Ergenekon davasından tutuklanan eski emniye müdürüHanefi Avcı'nın anlattıkları bomba etkisi yarattı. Cezaevinde gazeteci Sevilay Yükselir'e konuşan Avcı, HSYK'dan paralel devletin imamlarına kadar önemli açıklamalar yaptı. İşte onlar: Yargıtay imamının kim olduğunu bilmiyorum. Ancak Yargıtay'a bakan imam, Yargıtay'ın içinden değildir. Kurumlara bakan imamlar kurum dışından seçiliyor. Bu kurumlardaki varlıkları emniyet ve yargıdan farklı değil. Sızan belgeler, durdurulan TIR'lar... Paralel yapının bu kurumlara bakan imamları da var. MİT ve Genelkurmay imamlarının ismini savcıya verdim.
DAVA DOSYALARIYLA OYNANIYOR Hakimler ve Savcılar Yüksek Kurulu'nda (HSYK) klasik bir hukuk düzeni yok. Bunu halkın görmesi lazım. Ben bizzat yaşadığım hikayelerden biliyorum HSYK'nın çalışma yapısını. 3 günde işleme konulması gereken evrak 1 ayda işleme konmuyor. Bir hakimin önüne gitmemesi gereken evrak bir şekilde ayarlanarak onun önüne gidiyor. Dosyadaki evrakla onun önündeki evrakın numaraları birbirinden farklı, tutmuyor. Mesela bir davamda hakim Ömer Diken aynı gün hem mahkeme üyesi hem de mahkeme başkanı görünüyordu. Şikayet ettim. Hakim inceledi, "Ben suç görmedim" dedi. Sonra onu (Ali Alçık) Yargıtay üyeliğine terfi ettirdiler.
SAVCI MİT'E BAKAMAZ Fethullah Gülen'in internete düşen ses kayıtlarından -ki bende basından takip ettim; iş adamları ile anormal bir ilişki kurduğu anlaşılıyor. Bu ilişkilerin ortaya çıkması için kayda gerek yok aslında. Türkçe Olimpiyatları'nın sponsorlarına bakmak yeterli. Ben de birkaç kez gittim o organizasyonlara. O zamanlar sadece cemaat gönüllüsü esnaf ve işadamlarından destek alırlardı. Son dönemlerindeki sponsorlar ise Türkiye'nin devler liginde olan patronlar. Daha önceki sponsorlarına bakın, bir de şimdiki sponsorlarına bakın. Baskı yapılıp yapılmadığını anlarsınız. Devletin bir kurumunun yaptığına diğer kurumu mani olamaz. MİT bir şey sevk ediyorsa savcı buna bakamaz. Bu işin şaka kaldırır yanı yok. Bu bir devlet politikasıdır. Devlet isterse silah isterse başka şey nakleder. Eğer devlet 'Bu benim malım bana ait' diyorsa orada kimsenin müdahalesi söz konusu olamaz. Adana ve Hatay'da yaşananlar skandal ötesi, Türkiye'nin dış dünyada itibarını sarsmaya dönük bir tutum. Çoğu insan sanıyor ki bunların tek amaçları Türkiye'yle ilgili dünyada teröre yardım ve yataklık eden bir ülke algısı yaratmak. Bir amaçları da Türkiye Devleti'nin istihbaratının nasıl bir zafiyet içerisinde olduğunu göstermek. Bütün gizli servisler olanı biteni hayretle izliyordur. TIR olayları paralel örgütün sadece MİT'te değil aynı zamanda askerde de olduğunu ortaya koyuyor. O TIR'ları durduran polis değil, jandarmadır. Hiç kimse bilmese bile asker devletin milli istihbaratının kontrolünde olan TIR'ları durduramayacağını bilir. Asker bunu bile bile durduruyorsa durup düşünmek lazım.
BAŞBAKAN BU ÖRGÜTÜN FARKINA ODA TV'DE VARDIBAŞBAKAN bu örgütün farkına 7 Şubat'ta değil Oda TV davasında vardı. Savcı Zekeriya Öz, sahte delil üreterek Oda TV'yi Zirve davasıyla birleştirmek istedi. Bu sayede Diyanet'ten medyaya kadar onlarca insan tutuklanacaktı. Ancak MİT bunun bilgisini Başbakan'a verdi. Önce İstanbul Emniyeti'nde bu yapının en önemli ismi olarak bilinen Ali Fuat Yılmazer, sonra da Öz görevden alındı. Bu operasyonlar engellenince hem MİT hem de Başbakan onlar için bitti. Sonrasında ise 7 Şubat darbesi devreye sokuldu. Aslında bu yapıyı bitirmek için 7 Şubat şanstı. Ancak sanırım cemaate yakın bazı çalışma arkadaşları olayın 7 Şubat'la dondurulacağını söyleyip aldattılar Başbakan'ı.
DAVA DOSYALARIYLA OYNANIYOR Hakimler ve Savcılar Yüksek Kurulu'nda (HSYK) klasik bir hukuk düzeni yok. Bunu halkın görmesi lazım. Ben bizzat yaşadığım hikayelerden biliyorum HSYK'nın çalışma yapısını. 3 günde işleme konulması gereken evrak 1 ayda işleme konmuyor. Bir hakimin önüne gitmemesi gereken evrak bir şekilde ayarlanarak onun önüne gidiyor. Dosyadaki evrakla onun önündeki evrakın numaraları birbirinden farklı, tutmuyor. Mesela bir davamda hakim Ömer Diken aynı gün hem mahkeme üyesi hem de mahkeme başkanı görünüyordu. Şikayet ettim. Hakim inceledi, "Ben suç görmedim" dedi. Sonra onu (Ali Alçık) Yargıtay üyeliğine terfi ettirdiler.
SAVCI MİT'E BAKAMAZ Fethullah Gülen'in internete düşen ses kayıtlarından -ki bende basından takip ettim; iş adamları ile anormal bir ilişki kurduğu anlaşılıyor. Bu ilişkilerin ortaya çıkması için kayda gerek yok aslında. Türkçe Olimpiyatları'nın sponsorlarına bakmak yeterli. Ben de birkaç kez gittim o organizasyonlara. O zamanlar sadece cemaat gönüllüsü esnaf ve işadamlarından destek alırlardı. Son dönemlerindeki sponsorlar ise Türkiye'nin devler liginde olan patronlar. Daha önceki sponsorlarına bakın, bir de şimdiki sponsorlarına bakın. Baskı yapılıp yapılmadığını anlarsınız. Devletin bir kurumunun yaptığına diğer kurumu mani olamaz. MİT bir şey sevk ediyorsa savcı buna bakamaz. Bu işin şaka kaldırır yanı yok. Bu bir devlet politikasıdır. Devlet isterse silah isterse başka şey nakleder. Eğer devlet 'Bu benim malım bana ait' diyorsa orada kimsenin müdahalesi söz konusu olamaz. Adana ve Hatay'da yaşananlar skandal ötesi, Türkiye'nin dış dünyada itibarını sarsmaya dönük bir tutum. Çoğu insan sanıyor ki bunların tek amaçları Türkiye'yle ilgili dünyada teröre yardım ve yataklık eden bir ülke algısı yaratmak. Bir amaçları da Türkiye Devleti'nin istihbaratının nasıl bir zafiyet içerisinde olduğunu göstermek. Bütün gizli servisler olanı biteni hayretle izliyordur. TIR olayları paralel örgütün sadece MİT'te değil aynı zamanda askerde de olduğunu ortaya koyuyor. O TIR'ları durduran polis değil, jandarmadır. Hiç kimse bilmese bile asker devletin milli istihbaratının kontrolünde olan TIR'ları durduramayacağını bilir. Asker bunu bile bile durduruyorsa durup düşünmek lazım.
BAŞBAKAN BU ÖRGÜTÜN FARKINA ODA TV'DE VARDIBAŞBAKAN bu örgütün farkına 7 Şubat'ta değil Oda TV davasında vardı. Savcı Zekeriya Öz, sahte delil üreterek Oda TV'yi Zirve davasıyla birleştirmek istedi. Bu sayede Diyanet'ten medyaya kadar onlarca insan tutuklanacaktı. Ancak MİT bunun bilgisini Başbakan'a verdi. Önce İstanbul Emniyeti'nde bu yapının en önemli ismi olarak bilinen Ali Fuat Yılmazer, sonra da Öz görevden alındı. Bu operasyonlar engellenince hem MİT hem de Başbakan onlar için bitti. Sonrasında ise 7 Şubat darbesi devreye sokuldu. Aslında bu yapıyı bitirmek için 7 Şubat şanstı. Ancak sanırım cemaate yakın bazı çalışma arkadaşları olayın 7 Şubat'la dondurulacağını söyleyip aldattılar Başbakan'ı.
CEMAATİ ELEŞTİRMEK SUÇ HALİNE GETİRİLDİ...Öyle bir ortam yaratıldı ki herkes "Bir numara" yapılmaktan korktu. Özel Yetkili Mahkemeler istediğini alıp içeri attı. Hükümetin de büyük hatası oldu. Özel yetkili savcılıklar ve mahkemelerle çift başlı bir hukuk oluşmasına olanak tanındı. Bunu da paralel yapı çok güzel kullandı. Cemaati eleştirmek suç haline getirildi. Eleştiren bertaraf edildi. Ahmet Şık ve Nedim Şener, yayımlanmayan kitaptan cezaevine girdi. Benim durumum zaten ortada. Hal böyle olunca tabii vatandaşın devlete güveni sarsıldı
PARALEL DEVLET MAHKEMESINDE YASANAN OLAY
YanıtlaSil"Aksaray Üniversitesi'nde Makine Mühendisliği ve ayrıca Anadolu Üniversitesi'nde (AÖF) Adalet okuyan 22 yaşında bir gencim. 3 Mayıs 2012'de KCK soruşturması kapsamında 6 arkadaşımla birlikte yaşadığım öğrenci evinden gözaltına alındım. Alınanların çoğu apolitik insanlardı ama beşinin de memleketi aynıydı. Yani Mardin-Nusaybin. Sabaha karşı bastılar evlerimizi. Darmadağın ettiler. Polislerden biri kütüphanemde bula bula Bejan Matur'un 'Dağın Ardına Bakmak' kitabını buldu. Epey inceledi ve sonra bana o kitabı okuyup okumadığımı sordu. Ben de 'Okumasam burada işi olmazdı' dedim ve bunun üzerine 'Keşke bir de doğruları yazsaydı' dedi. Sonra da kitabı rafa koyup evden sadece bizi alıp götürdüler. 72 saat gözaltında kaldıktan sonra beni ve bir arkadaşımı tutukladılar. Bu arada tabii dikkatimi çeken bazı hususlar oldu. Her şey planlıydı sanki. Vize sınavları biter bitmez baskın yapıldı evimize. Hangi hâkim tarafından yargılanacağımız sanki önceden belirlenmişti. Sorguda yöneltilen soruların hepsi sosyal paylaşım sitesi Facebook'ta yazdığım ve bazılarını da yazmadığım halde eklenmiş yazılardı. Evet yaptığım bazı yorumlarda aşırıya kaçmış olabilirdim ama fiili olarak katıldığım bir yürüyüş, gösteri, şiddet eylemi filan yoktu. İki kez yazılı savunma verdim. Buna rağmen tutuklama kararı verdi mahkeme.
Abla... Karar okunduğunda polislerin yüzündeki o sevinci tarif edemem sana. Sanki azılı iki katil yakalamış gibi üstümüze çullanıp elimize kelepçeyi taktılar. Fenalaştım tabii. O halimi gören babam yanıma gelmek için müsaade istedi. Yalvar yakar ancak 2-3 dakikalığına izin verdiler babama. Sonra ambulans geldi ve yatıştırıcı bir iğne vurup beni sürükleye sürükleye polis arabasına koydular. Ben o haldeyken polislerin arabada öyle şehvetli kahkaha dolu bir sohbetleri vardı ki akıllara zarar. Sanki bütün vatanı kurtarmış, büyük bir zafer elde etmiş gibi davranıyorlardı. 8 ay içeride yattım. 20 Aralık 2012'de tahliye oldum. 8 ay boyunca sırasıyla Aksaray, Adana Kürkçüler F Tipi ve Silifke M tipi cezaevlerinde kaldım. Bu arada ama okulumla irtibatı kesmedim. Sağ olsunlar milliyetçi görüşe sahip hocalarım bile benim konjonktür gereği kurban seçildiğimi ve tutuklanmamın tek nedeninin nüfus cüzdanımın doğum yeri hanesinde yazan Nusaybin olduğunu bildiklerinden yardım ettiler. Çok çabaladım ama bir dersten başarılı olamadım ve okulum uzadı. O önemli değil tabii. Onu aşarım ama bir endişem var. Geçen 3 Aralık'ta karar duruşması gerçekleşecekti. Ancak mahkeme başkanı dosyaya bakma fırsatı bulamadığını söyleyip duruşmayı 6 Mart'a erteledi. Bu paralel devletin neler yapabileceğini gözlerimle gördüğüm için çok korkuyorum abla. Kararın açıklanmasının seçimlere çok kısa bir zamana bırakılması ve hiçbir suçum günahım olmamasına rağmen bunların barışı bozmak, Kürtleri kışkırtmak adına bizleri oyununa alet edecek ihtimalinden çok ürküyorum!"
Mektubun sahibi genç Kürt kardeşim Adana 6. Ağır Ceza Mahkemesi'nde yargılanıyor. İnşallah endişeleri yersizdir ama Allah'tan bir mani olmaz ise yanımda sağlam bir hukukçu ile o gün orada olacağım ve o duruşmayı saniye saniye takip edeceğim!