13 Nisan 2015 Pazartesi

Bizim Ermeniler!..



Türk Milleti’nin kurtuluşu için savaştılar, İstiklal Madalyası kazandılar.
Saruhan Milletvekili Necati Bey’in 29 Kasım 1920 günü TBMM’ye sunduğu İstiklal Madalyası Kanun Tasarısı 4 Nisan 1921’de yürürlüğe girdi. Kanuna göre  “bu madalyanın sahiplerine bütün memurlar, askerler, zabıta ve diğerleri özel hürmette bulunacak” tı. Çünkü onlar 15 Mayıs 1919’dan 9 Eylül 1922 tarihine kadar sürdürülen mücadelenin kahramanları, fedakarlarıydı.

ASKERİMİZE DEVEYLE CEPHANE TAŞIDILAR
Ön yüzünde ilk TBMM binası ile büyük zaferi ve Türkiye Cumhuriyeti’nin kuruluşunu müjdelen ışık huzmeleri ve milli mücadelenin karargahı Ankara silueti, Kurtuluş Savaşı’yla özdeşleşmiş kağnıyla mermi taşıyan kadın tasviri, arka yüzünde ise Misak-ı Milli sınırlarını gösteren bu anlamlı madalya toplam 95 bin 261 kişiye verildi ve onlardan 13’ü Ermeni’ydi;
Ohannes Erkan, Stepan Talaşlıoğlu, Kiyork Gülsöken, Agop Ayık, Karabet Ayvat, Hrant Kiremitçi, Karabet Kargıcı, Ohannes Özçınar, Artin Gülükyan, Petir Sevinç, Vahan Keleşoğlu, Ohannes Kasparyan ve Agop Özel...
On dört gün boyunca size ihanetin, cinayetin, vahşetin hikayesini anlattık; başrolde Ermeni komitacılar, çeteler, teröristler, işbirlikçiler, hainler, katiller vardı... Bugün ise  “özel hürmette” bulunduğumuz bu 13 kahramanı ve  “milleti sadıka” nın diğer sembol isimlerini anacağız.
Kendisini kağnıya süren  “Elif” ten farkı yoktu Ohannes Özçınar’ın çabasının. Yozgat’tan Kayseri’ye develerle askerimize cephane taşıdı. Yaralandı, üç ay hastanede yattı.
Isparta doğumlu Karabet Kargıcı hayvancılıkla uğraşıyordu. Milli mücadele başlayınca babası Kirkor’la beraber cepheye koştu. Esir düştü, sonradan kurtuldu.
Kurtuluş Savaşı başladığında İstanbul’da Selimiye kışlasındaydı Artin Gülükyan, Kuvayı Milliye’ye katıldı, tezkeresini Diyarbakır’da aldı.
Karabet Ayvat marangozdu. Yunan işgali sırasında Garp cephesinde sonra ise Ankara’da cephe gerisinde görev yaptı.
Kurtuluş savaşında sığınakların, karargahların yapımı, bakımı, onarımı Eskişehir’deki askeri inşaatlarda görevli Ohannes Erkan’a emanetti.
Agop Ayık, Kırşehir ve Eskişehir’deki taburlarda mücadele etti.

BU VATAN İÇİN KAN DÖKTÜLER
Agop Martayan (Dilaçar) Atatürk’le ilk olarak Şam’da karşılaştı. Yedek subay olarak katıldığı Kafkas Cephesi’de kahramanca savaşmış, yaralanmış, madalya ile ödüllendirilmişti. Bütün azınlık subayları gibi onun da yeni adresi Güney Cephesi’ydi. Halep yolunda karşılaştığı Hintli albay ile İngiliz askerlere tercümanlık yaptığı için  “casusluk” suçlamasıyla gözaltına alındı. Martanyan’ın  “hesap vereceği” kişi Mustafa Kemal’di. Agop’la ilgili rapordan geçmişine ilişkin ayrıntılı bilgi sahibi olan Mustafa Kemal sordu:
- Nasıl oldu da kaçmadın? Kolaylıkla kaçabilirdin...
- (Kafkas Cephesi’nde aldığı madalyayı göstererek) Bu vatan için kan dökmüşüm, bu madalya sahte değildir.
- Kafkas Cephesi’nden kaçmayan her halde Şam sokaklarından kaçacak değildir. Emir buyurun süngüyü çıkarsınlar.

TÜRK DİLİ ONA EMANET
Martayan savaştan sonra kendisini bilime adamı. O tarihe kadar hep yabancı uzmanlarca incelenmiş olan Orhun Abidelerini bu topraklarda ilk okuyan, çözen, anlatan kişiydi; keza Kutadgu Bilig’i de. Martayan’ın Atatürk’ün dikkatini ikinci kere çekmesi de bu sayedeydi;  “Türk Yazıtlarının 1200. Yıldönümü”  adlı yazı dizisinin yayınlanmasından sonra Martayan Sofya’dan Türk Dil Kurultayı’na davet edildi. Göç ettiği için  “vatandaş” değildi; vize alabilmesi söz konusu değildi. Atatürk Martanyan’ı kurultaya “özel davetlisi”  olarak getirtti. 25 Eylül 1932’de 1. Türk Dil Kurultayı’na katılan Martanyan TDK başuzmanlığına atandı. Dilaçar soyadını da alanındaki çalışmalarından dolayı Atatürk’ten aldı. Ondan başka İstepan Gurdikyan, Kevork Şimkeşyan gibi birçok dilbilimci Türk diline hizmet etti.
Dilaçar yıllar sonra Attatürk’ün tarih tezini eleştirenlere şöyle cevap verecekti:
 “Atatürk’ün tarih anlayışı şovenist bir tarih anlayışı değildi. O, Batılıların Türklere karşı söyledikleri barbarlık tarihi yakıştırmasını şiddetle reddeder Türklerin medeniyetler kurmuş büyük bir ulus olduğunu kanıtlar. Türk Tarih Tezi budur. Bir ırkın öbür ırktan üstün olduğu iddiasında değildir. Kendini büyük görme hastalığı değildir. Ulusal kimliğine sahip olma, başka uluslardan kendini küçük görmeme ve kendini bulma anlayışıdır. Diğer bir deyimle Türk milletinin diğer milletlerden aşağı olmadığını tarih boyunca medeniyetler kurmuş bir ulus olduğunu ortaya koyan bir tarih anlayışıdır.”
Dans ettiği her ortamda izleyenleri kendisine hayran bırakan Atatürk’ün dans öğretmeni Prof. Ardeş Panosyan ve diş doktoru Sürenyan da Ermeniydi.

Bir milletin kaderini değiştirdi
Berç Keresteciyan, İngilizler’in Bandırma Vapuru’nu batırma planlarını Atatürk’e bildirmeseydi, Türkiye Cumhuriyeti belki de hiç kurulamayacaktı
Kurtuluş Savaşı’nın resmen 19 Mayıs 1919’da yani Atatürk’ün Samsun’a çıktığı gün başladığı kabul edilir ya; peki ya Mustafa Kemal Anadolu’ya kavuşamasaydı?  Mücadele için kendisi bekleyenlerle buluşamasaydı?
Şüphesiz Türk tarihinin seyri bambaşka olacaktı..
Bu buluşmanın perde arkasındaki mimarı  devrin Osmanlı Bankası müdürü ve aynı zamanda Hilâl-i Ahmer ikinci başkanı olan Berç Keresteciyan’dı.

İLK GAYRİMÜSLİM MİLLETVEKİLİ
Mustafa Kemal, yolculuk için son hazırlıklarını yapadursun bir gece Şişli’deki evinin kapısı çalındı. Gelen avukatı Saadeddin Ferid (Talay) Bey’di. Getirdi haber “hayati”  öneme sahipti:
“İngilizler, Bandırma Gemisi’ni Karadeniz’de batıracaklar. Bu görevin torpidoya mı denizaltına mı verilmesi bile araştırıldı.”
Atatürk’ün haberin kaynağını öğrenmek istediğinde  “Berç Keresteciyan” yanıtını aldı.
Sadreddin Bey, ek olarak, Atatürk’e Keresteciyan’ın  “kişiliğinin, doğasının ve ahlakının son derece düzgün olduğu”  bilgisini verdi.
İhbarı değerlendiren Mustafa Kemal Bandırma Vapuru’na binmekten vazgeçmedi ama biner binmez ilk iş kaptan köşküne çıkarak komutayı ele geçirdi. Daha önceden belirlenen rotayı değiştirdi.
Türkçe’nin ilk Etimolojik Sözlüğü’nü hazırlayan dilci Bedros Keresteciyan’ın oğlu olan Berç Keresteciyan, savaş boyunca Türk ordusuna tıbbi malzeme ve ilaç ihtiyacının giderilmesinde de önemli paya sahipti.
Mustafa Kemal, 1934 yılında Berç Keresteciyan’ı doğum yeri olan Afyonkarahisar’dan milletvekili adayı gösterdi ve TBMM’ne girmesini sağladı. TBMM’in ilk gayrimüslim milletvekili olan Keresteciyan’a Atatürk’ün isteği ile “Türker” soyadını aldı

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder