2 Ocak 2014 Perşembe

Yabanci Basinla yollari birlesenler


Siz hiç Financial Times, Guardian, Der Spiegel ya da Wall Street Journal gibi dünyada her biri deve dişi gibi 'marka' olmuş yayınların, büyük finansal kriz patlak verdiğinde Obama'yı iktidardan düşürmeye azmeden yayınlar yaptıklarını gördünüz mü? Lehman Brothers'ın iflasıyla simgelenen ve büyük yolsuzlukları da iyot gibi açığa çıkaran Wall Street krizinde gençler sokaklara dökülürken bu gazeteler ne yapmıştı?
Ya da Wikileaks belgeleri yayınlandığında... Snowden açıklamaları ortalığa döküldüğünde...
Obama'yı devirmek amacıyla Bankalar, FED ve Borsa arasındaki ilişkilerin ipliğini pazara çıkarmaya yönelik, hükümetin altını matkap gibi oymaya yeminli yayınlar yaptı mı bu gazeteler? Stratejik olarak Obama'yı alaşağı etmeyi hedefleyen ısrarlı bir yayın politikasını benimsemek intihar anlamına geldiği için 'demokrasi'nin nimetlerinden yararlanmayı bilerek vizyonlarına, dünya görüşlerine uygun biçimde 'her türlü görüşe açık olma' temkinliliğini gösterdiler. Ekonomi ile demokrasinin beraber yürüyebileceğini onlardan daha iyi kim bilebilirdi ki?
Eee peki şimdi uzunca bir süredir Batı basını ağız birliği etmişçesine Türkiye Cumhuriyeti Başbakanı'na neden yükleniyorlar dersiniz? Türkiye'nin dirlik ve düzenliği için uykusuz kaldıklarından mı?
Atanmışların siyasi iktidarın cazibesinden gözlerini alamaması, Türkiye'de vazgeçilemeyen bir çocukluk hastalığıdır. Günümüzde 'ayakkabı kutusu'yla simgelenen, yakın tarihimizde ise 'hayali ihracatlarla' belleklerde izini bırakmış olan her türlü hırsızlığın açığa çıkarılmasını gönülden isteyenlerin Batı'nın yolsuzluklarıyla hiç ilgilenmemeleri anlaşılabilir bir tutum mudur?
'Kahrolsun!' diye slogan atarak lanetlenen Batı'nın bugün bizzat o kahrolsun diyenlerce 'Bakın nasıl da doğruyu söylüyorlar' diye alkışlanması, günümüzde omurgası dağılmış, ilkesiz bir sosyal demokrat muhalefetin zaman içinde bir iç mantık disiplinine ihtiyaç duymadan gündelik politika ürettiğinin kanıtı değil midir?
Sürdürülebilirlik, ilkeli olmak demektir.
Uzun vadede her türden yolsuzluğa son verecek olanlar, seçilmişlerdir. Bir türlü boynuzlarından tutup yere oturtamadığımız demokrasi boğasının peşinde koşmaktan vazgeçmeden... İlkeler, bugünler için vardır.
Şimdi Türkiye'deki mevcut durumu gözlerinizin önüne getirip bazı Batı yayın organlarının son günlerde manşetlerine taşıdıkları başlıklara bir göz atın:
Die Welt: 'Erdoğan hapse girebilir! Türkiye'de Başbakan Recep Tayyip Erdoğan etrafında görülen yolsuzluk skandalı, İslamcı siyasetçilerin de bu konudaki masumiyetinin bitişi anlamına gelebilir...'
Times: 'Yolsuzluk skandalı Erdoğan'ın geleceğine tehdit! Türkiye'de üç bakanı koltuğundan eden yolsuzluk ve rüşvet operasyonu ülkenin en kuvvetli adamı olan Erdoğan'a yaklaşmaya başladı...'
Der Spiegel (1/14): 'Erdoğan'ın Son Oyunu. Bir yolsuzluk olayı bir devlet krizine dönüşüyor. İktidar partisi bölündü. Ülkeyi bir despot gibi yöneten Başbakan'ın siyasi geleceği tehlike altında!..'
Der Spiegel (27.12.2013: 'Erdoğan'ın büyüsü bozuluyor. Hükümetin yolsuzluk skandalı, Türkiye'yi derin bir krize sürüklüyor. AK Parti bir parçalanmanın eşiğinde. Önde gelen siyasetçiler Erdoğan'ı sorguluyor. İhanete uğradığına hiddetlenen Başbakan, vatandaşın güvenine sığınmaya çalışıyor'...
Örnekleri çoğaltmak mümkün. Özellikle Alman basınına bakacak olursak, Ali Nur Kutlu'nun yazısında sözünü ettiği olasılıklar eli kulağında. Gerçekleşti gerçekleşecek...
Türkiye'yi ve son olayları, başta ABD olmak üzere uluslararası ülkenin ilişkilerinden, belgedeki konjonktürden, iç dinamiklerinden, tarihinden soyutlayıp, 'Yolsuzluk var mı yok mu!' noktasında anlamaya çalışanlar, şu yukarıda sözünü ettiğimiz basına bir göz atsalar, belki insafa gelirler...
Bir ihtimal var mı, ne dersiniz?..

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder