1 Şubat 2014 Cumartesi
Yürü ya kulum
Bakınız, birkaç yıl evvelki bir konuşmasında bu hali nasıl dile getirmişti: 'Cemaatlerin sayıları çok, evet sayıları çok ve çok paraları var ama neleri yok; bir tane entelektüelleri yok. Burada bir problem var. Sayıları masal, menkıbe, efsane, rüya anlatarak çoğaltabilirsiniz. Çünkü her cemaatin bir menkıbe fabrikası var. Endüstriyel olarak menkıbe üretiyorlar. Binlerce menkıbe üretiliyor; her gün herkesin konumuna uygun...'
Bu konuşmasında öyle bir örnek veriyor ki aklınız durur.
Buyrun birlikte dinleyelim: 'İstanbul'da evimize bir misafir geldi. Kendisi şu anda İstanbul'un kırtasiye kralı. Öyle bir adam...Kendi öyküsünü anlattı. Efendim dedi, ben Malatya'dan geldim; çerçiyim. (Çerçiyi biliyorsunuz değil mi; köylerde ufak tefek şeyler satan, çerçi işte) Hiçbir İslami müktesebatım yok, dedi, annemden öğrendiğim üç tane kısa namaz suresiyle namaz kılıyorum. Başka hiçbir şey bilmiyorum. Ömrümde tek satır okumadım. Okuma yazmam yok (...) Eminönü'nde bir camiye gidip geliyorum. Orada, Tahtakale'de bir bürom var. (Şimdi daha uzak bir yerde fabrikası vesairesi falan var.) Bir gün diyor, koluma ifade tarzı gayet düzgün bir genç adam girdi, 'Ömer Bey, Allah kabul etsin Ömer Bey' dedi, 'Yahu Ömer Beyciğim, ben seni birkaç gün önce rüyamda gördüm.'
'E'ee peki?...'
'Peygamber aleyhisselam ve arkadaşları sizin eve doğru geliyorlardı. Tam sizin eve gelirlerken döndüler, Hüseyin Bey'in evine gittiler. Yahu acaba Peygamber aleyhisselam niye Ömer Bey'in evine girmedi de Hüseyin Bey'in evine girdi diye sordum. Dediler ki, 'Bu Ömer Bey cemaate katkıda bulunmuyor, fakat bu Hüseyin Bey öff öfff, öffff veriyor, veriyor da veriyor, veriyor...'
Ömer Bey kendini çok büyük bir manevi baskı altında hissediyor, hemen çıkarıyor çek defterini, 25 bin yazıyor.
Neyse aradan birkaç gün geçiyor.
Başka bir ifadesi düzgün zat, 'Ömer Bey, Ömer Bey... A'aah Ömer Bey ah, ne mübarek adamsın sen! Ah Ömer Bey, ah!...'
'Ne oldu?!!!'
'Dün Kabe'de arkandan koştum, yetişemedim. Sen ne mübarek adamsın Sen nasıl bu dereceleri kazandın?...'
'Yahu kardeşim ne Kabe'si, ben Mahmutpaşa'da işimin başındaydım. Sen başkasını görmüş olmalısın...'
'Yok, yok, sendin. Sen bu mertebelere nasıl geldin, onu anlat...'
Neyse, Ömer Bey bir çek daha kesiyor!
Hikaye uzun, ben hepsini anlatmayacağım size. Sonunda Ömer Bey veriyor, veriyor, veriyor ve bu örgütün mütevelli heyeti üyesi oluyor. Okuma yazması yok.
Yine böyle öyküler, öyküler, öyküler derken, Ömer Bey'e İstanbul'un iki yakasında iki tane yurt yaptırtılıyor. Fakat bitmiyor; Ömer Bey'i her gün birisi uçarken kaçarken görüyor.
Neyse bir gün çok büyük bir paraya ihtiyaç duyuluyor. Ama sorun değil; menkıbe fabrikası zaten devamlı menkıbe üretiyor.
Bu defa şöyle bir şey üretiliyor:
Peygamber aleyhisselam cennette yemek veriyor. Bütün peygamberler orda. Peygamber aleyhisselamın yemeğinde de bütün cennet nimetleri var. Herkes aç susuz bekliyor sofrada. Lakin bir kişi yok, bir kişi yok. 'Ya Resulullah kimi bekliyoruz?' diye soruyorlar. 'Yahu' diyor, 'Ömer Beyi bekliyoruz...'
Her gün bin tane yalan kurgulanıyor, insanlardan para almak için...'
Evinize bir hırsız girse, 'hırsız var' diye bağırır veya şikayetçi olur veya şansınız yaver giderse hırsızı oracıkta enselersiniz.
Ya hırsız inancınıza, dini anlayışınıza, bütün kutsallarınıza dadanmışsa ne yapacaksınız?
Hayır, yakalayamazdınız, çünkü söğüşlenen / çalınan da sizsiniz, yakalanan da!
Peygamber adına yalan üreterek, onun adına rüyalar, menkıbeler üreterek para toplamaktan daha korkunç hırsızlık olabilir mi?
Kaydol:
Kayıt Yorumları (Atom)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder