2008-12-01 16:17:14
Dahiliye nazırı (içişleri bakanı) Talat paşa, 1915'in nisan ayı ortalarında bir akşam, aralarında Osmanlı İmparatorluğu'nda Bayındırlık Bakanlığı yapmış Bedros Hallaçyan'ın da bulunduğu Ermeni cemaatinin bazı önde gelen isimlerini o dönem siyasilerinin buluşma yeri olan Cercle d'Orient binasına davet eder. I. Dünya Savaşı'nın bu hararetli günlerinde, Anadolu'dan, Rusya ile işbirliği yapan Ermeni çetelerin köylere baskınlar düzenleyip sivil Türkleri öldürdüklerine dair haberler gelmeye devam etmektedir. Talat Paşa, toplantıda Ermeniler'den bu baskınları durdurmalarını ister. "Yapmayın" der, "biz ne isek, siz de osunuz." Konukları "Haklısınız" diye yanıtlar, "ama bize muhtariyet (özerklik) vermeniz lâzım." Talat Paşa, muhtariyet isteklerini daha duyar duymaz reddeder ve uyarır: "Yapın pasaportlarınızı ve gidin. Eğer oturursanız başınıza bela gelir." Böylece tanıdığı bazı Ermeniler'in yurtdışına kaçmalarına vesile olur. Eşi Hayriye Talat (Bafralı) hanımın, tarihçi Murat Bardakçı'ya 1982 yılında (Bardakçı henüz genç bir muhabirken) verdiği röportajda anlattığı o gece Talat Paşa'nın ağzından dökülen cümleler, tarihe "Ermeni tehciri (zorunlu göç ettirme)" olarak geçecekti. Bu, yıllar içinde Türk ve Ermeni tarafları arasında "kelle hesabına" dönüşecek bir trajedinin ayak sesleriydi. Birkaç gün sonra 24 Nisan'da, Talat Paşa'nın emriyle, siyasetçisinden entelektüeline İstanbul'daki önde gelen Ermeniler iki gün içinde toplanıp Anadolu'ya gönderildi. (Bardakçı'ya göre bu sayı 300 civarındadır ve birkaçı hariç hiçbiri bir daha geri dönemez). 27 Mayıs'ta çıkarılan tehcir kanunuyla da Anadolu'daki yüz binlerce Ermeni bulundukları bölgelerden başka illere göçe zorlandı. Tehcir öncesinde, tanıdığı Ermeniler'in kaçmasına vesile olduğu gerekçesiyle İttihatçı arkadaşları ve Teşkilat-ı Mahsusa (dönemin istihbarat örgütü) tarafından "Ermenileri himaye etmekle" eleştirilen Talat Paşa ise, tehcirle "yüz binlerce Ermeni'nin ölümüne sebebiyet verenlerden biri" olduğu gerekçesiyle 15 Mart 1921'de Berlin'de Sogomon Tehlirian adlı bir Ermeni tarafından ensesinden vurularak öldürülecekti.
Türkiye'nin "tehcir," Ermeniler'in ise "soykırım" olarak nitelendirdiği 1915 olayları, bugün hâlâ siyasetçilerin alevlendirdiği, her iki taraftan tarihçilerin ise o günlerde neler yaşandığına dair fikir birliğine varamadığı 93 yıllık bir ihtilaf. Ancak tarihçi Murat Bardakçı'nın önümüzdeki günlerde piyasaya çıkacak, Talat Paşa'nın özel arşivindeki belge ve yazışmalardan oluşan "Talat Paşa'nın Evrak-ı Metrukesi" adlı çalışması (Everest Yayınları) tartışmalara farklı bir boyut getirecek, belki pek çok tartışmayı bitirecek türden. Tehcirden sonra "İskân, Aşiretler ve Muhacirler Müdürlüğü"ne hazırlatılan ve 30 ili kapsayan "Ermeni Nüfusun Tehcir Sonrasındaki Genel Hesabı"na göre 1914'te Anadolu'da Gregoryen/Ortodoks ve Katolik Ermeni nüfus 1 milyon 256 bin 403 iken, 1915 sonrasında bu nüfus 284 bin 157'e düşüyor. Yani buna göre tehcire uğrayan Ermeni sayısı 972 bin 246. Bir notu özellikle düşüyor Bardakçı: "Bu, ölen değil, tehcir edilen Ermeniler'in sayısı. Ne kadarının öldüğünü, ne kadarının yurtdışına kaçtığını kimse bilemez. Ama 972 bin 246 Ermeni artık Osmanlı sınırları içinde yoktu." Diğer bir önemli belge ise, geçen ay Milli Savunma Bakanı Vecdi Gönül'ün "Ermeniler ve Rumlar Türkiye'de kalsa, milli devlet olabilir miydik" sözleriyle yeniden gündeme gelen "Anadolu'nun Türkleştirilmesi" tartışmasıyla yakından ilgili. Kitapta yer verilen ve Talat Paşa'nın Şubat 1917'de kendi el yazısıyla kaleme aldığı hükümet programı taslağında, her Osmanlı vatandaşının anayasanın tanıdığı haklardan yararlanacağı açık bir şekilde öngörülüyor. Ancak hemen bir sonraki "gizli" maddede, devletin kalıcılığını sağlayan Türk unsurunun artık bu işlevi yerine getiremeyecek derecede ezilmiş olduğu, bu durumun Osmanlı'yı ve Müslümanlığı tehlikeye düşürebileceği, Türklüğü yükseltmek için tedbirler alınması öngörülüyor. "Ancak sonrasında bu tedbirlerin ne olduğuna dair bir kayıt yok" diyen Bardakçı'ya göre bu taslak, hep konuşulan, İttihatçılar'ın gizli "Anadolu'yu Türkleştirme" projesi üzerine bugüne kadar ortaya çıkan en eski tarihli ilk belge.
Konuyu Newsweek Türkiye'ye değerlendirmeleri için telefonla ulaştığımız hem Türk tarihçiler, hem de Ermeni diasporasının önde gelen isimleri ise sorularımızı şimdilik yanıtsız bırakmayı tercih etti. Örneğin Türk Tarih Kurumu eski başkanı Profesör Yusuf Halaçoğlu ve babası Sivas göçmeni olan, bir dönem Türk diplomatlara suikastlar düzenleyen Ermeni ASALA örgütünün avukatlığını yapan, Fransa Cumhurbaşkanı Nicholas Sarkozy'nin sağ kolu Ermeni asıllı Fransız siyasetçi Patrick Devedjian gibi isimler belgeleri görmeden bir değerlendirme yapamayacaklarını kaydediyorlar. Yine de Bardakçı, belgelerin yayınlanacağını öğrendiklerinde diasporanın "aklı başında" kesiminden olumlu tepkiler almış. Türkiye'den ise "devletin savunmasını çökertir" diyen tarihçi arkadaşları olmuş. "Hem Türkiye'den hem diasporadan Ermeni meselesiyle ilgilenen tarihçilerin hepsi tehcir sayısının 900 bin civarında olduğunu biliyor ama başka türlü yansıtıyorlar" diyor Bardakçı.
Başta ABD ve Fransa'dakiler olmak üzere Ermeni diasporası (bir ulusun anayurdundan ayrılmış kolları) ve Ermenistan yıllardır, tehcir sırasında 2 milyon Ermeni'nin evlerinden sürüldüğü, bunlardan kadınlı çocuklu 1.500.000 milyonunun hükümet emriyle kasıtlı şekilde yollarda öldürüldüğü ya da aç susuz ölüme mahkûm edildiklerini savunuyor. Bu yüzden de, 24 Nisan'ı "Ermeni Soykırımı'nı Anma Günü" kabul ediyorlar. Fransa, Rusya, Almanya, İsviçre, Hollanda ve Yunanistan'ın da aralarında olduğu 19 ülke soykırım iddialarını tanımış durumda. ABD'de ise diasporanın tüm lobi faaliyetine rağmen, Ermeni soykırımı iddialarına dair tasarı her yıl kabulün eşiğinden dönüyor. Türk tarafının tezi ise Anadolu'da ayaklanma başlatan silahlı Ermeni çetelerin yüz binlerce sivil Türk'ü öldürmesi üzerine zorunlu olarak tehcir kararı alındığını, bir soykırım yaşanmadığını, tehcir sırasında 300-400 bin civarında Ermeni'nin savaş koşulları, hastalıklar ve bölgedeki aşiretlerin saldırıları sonucunda öldüğünü ileri sürüyor.
Bardakçı, Talat Paşa'nın ailesinden temin ettiği belgelerdeki 30 vilayete ait verilerin "Osmanlı'nın Ermenileri çöllere sürmek ya da 'etnik temizlik' gibi bir amaç taşımadığını ortaya koyduğu" yorumunu yapıyor. Bardakçı'ya göre, Osmanlı'nın meşru müdafaa hakkını kullanması (zira kesin kayıt olmamakla birlikte 1890'dan 1915'e kadar geçen sürede Ermeni çetelerin Anadolu'da 300 bin civarında sivil Türk'ü öldürdüğünü savunuyor Bardakçı), savaş koşullarında Ermeni nüfusun ve haliyle olayların yoğun olduğu yerlere yönelik bir yer değiştirme söz konusu. "Erzurum, Van, Diyarbakır, Bitlis, Trabzon, Elazığ dışındaki 24 ilde Ermeniler'in tümü tehcir edilmedi, bazılarına hiç dokunulmadı, tehcire uğrayanlarsa yine Ermeniler'in yaşadığı diğer illere gönderildi" diyor Bardakçı. Mesela Bardakçı'nın Talat Paşa'nın arşivinden alarak yayınladığı belgelerde, Kütahya'da tehcirden önce 4 bin 23 Ermeni yaşarken, tehcirden sonra bu sayının artarak 4 bin 612 olduğu görülüyor. Hiç Ermeni'nin yaşamadığı Suriye'ye gönderilen Ermeni sayısıysa 39 bin 409. Ancak belgelerde dikkat çeken bir ayrıntı Erzurum, Van, Diyarbakır, Bitlis, Trabzon, Elazığ'da yaşayan toplam 471 bin 928 Ermeni'nin hepsinin tehcire uğramış olması. Üstelik başka illere nakledildiklerine dair bir kayıt da yok. Yani akıbetleri belirsiz. Tek dokunulmayanlar ise İstanbul Ermenileri. İstanbul'daki Ermeni nüfus tehcirden önce de, sonra da 80 bin civarında. "24 Nisan 1915'te İstanbul'daki 300 kadar Ermeni siyasetçi ve entelektüel toplanmış ve Anadolu'ya gönderilmişti. Onların akıbeti hiçbir belgede gösterilmedi. Tehcir Müslümanlar'a karşı Ermeni saldırılarının yoğunlaştığı bölgelerdeki Ermeniler'e yönelikti, bu yüzden de İstanbul'da başka Ermeni'ye dokunulmadı. Ya da Batı'nın tepkisinden çekindi Osmanlı" diyor Bardakçı.
Tarihçi, sadece Osmanlı arşivlerinin açılmasının gerçeklerin ortaya çıkması için yeterli olmayabileceği görüşünde: "Alman arşivlerinin de Ermeni tehciriyle ilgili bölümleri açılmalı ama açmıyorlar. Çünkü çok teferruatlı bir iş olan tehcirin planlanmasında Almanlar'ın büyük payı vardı. Yoksa İttihatçılar tek başlarına bu işi yapamazlardı." Kitapta yorum yapmayıp sadece belgelere yer veren Bardakçı, tehcir konusunda sayıları yüksek gösteren Ermeniler'in de, düşük gösteren Türk tarafının da tezlerinin çürüdüğünü, ortak bir noktada buluşmak zorunda kalacaklarını söylüyor. Belgeler, 93 yıllık muammada bizi gerçeğe biraz daha yaklaştırabilir belki, ancak gelinen noktada yine de gerçeklerin kısa vadede siyasi hesapları mağlup etmesi o kadar kolay olmayacak.
Konuyu Newsweek Türkiye'ye değerlendirmeleri için telefonla ulaştığımız hem Türk tarihçiler, hem de Ermeni diasporasının önde gelen isimleri ise sorularımızı şimdilik yanıtsız bırakmayı tercih etti. Örneğin Türk Tarih Kurumu eski başkanı Profesör Yusuf Halaçoğlu ve babası Sivas göçmeni olan, bir dönem Türk diplomatlara suikastlar düzenleyen Ermeni ASALA örgütünün avukatlığını yapan, Fransa Cumhurbaşkanı Nicholas Sarkozy'nin sağ kolu Ermeni asıllı Fransız siyasetçi Patrick Devedjian gibi isimler belgeleri görmeden bir değerlendirme yapamayacaklarını kaydediyorlar. Yine de Bardakçı, belgelerin yayınlanacağını öğrendiklerinde diasporanın "aklı başında" kesiminden olumlu tepkiler almış. Türkiye'den ise "devletin savunmasını çökertir" diyen tarihçi arkadaşları olmuş. "Hem Türkiye'den hem diasporadan Ermeni meselesiyle ilgilenen tarihçilerin hepsi tehcir sayısının 900 bin civarında olduğunu biliyor ama başka türlü yansıtıyorlar" diyor Bardakçı.
Başta ABD ve Fransa'dakiler olmak üzere Ermeni diasporası (bir ulusun anayurdundan ayrılmış kolları) ve Ermenistan yıllardır, tehcir sırasında 2 milyon Ermeni'nin evlerinden sürüldüğü, bunlardan kadınlı çocuklu 1.500.000 milyonunun hükümet emriyle kasıtlı şekilde yollarda öldürüldüğü ya da aç susuz ölüme mahkûm edildiklerini savunuyor. Bu yüzden de, 24 Nisan'ı "Ermeni Soykırımı'nı Anma Günü" kabul ediyorlar. Fransa, Rusya, Almanya, İsviçre, Hollanda ve Yunanistan'ın da aralarında olduğu 19 ülke soykırım iddialarını tanımış durumda. ABD'de ise diasporanın tüm lobi faaliyetine rağmen, Ermeni soykırımı iddialarına dair tasarı her yıl kabulün eşiğinden dönüyor. Türk tarafının tezi ise Anadolu'da ayaklanma başlatan silahlı Ermeni çetelerin yüz binlerce sivil Türk'ü öldürmesi üzerine zorunlu olarak tehcir kararı alındığını, bir soykırım yaşanmadığını, tehcir sırasında 300-400 bin civarında Ermeni'nin savaş koşulları, hastalıklar ve bölgedeki aşiretlerin saldırıları sonucunda öldüğünü ileri sürüyor.
Bardakçı, Talat Paşa'nın ailesinden temin ettiği belgelerdeki 30 vilayete ait verilerin "Osmanlı'nın Ermenileri çöllere sürmek ya da 'etnik temizlik' gibi bir amaç taşımadığını ortaya koyduğu" yorumunu yapıyor. Bardakçı'ya göre, Osmanlı'nın meşru müdafaa hakkını kullanması (zira kesin kayıt olmamakla birlikte 1890'dan 1915'e kadar geçen sürede Ermeni çetelerin Anadolu'da 300 bin civarında sivil Türk'ü öldürdüğünü savunuyor Bardakçı), savaş koşullarında Ermeni nüfusun ve haliyle olayların yoğun olduğu yerlere yönelik bir yer değiştirme söz konusu. "Erzurum, Van, Diyarbakır, Bitlis, Trabzon, Elazığ dışındaki 24 ilde Ermeniler'in tümü tehcir edilmedi, bazılarına hiç dokunulmadı, tehcire uğrayanlarsa yine Ermeniler'in yaşadığı diğer illere gönderildi" diyor Bardakçı. Mesela Bardakçı'nın Talat Paşa'nın arşivinden alarak yayınladığı belgelerde, Kütahya'da tehcirden önce 4 bin 23 Ermeni yaşarken, tehcirden sonra bu sayının artarak 4 bin 612 olduğu görülüyor. Hiç Ermeni'nin yaşamadığı Suriye'ye gönderilen Ermeni sayısıysa 39 bin 409. Ancak belgelerde dikkat çeken bir ayrıntı Erzurum, Van, Diyarbakır, Bitlis, Trabzon, Elazığ'da yaşayan toplam 471 bin 928 Ermeni'nin hepsinin tehcire uğramış olması. Üstelik başka illere nakledildiklerine dair bir kayıt da yok. Yani akıbetleri belirsiz. Tek dokunulmayanlar ise İstanbul Ermenileri. İstanbul'daki Ermeni nüfus tehcirden önce de, sonra da 80 bin civarında. "24 Nisan 1915'te İstanbul'daki 300 kadar Ermeni siyasetçi ve entelektüel toplanmış ve Anadolu'ya gönderilmişti. Onların akıbeti hiçbir belgede gösterilmedi. Tehcir Müslümanlar'a karşı Ermeni saldırılarının yoğunlaştığı bölgelerdeki Ermeniler'e yönelikti, bu yüzden de İstanbul'da başka Ermeni'ye dokunulmadı. Ya da Batı'nın tepkisinden çekindi Osmanlı" diyor Bardakçı.
Tarihçi, sadece Osmanlı arşivlerinin açılmasının gerçeklerin ortaya çıkması için yeterli olmayabileceği görüşünde: "Alman arşivlerinin de Ermeni tehciriyle ilgili bölümleri açılmalı ama açmıyorlar. Çünkü çok teferruatlı bir iş olan tehcirin planlanmasında Almanlar'ın büyük payı vardı. Yoksa İttihatçılar tek başlarına bu işi yapamazlardı." Kitapta yorum yapmayıp sadece belgelere yer veren Bardakçı, tehcir konusunda sayıları yüksek gösteren Ermeniler'in de, düşük gösteren Türk tarafının da tezlerinin çürüdüğünü, ortak bir noktada buluşmak zorunda kalacaklarını söylüyor. Belgeler, 93 yıllık muammada bizi gerçeğe biraz daha yaklaştırabilir belki, ancak gelinen noktada yine de gerçeklerin kısa vadede siyasi hesapları mağlup etmesi o kadar kolay olmayacak.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder