10 Haziran günü hava olağanüstü sıcaktır. İki gün sonra da yani 12 Haziran 1190 Salı günü bölgeyi yöneten Prens, Barbarossa'yı Silifke'de törenle karşılayacaktır.
Oğlu Frederich babasını çadırında ziyaret ettiği zaman, Barbarossa sıcaktan şikayet eder. Üzerinde sadece bir tunik olmasına rağmen terlemektedir.
Oğluna, "Üzerime bir şeyler giyip biraz dolaşmak ve hava almak istiyorum," der.
Oğlu ne kadar karşı çıksa da babasının kararını değiştirmeyeceğini bilmektedir. "Bölgeyi iyi tanımıyoruz. Yanınıza birkaç muhafız almanız doğru olur," der.
İmparator yola çıkar. On dakika bile gitmemişlerdir ki, karşılarına bir nehir çıkar.
Göksu. Pırıl pırıl su onu tahrik eder. Etrafta bir tehlike sezmediği için muhafızlara dönmeleri için işaret eder.
Atından iner. Nehrin kenarına gelince, nehrin bir kıvrımla tabii bir havuz oluşturduğunu görür. Sığdır, en çok 50-60 cm kadar derinliği olduğunu görür. Havuz içinde minik balıkların birbirlerini kovalamalarını büyük bir keyifle seyreder.
Paçalarını da yukarı çeker. Yavaş yavaş suya girer.
Serindir. Çok hoşuna gider.
Çocukluğunda hocalarının onu çok soğuk Alman nehirlerinde yüzmeye götürdüklerini hatırlar ve kendi kendine gülümser.
Su, dizlerine kadar gelince, eğilir, avuçları ile aldığı suyla yüzünü yıkar. Islak ellerini boynuna sürer. Bir adım daha atar.
İşte ne olduysa o an olur.
Başının döndüğünü ve şimşek gibi bir ağrının göğsüne saplandığını hisseder. Daha önce birkaç kez yaşadığı için telaş etmez ama bu ağrı diğerlerine benzememektedir.
Elini göğsünün üzerine koyarak ağrının geçmesini kımıldamadan bekler.
Ancak birden başı döner ve yüzün koyun suya düşer. Birkaç saniye çırpınarak nefes almak için dönmeye çalışır. Bu ağrısını şiddetlendirir. Gözü kararır ve o an her şey yok olur.
Tarihin yazdığı Alman imparatorlarının en büyüklerinden biri olan Frederich Barbarossa, nefret ettiği Roma-Bizans topraklarında kalp krizine bağlı olarak 50 santimlik suda boğularak can verir. Aradan birkaç saat geçip dönmeyince oğlu merak eder.
İmparatorla giden muhafızlardan biri, "Majesteleri çok yakında efendim. Bir nehrin kenarında durunca bizi geri gönderdi," der. Babasının bu tarz davranışlarına alışkın olan Frederich bir süre daha bekler. Sonunda dayanamaz, muhafızı alarak yola çıkar.
Göksu Nehri'ne varınca atı görürler ama imparator ortada yoktur.
Nehre doğru gittiklerinde, suyun içinde yüzü koyun yatan Barbarossa'yı görünce oğlu, "Baba... Baba..." diye bağırarak koşar. Suya dalarak babasının cansız bedenine ulaşır. Muhafızla birlikte hemen ters çevirirler ama yapacakları bir şey kalmamıştır. Atın üzerine yatırırlar ve karargaha geri dönerler.
İmparator çadırında doktorları tarafından muayene edilir.
Üzerindekiler değiştirip yatağına yatırırlar.
Başta oğlu Frederich olmak üzere, tüm orduya asker vererek katılmış Alman prens ve lordları çadıra girerek saygı duruşunda bulunurlar. Sonra Frederich'in çadırında toplanırlar.
Yapılan müzakereler sonunda, üçüncü oğul olduğu için imparator olması söz konusu olmayan Frederich'in bütün ricalarına rağmen birliklerini alarak geri dönmeye karar verirler. Ordu o sırada 50 bin kişiye yakındır ve bu zırhlı birlikler dahil 40 bininin geri dönmesi demektir.
Prens ve lordlar, başlarında artık imparator olmadığına göre bu maceraya devamın gereksiz olduğunu düşünürler.. Üstelik artık Almanya'da yeni bir imparator vardır. Çıkarları gereği onun yanında olmak ön plana çıkmaktadır. Geri dönerler.
Frederich her ne pahasına olursa olsun babasını kutsal topraklarda gömmeye kararlıdır.
Barbarossa'nın cesedi ordu cerrahları tarafından o günün şartlarına göre (sirkeye batırılarak) tahnit edilir. Frederich komutasında geride kalan, sayıları oldukça azalmış haçlı birlikleri Barbarossa'nın cesediyle yola devam ederler.
Bilmedikleri yol boyunca çeşitli tuzaklarla karşılaşan bu birlikler sonunda Antakya'ya vardıklarında, Antakya Prensi III.
Bohemund tarafından karşılanır.
İmparator, hemen ertesi gün yapılan törenle Antakya Katedrali'ne gömülür. Barbarossa'nın Bizans topraklarındaki misafirliği ancak 78 yıl sürer. 1268'de Antakya'yı ele geçiren Mısır Sultanı Baybars, katedrali yakınca Barbarossa'nun mezarı da yok olur. Böylece III. Haçlı Seferi'nin Alman macerası tam bir fiyasko ile sonuçlanır.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder