Gülen yapılanmasının 25 yıllık tanığı Prof. Dr. Ahmet Keleş, Ankara Emniyet Müdürlüğü'nde verdiği ifadede, paralel yapının piramidini çıkardı. İşte Prof. Dr. Keleş'in kendi çizimleriyle tek tek ortaya koyduğu paralel örgütün şeytan üçgeniyle ilgili çarpıcı detaylar;
Piramidin en üstü Fethullah Gülen katı. Üst akıl diye tanımladığımız, dünya akıllarının da müdahil olduğu yer. Buradaki üst akıl, dünyayı dizayn eden yukarıdaki aklın koordine olmuş halinden oluşuyor.
Zemin katta halk var. Taban, yukarıya maddi finansman sağlıyor. Fakat tek kaynak burası değil. (Çocuklarını dershaneye vermeyecekler, okullardan alacaklar, gazeteye abone olmayacaklar ve dolayısıyla cemaat çökecek) diye düşünmeyin. Çünkü yapı, varlığını sadece bu katın üzerine inşa etmemiş.
5. katta bulunduğum sürede çok bir şey dikkatimi çekti. Emniyetten arkadaşlar, üst düzey yetkililerin yaptığı görüşmeler ve toplantılara ait kayıtlar ile kararnameleri anında özel faksla gönderirlerdi. Daha cumhurbaşkanına bile gitmeden Gülen bunları faks şeklinde alıp okurdu.
PARALEL ÖRGÜTÜN YOUTUBE OYUNU - TIKLAYIN
GÜLEN'İN ÖZEL KASASI VAR
Gülen'in çok önemli bir kasası var. Her yere taşıdığı bu kasada nakit para, çok önemli gizli bilgiler ve paraya çevirebileceği tahviller var. Paranın da üç beş milyar dolar gibi büyük bir meblağ olduğunu biliyorum. Bu para yanında olmadan hiçbir gün geçirmezdi.
Yukarı tırmanmanın tek yolu evler. Dolayısıyla öğrenciler evlere geçerken kendilerine verilen güven dereceleri ile yükselir. *Görev hiyerarşisi ise şöyle: ev, semt, bölge abiliği, ilçe, il, bölge imamlığı, müfettişlik.
İl ve bölge imamları ile müfettişlerin olduğu 5. kat meclistir. Ayda bir bu meclis toplanır. Toplantılar 3 gün sürer. Burası resmi/gayri resmi bütün çalışmaların ve hizmetin konuşulduğu yerdir 5. kat üyesinin aşağıda olan her şeyden haberi vardır. Burada gündem oluşur. Gülen gelir ve oturur. Cevaplar ve emirler/direktifler/ kararlar verir. Buradaki alınan emirler hiyerarşik bir düzende aşağıya kadar iner. Herkes kendisine bağlı olanlara söyler. Okullar, hastaneler ve medyadan sorumlu imamlar da 5. kata gelir.
VALİ KONFORU
5. katta bulunduğumuz dönemde konforumuz validen kötü değildi. Şoförlüğümüzü işadamları yapardı. Devlet benzeri bir disiplinle toplantı yapılırdı.
Tehlikeli operasyonları 6. kat yürütürdü. Yani fetih hareketini gerçekleştirilme amacına dair yönetim Gülen ve 6. kat. Burada kimlerin olduğunu sadece Gülen bilir. Askeriye ve yargı içinde kimin sorumlu olduğunu da sadece o bilir. 6. kat düzenli olarak bir araya gelmez. Çok heterojendir. Birbirinden farklı iki kişi 6. kat üyesi olup birbirlerini tanımayabilir. Buradan ayrılma olmaz, ayrılamazsınız.
Gülen'in yanında Barbaros, mollaların başında duran mollaları İdare eden İsmail Büyükçelebi vardı. Soyadını hatırlayamadığım Cevdet (Uzun İmam) halen Amerika'da Gülen'in özel kalem müdürüdür.
İstanbul İmamı zannedilen Ahmet Kara yapının tüm finansmanından sorumlu maliye bakanıdır. Yapı sağlık ve ticari alandaki çok güçlü.
Memurlardan maaşın en az yüzde 10'u himmet olarak alınır. .Bir de çek/senetler var. Bu çek/senetler nşaat ve diğer işlerde kullanılırdı. Resmi girdi çıktılar Bank Asya üzerinden.
Bütün güç Gülen'in elinde mi yoksa İsrail'in veya başka bir ülkenin etkisi var mı? Piramitte üst akıl, Gülen'le birlikte hareket eder. Üst akıl Türkiye'deki uzantılarına bir strateji verir.
ŞÜKÜR İLE SARIGÜL VİTRİNDEKİ İSİMLER
Prof. Dr. Ahmet Keleş aHaber'de yayımlanan Kadraj programında örgüt yapısını anlattı. 5. kattakiler tanınanlar ve sayıları 250'yi geçmez. Bu kat çözülürse Gülen ve 6. katın diğer katlarla irtibatı kopar. 5. katta İlhan İşbilen, İdris Bal var. Hakan Şükür ise vitrinden bir isim. Herhangi bir kademede değil. Mustafa Sarıgül de vitrinde.
Partilerle temas sağlayan şahısları MHP ve CHP dahi bilmiyor. Bunları yönlendiren kişi Şerif Ali. Şerif Ali bunlarla konuşurken Gülen adına konuşur. Şerif Ali gitmezse Mustafa Özcan onun selamı ile gidebilir.
Süleyman Uysal memurların imamı. Gülen'le direkt görüşür. Ali Çelik, finansın başına gelir. Cemaatin medya sorumluları Naci Tosun, Ekrem Dumanlı ve Mustafa Yeşil. Okullar sorumlusu Said Cansu. Dış Pikeler koordinatörleri: Bahaddin Karataş, Nejdet Başaran, Harun Tokak.
Fethullah Arşı
7- Sadece Fethullah Gülen'in bildiği kurmay tabaka. Atamaları direkt olarak Gülen yapar.
6- Hizmetin en has tabakası. Fethullah Gülen ile aşağıdaki tabakadakilerin irtibatını sağlar. Görev değişiklikleri,azillere bakar. Direkt Fethullah Gülen atar.
5- Üst düzey gizlilik gerektirir. Devletteki yapılanmayı organize eden ve yürüten tabaka. Bu tabakadakiler birbirlerini çok az tanır. Direkt Fethullah Gülen atar.
4- Bağlılık ve itaatte dereceye girenlerin yükseldiği teftiş-kontrol tabakası. Hizmeti denetler.
3- Gayriresmi faaliyetlerde görev alanlar: Ev ağabeyleri, semt, belde-şehir ve bölge sorumluları (kaymakam-vali) statüsünde olanlar. Müfettişler. İrşad ekipleri. İdeolojik örgütlenmeyi sağlar.
2- Okul,dershane, yurt, banka, gazete, vakıf ve resmi kurumlarda görevli olanlar. En sadık grup.
1- Halk tabanı: Cemaate gönül ve iman bağı ile bağlı olanlar. Fiili ve maddi destek sağlayan müntesipler.
Fethullah Hoca Arşı dışında 7 katmandan oluşan paralel yapılanmanın 5’inci katmanına kadar yükseldiğini söyleyen Dicle Üniversitesi’nden Prof. Dr. Ahmet Keleş, Fethullah Gülen Cemaati’nin bilinmeyenlerini Star gazetesine anlattı. İşte o röportajdan öne çıkan başlıklar:
ALTINCI KAT MGK GİBİ
-“Hizmet” dediğimde piramidin ilk üç katında yer alanların yaptıkları faaliyetleri kastediyorum. Bunlar, gerçekten Dinî, Ahlâki bir eğitim hizmeti vermektedirler. Yukarıdaki son üç kat ise bu ilk üç katın oluşturduğu toplumsal kabul ve değeri kendi “Örgütsel” hedeflerini gerçekleştirmek için kullanmaktadırlar. Yani, alttakilerin niyeti ile üsttekilerin niyeti aynı değil. Bu büyük zıtlığı kamufle eden ve görünmemesini, anlaşılmamasını sağlayan figür ise Hocaefendi’dir. İşte bu iki zıt durumu birden temsil ettiği içindir ki ciddi çelişkiler sergilemekten kurtulamıyor. “Bu ne, bu ne” diye insanı hayrette bırakan halleri, sözleri ve davranışlarının nedeni bu zıtları temsilden kaynaklanmaktadır.
Bu arada şunu da belirtmeliyim, ben aidiyet olarak hep zemin kata, halka mensup oldum ama beşinci kata kadar da yükselme imkânı buldum. Hazır bu kat meselesine girmişken bir hususu daha açıklığa kavuşturmakta yarar görüyorum. Beşinci kat, yurtiçi ve yurtdışı tüm hizmetlerin yürütüldüğü konuşulduğu ana meclisi oluştururdu. Hizmetin her meselesi burada ele alınır, müzakere edilir, karara bağlanır ve uygulama startı verilirdi. Altıncı kat ise, sadece Hocaefendinin bildiği ve takip ettiği “hayati hizmetlerin” yürütüldüğü kattı. Tabiri caiz ise Bakanlar Kurulu veya Milli Güvenlik Kurulu gibi bir kattı. Bugün karşı karşıya olduğumuz sorunların failleri ve yürütücüleri bu katın mensuplarıdır. Bunlar da beşinci katın abileridir.
HAREKET NASIL BÜYÜDÜ?
-Bence asıl görmemiz geren nokta burasıdır. Çünkü bu nokta, ülkemizin geleceğini de yakından ilgilendiriyor. Cumhuriyet’in kurucu kadrosu çok önemli bir hususu gözden kaçırdı. O da bu topraklarda yaşayan insanların bin yıldan fazla bir dini geçmişi ve Müslüman kimliğinin olması gerçeği idi. Bu kimliği birden bire yok saymak veya yok edileceğini düşünmek, tıpkı bir fabrikada seri üretim yapıyor gibi toplumu modernleştirmeye kalkışmak son derece yanlıştı.
Az sayıdaki elit tabaka hariç, daha Cumhuriyetin ilk yıllarında, ülkenin büyük bir kısmında “Din elden gidiyor” algısı oluştu. Din elden gidiyorsa bu dine sahip çıkıp onun elden gitmemesini sağlayacak dini liderler mutlaka çıkacaktır. Siz böyle bir boşluk ve talep oluşturursanız bu boşluğu mutlaka birileri doldurur ve bu talebe arz eden de bulunur. Hele de bu toplumun kültürel belleğinde “Mehdi”, “Mesih”, “Müceddit” ve “Asrın İmamı” vs. gibi pek çok kurtarıcı figür varsa... Bu ünvan ile ortaya atılan herkesin oldukça büyük destek ve taraftar bulması kaçınılmazdır. Nitekim karşı karşıya olduğumuz durum tam da budur.
NEDEN KATILDI?
-İnsanlara; “Ey insanlar, gelin, sizi ümit ettiğiniz yere götürecek kurtarıcı benim, binin benim gemime sizi Hz. Muhammed limanına taşıyacağım. Acele edin vaktimiz dardır”, diye cami kürsülerinden 1970’lerde seslenmeye başladığında benim gibi Anadolu’nun gençleri koşarak gitti ve “Emret hocam hizmetindeyiz” dedi. Önce bu tarihsel koşulu görmemiz gerekir. Yoksa durup dururken insanlar bu dini cemaatlere katılıp onların peşinden gitmiyorlar. Orada büyük bir manevi değer ve anlam buldukları gibi, kendileri de aynı anda bir anlam ve değer kazanıyorlar. Bir hiç iken, birden bire kutsal bir davanın büyük bir eri haline geliyorlar. Bu azımsanacak ve kaçırılacak bir paye değildir. Biz de kaçırmadık...
İLK VE SON FATİH
-Hocaefendi, kendisinin Üstad Bediüzzaman’dan sonraki görevli olduğunu, aynı zamanda kıyamete kadar kendisinden sonra da kimlerin görevli olacağını bildiğini, gözünü yumsa bunları bir bir sayacağını sıklıkla söylerdi. Hatta askerliği sırasında bir ara kendisine “Gayb” perdesinin açılıp kıyamete kadar nelerin olacağının gösterildiğini, bugüne kadar o gün gördüklerinden farklı bir gelişmeye şahit olmadığını da söylerdi. Kısaca “GÖREVLİ” olduğuna hem kendi hem de biz inanıyorduk. Ancak ona yakınlaştıkça fark ettim ki, Hocaefendi sadece görevli olduğuna değil, aynı zamanda gelmiş geçmiş en büyük Veli, en büyük Fatih ve en büyük Devlet Adamı olacağına da inanıyordu. Tüm planını ve stratejisini de ona göre kuruyordu. O tüm dünyayı fetheden ilk ve son FATİH olmaya kendisini inandırmıştı.
HAREKET NASIL BÜYÜDÜ?
-Bu hareket eşi benzeri görülmemiş bir örgütlenme disiplinine ve düzenine sahiptir. Hedefe ulaşmak için tüm Anadolu’nun en zeki çocuklarını yıllarca toplayıp bu iş için eğittik. Bu hareket başka birşey için değil sadece ve sadece devleti ele geçirmek için varoldu ve çalıştı. Öyle hassas bir şekilde çalışıldı ki mesela, bu yıl kaç öğrenci evi açılacak, kaç yurt, kaç dershane, kaç okul ve diğer tüm hizmet alanları tek tek belirleniyordu. Ardından da öğrenciler hizmette duyulan ihtiyaç alanlarına göre üniversitelerde bölümlere yönlendiriliyordu. Ne kadar hukukçuya, öğretmene, doktora vs. ihtiyaç var ona göre başarılı öğrenciler üniversitelere yerleştiriliyordu. İşte bu sistemli çalışma doğru sonuçlar veriyor ve hizmet inanılmaz şekilde büyüyordu. Yurt genelinde ilgilenilen öğrencilere Hocaefendi’ye bağlılık derecesinin ölçüldüğü puanlar verilirdi ve buna biz “beşlik sistem” diyorduk. Hocaefendi hocalıkla, din adamlığıyla değil örgüt kurmak ve planlamakla uğraşırdı. O hiçbir zaman bir din adamı olmadı. Hatta din adamı olarak görülmekten de hoşlanmadı.
TOPLANAN PARALARIN YÜZDE 15'İ HOCANIN KASASINA TESLİM EDİLİR
-Bu beslenmiş ve güçlendirilmiş inanç nedeniyledir ki Hocaefendi cemaate; “Bize bir gazete lazım” deyince gerekli finans anında sağlanıyordu. Samanyolu televizyonunun açılması için yurt genelinden özel kampanya ile yardım toplamıştık. Sadece benim görev yaptığım bölgeden 80 kilo altın sadece hanım kardeşlerimizin ziynet eşyalarından toplanmıştı. Nakit paralar hariç... Gerisini siz düşünün...
GECEKONDULARIN TAPULARINI BAĞIŞLADILAR
-Her vilayette kazalar da dâhil “Himmet” denilen yardım toplantıları olurdu. İnsanlar yıllık taahhütlerde bulunurlardı ve bu taahhütlerini bir yıl boyu öderlerdi. Memurlar için maaşlarının asgari yüzde 10’u istenirdi. Esnaflar zekatları da dâhil olmak üzere kazançlarının büyük bir kısmını verirlerdi. Tüm ülkede toplanan bu yardımların yüzde 15’i örtülü ödenek olarak nakde çevrilip Hocaefendi’nin özel kasasına teslim edilirdi. İşte Hocaefendi hediye ettiği altın saatleri, değerli tespihleri vs. hep bu paradan harcar. Tabii Amerika’daki seçim yardımlarını da... Miktarını sadece Hocaefendi bilir. İnsanlar bindikleri mütevazı arabalarını satıp himmet borçlarını ödediler. Oturdukları gecekondularının tapularını bağışladılar... Dünya tarihi böyle bir fedakârlığa, Asr-ı Saadet hariç başka hiçbir devirde şahit olmamıştır.
ÖZAL'I SEMT İMAMI BİLE YAPMAM
-Rahmetli Turgut Özal’ın siyasi başarısından da fevkalade rahatsızlık duymuştu. Hatta bir sohbette kendi annesinin de Özal için böyle söylediğini aktarmış ve şöyle demişti: “Aklı anamın aklı kadar olanlar Özal’ı kurtarıcı sanıyor. Bizim hizmette olsaydı Özal’a semt imamlığı verir miydim bilmiyorum” dedi.
ERBAKAN'A ÖLSÜN BEDDUASI
-Necmettin Erbakan’ı üstün başarısı nedeniyle zaten kendisine rakip gören ve yarış pistinden bir an önce diskalifiye edilmesini isteyen Hocaefendi atıp tuttu. Hatta “Eğer İslam’ı bunlar temsil edecek ise yerin dibine batsın o İslam” diyordu. “Hükümet düşecek herkes görevini yapsın” dedi. Biri anlattı: “Hocaefendi Erbakan’a öyle bir beddua etti ki, yerler gözyaşından ıslandı. Duadan sonra hocaefendi elini yüzüne sürerken dedi ki, hadi size müjde bir haftaya kalmaz Erbakan’a Fatiha okuruz.”
BEDDUA VE ÖVGÜ
-Demirel için ne kadar beddualar ettiğimizi hatırlamıyorum bile... Ama bu açılım sürecinde Gazeteciler ve Yazarlar Birliği’nin düzenlediği ödül töreninde Süleyman Demirel’e hitaben; “Söz sultanının yanında söz söylenmez...” diyordu. Bir gece öncesinde söyledikleri ise ağza alınacak gibi değildi. Peki, bu nasıl oluyordu?
NECİP FAZIL'I KÜÇÜMSEMİŞ
-Egosantrik bir karaktere sahip olan Hocaefendi, daha çocukken kendisinin büyük bir insan olacağına inanmış ve kendini hep öyle görmüştür. Bu düşüncesinden olmalıdır ki değer gören herkesi kıskanır ve ondan rahatsızlık duyardı. Bu nedenle, etrafındaki insanların, gözleri başarılı insanlara kaymasın diye sürekli onları küçümserdi. Örneğin, rahmetli Necip Fazıl için hep şöyle derdi; “bizim Abdullah Aymaz hoca ondan çok iyi yazar” derdi. Ama ne zaman ki Necip Fazıl üstat vefat etti, aynen şöyle diyordu: “İslam dünyası Sultan-ı Şuarasını kaybetti. Yeri dolmaz bir şair, hatip ve edipti.” Çünkü artık ölmüştü ve Hocaefendi için rakip olmaktan çıkmıştı. Rahmetli Özal ile ilgili bir bilgiyi daha sizinle paylaşmalıyım. Rahmetli, Müslümanların başının belası 163. Maddeyi kaldırmıştı. 163. Maddeyi kaldırmaması için Özal’a ne kadar ricacı olduğunu anlatamam. Hocaefendi’ye göre 163. Madde kalkarsa her sokak başında bir şeriat partisi kurulacaktı...
DUMANLI İLK ELİNDEN TUTTUĞUMUZ GENÇLERDENDİ
-Arkasından çok kıymetli bir hizmet dostum ve arkadaşım olan (M. İ. B.) İle birlikte Yozgat ve civarında, kazalar dâhil evler ve yurtlar açtık. Sayın Ekrem Dumanlı Yozgat’ta ilk elinden tuttuğumuz gençlerdendi. Hizmete kazanılmasında bir ağabeyi olarak çok emeğim vardır ve bunu hiç unutmadığından eminim. Orta Anadolu’nun hemen her yerine gece gündüz koşarken, 1980 İhtilalı oldu. Hocaefendi’nin arandığı yıllar başladı. İhtilal bütün hesaplarımızı bozdu. 1983 de hem Kayseri’deki hizmetlerle ilgilenmem hem de bu arada bir fakülte okuyup askere gitmemem için Kayseri İlahiyat Fakültesi’ne girdim. 1983-1993 yılları arasında tam on yıl Kayseri ve çevresinde hizmette bulundum. Prof. Dr. Şerif Ali Tekalan ile birlikte çalıştık. Kayseri ve civarında o kadar meşhur olmuştum ki, Kayseri’nin en büyük camii Sanayi Camii’nde vaaz ediyordum ve cemaat saatler öncesinden camiyi dolduruyordu. Kayseri’de hizmetler çok gelişince hizmetin az geliştiği yerlerden olan Balıkesir vilayetine tayinim çıktı. 1993 yılında orada göreve başladım. Bölge imamı olarak çalıştım. Hizmetten kopuş sürecim de burada başladı... Açılım süreçleri, siyasete girmeler ve 28 şubat... 1998 yılında Hocaefendi Amerika’ya gitmeden... Kendisine yapılan yanlışları ve hizmetin rotasından saptığını söyleyerek hizmet yolculuğuma son verdim. Yoksa hamdolsun biz her an Allah yolunun hizmetkârlarıyız...
2012'DE REKTÖR ADAYI OLDUM
Cemaatten ayrılınca bana Balıkesir’i acilen terk etmem söylendi. Gidecek yerim yoktu. Hiçbir sosyal güvencem vs. yoktu. Sadece Kayseri’de yaptığım doktoram vardı. Bana seni Diyarbakır’a aldıralım, başka hiçbir yere giremezsin, dediler. Gerçekten de giremedim. En son 1998 Eylül’ünde Diyarbakır’da İlahiyat Fakültesi Hadis Anabilim Dalında Yardımcı Doçent olarak göreve başladım. 2004’te doçent, 2009’da da profesör oldum. 2012 yılında bir garip olarak gittiğim Diyarbakır’da Dicle Üniversitesi Rektörü adayı oldum.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder