1979'un ortalarıydı. Rahmetli anneannem vefat etmişti. Ağabeyimi, anneannemden kalan Kur'an-ı Kerim'in ilk sayfasındaki el yazılı kısmı okurken ve ağlarken gördüm. "Abi, okuduğun hangi sure?" diye sordum. "Ne suresi?" dedi abim.
Anneannemizin bize yadigar bıraktığı Kur'an-ı Kerim'inin kapağına, kendi el yazısıyla yazdığı vasiyetiydi o! Ve şöyle diyordu; "Canım yavrularım...
Dünya geçiciydi ve ben de uykuda idim. Şimdi uyandım ve sonsuz hayata göçettim. Benim sonsuz yeni hayatımdaki halimin adı, kabir yalnızlığıdır.
Yalnızlığımın, muhtaçlığımın ilacı sizlerdedir.
Okuyacağınız fatihalarla, yapacağınız hayır ve dualarla, muhtaçlığımı giderin!" Rahmetli anneannemin İslam harfleriyle ve akıcı Türkçe ile yazdığı vasiyetini sureye benzettiğim için, kendimden utandım. Sonra düşündüm. İlk-orta-lise yıllarımda, Kur'an-ı Kerim harflerini okuma ve yazma dersi mi vardı ki ben katılmamışım. O an karar verdim. En kısa zamanda Kur'an-ı Kerim okumayı, hem de anneannem gibi o güzel İslam harfleriyle yazmayı öğrenecektim.
Bu aşkla öğrenmeye başladım. İstanbul'da meşhur Sahaflar Çarşısı'nda, İslam harfleriyle yazılmış binlerce eser olduğunu ve çok geniş bir meraklı okuyucu kitlesinin bulunduğunu o zaman fark ettim. Sahaflar Çarşısı'nda bir kitap gördüm. Satıcı, "O Osmanlıca-Türkçe değil, Arapça!" dedi. Ön kapağının içinde "DİKKAT!" başlıklı açıklamayı farkettim. "Bu kitap, asırlar önce büyük İslam aliminin yazdığı Arapça kitabının, ofset tekniği ile yeniden basımıdır. İçinde Osmanlıca hiç bir kelime yoktur!" yazıyordu. Bir şey anlamamıştım. Dükkan sahibine, niye"ofset tekniği ile basıldığı" notu yazıldığını ve niçin "Osmanlıca kelime hiç yoktur!" dendiğini sordum. Dükkan sahibi, fısıltılı bir sesle, "Öyle yazılması kanuni mecburiyet!" dedi ve ekledi: "Kanunen, İslam harfleriyle Osmanlıca-
Türkçe kitap dizilmesi ve basılması yasaktır". Kanunun çıktığı zamanda kitaplar, kurşun harflerin elle dizilmesi ve sonra kalıbının çıkarılmasıyla basılıyordu.
Yeni teknoloji ofsette ise, kamerada fotoğrafı çekildikten sonra yeni metotla basılıyor. Dolayısı ile kanunun öngördüğü'elle dizilme' işlemi yapılmayarak, yasalar çiğnenmemiş oluyor. Açıkçası İslam harfleriyle eserler günümüzde ancak kanunun boşluğundan faydalanılarak ve yeni teknoloji ofset yoluyla basılabiliyor. Bunları duyunca çok şaşırdım. Biliyorsunuz ABD, laik bir ülke.
Ama din ve vicdan hürriyeti, ibadet özgürlüğü anayasal güvence içinde ve laiklikle çatışmıyor.
Bırakın İslam harfleriyle yazışmak-kitap basmak yasaklamasını, bunların öğrenilmesi resmen teşvik görüyor. Okullar, kamu binaları öğretilmesi için burslar tahsis ediyor.
Eyalet ve federal bazda resmi teşviklerle özendiriliyor. Sivil Toplum Kuruluşları'nın ve vatandaşların istedikleri alfabeyi kullanmaları, öğrenmeleri, öğretmeleri zaten serbest. ABD'de müslüman topluluklar kendi mahallelerindeki, resmi okullarını Cumartesi ve pazar günleri, 'dini eğitim, Kur'an-ı Kerim okuma, Arapça okumayazma, İslam alfabesini öğrenme' için kullanıyorlar. Hatta Başkan Bush, Amerikalı çocukların ta ilkokul sıralarından başlayarak İngilizce yanında, Arapça, Farsça, Türkçe, Urduca vb ana lisanlarla konuşur, okuryazar olmalarını teşvik için genelge çıkardı.
Arapça'yı, Farsça'yı, Türkçe'yi, vb İslam ülke dillerini ana lisanı İngilizce gibi konuşanokuyan- yazanlara kolayca ve yüksek ücretlerle iş bulma-istihdam önceliği tanındı! Gelelim günümüz Türkiye'sine.. Eğitim hayatımızın her safhasında bize kendi tarihimiz iyi anlatılmadı.
Geçmişimiz hep karalandı, çarpıtıldı, Osmanlı düşmanlığı aşılandı. Kendi değerlerimize nefret, iliklerimize kadar işlendi. Osmanlılar cahildi, okur yazar değildi, gericiydi. İlimden, fenden, medeniyetten, kültürden, sanattan uzaktı... Bütün bunlar algı operasyonuydu, yalanın ve iftiranın daniskasıydı, ama bilemezdik. Dünyanın dönmesinden Amerika kıtasının keşfine, ilk mikrobu ve hücreyi bulmadan ilk ameliyatları yapmaya kadar, sayısız keşif ve buluşun müslümanlara aidiyetini, yakın zamana kadar bilmiyorduk.
Hatta, çağının en ileri teknoloji ve yeniliklerini ilk keşfedip uygulayanların müslümanlar ve müslüman bilim insanları olduğunu yeni yeni farketmeye başladık. Kimse bize yakın zamana kadar, "Osmanlıların, Süleymaniye Camii'ne alınacak imamda bile, en az 6-evet altı yabancı dil bilecek kadar alim olması şartının aradığını" söylemedi! Dedelerimize "Cahil" dediler tarih sayfalarına gömdüler!!
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder