Halit Kıvanç'ın 'alfabeyi tersten okutan modacı' dediği 88 yaşındaki 'Madam Z' yani Zuhal Yorgancıoğlu Türk modasını Avrupa'ya tanıtarak ün salmış ülkemizin yetiştirdiği en eski modacılardan biri. Geleneksel motiflerle kıyafet ve kaftan tasarlayan Yorgancıoğlu, geçtiğimiz haftalarda İstanbul Bilgi Üniversitesi moda tasarımı öğrencilerine kendi hikâyesini anlattı ve tavsiyelerde bulundu. Biz de onunla yıllara dayanan başarısının sırrını ve 'Türk modası' üzerine konuştuk…
Modanın ülkemizde adının bile geçmediği dönemlerde bu işi yapıyordunuz. Örnek alabileceğiniz birileri yokken ne ilham verdi size?
Anadolu'da yaşamış olmam bana çok şey kattı. Hatta mesleğimin tohumları orada atıldı. Babam memurdu. Konya Çumra'da oturuyorduk. Hayatımda Konya'nın tesiri büyüktür. Çocukken 18 tane bebeğim vardı hepsine isim koymuştum. Onlar benim mankenlerimdi. Düşünün yıl 1932. Çocukluğum hep köylülerle beraber geçti. Anadolu motiflerim ilk orada gördüm. İzmir'de resim hocasıydım ancak tayinim çıkmamıştı. Evlendim, ev kadını oldum ve biber dolması yapmaya başladım. İçim sıkılıyordu. Sonra bir okulda gönüllü olarak resim öğretmenliği yaptım. Bu arada çocuklarım oldu. Okulu bıraktım ve atölyede çalışmaya başladım.
EŞİME 'YA GEL YA AYRILALIM' DEDİM
Amerika'ya gidişiniz var. Aslında orada hayatınız değişiyor…
Hep moda eğitimi almak istiyordum. Çocuklarım büyüdükten sonra Amerika'ya gitmeye karar verdim. İki aylığına kızımla Amerika'ya gittik. Orada diplomamı gördükten sonra beş senelik okulu bana iki yıl okuma imkânı verdiler. Bu imkânı kaçırırmıyım! Eşime telefonda iki yıllığına kalmak istediğimi söyledim. Tabi karşı çıktı. Bu karar benim için çok önemliydi ona 'istersen iki çocuğumu al buraya gel istersen ayrılalım' bile dedim! O zaman izin verdi. Deli gibi her gün gazetelerden iş ilanlarına bakardım. Dil bilmiyordum. News Post gazetesi tasarımcı arıyordu. Sınavlarına girdim, kazandım ve orada tasırımcı olarak işe başladım. Diplomamı aldıktan sonra planımda İstanbul'a gelip eşimi de alıp Amerika'ya dönmek vardı. Eşim döndükten sonra bana 'Zühal oraya gidelim rahat yaşayalım ama bu memleketin bize ihtiyacı yok mu' dedi. O öyle deyince ben de kaldım.
TÜRK MARKASI OLMAK İSTEDİM
Bu karardan sonrasında pişmanlık duydunuz mu?
Hayır. Kalmaktan dolayı memnun oldum. İyi ki de geri dönmemişim. O yüzden burada bir şeyler yapmayı kafaya koydum. Bir arkadaşımın desteği ile Türkiye'de defileler yapmaya başladım. Ankara'ya beni defile için davet ettiler. Yurt dışında moda elçisi olarak görevlendirildim. 1967 Türkiye'yi ilk yurt dışında temsil ettim.
Yurt dışında modacı olarak kendinizi kabul ettirmeniz zor oldu mu?
O yıllarda yurt dışında Türk markası diye bir şey yoktu. Tek amacım Türk markası olmaktı. Bunun için çok mücadele ettim. Avrupa'da düzenlenen defilelerden birinde sadece Türk bayrağı yok diye oturup koleksiyonumu bozdum ve bayrak diktim. Sırf Avrupa'da Türk bayrağı dalgalansın diye. Bu çabalarımdan dolayı o yıl bana Moda Oscar'ını verdiler. Kendi kültürümü korumayı ve savunmayı orada Amerika'da öğrendim.
Sizin Chanel'iniz varsa bizim de Madam Z 'miz var
Peki 'Madam Z' ismi nereden geliyor?
Yıllar önce İstanbul'da ilk moda festivali yapılmıştı. O festivale yurt dışından modacılar ve basın da bulunuyordu. Rahmetli gazeteci Ümit Deniz Fransız gazetecilerden birine 'sizin Chanel'iniz varsa bizim de Madam Z'miz var'dedi. Ondan sonra bütün Avrupa basını benden Madam Z dile bahsetmeye başladı. Yorgancıoğlu soyadı telaffuz edilmesi zordu.
Sizin hakkınızda 'Uykuları kaçıran' da deniyor. Bu sözün arkasındaki hikâye nedir?
Yaptığım kreasyonlar First Ladylerin uykularını kaçırdı. Brüksel'de bir madam defile sonrası elbiselerden birini almak için epey uğraştı. Araya büyükelçiyi falan koydu ama vermedim. Ertesi sabah odamın kapısını çaldı. Bana 'Madam uyuyamadım o elbiseyi almadan gitmeyeceğim' dedi. O kadar ısrar etti ki verdim bende.
Tek sermayem beynim ve kalemim
İtalyan Moda Oscar'ının sahibisiniz. Yurt dışında modada çok önemli ödüller kazandınız. Başarının sırrını neye bağlıyorsunuz?
Hiçbir zaman vazgeçmedim. Büyük modacılarla da çalıştım hiçbirinin etkisi altında kalmadım. Bilakis onların birkaçı benim etkim altında kalmıştır. İngiltere kraliçesinin modacısı Tia Porter. Hatta bunu bana kendisi de söylemiştir.
TÜRK MODASI OLUŞTURULMALI
Yurt dışına çıktığınızda etki altında kalmanız daha kolay olabilirdi. Nasıl bu ideali koruyabildiniz?
Annemden ve okulumdan aldığım milli hisler bana başka bir şey yaptırmadı. Bugün maalesef moda anlamında yurt dışındaki büyük modacıları taklit ediyor Türk modacılar. Türklerin kendine özgü modası diye bir şey yok. Paris'te bir kafede oturur, gelen geçen kadınların modellerini çizerdim. Hiçbirisi Paris'te yeni olan modayı giymezlerdi. Ancak Türkler alışveriş yaparlardı o mağazalardan. Avrupa özentisi eskisine oranla çok daha fazla var. Türkiye'deki moda tasarım bölümleri hep Avrupa'nın tesiri altında. Ancak Bilgi Üniversitesi bu anlamda yeni bir şey başlattı. O yüzden buradayız.
Dünyanın pek çok yerini gezdiniz ve defileler yaptınız. Her yerde aynı şekilde beğeniyle karşılandınız mı?
Evet. Arap, Japon, Amerika'dan da aynı tepkiler aldık. Çünkü tasarımlar evrensel. Brüksel'de bir gazete şöyle bahsetmişti; 'Yıllar önce Türkler geliyor ihtarı bir katliamın habercisiydi. Ancak bugün güzellik ve zarafetin habercisi olmuştur'. Daha ne isteyebilirim ki?
Yaptıklarınız yurt dışında takdir gördü peki ya burada?
Türkiye'den hiçbir maddi çıkar beklemeden yaptım bütün bunları. Siparişlerden aldığım parayı koleksiyona yatırdım. Gidiş geliş ve konaklama masraflarımız devlet tarafından karşılanıyordu. Bunun dışında başka bir şey olmadı. Kıymeti de bilinmedi. Bana 'bu değirmenin suyu neden geliyor' diye soruyorlardı. 'Beynim ve kalemim' diye cevap veriyorum. Türk kıyafeti giymek ikinci sınıf olarak görülüyordu.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder