğan’a suikast!.. Pensilvanya’dan suikast talimatı: Sümeyye’nin icabına bakın!..” Bu haberlerin kaynağı; yine “Fuat Avni” ya da “Emre Uslu” ile“CHP’li Umut Oran’ın yazışmaları” idi!..
Fuat Avni, Umut Oran’a; “Hoca, Sümeyye’nin icabına bakılmasını istiyor” diye yazıyor, Emre Uslu da; “Katil ABD’den!.. Tam bir psikopat!.. ABD’den İstanbul’a gelecek ve Sümeyye’nin icabına bakacak!.. Sümeyye’nin korumalarından biri de adamımız!” diye twit atıyor ve ekliyor: “Seçime adapte olun!.. İsrail ve ABD’ye yalancı çıkmayalım!” Bu “yazışma”lar çok yeni... 
Daha “19 gün önce”, yani 31 Ocak 2015’te yapılmış!.. 
Yani, Erdoğan’ın “ifşaat”ından 6 gün önce!..
Biliyorum, böyle bir “hain plân” yaptıklarını yine “inkâr” edecekler, yine “yalan, iftira, alçaklık” diyecekler!..
Peki; “Hakan Fidan’ı tutuklama” olayı da mı yalan?.. 
“Gezi tezgâhı” da mı yalan?.. 
“Kirli 17-25 Aralık operasyonu” da mı yalan?.. 
“30 Mart ve 10 Haziran’daki ittifaklar” da mı yalan!..
Tüm bunlar “yalan”sa; 
“1 Numara” niye hâlâ Pensilvanya’dan gelmiyor?!?..


    İş Bankası Paralel'e soydurulmuş

    Hükümeti devirmek için kurduğu tezgahlar bir bir ortaya çıkan Paralel örgüt ileCHP ittifakının kirli para trafiği de deşifre oldu.
    Paralel örgütün Hükümete darbe girişimine ortak olan CHP’nin, milyonlarca doları hortumlayıp paralel yapı ile kirli işlerine harcadığı ortaya çıktı. Kayıt altına alınan görüşmelerde CHP İstanbul Milletvekili Umut Oran ile ‘fuatavni’ hesaplarının kullanıcısı Emre Uslu arasındaki mesaj kayıtları karanlık birlikteliği gözler önüne serdi.   
    Kurulduğu günden beri şaibelerle anılan İş Bankası Paralel'e soydurulmuş
    CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu adına para trafiği yürüten Umut Oran ile Emre Uslu arasında geçen görüşmelerde, İş Bankası’ndan hortumlanan milyonlarca doların önce işletilmesi için paralel yapıya aktarıldığı, ardından da seçim harçlığı olarak İsviçre Bankaları üzerinden CHP’ye geri gönderildiği belirlendi. Kayıtlara göre paralel yapı İsrail ve ABD’den aldığı paraları da seçim harcamaları için CHP’ye gönderdi.
    PARALAR DARBE AKTÖRLERİNE
    Bu arada, CHP’nin İş Bankası’ndan çektiği paraların bir kısmının hükümete darbe girişiminde bulunan aktörlere dağıtıldığı da tespit edildi. Ortalığa saçılan kumpas kayıtlarına göre, 17 ve 25 Aralık hükümete darbe girişimini yöneten savcı Zekeriya Öz’e geçirdiği soruşturma karşılığında 250 bin dolar verilmiş. Yine devletin zirvesini dinleyen Telekomünikasyon İletişim Başkanlığı’nın (TİB) tutuklanan eski başkanına ise ağzını sıkı tutması için 1.2 milyon dolar rüşvet aktarılmış. Mesajlarda, paralel yapının kumpas tezgahında Kılıçdaroğlu’nun da yer aldığı anlaşılıyor. Emre Uslu, paraların akıbetini merak eden Kılıçdaroğlu’na ‘Hocadan korkun. Bilgileriniz hocanın bilgisayarcısında’ diye tehdit ediyor.
    TDK BAŞKANI ÜZERİNDEN 3 MİLYON DOLAR
    Görüşmelerde CHP’nin, İş Bankası’ndan hortumladığı paraları paralel yapıya aktarmasına ilişkin dikkat çekici ayrıntılar var. Kayıtlara göre, para yurtdışındaki hesaplar ya da bazı isimler üzerinden aktarıldı. Yazışmada, CHP’li Oran, Kılıçdaroğlu’nun paraları yurtdışındaki bankalara atılmasını istediğini belirtiyor. Görüşmede ayrıca tam 3 milyon doların Türk Dil Kurumu Başkanının hesabı üzerinden aklandığı anlatılıyor.
    Bunun nedenini merak eden Uslu’ya Oran’ın “İş Bankası’ndan başka türlü para alamıyoruz’ şeklinde verdiği cevap, yapılan hortumu gözler önüne seriyor. Umut Oran’ın büyük miktarda paranın yurtdışı banka hesaplarına aktarılmasını istemesi üzerine Uslu’nun,  ‘Onu Fethullah Hoca’ya söyleyin. Ben en fazla 10 milyon çekebilirim” şeklindeki cevabı, büyük soygunu ele veriyor.
    25 İSRAİL, 25 ABD’DEN
    Umut Oran ile Emre Uslu arasındaki görüşme kayıtlarına CHP-Cemaat ittifakının hükümeti seçimlerde alabora etmek için ABD ve İsrail’le işbirliği yaptığı da ortaya çıktı. Kayıtlar, Kılıçdarolu’nun paralel yapının İsrail’den aldığı paraları yurtdışı hesaplarına aktarılmasını istemesi kirli ittifakın uzantılarını ortaya koydu. Uslu’nun ise bu talebe “Aklımızda... Seçim harçlığı olarak 25 İsrail’den 25 de ABD’den vereceğiz” şeklinde cevap verdiği göze çarpıyor.
    ‘ALÇAKLIK’I İNKAR ETTİ
    Star Gazetesinde Fuat Avni ile CHP’li Umut Oran arasında geçen mesajlaşmaya dayanılarak yapılan ‘45 CHP’linin kaseti Gülen’in kontrolünde’ haberi üzerine açıklama yapan Paralel örgütün lideri Fethullah Gülen, “Mahrem görüntüleri kaydetmek, şantaj yapmak alçaklıktır” dedi. Ancak Gülen, inkar etse de liderliğini yaptığı paralel örgütün sicili özel hayatı ihlal, dinleme, kayıt ve casuslukla anılıyor. En son, Tahşiye kumpasına maruz kalan Hocalar kendilerinin cinsel içerikli kayıtlarla tehdit edildiğini belirtmişlerdi.Devletin zirvesini dinleyen/izleyen paralel polisler de, casusluk, özel hayatın gizliliğini ihlal, yasadışı dinleme gibi suçlamalardan tutuklanmışlardı. 
    SİZ HOCA'DAN KORKUN
    03.01.2015  SAAT 01.16
    UMUT ORAN: Emre ne yaptınız
    FUATAVNİ: Bi şey mi yapacaktık
    UMUT ORAN: Oğlum İş Bankası’ndan alınan paraları siz işlemiyor muydunuz
    FUATAVNİ: Evet ne oldu
    UMUT ORAN: Şöyle söyleyeyim, benim başkan paraları yurt dışındaki atsınlar... Orada daha iyi işleniyor diyor
    FUATAVNİ: İyi güzel de bunu Fethullah Hoca’ya söyleyeceksiniz. Ben çeksem çeksem 10 milyonunu çekebilirim diğerine yetkim yok.
    UMUT ORAN: Hesap kimin üstüne kayıtlı
    FUATAVNİ: Benim üstüme
    UMUT ORAN: Tamam diyor, 5 milyon dolar işimizi görür, İsviçre’deki banka hesabına yolla
    FUATAVNİ: Zekeriya para aldı soruşturma yedim diye 250 bin ona verdim. TİB’den İlhan’ı biliyorsun ona yaptığım masraf 1.2 milyon konuşmasın diye
    UMUT ORAN: Eee parayı atmıyor musun ne diyeyim Kemal Bey’e
    FUATAVNİ: Atıyorum da aynen şunu söyle bu kadar iş gördürüyor sonra gelip yok paralar nereye gitti diye sormasın
    UMUT ORAN: Tamam sen at İsviçre’deki hesaba 5 milyon, o bize bayağı yeter. Olmazsa İş Bankası’ndan sana takviye yaparım, korkma sen.
    FUATAVNİ: Ben ne korkcam siz Hoca’dan korkun, hocanın bir bilgisayarcısı var  o internet ortamında gizli bir yerde saklıyor.
    UMUT ORAN: Tamam, bir şey mi dedik birlikteyiz işte, iktidar olunca yapcaz dediklerinizi.
    CHP-CEMAAT-ABD-İSRAİL KiRLi iTTiFAKI
    12.01.2015  SAAT 11.11
    FUATAVNİ: Bu attığın banka bilgileri kimin
    UMUT ORAN: Türk Dil Kurumu Başkanının, yoksa İş Bankası’nın parasını alamıyoruz
    FUATAVNİ: İsmi ne
    UMUT ORAN: Mustafa Kaçalin
    FUATAVNİ: Ne kadar atılacak
    UMUT ORAN: Üç milyon atacaksınız
    FUATAVNİ: Tamam ben Kemal’i arayacam o Hoca’yı arayacak
    UMUT ORAN: Tamam işte haberi var zaten Hoca’nın
    FUATAVNİ: Tamamdır gönderiyoruz birazdan
    UMUT ORAN: Tamam başkan diyor ki olmazsa biz yollayacaz, Hocaefendiyle yarın telefon görüşmesi yapmak istiyor.
    FUATAVNİ: Onu Kemal Bey’le görüşceniz
    UMUT ORAN: Tamam Kemal Bey diyor ki, İsrail’den ödeme aldıysanız bizim yurtdışı hesaplarına atsınlar
    FUATAVNİ: Aklımızda, seçim harçlığı vercez
    UMUT ORAN: Ne kadar
    FUATAVNİ: Biz ABD’den 25, İsrail’den de 25
    PARALEL’E GÜVENEREK TEHDİT ETMİŞTİ
    Star'ın yayınladığı Fuat Avni ile yazışmalarını inkar eden CHP İstanbul Milletvekili Umut Oran’ın, Paralel Devlet Yapılanması’yla dirsek teması yeni değil. Gezi Olayları’ında sahne alan Oran, Twitter’dan o dönem Başbakan olan Cumhurbaşkanı Erdoğan’ı ve AK Parti’yi tehdit etti. Oran,“AKP’lilere bir tavsiye: Erdoğan’ı konuşturmayın. Her konuştuğunda siz batıyorsunuz, Halk çıldırıyor Yakında hiçbiriniz sokağa çıkamayacaksınız” diyerek tehdit etmişti. Oran, Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç’ı hedef tahtasına koymuştu. Umut Oran, 30 Mart seçiminee sayılı günler kala Erdoğan’ın Malezya’ya kaçacağını öne sürerek,“Erdoğan, 30 Mart’ta o koltuğunda oturamayacak. Onun artık diktatörlüğü yıkılmış olacak. Bu hafta yeni gelişmeler olacak. Belki de 30 Mart’ı bile görmeden siyasetten çekilebilir” demişti.Paralel örgüt o isimleri paraya boğmuş!

    CHP'nin İş Bankası'ndan çektiği ların bir kısmının hükümete darbe girişiminde bulunan aktörlere dağıtıldığı da tespit edildi. Ortalığa saçılan kumpas kayıtlarına göre, 17 ve 25 Aralık hükümete darbe girişimini yöneten savcı 'e geçirdiği soruşturma karşılığında 250 bin dolar verilmiş. Yine devletin zirvesini dinleyen Telekomünikasyon İletişim Başkanlığı'nın (TİB) tutuklanan eski başkanına ise ağzını sıkı tutması için 1.2 milyon dolar rüşvet aktarılmış. Mesajlarda, paralel yapının kumpas tezgahında Kılıçdaroğlu'nun da yer aldığı anlaşılıyor. Emre Uslu, paraların akıbetini merak eden Kılıçdaroğlu'na 'Hocadan korkun. Bilgileriniz hocanın bilgisayarcısında' diye tehdit ediyor.

    İŞTE O DİYALOGLAR: 
    UMUT ORAN: Emre ne yaptınız

    FUATAVNİ: Bi şey mi yapacaktık

    UMUT ORAN:
     Oğlum İş Bankası'ndan alınan paraları siz işlemiyor muydunuz

    FUATAVNİ: Evet ne oldu

    UMUT ORAN: Şöyle söyleyeyim, benim başkan paraları yurt dışındaki atsınlar... Orada daha iyi işleniyor diyor

    FUATAVNİ: İyi güzel de bunu Fethullah Hoca'ya söyleyeceksiniz. Ben çeksem çeksem 10 milyonunu çekebilirim diğerine yetkim yok.

    UMUT ORAN: Hesap kimin üstüne kayıtlı

    FUATAVNİ: Benim üstüme

    UMUT ORAN: Tamam diyor, 5 milyon dolar işimizi görür, İsviçre'deki banka hesabına yolla

    FUATAVNİ: Zekeriya para aldı soruşturma yedim diye 250 bin ona verdim. TİB'den İlhan'ı biliyorsun ona yaptığım masraf 1.2 milyon konuşmasın diye

    UMUT ORAN: Eee parayı atmıyor musun ne diyeyim Kemal Bey'e

    FUATAVNİ: Atıyorum da aynen şunu söyle bu kadar iş gördürüyor sonra gelip yok paralar nereye gitti diye sormasın

    UMUT ORAN: Tamam sen at İsviçre'deki hesaba 5 milyon, o bize bayağı yeter. Olmazsa İş Bankası'ndan sana takviye yaparım, korkma sen.

    FUATAVNİ: Ben ne korkcam siz Hoca'dan korkun, hocanın bir bilgisayarcısı var o internet ortamında gizli bir yerde saklıyor.

    UMUT ORAN: Tamam, bir şey mi dedik birlikteyiz işte, iktidar olunca yapcaz dediklerinizi.



    LATİF ERDOĞAN'IN BUGÜNKÜ TARTIŞMA YARATAN YAZISI...



    GÜLEN'İN ODASINDA MEHMET KAFKAS İSİMLİ BİR GENÇLE TANIŞTIM

    Mutat görüşmelerimizden birini yapmak üzere Gülen'in kaldığı yere gittim. Görüşme öncesi, orada bulunan bazı arkadaşlar, bana, Mehmet Kafkas diyerek bir genci tanıttılar. Söz konusu genci biraz daha yakından tanımak için, nispeten tenha başka bir odaya geçtik. Yakın tarih üzerine biraz sohbet ettikten sonra kendisine de bazı sorular sordum. Gencin, kem küm edişinden hatta yüzüme boş gözlerle bakışından konuyu anladım, bir şey demeden odadan çıktım.

    GÜLEN TEDİRGİNLEŞTİ VE SUSMAMI İSTEDİ

    Yemek sonrası sohbette çay içilirken, Gülen, aynı genci oradakilere Mehmet Kafkas kardeşimiz, diye tanıttı. Herkes başını gence çevirip hayranlıkla seyre koyulmuşken, ben, hemen yanında bulunduğum Gülen'in duyacağı hafif bir sesle, Yakup Kadri'nin 'Zoraki Diplomat'ından mülhem, zoraki Mehmet Kafkas, diye fısıldadım. Gülen, tedirginleşerek, bana eliyle susmamı işaret etti. Odasına geçerken yanına çağırdı. 'Asıl Mehmet Kafkas, resmi bir arkadaş, mahkeme onun hakkında dört seneye yakın ceza verdi, deşifre olmasın diye böyle bir tedbir düşündük' diyerek konuyu izah etti.

    MEĞER SUÇU O GENCİN ÜZERİNE YIKMIŞLAR

    Meğer, lise mezunu bu fakir genç, yurt dışında bir üniversitede okutulmak, yurt dışı bursu verilmek, sonra da iş garantisi sağlanmak gibi vaatlerle Mehmet Kafkas olmaya ikna edilmiş. Mahkemeye de bu genç çıkarılmış. Daha inandırıcı olsun diye de, Mehmet Kafkas diye ifşa edilmesine karar verilmiş. İçimin nasıl ezildiğini hâlâ unutamıyorum.