Rothschild ailesinin yaptıklarını çok iyi bilen insanların başında gelen Ramsey McDonald, bize tarihi öğretenlerinATLADIĞI çok önemli şeyler söylüyordu:
Osmanlı topraklarında Arap ayaklanmasını destekledik. Osmanlı İmparatorluğu'nun Arap eyaletlerinde Filistin'i de kapsayacak şekilde bir ARAP DEVLETİ kurma sözü verdik! Fakat aynı zamanda Yahudiler'e "Filistin'i size vereceğiz" diyerek teşvik ettik! Bu yetmezmiş gibi Sykes-Picot Anlaşması'nı yaptık! Mısır valimizin Araplar'a söz verdiği toprakları Fransızlarla aramızda bölüştük! Tarih böyle ikiyüzlülük görmedi..." Yani filmin başladığı yerde İngilizler ve bu aile vardı!Ortada görünmemeleri ULUSLARARASI BASININ kendi ellerinde olması yüzündendi! Onları takip edecek tek yol, finans hareketlerini bulmak ve peşini bırakmamaktı! Ancak ne Türkiye'de ne dünyada bu sistemi kuran vardı! Zaten hemen radara yakalanırdınız!
Kaçma şansınız yoktu! Bu aile PARAYI ve onun getirdiği gücü SİYASETE giydirmeyi bilen tek oluşumdu!
Şimdi sancısı her geçen gün artan bölgedeki sorunları, IŞİD'i, Maliki'yi, Barzani'yi de bu metodla mercek altına almalıyız!
Şunu unutmamak gerekir ki Erdoğan kurulan bu sistemin karşısındaki tek oyuncu! Barzani'den gelen petrolüCEYHAN'da gemilere yükleyip satmak, aklın alacağı bir iş değil! Hiçbir lider böyle bir risk almaz! Siyaseten koltuğunu düşünür ve çatışmaz!
Ama Erdoğan'ın yaptığını yapmazsanız, AMERİKALILAR'ın verdiği YÜZDE 3 petrol komisyonuna razı olursunuz! Bütün yükü çekip, bütün acıyı göğüsleyip, bütün değişimleri sancılı bir şekilde gerçekleştirip, üç kuruşla masadan kalkarsınız! Hiçbir kale, durduğu yerde düşmez! Mukavemet şarttır!Eğer siz de onlar kadar cesur olursanız, istediğiniz yüzde 20'yi alırsınız!
Şimdi başımızdaki bela, Ankara'nın aldığı komisyonun BARONLAR tarafından onaylanmaması yüzündendir! Obama'yı da sıkıştıran bu güç "Bizim kurduğumuz sistemi nasıl Türkler Kürtler'le bir olup yıkar!" diye feryat ediyor ve fatura çıkarmak istiyor!
Hayata CHP, MHP ya da BDP gözlüğüyle bakanların göreceği bir gerçek değil bu! Parti formalarını attığınızda, biraz da olup bitene baktığınızda, bulacağınız gerçek bu!
Günlerdir CEYHAN'dan çıkan gemiler, liman bulmakta ve içindeki petrolü satmakta zorlanıyor! Petrol şirketleri bu ailelerin elinde olduğu için kimse yanaşmıyor!En azından gönüllü olarak öne çıkamıyor!
Ama bütün bunların arasında dün ilginç bir gelişme yaşandı! Bağdat yönetiminin, Kürt petrollerini satın alan firmaları kara listeye alma tehdidine rağmen, Rus petrol şirketi Rosneft, devreye girdi... Mersin'den hareket eden ve içinde 41 bin ton Kürt petrolü taşıyan Minerva Antonia tankeri, Rosneft tarafından satın alındı.
Bu hamle bambaşka bir anlam taşıyordu!
Rosneft, bu kadarla da kalmayıp Ankara'ya mesaj göndererek "Kuzey Irak petrolünün tamamını ben alacağım!"garantisi veriyordu!
Artık Türkiye önemli ve büyük ülkeydi!
Tek başına bırakılmayacak kadar etkiliydi!
Yanaşana, dostluğunu esirgemeyene katkı veren bir gücü simgeliyordu! 150 yıldır kan gölüne dönen Ortadoğu'da barışı ve refahı getirebilecek tek devletti!Bakın!
Kuzey Irak petrolü Türkiye'nin istediği gibi dağıtılır ve o paralar HALKBANK'a aktarılırsa, BARONLARIN hepsi gelip el öper!
Eğer boşluk bırakıp TÜRK DENİZ KUVVETLERİNİ, İSRAİL adına yapılan operasyonla dağıtır ve ne olduğunu anlamazsak işimizi zora sokarız!
Uyanık olup her atılan adımı bilmeliyiz!
Paralelciler, AMİRALLERİN kızlarının odasına kamera koyup, buzdolabının arkasında aptalca bir NOT bularakDARBE çığırtkanlığı yaparken tuzağa düşürüldük!
Akdeniz'deki GAZIN, bizden habersiz ya da bizim razı olacağımız bir şekilde Avrupa'ya gönderilmesi istendi ve hesaplandı!
Anladık ve donanmayı ÜMİT BURNU'na yolladık! Yani "Buralar yetmez" dedik!
Napolyon'un dediği gibi "Yavaş yavaş hızlı gitmemiz" gereken bir dönem...
IŞİD falan tiyatro!
Barzani ve Kürt kardeşlerimiz önce petrolü gönderdi, sonra da kalplerini alıp gelecekler!
Tarihi dışarıdan gelenlerin yazmasını istemiyorsak, içeride birbirimize düşmeyeceğiz!
Türk-Kürt-Arap kardeştir!Osmanlı neydi
IŞİD konusunda sadece Türkiye'nin değil, dünyanın da kafası karışık. Ama Türk medyası kadar olaya sığ yaklaşıldığını sanmıyorum.
El Kaide, terör, cinayet ve örgüt kavramlarının ötesine geçemeyen, hiçbir derinliği olmayan, Irak'ın güç yapısından anlamayan, bir ay önce bu ülkede ne olduğunu bile hatırlamayan bir 'uzman terörü' yaşıyoruz.
Öncelikle; Irak'ta bütün örgütlerin eli kanlıdır. Bugün yönetimde olan, meşru seçimlerle gelen siyasi çevreler bile, biraz geçmişine bakınca aynı terör yöntemlerini kullanmış, sivil cinayetlere imza atmış, infazlar gerçekleştirmiş hatta katliamlara katılmış yapılardır. Böyle olunca Irak'ta herkes için bir örgüt ve terör tanımlaması zaten vardır.
Eğer bir şey söyleyeceksek, bunların üstünde bir şey söylememiz gerekir. Önce bugün olanların ne olduğunu anlayıp bundan sonra olabileceklere dair öngörülerde bulunabilmemiz gerekir.
IŞİD bir örgütler koalisyonudur. Görünüşe göre içinde El Kaide'ye yakın olanlar da vardır, El Kaide'ye karşı olanlar da. Arap milliyetçisi olanlar da vardır selefi kültüre yakın olanlar da. Cinayet işleyenler de vardır Irak işgaline karşı direniş yapanlar da.
Ama bu koalisyonun, bu çatı yapılanmanın bugünkü ortak tanımı bir Sünni oluşumdur. Sünni Arap örgütlerin Irak içindeki güç haritasını bozacak şekilde ortaya çıkışıdır.
Bizi asıl bundan sonraki, bu noktadan sonraki gelişmeler daha fazla ilgilendiriyor. Çünkü komşumuz Irak'ın geleceğine dair analizler asıl bu noktadan sonra başlıyor.
IRAK'TA GERÇEKTE ÜÇ AYRI DEVLET VAR
Irak fiilen üç parçaya bölünmüştür. Şii Araplar, Sünni Araplar ve Kürtler arasında birlikte yaşama iradesi yok edilmiştir. Her ne kadar resmi, ulusal ölçekte bir bölünme söz konusu değilse de, kalpler ve zihinler ayrışmıştır.
İşgal sonrası kurulan yeni yapıda Kürtler fiili bir bağımsızlık elde ettiler. Kuzey Irak'ta, kendi bölgelerinde istikrarlı bir yapı kurdular. Merkezi Bağdat hükümeti ile ilişkileri son iki yılda neredeyse kopma noktasına geldi.
Şii Araplar, İran'ın ve ABD'nin tam desteğiyle bir Irak devletinin sahibi oldular. Kürtlere söz geçiremediler ama Sünni Arapları bir anlamda sistemden tasfiye ettiler. Tahran-Bağdat ekseni işgal sonrasının en güçlü dayanışma hattı haline geldi. Şam yönetimine ortak destek de buradan kaynaklanıyor. Çünkü bu dayanışma hattı Suriye üzerinden Lübnan'a kadar uzanıyor ve bu Türkiye'ye yönelik de bir çevreleme hareketidir.
Siyasi partiler, seçimler ve hükümet üzerinden Sünnilere verilen rol göstermelik oldu. Türkiye, Kürtlerle yakınken, Şii Bağdat yönetimiyle iyi ilişkiler içindeyken bile Sünni Arapların Bağdat yönetiminde doğru temsil edilmeleri için azami gayret sarfetti. Hatta seçimleri boykot edenleri ikna etti ve yönetime katılmasını sağladı.
Son birkaç yıldır, Nuri El Maliki yönetiminin Sünni Arapları boşa çıkaran girişimleri başarılı oldu. Bu çevrelerin Irak yönetimindeki etkileri zayıfladı. Üç ana siyasi güce dayanan Bağdat, Kürtlerin uzaklaşması, Sünni Arapların devre dışı bırakılmasıyla tamamen Şii bir yönetim haline geldi.
Petrol, doğalgaz ve enerji koridorları üzerindeki paylaşımda Sünni Araplar tamamen devre dışı bırakıldı. Kürt yönetiminin petrol kaynakları uluslararası pazarlara açıldı. En son Türkiye ile yapılan anlaşmalarla K. Irak-Bağdat ilişkileri kopma noktasına geldi. Başından beri merkezi hükümeti destekleyen Ankara da, Bağdat yönetimi ile Tahran arasındaki dayanışma yüzünden bu desteği çekti.
Kuzey Irak yönetimi yüzünü Bağdat'tan Ankara'ya çevirdi. Bu esaslı bir kırılmadır. Ancak bunlar olurken kimse Sünni Araplarla ilgilenmedi bile. Onların talepleri, çıkarları gözardı edildi.
Bir sabah kalktık, IŞİD adında, Suriye ve Irak'ta faaliyet gösteren, birkaç yıldır Bağdat yönetimiyle savaşan bir örgütün, yıldırım hızıyla Sünni kentleri ele geçirmeye başladığını gördük.
DEVLET VE PETROL İSTİYORLAR
Doğrudan Sünnilere ait kentlere, kasabalara yöneliyorlar, petrol bölgelerine ilerliyorlar, enerji koridorlarını denetim altına alıyorlar, onlar gelmeden Irak ordusu şehirleri terkediyor, çatışma olmuyor...
Sünni aşiretlerin desteğiyle ilerliyorlar. Maliki yönetimi şu ana kadar onlarla hiçbir çatışmaya girmedi. Bu durum; Şiiler'in de Irak'ın bütününden vazgeçtiklerine dair bir karine oluşturabilir.
Irak ordusundaki askerlerden bir kısmının, Sünni aşiretlere mensup olduğunu, aşiretlerin talimatıyla silah bıraktığını hatta bazılarının bu harekete katıldığını düşünebiliriz.
Musul gibi bir Arap ve petrol bölgesini ele geçirdiler. Beyci'deki rafineriyi ele geçirdiler. Saddam'ın şehri Tikrit'i ele geçirdiler. Samarra ve Kerkük'e yöneldiler. Hedef aldıkları her bölge ya Sünni bölgeleri ya da petrol bölgeleri.
Şudur: Sünni Araplar hem devlet istiyorlar hem de Irak'ın zenginliğindeki paylarını almaya çalışıyorlar. Bu; K. Irak bağımsızlığa doğru gidiyorsa, Bağdat Şii karaktere bürünmüşse Sünniler de yeni bir siyasal oluşuma gidiyor demektir. Bir adım sonrası ülkenin parçalanmasıdır. Ve sanırım da öyle olacak.
KAYIP ADAM İZZET İBRAHİM EL DURİ..
Ortada bir koalisyon var. Kürtler ve Şiiler arasında bir Sünni bölge siyasal bir varlık olarak öne çıkıyor. Saddam dönemindeki bazı isimlerin, özellikle bugüne kadar yakalanamayan İzzet İbrahim El Duri'nin bugün ortaya çıkması işin mahiyetini değiştiriyor ve burada anlattığım resmi doğruluyor.
Yıllardır Suriye'de kamufle olan ve çalışmalarını buradan yürüten El Duri, IŞİD'in bazı bölgelerden Beşşar Esad'a destek verdiği söylentisine de anlam katıyor. Ancak bu koalisyonun amacının sadece Irak olmadığını, bir süre sonra Irak ve Suriye'de Sünni Arapların yaşadığı bölgelerde yeni bir devlet arzusu olarak öne çıkacağını bir yere not edin.
Söz konusu hareket, bir uluslararası koalisyonla dağıtılamazsa varacağı nokta şurasıdır: Doğrudan Şiilerle savaşa girecekler. Kürtlerle küçük çaplı anlaşmazlıklar dışında çatışmayacaklar. Türkiye ile çatışmayı göze alamayacaklar. Hesapları ve hedefleri farklı: Sünni bölgeleri tek çatı altında birleştirmek, petrol kaynaklarından paylarını almak, Şiilerle hesaplaşmak.
Sadece Kerkük'te Kürtlerle ciddi bir sürtüşme yaşayabilirler. Güçlenirlerse Bağdat'ı hedef alacaklar ama Şiilerin yaşadığı bölgelere girmeyecekler.
'SÜNNİ ARAP DEVLETİ' PROJESİ
Öyleyse, Türkiye'den bakanların gelişmeleri terör-El Kaide gibi iki kavrama sıkıştırmaları gözlerimizi kör edecektir. El Kaide ya da terör dediğiniz anda olayın üstüne bir çizgi çekilecek, yaşananların anlaşılması zorlaşacaktır. Zaten hep böyle yapıldığı için 'Bu IŞİD de nereden çıktı' demekten başka bir cümle kuramıyoruz.
İçimize sinmese de bölge Şii ve Sünni olarak iki cepheye ayrıldı. İşgallerin ve müdahalelerin bize bıraktığı en acı miras bu oldu. Arapların Doğu Cephesi, İran sınırından Suriye'ye geriledi. Şimdi Sünni Arap dünyası Irak'ta yeni bir mevzi inşa ediliyor. Bu büyük bir proje. Ne kadar başarılı olur, bilmiyorum, bunu zaman gösterecek.
Ama son birkaç günlük gelişmeyi yeni bir 'Sünni Arap Devleti Projesi' olarak niteleyebiliriz. Irak denklemini kökten değiştirebilecek bu gelişmeyi dikkate almazsak, şaşırmaya devam edebiliriz.
Projenin arkasında kimler var? Elbette Sünni Arap devletler ve Körfez. Bölge dışı aktörleri de bu ülkelere bakarak çözebiliriz. 'Şii Hilali'ne karşı Sünni blok' galiba Irak ve Suriye topraklarında inşa edilecek.
Bu arada, Musul'daki Türk Konsolosluğu'na yönelik 'rehine' olayının bu tabloya göre olmaması gerekiyordu. Çünkü Türkiye onlar için öncelikli bir hedef değil. Söz konusu yapı içindeki bazı örgütlerin ya da örgüte destek veren bazı ülkelerin özel hesaplaşması olabilir.
Ancak Türkiye'nin izlediği sessiz kriz yönetimiyle kolayca çözüleceğini düşünüyorum. En azından bunu umuyorum.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder