AH CANAKKALE AH!!! pdf INDIR
Yıl 1915; Karadeniz’ in Zonguldak’ ından Rize’ sine kadar, herhangi bir kasabasında yaşı 18-19 yaşından yukarı genç bulmak mümkün değildir. Çünkü hepsi savaşa gitmişlerdi.
Peki, geride kalanlar?
Giresunlu Rıza; Çanakkale’ de savaş var deyip ortaya çıkmış. Hem de nasıl biliyor musunuz? Köy köy gezip cepheye gönüllü ararmış. Kendisi niye cepheye gitmiyor da böyle bir yolu seçmiş? Çünkü Giresun’ lu Rıza’ nın yaşı 49 imiş. Askerlik Şubesi Giresun’ lu Rıza’ nın müracaatını kabul etmemiş.
Karadeniz’ li yolundan döner mi? O da bu yolu seçmiş.
Kendisi gibi sevdalı, kendisi gibi fedai dört Karadeniz’ li daha bulmuş. Bu dört Karadenizli’ nin yaşları da Giresun’ lu Rıza’ dan aşağı değilmiş. Ver elini Çanakkale deyip yollara düşmüşler. Yayan gitmişler, vasıta bulmuşlarsa binmişler. Aç kalmışlar, susuz kalmışlar, yollarından dönmemişler. İnadım inat İstanbul’ a varmışlar.
İstanbul’ un o büyülü havasına kapılıp, ne sağda, ne solda eğlenip kalmamışlar…
Sirkeci’ de, Çanakkale’ ye gidecek olan 64 numaralı Şirket-i Hayriye Hastane Gemisi’ ne gelmişler. Ne çare ki, gemiye binememişler… Ne dedilerse de kabul edilmemiş. Son çare: Biz denizciyiz, kazanlara kömür atarız, mazgal temizleriz, cimacılıkta yaparız demişler. Ama nafile…
Bu kahramanlarımızın niyetleri halis olduğundan, karşılarına geminin makinisti, hemşehrileri çıkmış. Onları üzmeden, gizlice gemiye almış ve kazan dairesinde saklamış.
Gemi akşam ezanından sonra hareket etmiş. Sessiz ve sakin bir havada bütün gece Marmara’ yı geçmişler. Sabahın ilk ışıklarında Kilye iskelesi’ ne yanaşmışlar. ..
Ben bu menkıbeyi yıllarca evvel, Ankara’ da dinlediğim zaman; bu Karadenizliler’ in beş kişi olduklarını, üzerine basa basa not ettirmişlerdi. Halbuki diğer bir kaynaktan edindiğim bilgilere göre, bu Karadenizliler’ in Kilye Limanı’ na geldiklerinde on kişi oldukları ifade edilmişti. Demek ki, beşi Arıburnu Cephesi’ ne, bizim anlatmak istediğimiz diğer beş kişi ise, Seddülbahir Cephesi’ ne intikal ettikleri anlaşılıyor.
Fedailerimiz, Gelibolu Yarımadası’ nın topraklarına ayak basmışlardı. Rıza’ nın etrafına baktığı zaman gördüğü manzaradan bütün benliği alt üst olmuş, yüreği parçalanmıştı. Çünkü yüzlerce asker kanlı elbiseleri içinde, yere bir yaygı serilmiş, kimisi yatıyor, kimisiyse oturuyordu.
Bir yaralının yanına sokuldu, hatırını sordu. Karadeniz’den buraya hizmet için geldiklerini söyledi. Acaba hangi cepheye gitsek uygun olur? Diye sorduğu suale şöyle karşılık geldi:
-‘’Seddülbahir Cephesi’ nin insana ihtiyacı var. Varın oraya gidin, iyi olur!’’ dediler.
Bu arada Rıza, Trabzon’ lu Hüseyin Avni’ ye döndü:
‘’Eyvah, eyvah!’’ diyerek feryat ediyordu. ‘’Ben bu topraklara artık pabuçlarla basamam, yalın ayak olmam gerek’’ dedi… Pabuçlarını çıkardı.
‘’Görmüyor musunuz kanları? Bu topraklara pabuçla basmak caiz değildir! Ne iyi ettikte geldik. Ben ölmeden, benim de kanım karışsın bu kanlı toprağa? Onun için çıkardım pabuçları.’’ Ve yola koyuldular.
Görev yerleri: 7. Fırka, 21. Alay, 1. Tabur, 1. Bölük olarak tespit edilmiş. Gözetleme ve keşiflerde çalışıyorlardı. On gün içinde ikisi düşman avcıları tarafından vurularak Şehit edildi.
Üçü dedi ki:
‘’Biz düşmanın avcı yerlerini, şu kan yiyen makinelerinin yuvalarını tespit ettik… Arkadaşlarımızın kanı yerde kalmayacak, aşacağız tel örgüleri, siperlerine ulaşacağız.’’
Yüzbaşı onların bu arzularına hayır dediyse de, dinletemedi.
Bir gece ayın karanlığında kasaturalarını, kamalarını ve beşer de el bombası aldılar. Saat: 01.30, karanlıkta yok oldular. İngiliz siperlerine doğru kayıp gittiler. Ortalıkta büyük bir sessizlik sürüyordu. Aradan bir zaman geçti. Sonra 02.45’ te bombalar patlamaya başladı. Bağrışmalar, feryatlar ayyuka çıktı. Tam 15 dakika sürdü. Bizim siperdekiler göz kesilip kulak kabarttılar. Biraz sonra sürüne sürüne Giresun’ lu Rıza, kucağında düşman makinelisi, üstü başı kan içinde kendisini siperin içine bıraktı.
‘’Bombalardan sonra, arkadaşlarımı düşmanla gırtlak gırtlağa boğuşurken gördüm. Şehit oldular. Ben de bu makinelinin başındaki dört İngiliz’ i kamaladım, aldım getirdim… Tekmilim budur çocuklar!’’
Peki, geride kalanlar?
Giresunlu Rıza; Çanakkale’ de savaş var deyip ortaya çıkmış. Hem de nasıl biliyor musunuz? Köy köy gezip cepheye gönüllü ararmış. Kendisi niye cepheye gitmiyor da böyle bir yolu seçmiş? Çünkü Giresun’ lu Rıza’ nın yaşı 49 imiş. Askerlik Şubesi Giresun’ lu Rıza’ nın müracaatını kabul etmemiş.
Karadeniz’ li yolundan döner mi? O da bu yolu seçmiş.
Kendisi gibi sevdalı, kendisi gibi fedai dört Karadeniz’ li daha bulmuş. Bu dört Karadenizli’ nin yaşları da Giresun’ lu Rıza’ dan aşağı değilmiş. Ver elini Çanakkale deyip yollara düşmüşler. Yayan gitmişler, vasıta bulmuşlarsa binmişler. Aç kalmışlar, susuz kalmışlar, yollarından dönmemişler. İnadım inat İstanbul’ a varmışlar.
İstanbul’ un o büyülü havasına kapılıp, ne sağda, ne solda eğlenip kalmamışlar…
Sirkeci’ de, Çanakkale’ ye gidecek olan 64 numaralı Şirket-i Hayriye Hastane Gemisi’ ne gelmişler. Ne çare ki, gemiye binememişler… Ne dedilerse de kabul edilmemiş. Son çare: Biz denizciyiz, kazanlara kömür atarız, mazgal temizleriz, cimacılıkta yaparız demişler. Ama nafile…
Bu kahramanlarımızın niyetleri halis olduğundan, karşılarına geminin makinisti, hemşehrileri çıkmış. Onları üzmeden, gizlice gemiye almış ve kazan dairesinde saklamış.
Gemi akşam ezanından sonra hareket etmiş. Sessiz ve sakin bir havada bütün gece Marmara’ yı geçmişler. Sabahın ilk ışıklarında Kilye iskelesi’ ne yanaşmışlar. ..
Ben bu menkıbeyi yıllarca evvel, Ankara’ da dinlediğim zaman; bu Karadenizliler’ in beş kişi olduklarını, üzerine basa basa not ettirmişlerdi. Halbuki diğer bir kaynaktan edindiğim bilgilere göre, bu Karadenizliler’ in Kilye Limanı’ na geldiklerinde on kişi oldukları ifade edilmişti. Demek ki, beşi Arıburnu Cephesi’ ne, bizim anlatmak istediğimiz diğer beş kişi ise, Seddülbahir Cephesi’ ne intikal ettikleri anlaşılıyor.
Fedailerimiz, Gelibolu Yarımadası’ nın topraklarına ayak basmışlardı. Rıza’ nın etrafına baktığı zaman gördüğü manzaradan bütün benliği alt üst olmuş, yüreği parçalanmıştı. Çünkü yüzlerce asker kanlı elbiseleri içinde, yere bir yaygı serilmiş, kimisi yatıyor, kimisiyse oturuyordu.
Bir yaralının yanına sokuldu, hatırını sordu. Karadeniz’den buraya hizmet için geldiklerini söyledi. Acaba hangi cepheye gitsek uygun olur? Diye sorduğu suale şöyle karşılık geldi:
-‘’Seddülbahir Cephesi’ nin insana ihtiyacı var. Varın oraya gidin, iyi olur!’’ dediler.
Bu arada Rıza, Trabzon’ lu Hüseyin Avni’ ye döndü:
‘’Eyvah, eyvah!’’ diyerek feryat ediyordu. ‘’Ben bu topraklara artık pabuçlarla basamam, yalın ayak olmam gerek’’ dedi… Pabuçlarını çıkardı.
‘’Görmüyor musunuz kanları? Bu topraklara pabuçla basmak caiz değildir! Ne iyi ettikte geldik. Ben ölmeden, benim de kanım karışsın bu kanlı toprağa? Onun için çıkardım pabuçları.’’ Ve yola koyuldular.
Görev yerleri: 7. Fırka, 21. Alay, 1. Tabur, 1. Bölük olarak tespit edilmiş. Gözetleme ve keşiflerde çalışıyorlardı. On gün içinde ikisi düşman avcıları tarafından vurularak Şehit edildi.
Üçü dedi ki:
‘’Biz düşmanın avcı yerlerini, şu kan yiyen makinelerinin yuvalarını tespit ettik… Arkadaşlarımızın kanı yerde kalmayacak, aşacağız tel örgüleri, siperlerine ulaşacağız.’’
Yüzbaşı onların bu arzularına hayır dediyse de, dinletemedi.
Bir gece ayın karanlığında kasaturalarını, kamalarını ve beşer de el bombası aldılar. Saat: 01.30, karanlıkta yok oldular. İngiliz siperlerine doğru kayıp gittiler. Ortalıkta büyük bir sessizlik sürüyordu. Aradan bir zaman geçti. Sonra 02.45’ te bombalar patlamaya başladı. Bağrışmalar, feryatlar ayyuka çıktı. Tam 15 dakika sürdü. Bizim siperdekiler göz kesilip kulak kabarttılar. Biraz sonra sürüne sürüne Giresun’ lu Rıza, kucağında düşman makinelisi, üstü başı kan içinde kendisini siperin içine bıraktı.
‘’Bombalardan sonra, arkadaşlarımı düşmanla gırtlak gırtlağa boğuşurken gördüm. Şehit oldular. Ben de bu makinelinin başındaki dört İngiliz’ i kamaladım, aldım getirdim… Tekmilim budur çocuklar!’’