'Bilal'
Rahmetli Tenzile Hanım Teyze, bir gün torunu Bilal Erdoğan'dan söz ederken şöyle demişti bana: 'Onun adı Necmeddin Bilal'dir, bizim Bilal dünyaya geldiğinde ortalık çok karışıktı, ihtilal zamanlarıydı, neyin ne olacağını bilmiyorduk, Menderes'i bile asmışlar, herkes sinmiş sindirilmiş... Tayyip de Hocasına (Erbakan Hocayı kastediyor) çok düşkündür, oğlumuza onun adını verelim anne demişti bize...'
Üzerimdeki elbise sığındığımız Şifa Hastanesindeki ölü ve yaralıların içinde kana boyanmıştı. O mazlumların kanı da şahittir Bilal’e..."
İsimlerin kaderle olan bağlantısından söz eder büyükler. Bilal de kardeşleri de babalarının fırtına gibi esen mücadeleli hayatını seyrederek, kah tanık olarak kah içinde savrularak, ama sımsıkı durmayı da öğrenerek büyüdüler. Tayyip Bey'in milletvekili seçimlerinde 'tercih' meselesi hasebiyle başının ağrıdığı günler... Seçim Kuruluna itirazlar, mahkemeler ve neticede seçimleri kazandığı ilan edildiği halde, ardından milletvekilliği hakkının elinden alındığı günler... Kasımpaşa'daki evdeyiz, telefon çalıyor, Emine Hanım çay servisi yaptığı için telefona ben bakıyorum; Bilal'miş arayan. 'Babamı merak etmekten dersi dinleyemiyorum' diyor. Bir punduna getirip okuldan çıkmış telefon kulübesinden jetonla evi arıyor. Gayet iyidir, merak etme, sen derslerine sarıl gibi şeyler söyleyerek kapatıyorum.
Bu çocuklar babalarına inanarak ve onu hep merak ederek büyüdüler. Kızlar da böyledir. Babalarını okuduğu şiir yüzünden düştüğü hapishaneye teslim etmeye giderken, yüzlerindeki metanet hatta ümit, onların henüz çocukken öğrendikleri bir hayat tarzıdır. Gerçi Reis Bey, içeri girerken son defa dönüp el salladıktan sonra aile fertlerinin birbirlerine sarılıp ağlayışları da aklımda. Bu ailenin, en zor şartlar altında bile inançla azimle durmaya devam ettiğinin yıllardır tanığıyım...
'TANIK' kelimesinin altını çizerek yazıyorum bu yazıyı. Çünkü bir müddettir gerçeği imha eden bir zorlu geçitten yürüyoruz toplum olarak. Görünüşte dini bir cemaat ile siyasi bir parti arasında geçtiği zannedilen bu haşin çarpışmadan en çok darbe alan şey 'GERÇEK'... Çünkü yapılandırılıp üretilerek ortaya atılan şeyler, belge ve delillerin yerine geçiyor.
Bilal Erdoğan ve TÜRGEV'le ilgili duyumu, Başbakanımıza yakın gazetecilerden okudum, Pakistan dönüşü röportajlarından. TÜRGEV bünyesindeki kız öğrencilerle ilgili bir edebiyat çalışması esnasında duyacaktım bu şok edici girişimi. Milli istihbaratla işim olmaz, 14 yıllık köşe yazarıyım ama kendisine dosyalarca resmi bilgi akan gazetecilerden olmadım hiç. İddia makamlarının değil, savunmanın yanında durdum hep. Bu sayfayı takipedenler, Cemaat/AK Parti tartışmasında hep teenni, selamet temennisi, sabır, vicdan, temkin, uhuvvet çizgisinde durduğumu biliyor, tek bir incitici söz sarf etmediğim gibi sulhe dair çabamı defaatle ve cesaretle sürdürmeye çalıştım...
Ama bugün madem herkes bildiğine şahitlik etmek durumuna gelmiştir. Ben de Bilal Erdoğan ile ilgili tanıklığımı kayda geçmesi için söylemeliyim... Resulullah(s) da ifk hadisesinde, ailesinin ve evinin üzerine yıkılan haysiyet yıkımı projesinden, tanıklıklara başvurarak çıkmayı murad etmişti... 'Aişe'yi nasıl bilirsiniz', soru buydu ve çok ağırdı. Hz.Aişe ile ilgili kitabımı yeni bitirdim. Resulullah'ı (s) mat etmek isteyen kişilerin, onu 'ev'i ve 'ailesi' üzerinden sarsma girişimleri, Bedir'de veya Uhud'da verilen savaşlardan bile daha etkili, daha ağırdı... 'Nasıl bilirsiniz' en ilhamla ben de Bilal'i nasıl bildiğimi söylemek istedim sizlere...
Bilal Erdoğan 31 yaşında, Ömer Tayyip ile henüz kırkını çıkartmakta olan Ali Tahir'in babası. Kartal Anadolu İmam Hatip Lisesi'nden sonra, Harvard'da tamamladı yüksek tahsilini. Babasının ismi, elbette ona dünya çapında bir referans, ama aynı zamanda kariyer seçimi konusunda aşılması güç bir engel de. Onun gördüğü tahsil, sadece Türkiye'de değil istediği ülkede ona pek çok parlak kapıyı açacakken, kendisiyle aynı konumdaki pek çok gençten daha geride tutmak zorunda kendisini... Gönüllü hizmetlere, toplumsal yardımlaşma ve dayanışma işlerine adanmış bir hayatı yaşıyor Bilal. İlim Yayma Cemiyeti'ndeki ihtiyar dedelerle, TÜRGEV'de sırtına giyecek ikinci bir atleti olmayan gençlerin arasında geziniyor hayatı. Ben buna şahidim...
Geçen yıl Gazze bombalanırken, Bilal Erdoğan'la birlikteydik bombaların altında. 500 metre ötemizde patladı bombaların birisi, iki gazeteci arkadaşımızı kaybettik. Üzerimdeki elbise sığındığımız Şifa Hastanesindeki ölü ve yaralıların içinde kana boyanmıştı. O mazlumların kanı da şahittir Bilal'e...
Somali'de beraberdik... Havaalanı bile olmayan Somali'ye inerken, uçağımızın sağ kanadı çatlamıştı. Mogadişu'da bir çadırdan diğerine gözlerimizin önünde son nefesini veren çocuklar arasında koşuştururken, Bilal Erdoğan'ın yüzündeki derin keder, altüst oluş bugün gibi gözümde. Somalili gençlerin zapzayıf elleriyle bizlere koşup, iniltiler halinde sarılmaları o Ramazan gününde... Ağlayarak kıldığımız namazın ardından hafifçe yağan yağmur da şahittir Bilal'e... Hayırseverlerin burslarıyla okutup desteklediğimiz Somalili tıpçı kızlar, mühendislik tahsili gören zayıf oğlanlar da şahittir Bilal'e...
Van'ın insanı donduran karakışı, Urfa'nın kavruk düzlükleri, Karadeniz'in haşin dalgaları... Bilal Erdoğan'ın hayat defterinde kayıtlı nice köy ve kasabanın arasında 'kimsesizlerin kimsesi' olmaya adanmış genç bir idealistin hayat hikayesiyle örgülüdür...
Herkes bildiğini, kendince şahit olduğunu yazacaksa... Benim bildiğim de budur
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder