Nevzat Çiçek
Kürdistan’da Kürtlerin çoğunun Sünni ve Şafii Mezhebine bağlı olduklarını dile getirirken, İslam’dan etkilenmiş, fakat daha çok diğer inanç gruplarının etkisinde kalmış ve varlıklarını günümüze kadar devam ettiren çeşitli grupları da görmek mümkün. Bunların en çok bilinenleri “şeytana tapanlar” olarak toplumda bilinen ancak bu iddiayı kabul etmeyen Yezidilerdir.
Yezidiliğin en büyük özelliği yalnızca Kürtler arasında ortaya çıkmasıdır.
Yezidilerin aykırı inanışları gerek yaşadıkları coğrafyadaki hâkim güçler gerekse de Müslüman Kürtler tarafından ayrımcılık ve baskı görmelerine yol açtığı bir gerçektir. Ama eski Yezidilik bugün ki Yezidilik değildir
Altıncı yüzyıldan itibaren “Yezidi” sözcüğü kitaplarda görülmektedir. Daha önce bunlara Dasni, Şeytanpereset ve Kafir denmekteydi. Bugün Müslüman Kürtlerin büyük bir kısmı Yezidilere “Dasni” demektedir.
Yezidilerin kutsal mekanı Laleş ve Yezidilerin pirleri
Zerdüştler doğal güçlere tapınan kimselere daeva-Yesna derlerdi. Zend-Avesta kitabında bu sözcük geçmektedir.İran dilinde bulunan “Div” sözcüğü ile Arami ve Sami dillerinde bulunan “Şeyda” sözcüğü eş anlamlıdır. “Şeydadat”ın anlamı Zend-Avesta’da Ehrimen’in yaratıcısı yada “Şeydalar”ın yaratıcısı anlamındadır. Avesta’da Şeyda sözcüğü “An” ekiyle çoğul yapılmaktadır. Doğal güçlere tapınan kimselere verilen bu ad, zamanla halk arasında “Şeydabendegan” ya da “Şeydaperestan” olarak kullanılmaya başlanmıştır. Daha sonra şeydabendegan sözcüğü yerini şeytanperestan sözcüğüne bırakmıştır.
Zerdüşt öğretisine göre, Mazdayasnalar (Zerdüştler) kötü ruhlardan korkmazlar, onlarla mücadele ederler ve bu mücadeleyi kazanacaklarına inanırlar. Ancak şeytanperestler iyi iş ve kötü iş adlı iki güce inanırlar. Kötü güçlerden korkarlar, bunlarla savaşacaklarına onlara kurban sunarlar. Bunu yapmalarının üç nedeni vardır:
Kendilerini onların kötülüklerinden uzak tutmak, düşmana karşı onlardan yardım dilemek ve böylece doğal güçlere inandıklarından dolayı insanlara korkusuzca saldıracaklar ve haliyle bu işten karlı çıkıp güçleri devam edecektir.
Onların aynı zamanda “Deyavus Peder” diye tapındıkları, bugün Yezidilerin “Melek Tavus” ya da Eb Tavus dedikleri yüce ve iyilik tanrısı vardır.
Yezisi sözcüğü “Yezd” ya da “Yezdan” sözcüğünden gelmiş olabilir. “Yez” mastarı Avesta’da geçen tapma ve övme anlamına gelir. Sanskritçede “Yaj” şeklindedir. Bu sözcükten yaratıcı yada mabut anlamındaki Avesta’da geçen “Yazata” sıfatı çıkmaktadır.
Pehlevi dilinde “Yazata” adı önce “a” harfi düşerek ve “t” harfi de “d” harfine dönüşerek “Yazad” halini almıştır, çoğulu “Yazadan”dır. Daha sonra İslam döneminde diğer bir düşmesiyle “Yazdan” biçimini almıştır. Araplar “Yazdan” sözcüğünün anlamını bilmediklerinden , bu sözcüğü “Yezid” olarak ifade ettiler. İran’da Ali İlahi sözcüğünü Ehl-i Hakk’a nispet etmeleri gibi, Dasiniler de Yezid b. Muaviye’ye nispet etmeleri dolayısıyla “Yezidi” olarak adlandırılmışlardır
Laleş merkezi
Şeyh Adiy b. Musafir Hakkari Hicri altıncı yüzyılda Baalbek’teki Beyt-i Kar’da (Lübnan-Bekaa Vadisi) doğmuştur. Şam’dan Sencar bölgesine gelerek Adavilik tarikatını yaymaya başlamıştır. Burada Yezidileri çevresinde toplayabilmiş, Allah inancını ve İslam düşüncesini onlara kabul ettirmiştir.Yezidiler onu kendi pirleri ve mürşitleri olarak benimsemiştir, öyle ki adeta eski inanışlarına karşı yabancılaşmışlardır. ( Süleymaniye el yazmaları kütüphanesinde Şeyh Adiy'in el yazmaları mektuplarını bulmak mümkündür)
Şeyh Adiy b.Musafir’in ölümünden ve Sencar şehrinde bulunan “Laleş” dağında gömülmesinin ardından, erkek kardeşinin oğlu “Ebu’l Berekat b.Sahr” onun yerine geçti. Onun ardından Yezdilerin başına yine Müslümanlardan biri olan “Adiyb.Ebu’l Berekat” geçti. Ölünce oğlu Tacu’l Arifin lakabı ile bilinen Şeyh Hasan Yezidilerin başkanlığına seçildi. Şeyh Hasan döneminde Yezidilerde İslam İnancı hakkında kuşkular oluştu, yeniden eski inanışları onların arasında hayat buldu. Şeyh Adiy b. Musafir’e uluhiyet makamını verdiler tanrının onda hulul ettiğini iddia ettiler.
Molla Süleyman Kurşun’a göre . Hasan İbn.Adiyy’e gelindiğinde artık ilim diye bir şey kalmamıştı. İşte o dönemde melek-i tavus dedikleri, güneşe tapmaları ve şeytan masumdur gibi şeytana lanet okunmaması gibi esaslar kondu. Bunlarda şeytan masum ve mukaddestir. Bundan dolayı bunlar Kuran-ı Kerim’de lanet ve şeytan ibarelerini balmumuyla karaladılar. İşte Mushaf-a Reş ( kara kitap ) dedikleri kitabın adı buradan geliyor. İşte burada İslam bitti ve Yezidilik başladı. Şeyh Adiyy, Emevidir. Kürt değil Arap’tır. Ve sülalesi de Yezid b. Muavi’ye ulaşır. Yezidilik ismi de buradan gelmektedir.”
Laleş'te türbenin içi
ŞEYH ADİY B. MUSAFİR KİMDİR
“Evliyanın büyüklerinden İsmi Adiy bin Müsâfir bin İsmâil Hakkârî, künyesi Ebü'l-Fedâil, lakabı Şerefüddin'dir. Soyu hazret-i Osman bin Affân'a ulaşır. Ba'lebek civarında Beyt-ü Kâr denilen yerde 1074 (H. 467) senesinde doğdu. 1162 (H 557) senesinde Musul'a bağlı Hekkâriyye (Laleş) Dağındaki dergâhında vefât etti. Oraya defnedildi. Adiyy bin Müsâfir hazretleri, zamânın bereketi, hâller ve kerâmetler sâhibi bir zât idi. Akîl el-Menbecî, Hammâd ed-Debbas, Ebû Necib Abdülkâhir es-Sühreverdî, Abdülkâdir-i Geylânî el-Ceylî, Ebü'l-Vefâ el-Hulvânî ve Ebû Muhammed eş-Şenbekî ve başkalarından ilim ve tasavvuf terbiyesi aldı. Kemâle geldi, olgunlaştı. Ebü'l-Berekât İbn-ül-Müstevfî, Tarih-i İrbil isimli eserinde; "Şeyh Adiyy bin Müsâfir'i gördüğümde, ben daha çocuktum. O mübârek zât, orta boylu, esmer renkli ve çok fazîletli idi. Onun üstünlüğü ve güzel ahlâkı ciltlerce yazılsa anlatılamaz." demektedir. İbn-ül Ehdel; "Onun çok kerâmetleri görüldü. Kükremiş bir arslanın yanında onun ismi söylense arslan durur, onun duâsı sebebiyle deniz dalgaları, Allahü teâlânın izniyle sükûnet bulurdu." demektedir.
Adiy bin Müsafir önceleri dağlarda, ovalarda, sahralarda dolaşır, nefsini ıslâha çalışırdı. Uzun seneler, böyle yaşadı. Öyle hâl sâhibi oldu ki, vahşî ve yırtıcı hayvanlar kendisine bir şey yapmazdı. Daha sonra Musul civârında, Hekkariyye Dağı denilen bir yerde, büyük bir dergâh yaptırdı. Çeşitli yerlerden insanlar akın akın oraya gelip, ilim ve edeb öğrendiler. Evliyâdan çok kimse onun talebesi oldu. Bu dergâhın, zamânında bir benzeri olmadığı söylendi. İbn-i Şühbe ise bir eserinde; "O, âlim, fakîh bir zâttı. Mücâhede yolunun büyüklerinden biri olup, sabrı çoktu. Başkaları bu mertebeye ulaşamadı. Şeyh Abdülkâdir-i Geylânî hazretleri kendisini çok medh ü senâ etti ve evliyâullahın ileri gelenlerinden olduğunu söyledi."
Adiyy bin Müsâfir hazretlerinin yazdığı eserlerden bâzıları şunlardır: 1) İ'tikâdü Ehl-is-Sünnet vel-Cemâa, 2) Vasâya.
Şimdi yaşatılan ve Yezidiler’in yaşadığı Yezidi dininde merkez öğe, Allah tarafından yaratılmış ve dünya işleriyle yükümlü altı (veya yedi) melek inanışıdır. Bunlardan birincisi tanrısal melek niteliği taşıyan Melek-ı Tavus’tur. O, Allah’ın Adem’in önünde diz çökmesi için verdiği emri reddeden, bu yüzden Müslümanlar ve Hıristiyanlar’ca benzer şekilde, kötülüğün cisimlendirilmesi olarak nitelendirilen melektir. Bu nedenle Yezidiler şeytana tapmakla suçlanır. Buna karşın Yezidiler’e gore Melek-İ Tavus ne kötülüğün tanrısı ne de herhangi bir şekilde tanrının karşıtıdır. Melek-I Tavus ve öteki melekler, dünyada kendilerini kutsal insane biçiminde göstermişleridir. Melek-ı Tavus, Ezdiler’in dinlerinin kurucusu Şeyh Adi İbn Musafir’de vücut kazanmıştır. Onun Irak Kürdistanındaki Laleş’teki türbesini ziyaret, en önemli ibadetlerden birisidir.
“Yezidi toplumu hemen –hemen kast benzeri bir tabakalaşmaya sahiptir. En yüksek konum, bütün Yezidilerden vergi alan soylu bir ailenindir. Dini liderlik, şeyh ailelerinden oluşan aşiretlerin elindedir, öteki dini işlevler kalıtım yoluyla pir ve kaval ailelerinde toplanmıştır. Çok daha ayrıntılanmış dini işlevler vardır; fakat bunlar soydan geçmez. Bu katı katmanlaşma, belki yeniden doğuş inanışıyla daha fazla geçerlilik kazanmıştır. Herkes, kutsal ruhlar kadar sıradan varlıklar da, sadece insana değil, fakat hayvan suretinde de bir yeniden doğuş zincirine tabidir.
Yezidiler’in bireysel gelişmelerini oldukça engellemiş, fakat geleneklerinin uzun sure bozulmadan kalmasını sağlamış bir factor, okur yazarlığın yasaklanmasıdır. Bir kuşak öncesine değin, Yezidi topluluğunun elit kısmı bile tamamen karacahildi
En büyük bayramları Kırmızı Çarşamba , Peşimam adı verilen ruhani lider Mir Tahsin Beg ve dini heyet başkanlığında Şengal’de kutlanır. Bu kutlamaya dünyanın dört bir tarafından Yezidiler geliyor. Çok sayıda evliliğe burada karar veriliyor
Yezidilikte Dereceler
Muhammed Rauf Tavakkoli’nin “Kürdistan Tasavvuf Tarihi” kitabında Yezidilikte dereceler şöyle sıralanmıştır:
1-Mirler: Masum ve sorumlu olmayan bireylerdir.Bunların masum olduklarına, Tanrı’nın bir kısmının onlarda hulul ettiğine inanırlar. Şeyh Adiy’in vekili olduklarından halkın üzerinde mutlak yargılama yetkisine sahiptirler. Bugünkü mirleri Tahsin Bey’dir. Babasının ölümünden sonra 1994 Temmuz ayının sonlarında Mirlik makamına ulaştı.Irak’a karşı savaşta Molla Mustafa Barzani ile işbirliği yaptı. 1975’de Molla Mustafa Barzani’nin siyasi hamlesi başarısızlıkla sonuçlanınca onunla birlikte İran’a sığındı. Şu an Londra’da hayatı sürdürmektedir.
2-Baba Şeyhler: Baba Şeyh makamı, Fahreddin’e kadar ulaşır. Onun görevi,dini konularda hüküm vermek, Şeyh Adiy b. Musafir’in türbesini gözetlemek, Şeyh Adiy b. Musafir’e ait seccadeyi korumak, namazın kaç rekat olduğunu ve zekat miktarını belirlemektir. Bir diğer görevide tanrıyı anımsatan sözleri zikr etmemek için sözü uzatmaktan sakındırmaktır.
3-Şeyhler: Adaniye, Şemsaniye ve Kabaniye ailelerinden olması gereken ve okuma yazma bilen Yezidilerdir. Bu ailelerin tamamının Yezid b. Muaviye’nin soyundan geldiklerine inanırlar
4-Pirler: Bunlar şeyhlerden sonra gelen makamda yer alırlar. Müritlere yönelik irşat görevleri vardır. Müritler gelirlerinin yüzde beşini onlara vermek zorundadırlar ve hastalarının şefaatini pirlerden umarlar.
5-Fakirler: YYezidi zahitlere denir. Fakirler, siyah renkli yünlü hırka giyerler, yırtılmayana kadar üstlerinden asla çıkarmazlar. Eski hırkalarını bir yere asarlar, ölünce sahibi ile birlikte gömerler. Boyunlarına bir ip bağlarlar ve başlarına bir şapka takarlar. Bu üç özellik onlara saygınlık kazandırır.
6-Kavallar: Dini törenlerde yada bayram günlerinde ilahi okuyan kimselere denir. “Kavallar” genellikle yetenekli mahalli şairlerdir. Şeyh Adiy b. Musafir,kaside ve methiye okuma hakkını ve şer’i sırların ve tarihi olayların korunması görevini onlara vermiş görünmektedir.
Adakların toplanması, kutsal türbelerin, hacıların giysilerinin ve konakladığı yerlerin temizliği de Kavallar’ın görevi arasındadır.Bu görevlerin kendilerine miras olarak kaldığına inanırlar ve çocuklarına dinsel danslar yapmayı, tef, zurna ve ney çalmayı ve kasideleri okumayı öğretirler. Kendi sınıfları dışında kimse ile evlenmezler.
7-Kuçekler: Bunların sayıları fazladır. Giysilerinin rengi beyazdır, siyah ya da kırmızı renkli halkalı kuşakları vardır. Gusul, kefen ve defin işleri ve Şeyh Adiy b. Musafir’in türbesinde taşların taşınması ve ağaçların budanması gibi güç işler onların görevleridir.
Bir Yezidi, Kuçekler’in makamına ulaştığında insanların akibeti hakkında öngürüde bulunabilir ve onların ruhlarını keşfedebilir. Bu şahsın kırk minbere çıkması,kırk çırağı ziyaret etmesi, Şeyh Adiy b. Musafir’e karşı sadık kalacağına yemin etmesi, kırk gün oruç tutması ve diğer faaliyetlerde bulunması gerekir.
8-Müritler: Yezidi müritler sıradan halktan, yoksullardan ve dilencilerden oluşur. Dini önderlerin emirlerini körü körüne yerine getirirler. Yezidi erkeklerin ve kadınların her birinin bir şeyhinin olması gerekir. Sadaka ve adaklarını ona vermeleri, dileklerini ona açmaları ve ondan ders almaları gerekir.
Bir Yezidi’nin camiye girmesi ve namaz kılan bir Müslüman’ı herhangi bir yerde görmesi yasaktır. “Mushaf-i Reş” adlı kutsal kitaplarında nedeni şöyle anlatılmaktadır: “Şeytanın adını, yani Melek Tavus’un adını anmak bize caiz değildir. Ayrıca, Tanrımız olan Şeytan’ın adını ya da onu anımsatan Kitan, Şer, Şet gibi adları ya da Mal’un ve Lanet gibi sözcükleri ağızlara almak yasaktır.
Bir Yezidi’nin yere tükürmesi, Melek Tavus’a ihanet sayılacağından yasaktır. Yük taşımak için attan ve kısraktan yararlanmak, mavi giysiler giyinmek yasaktır. Yezidiler çocuklarını sünnet ederler.Testi ve kulplu kaplardan su içmezler, başkalarının artıklarını yemezler.
Yezidiler’in nüfusu Irak’ta 850 bin, Suriye’de 25 bin, Almanya’da 40 bin, diğer Avrupa ülkelerinde 20 bin Türkiye’de ise şuan 377 ( Batman 72- Diyarbakır 11- Mardin 51- Urfa 243) kişi yaşıyordu. Bunların dışında Rusya Federasyonu, Ermenistan, Gürcistan, Kazakistan, Hindistan ve Pakistan’da yaşıyorlar. Hamidiye Alaları’nda üç Yezidi subay bulunmakta idi ve “93 Harbi” ve Çanakkale Savaşı’na giden Yezidi’lerin çoğu geri dönmemişti.
YEZİDİLERİN KATLİAM TARİHİ
Yezidiler kendi dilerini konuşup, kendi dinlerini yaşadıkları tarihten itibaren katliamlarla boğuştular. 1050'de Mardin Valisi Ahmet Paşa, 70 bin kişilik ordusuyla Yezidilerin üstüne yürüdü. Gerekçe olarak Sincar'da yaşayan Yezidilerin Mardin civarındaki bazı köyleri yağmaladıkları gösterildi. Evliya Çelebi bu tarihte Yezidilerin yalnızca kılıçlara ve kötü silahlara sahip olduklarını söyler. Bunu 1057 yılında Van Valisi Şemsi Paşa'nın Şeyxan Emiri Mirza Beyi tutuklaması ve ölüm cezasına çarptırılması izler. Şeyh Mirza’nın dirinişi hala halk şarkılarında dile getirilir. 1127'de Bağdat Valisi Hasan Paşa Sincar Yezidilerine saldırdı. Büyük bir katliam yaşandı. Yezidiler Xatuniye'ye de uzun süre saklandı. 1146'da Ahmet Paşa Zap bölgesindeki Yezidi köylerini yerle bir etti. 1166'da Süleyman Paşa, Sincar EYezidilerine saldırdı, büyük bir kısmını kılıçtan geçirdi. 1181'de Musul Valisi Emin Paşa, oğlunu Sincar'ı talan etmeye gönderdi. Yezidilerden bin tane kocabaş hayvan istemiş, halk sekiz yüz tane verince saldırı başlamış. 1187'de Sincar talan edildi. 1217'de Musullu Ali Paşa, Sincar'ı boyun eğdirmeye karar vermiştir. Çatışmalar birkaç ay sürmüş, sonuçta köyler yerle bir edilmiş, ağaçlar kesilmiş, Yezidiler köylerini ovaya inşaa etmeye başlamışlardır. Yezidilerin bundan sonra ne tür katliamlara maruz kaldıkları bilinmemektedir. 1050 ile 1224 arasında geçen zaman diliminde Yezidiler kezlerce kılıçtan geçirilmiştir. 1800'lü yıllarda ise katliamlar tekrar başlamıştır. Ancak 1224 ile 1800 yılları arasında yapılan katliamlarla ilgili ayrıntılı bilgiler yoktur. 19. yüzyıl ise Yezidi tarihi açısından önemlidir.
Roger Lescot ise 1832 yılında Yezidi Tarihinin en kanlı olaylarından birinin yaşandığına dikkat çeker. O zamanlar daha kendini ispatlama çağında olan Bedirxan Paşa ilk iş olarak YYezidilerin üstüne yürür. Yezidileri bir süre direnmişlerse bir sonuç alamamışlardır; sonuçta Prensleri Ali Bey'i Bedirxan tarafından esir alınmış daha sonra Revanduz'a götürülerek ölüm cezasına çarptırılmıştır. Katliamdan kurtulmak isteyen Şeyhan halkı ise Sincar'a ulaşamaz; Musul'a vardıklarında Dicle'nin taşmasından dolayı durmak zorunda kalmıştır. Bazıları yüzerek karşıya geçerken, geride kalanlar, peşlerinde olan Kürtler tarafından boğazlanmıştır
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder