Bugün 23 Nisan... Bugün, bir yandan “Barış” konuşulacak, bir yandan da“partilerin vaat yarışı” konuşulmaya devam edecek...
“Barış” konuşulacak çünkü;
Bugün İstanbul’da “Dünya Barış Zirvesi” toplanacak...
Zirvede, Türkiye’yi Başbakan Ahmet Davutoğlu temsil edecek.
Yarın da, Çanakkale’de “Anma Töreni” yapılacak...
Burada da, ev sahipliğini Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan yapacak...
Gerek İstanbul’daki “Barış Zirvesi”ne, gerek Çanakkale’deki “anma töreni”ne, “80’i aşkın ülke”nin katılımı bekleniyor. Bunların 21’i Devlet Başkanı, 2’si Parlamento Başkanı, 3’ü Cumhurbaşkanı Yardımcısı, 5’iBaşbakan ve 24’ü de Bakan seviyesinde olacak...
Türkiye, “Ermeni Sorunu’nun 100. Yılı” dolayısıyla böyle bir atak yapar da,Ermenistan boş durur mu?..
Ermenistan da; Erivan’da düzenlenecek “100. yıl törenleri”ne Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin’i, Fransa Cumhurbaşkanı Hollande’ı, Kıbrıs Rum Lideri Anastasiadis ve Sırbistan Cumhurbaşkanı Nikoliç’i davet etmiş...
Anlayacağınız;
Bugün ve yarın, yıllardır olduğu gibi; yine “Ermeni Sorunu” ve “Soykırım”iddiasını konuşacak dünya...
ACILARI YARIŞTIRMAK NİYE?
Peki, “olayın gerçeği” ne?..
Yani, 1915 yılında yaşanan olay, gerçekten bir “soykırım” mıdır, yoksa“karşılıklı kıtalleşme” midir?..
Sorulması gereken asıl soru şudur:
“Bin yıldır komşumuz olan ve birlikte yaşadığımız Ermeniler, Osmanlı Devleti tarafından Millet-i Sadıka, yani sadık millet olarak görülürken, 1915’te ne oldu da, bir tehcir kararı alındı?”
Elimin altında;
“Bin Yıllık Komşumuz, Bir Asırlık Mesele: 1915’ten 2015’e Ermeniler” adlı bir kitapçık var.
“50 sayfa”dan oluşan bu kitapçığı, Başbakanlık’a bağlı Yurt Dışı Türkler ve Akraba Topluluklar Başkanlığı hazırlamış...
YTB Başkanı Doç. Dr. Kudret Bülbül’ün şahsında, kitapçığın hazırlanmasında emeği geçen herkesi tebrik ediyorum... Çünkü, 1000 yıllık Ermeni tarihi ve 1915 olayları, “son derece objektif” bir bakışla anlatılmış...
Doç. Dr. Kudret Bülbül, kitapçığa yazdığı “önsöz”de özetle demiş ki;
“Amacımız, acı ve üzüntülerimizi yarıştırmak, meselenin bütün yükünü karşı tarafa yüklemek değil, kökü mazide olan bir meseleyi gelecek nesillere miras bırakmadan, yeni bir sayfa açabilmenin yollarını aramaktır.
Osmanlı Devleti bünyesinde kiliselerini ve okullarını inşa etmiş, sanatta, müzikte, mimaride, bürokraside en zirve yerlere gelmiş ve üretkenliğini en çok bu dönemde ortaya koymuş Ermeniler, 19. yüzyılın sonlarına kadar Müslüman komşularıyla barış içinde yaşamıştır!”
Ya ondan sonra?..
Tehcir... Çatışma... Ölümler!..
Çünkü, “üçüncü ülkeler”in gerek Osmanlı, gerek Ermeniler üzerinde “sinsi plânları” vardı!..
Tek cümleyle ifade edecek olursak; bu üçüncü ülkeler; “Osmanlı’nın zayıflığı”ndan istifadeyle “Ermenileri kışkırttılar!”
ONLAR NİYE SÜRÜLMEDİ?
İşte burada, şu soruyu tekrar tekrar sormakta yarar var:
Farzedelim ki, “Ermeni Soykırımı” diye bir olay yaşandı... İyi de, Anadolu’daki Taşnak ve Hınçak gibi “silahlı Ermeniler”e uygulanan bu“soykırım”(!) acaba niye “İstanbul’daki veya İzmir’deki Ermeniler”e karşı uygulanmadı?!?..
Anadolu’daki “isyancı gruplar” çeşitli “sürgün” ve “cinayet”lere maruz kalırken; İstanbul veya İzmir’deki “Ermeni”lerden bir teki bile niye sürgün edilmedi?..
Bırakın sürgün edilmeyi; onlar “Osmanlı devlet kademeleri”ndeki görevlerini veya sahnelerdeki “sanat”larını icra etmeyi sürdürdüler!..
Hepsi bir yana;
Bu millet, kendi bünyesindeki Ermeniler için yüzyıllar boyu “Millet-i Sadıka” derken, onları “sadık bir millet” olarak bağrına basarken, 1915’e gelindiğinde onları niye dışlasın, niye “sürgün”e göndersin?
Sadece bu soruları sormak bile, “olayın aslı”nı kavramaya yeterlidir!..
Olayın aslı şudur:
Ortada bir “soykırım” yoktur!..
Sadece ve sadece “siyasî hesaplaşma” vardır!..
“Osmanlı’yı tarih sahnesinden silen”ler, onun “küllerinden yeniden doğma”ihtimalini de ortadan kaldırmak için, “Türkiye Cumhuriyeti”ni hedef almışlardır!..
Kullandıkları “maşa”lar da; Amerika’da “Ermenî Diasporası”dır, Güneydoğu’da “PKK”dır, Kıbrıs’ta “Rum”lardır!..
Yarınlarda, daha başka “çıban”ların patlatılması, ortaya yeni “maşa”ların, yeni “piyon”ların sürülmesi işten bile değildir!..
Sahi, İstanbul ve İzmir’deki Ermeniler niye “tehcir”e tabi tutulmadı?..
Lütfen dikkat;
1868’den, 1913’e kadar; Krikor Agaton’dan tutun da, Davut Garabet Paşa, Agop Kazazyan ve Oskan Mardikyan Efendi’ye kadar, tam 8 Ermeni, “Osmanlı Devleti’nde bakanlık” yapmış... Kimi Maliye Bakanlığı, kimiDışişleri Bakanlığı, kimi de Bayındırlık Bakanlığı görevlerinde bulunmuş...
Dahası da var...
Agop Babikyan Efendi’den Virmiyan Efendi’ye kadar, 18 Ermeni de, “Osmanlı Meclis-i Mebusan’ında milletvekilliği” yapmış, iyi mi?!?..
Söyleyin Allah aşkına;
Kemani Tatyos Efendi, Bedros Zeki, Naşid Özcan ve çocukları Adile Naşit, Selim Naşit, Vahi Öz, Nubar Terziyan, Sami Hazinses, Kenan Pars, Turgut Özatay, Toto Karaca, Onno Tunç, Garo Mafyan, Ara Güler ve Başbakan Ahmet Davutoğlu’nun Başdanışmanı Etyen Mahçupyan ile, yine AK Parti’den milletvekili adayı olan Markar Esayan, birer “Ermeni vatandaşı”olmasına rağmen, acaba bir “ayrımcılığa” veya “baskı”ya maruz kalmışlar mıdır?..
Türkiye’de “40 binden fazla Ermeni vatandaşımız”, bir o kadar da“Ermenistan’dan Türkiye’ye çalışmaya gelen işçi” var... Ermeni Diasporası, soykırım inadını sürdürürken, sayıları 100 bini bulan Ermeniler; bugün herhangi bir ayrıma, ya da “dışlanma”ya maruz kalıyorlar mı?.. Tam aksine,“TC vatandaşlarının sahip olduğu tüm hak ve özgürlükler”den eşit şekilde yararlanıp, “huzur” içinde yaşıyorlar!..
Tıpkı, “1915 öncesi”nde olduğu gibi...
İşte bu Ermeni vatandaşlarımızın; 34 tanesi İstanbul’da, 1 tanesi Adalar’da, 6 tanesi Anadolu’da olmak üzere, “41 tane kiliseleri” var ve inançlarını özgürce yaşıyorlar!..
O halde;
Bu “psikolojik çatışma” niye?..
HANGİ SOYKIRIM?
Açık ve net söyleyeyim:
Yıllar boyu Osmanlı’nın bağrında yaşayan ve “Millet-i Sadıka” olarak görülüp, “devletin zirve görevleri”ne getirilen Ermenileri “kışkırtan” ülkelerİngiltere’dir, Almanya’dır, Fransa ve Rusya’dır!..
Aslına bakarsanız;
Sadece “İtilaf Devletleri” tarafından “1914 ve öncesinde çizilen haritalar”a bakmak bile, bugünkü “Ermeni soykırımı” iddialarının altında yatan “sinsî strateji”yi görmeye yeterlidir!..
Dikkat edin;
1916, 1917 veya 1918 değil, “1914 ve öncesi haritalar”dan söz ediyorum!..
O haritalar, “Sevr’in haritaları”ydı ve Osmanlı topraklarında bir “Ermeni Devleti”nin kurulması hedefleniyordu!.. Dahası, aynı İtilaf Devletleri,“Osmanlı toprakları”nı da kendi aralarında “pay” etmişlerdi!..
Daha sonraki yıllarda “isyan”lar yoğunlaştı, “savaş”lar başladı!..
Öyle bir savaş ki;
Sadece “Rus ordusu”nun içinde, “150 bin Ermeni ile 40 bin kişilik ihtiyat birliği” bulunuyordu!..
Yine “Ermeni kayıtları”nda;
“40 bin Ermeni’nin, Çukurova’da Fransa için öldüğü” yazılıdır!..
Gelelim “1.5 milyon Ermeni öldürüldü” iddiasının saçmalığına!..
“Kayıtlar” ortada:
1914’te yapılan nüfus sayımında, Osmanlı topraklarında yaşayan Ermeni nüfusunun yüzde 4.4 civarında olduğu, bunun da 1 milyon 297 binetekabül ettiği görülmüştür!..
Başta Amerikalı tarihçi Prof. Dr. Justin McCarty olmak üzere; bazı tarihçiler, bu rakamın 1 milyon 698 bin olduğunu ifade etmişlerdir!..
Farzedelim ki, doğrudur...
Peki, neyin kavgası veriliyor bugün?..
“1.5 milyon öldürüldü, 1 milyon Ermeni de tehcir edildi” deniliyor!..
Nüfus, zaten 1.5 milyon!..
“Olmayan” bir nüfus nasıl “soykırım”a uğrar, nasıl “tehcir”e tabi tutulur!..
Madem “soykırım” varsa, “toplu mezarlar” nerede? Erzurum başta olmak üzere, kazılan topraklardan, niye “Türklerin cesetleri” çıkıyor?..
Özetleyecek olursak;
“Tehcir” edilen ve başka ülkelere “göç” eden Ermeni sayısı “1 milyon civarında”dır!.. Kafkasya’ya giden Ermeni sayısı da 450-500 bin olduğuna ve bugünkü “Ermenistan”ın nüvesini teşkil ettiğine göre, “kesilen, biçilen, doğranan” Ermeni sayısının “1.5 milyon” olduğu iddiası tamamen“kuyruklu bir yalan”dır!..
CANI ŞEKER İSTEYİNCE!
Çok basit bir soru soralım:
“1915 Tehciri”nde çok sayıda Ermeni Suriye’ye, özellikle de Halep’e sürüldü... Yollarda “hastalık”tan ölenler oldu, “çatışmalar”da ölenler oldu... Peki, bu tehcirden “10-15 yıl sonra” bir Ermeni ile karşılaştığınızda, size nasıl bir tavır takınır?..
“Siz bizi sürdünüz!.. Yollarda birçok insanımızı öldürdünüz” deyip, “boğmak”için “gırtlağınıza” mı sarılır, yoksa “kucaklamak” için boynunuza mı atılır?..
Siz cevap vermeden önce, “bir tanığın ifadeleri”ni aktarmak istiyorum...
Tanığın adı, Mehmet Ergenç...
Kendisiyle konuştuğum 2005 yılında, “87 yaşında”ydı... Yaşıyorsa, bugün“97 yaşında” olmalı... Vefat ettiyse de, Allah (c.c.) rahmet eylesin...
Yıl 1928’dir... Yani, “tehcir”den tam 13 yıl sonra!.. Halep’te doğan Mehmet Erdinç de, “henüz 10 yaşında bir çocuk”tur!..
Bir büyüğü ile birlikte, bir dükkâna girerler... Dükkân, “Ermeni Vanes Efendi”nin dükkânıdır!..
10 yaşında bir çocuk olan Mehmet Erdinç’in canı “şeker” ister ve şekeri alıp, parasını uzatır Vanes Efendi’ye!..
Vanes, Mehmet Erdinç’in beraber geldiği büyüğe sorar;
“Bu çocuk kimin?”
Mehmet Erdinç’in yakını, “Bu” der;
“Kıdikzade Mevlüt Efendi’nin oğludur!”
Mevlüt Efendi’yi gayet iyi tanıyan Ermeni Vanes Efendi, çocuğun uzattığı parayı geri verir;
“Al” der, “Senin paran burada geçmez!”
Doğduğundan beri “Türk-Ermeni gerilimi” hikâyeleri dinleyen Mehmet Erdinç, mahzunlaşır!.. Canı çok çektiği halde, şeker yiyemeyecektir!..
O çocuk aklıyla, “hâlâ mı?” diye geçirir içinden ve tezgâhın üzerinden aldığı şekeri geri bırakır!..
Vanes Efendi güler;
“O şeker senindir çocuk!” der, “Ama burada para geçmez!.. Babanın hatırı var!”
Hele söyleyin;
Tamamen “insanlık” kokan bu olayın neresindedir “soykırım” öfkesi?!?
Neresindedir “düşmanlık” ve neresindedir “intikam” alma duygusu!..
Görüyorsunuz ya;
“Acılar henüz taze” olmasına rağmen; Türk vatandaşı “Ermeni vatandaşın dükkânı”na gidiyor, Ermeni vatandaşı da onları “güleryüz”le karşılıyor!..
Peki, “tehcirden 13 yıl sonra” bile olmayan bir düşmanlık, aradan “100 yıl”geçtikten sonra niye kaşınıyor, niye köpürtülmek isteniyor?..
YARAMIZ YOK Kİ, GOCUNALIM!
Biraz önce yazdım;
Ermeni kayıtlarında, “40 bin Ermeni’nin Çukurova’da Fransa için öldüğü”yazılıdır.
Peki, bu “Ermeni”lerin; “Rus ordusu” ve “Fransız askerleri” arasında ne işi vardı?.. Niye Ruslar ve Fransızlar için öldüler?..
Evet öldüler, çünkü, onlara “Ermeni devleti” için söz vermişler ve hatta“harita”sını bile çizmişlerdi!..
Peki, ne yapacaktı Osmanlı?..
“Gel, beni parçala ve devletini kur” mu diyecekti?..
Bence; “asıl soykırıma uğrayan Osmanlı” olmuştur!..
Koca devletin kökünü kuruttular, kökünü!..
Bunlara inanmayanlar;
Açarlar “Arşiv”lerini ve eğer varsa, konuştururlar “belge”lerini!..
Ama, açamazlar!..
İngiltere de açamaz, Fransa da!..
Rusya da açamaz, Almanya da!..
Ermenistan ise, hiç açamaz!..
Türkiye ise, rahatlıkla açıyor “arşiv”lerini ve “Gelin, inceleyin” diyor.
Çünkü, kendinden emin!..
Çünkü; yarası yok ki, gocunsun!..
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder