18 Eylül 2013 Çarşamba
Komşu Komşunun Gönlüne Muhtaç
Yeryüzünün büyük bir bölümü komşuluğu unuttu. Ama biz unutanlardan olmayalım. Bir selam, bir tebessüm, bir geçmiş olsun, bir tebrik, bir teşekkür ile gönlüne, sevgisine her daim muhtaç olduğumuz insanları mutlu edelim.
Komşuluk kalmalı… Komşuluk yaşamalı… Komşuluk hep var olmalı… Çünkü komşuluk, kendini aşmışlığın, yüreğindekini başkalarıyla da paylaşmışlığın, yani medenileşmenin en önemli göstergelerinden biridir.
İnsan dünyevileştikçe, maddeyi esas alıp manayı bir yana ittikçe bencilleşiyor. Bencil insan ise birçok güzellikle birlikte komşuluk ilişkilerini de âleminden siliyor.
Bir emniyet müdürü dostum anlatmıştı:
Adam, dükkânının üstündeki dairede oturuyor. Gece yarısı büyük bir gürültüyle uyanıyor. Bir süre ne olduğunu anlamaya çalışıyor. Alt kattaki dükkânlardan biri soyuluyor. Ama anladığı kadarıyla bu kendi dükkânı değildir. O halde uğraşmaya, dert etmeye, polisi haberdar etmeye gerek yoktur. Çünkü soyulan kendisinin dükkânı değil, komşusununkidir.
Ancak, sabahleyin soyulan dükkânın kendisininki olduğu ortaya çıkıyor.
Emniyet müdürü, “Kardeşim koca dükkânı boşaltmışlar… Sen üst katta hiçbir şey duymadın mı?” deyince, bu adamcağız, gayet pişkin şu cevabı vermiş:
“Vallahi müdür bey, duydum gürültüyü de, ben komşunun dükkânını soyuyorlar sandım!”
“İyi komşu aileden”
Daha kısa bir zaman önce bu ülkede, komşuyu aileden bilen bir anlayış vardı. Rahmetli Alasonyalı Hacı Cemal Hoca’nın deyimiyle, “İyi komşu aileden, kötü komşu gailedendi.”
“Komşu komşunun külüne muhtaç” derdi atalarımız. Birbirinin hem külüne, hem de her zaman gönlüne muhtaçtı aileler. İyi günde, kötü günde birbirlerinin yanında ve yakınında olurlar, uzak bir yerlere gidecekleri vakit anahtarı komşuya bırakırlardı. Komşu hem evin çiçekleriyle birlikte, müthiş bir insani güzelliği de sulayıp soldurmamış olurdu.
O insani güzellik, güven duygusuydu. Birbirinden emin olmaktı. Çünkü onlar “emin” olan Muhammed’in (s.a.v.) ümmetiydi.
Ve komşusundan emin olmak, Güzeller Güzeli’nin sünnetiydi… Buyurmuştu ki: “Komşusu açken, tok sabahlayan bizden değildir.”
“Kim Allah’a ve ahiret gününe iman ederse, komşusuna iyilik etsin.”
Bir komşu, komşusunun şerrinden, kötülüğünden ve herhangi bir şekilde vereceği zarardan emin değilse, orada Müslümanlık’tan söz edilebilir mi?
Komşuya iyilik imandandır
Müslüman Allah’a teslim olmuş ve kendisine örnek olarak da Hz. Muhammed’i (s.a.v.) almış olan adam demektir. Adamlığı, insanlığı ondan öğrenmiş olan kişi demektir. Eğer gerçekten öyleyse, komşusuna zarar vermesi asla mümkün olamaz demektir. Zira şöyle buyurur Güzeller Güzeli:
“Komşuyu himaye, imanın kemalinden, komşuya zarar vermek de büyük günahlardandır.”
“Komşusu zararlarından emin olmayan kimse, cennete giremez.”
“Kim Allah’a ve ahiret gününe inanıyorsa, komşusuna ihsanda (iyilikte) bulunsun.”
Bir başka defa da, Güzeller Güzeli, tam üç kere, “Allah’a yemin olsun ki inanmamıştır” buyurdu.
“Kim inanmamıştır, ey Allah’ın Resulü?” diye sorulunca da şöyle buyurmuştu:
“Komşusu zararlarından emin olmayan kimse…”
Atalarımız, bu inançtaki komşuları, “Ev alma, komşu al” sözleriyle çok önemsediklerini asırlardır göstermişlerdir.
Ve yine bu sebeple, iyi komşu taşınınca, onun peşinden gitmişler ve mahallelerini değiştirmeyi tercih etmişlerdir.
“Çorbandan komşuna gönder”
Şimdi gördüğümüz acı manzaralar, bu anlayışın neresine sığar. Yalnız yaşayan komşu vefat ediyor, aradan günler geçip ceset kokuşunca, komşular durumdan haberdar oluyor.
Hele de, şahidi olduğum şu hatıra hâlâ andıkça içimi sızlatır:
Apartmanın üçüncü katında kına gecesi yapılıyor. Son katta ise bir cenaze var. Cenazenin yakınları, üçüncü kattaki komşularına, oyuna ve eğlenceye iki saat ara vermelerini rica ediyorlar. Ama komşu olamayan bu komşular, bu ricayı, hem de kaba bir üslupla geri çeviriyorlar. Diyorlar ki:
“Tek evladımızın mürüvvetini görmek, bu münasebetle de biraz eğlenmek istiyoruz. Ne yapalım yani, sizin baba da bugün ölmeseydi…”
Oysaki komşunun komşu üzerindeki haklarını Efendimiz (s.a.v.) ne kadar ayrıntılı açıklar:
“Komşu senden borç isteyince vermen, yardım dileyince yardım etmen, hastalanınca ziyaretine gitmen, muhtaç olunca ihtiyacını gidermen, fakirleşince yardımın…
“Bir hayra kavuşunca tebrikin, musibete uğrayınca, taziyede (teselli) bulunman, ölünce cenazesine katılman…
“İzni olmadıkça, binanı onun binasından daha yüksek yapıp, rüzgârına mani olmaman…
“Çorbandan, az da olsa, ona da göndermek suretiyle, tencerenin kokusuyla onu rahatsız etmemen…
“Bir meyve satın alınca, ona da hediye etmen… Eğer bunu yapmazsan, meyveyi evine göstermeden gizlice taşıman… Çocuğun da o meyveyi dışarı götürüp komşunun çocuğunu gayza (kızgınlığa) atmasın…”
Kimler komşudur?
Güzeller Güzeli’ne kimlerin komşu sayılacağı sorulduğu zaman da, “Sağa sola, öne arkaya 40 ev komşudur” buyurmuştur.
“Komşudan geleni küçük görmeyin” tavsiyesi de ne kadar kibar ve incelikli bir anlayıştır…
Bir gün Hz. Ali’ye bir komşusu gelir ve bir miktar ödünç para ister. Allah’ın Arslanı, hemen bu isteği yerine getirir ve arkasından da, “Ben kötü komşu oldum, kötü komşu oldum” diyerek, büyük bir hüzünle gözyaşlarına boğulur.
Cennet Hanımefendisi, Hz. Fatıma ise, “Ey Ali, neden kötü komşu olasın ki… Komşu istedi, sen de hemen ihtiyacını verip onu sevindirdin” deyince, hepimizi sarsması gereken şu müthiş cevabı verir:
“Ey Fatıma, ben kötü komşu oldum… Çünkü komşunun ihtiyacını anlayamadım ve onu istemek zorunda bıraktım…”
Komşunun hali ile hallenmeyi ve daha o söylemeden derdini anlamayı bir yana bırakın, aynı binada oturanların dahi birbirini tanımadığı bir dünyaya geldik bizler. Bu sebeple yeniden ve bir daha komşuluk hususunda da özümüze ve imanımızın gereğine dönmenin vaktidir.
Komşuluğu unutanlardan olmayalım
Bu gerekliliğin ne kadar önemli ve olmazsa olmaz bir şart olduğunu Güzeller Güzeli çok net söyler:
“Hz. Cebrail bana komşu hakkından o kadar aralıksız tavsiyede bulundu ki, komşu komşuya mirasçı olacak sandım.”
Güzeller Güzeli, “Komşudan geleni küçük görmeyin” buyurarak, sevgi iletişimini daima sağlam ve sıcak tutmamızı tavsiye buyurmuştur.
Eğer komşudan gelmiyorsa, siz onu küçücük bir şeyle de olsa hatırlayınız… Zira küçücük gördüğümüz vesilelerden büyük ve güzel neticeler çıkmaktadır. Mesela bir selam, bir tebessüm, bir hal hatır soruş, bir geçmiş olsun, bir tebrik, bir teşekkür, bir özür beyanı, bir minik hediye…
Yeryüzünün büyük bir bölümü komşuluğu unuttu. Kendi varlığını esas alıp, nefsaniyetinin çevresinde dönmeye başladı. Biz ise, hâlâ, komşuluktan bir parça haberdarız. Unutanlardan olmayalım. Unutanlar, unutuluyor, un ufak olup dağılıyor ve bu dünyada yalnızlık ve sevgisizlik denilen cehennemin azatsız cezalıları haline geliyor.
Kaydol:
Kayıt Yorumları (Atom)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder