Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu, Çin'le füze anlaşması konusuna tepki gösteren ABD'ye, 'Bitmiş bir anlaşma değil bu. Amerika ve Avrupalı şirketler daha iyi şartlar sağlasınlar, onlarla da görüşmeye devam ederiz' diye seslendi. Türkiye'nin füze alımı yerine ortak üretimi tercih ettiğini anlatan Davutoğlu, 'Ortak üretim olmazsa olmaz şartımızdır' dedi. ABD'nin Türkiye ile ortak füze üretimine yanaşmamasının kendilerini rahatsız ettiğinin altını çizen Bakan Davutoğlu, 'Bizim de kaygımız var. Niye bizimle ortak üretimden kaçınılıyor?' diye sordu. Davutoğlu, Umman-Kuveyt gezisinin ardından Türkiye'ye dönüşte kendisini takip eden gazetecilerin sorularını yanıtladı.
BİZİM ÜÇ KRİTERİMİZ VAR
Çin'le ortak füze üretimi konusunda ABD'nin tepkisi sürüyor. ABD'nin Ankara Büyükelçisi Ricardone de, 'Endişeliyiz ve bu endişelerimizi ilettik' dedi.
Biz de kanaatlerimizi ilettik. Bu konudaki düşüncelerimizi paylaştık. Türkiye ile ABD arasında ve diğer müttefikler arasında bazen görüş ayrılıkları olabilir. Önemli olan bu görüş ayrılıkları söz konusu olduğunda bunu karşılıklı olarak paylaşmaktır. Biz kendilerine daha önce de söyledik. Burada bizim üç kriterimiz var. Birincisi Türkiye'de üretim. Diğeri süre, en kısa sürede olması. Üçüncüsü fiyat konusu. Biz de kendi halkımıza bu konuda hesap vermek durumundayız. Demokratik yönetimler olarak Meclis'e hesap veriyoruz. Dolayısıyla şartları en iyi veren firmalarla çalışmak durumundayız. Bitmiş bir anlaşma değil bu. Amerika ve Avrupalı şirketler daha iyi şartlar sağlasınlar, onlarla da görüşmeye devam ederiz. Burada önemli olan Türkiye'nin milli savunma ihtiyaçlarını karşılayacak en etkin, en kısa sürede elde edilebilir, en az maliyetli proje üzerinde durmaktır. Bunları sağlayan kim olursa ona bakarız. Hedefe ulaşmaya bakarız.
DİĞER İKİ ŞİRKET HALA POTADA
Yeni teklifle gelseler karar değişir mi?
Tabi değerlendirilir. Nihayetinde orada diğerleri elenmedi. Rus şirketi elendi. Diğer ikisi hala potada. Daha iyi teklifle geldiklerinde bizim yetkili makamlarımız bu konuda askeri ihtiyaçları da göz önünde bulundurarak değerlendirir. Ortak üretim olmazsa olmaz şartımızdır. Bizim için önemli olan odur. Onda da kimsenin diyeceği bir şey olamaz.
Niye bu kadar kaygı duyuyorlar? Endişe edecek boyutta bir gelişme mi var?
Bizim de kaygımız var. Niye bizimle ortak üretimden kaçınılıyor? Beraber üretelim. Bizim için önemli olan o.
GÜVEN İLİŞKİSİ İÇİNDE OLMALIYIZ
Bize yazılımları vermiyorlar. O durumda da silahın bir etkisi kalmıyor. İsterlerse kullanılamaz hale getirirler.
Birbirimize güven ilişkisi içinde olmamız lazım. Biz de onu sorguluyoruz. Neden ortak üretim olamıyor? Burada sorgulanması gereken tutum, Türkiye'nin tutumu değil. Sorgulanması gereken tutum, müttefik ülkeler arasında niye ortak üretim olamıyor. Niye ille ve mutlaka Türkiye satın almak zorunda? Biz ortak üretim istiyoruz. Yani bunu da istemek Türkiye'nin hakkı. Kendi milli savunma hedeflerimizi gözettiğimizde buna karşı bir tutum gösteriliyor. Biz, NATO'da yükümlülüklerini yerine getiren bir ülkeyiz, en dikkatli şekilde. Ama müttefiklerimizden de ortak üretim de dahil olmak üzere ortak üretim dahil tam bir işbirliği beklemek de hakkımız.
Hissi tepki vermiyoruz
Meseleyi 'eksen kayması' olarak değerlendirenler de var. Bu doğru mu sizce?
Söylediğimiz şeyler objektif kriterlerdir. İdeolojik bir boyutu yok. Hissi bir tepki veriyor değiliz. Herhangi bir politikaya cevaben yapıyor değiliz. Üçü de objektif şart. Eksen kayması ile ne alakası olabilir? Fiyat dediğiniz şeyin ekseni olur mu? Ucuzu vardır, pahalısı vardır. Ortak üretimin ekseni olur mu? Ya vardır ya yoktur. Süre de objektif, ölçülebilir bir şeydir. Elle tutulur kriterlerdir.
O durumda ortaya koydukları tepkinin boyutları gereksiz ve büyük denilebilir mi?
Büyük ve ciddi bir tepki varsa Türkiye'nin talepleri karşılanır. Bu kadar önemliyse o zaman mesele kalmaz.
Asker sayısı çok, füze savunma sistemi ise yok(Mehmet Barlas)
YanıtlaSilGelişmenin de demokrasinin de itici gücü bir noktaya kadar serbest ve haklı "Rekabet"tir... Ancak bir noktadan sonra yapıcı "İşbirliği" ve akılcı "Uzlaşma"lar devre dışı bırakılırsa, rekabet gelişmeyi engelleyebilir.
Türkiye olarak Soğuk Savaş döneminde bize sunulan uluslararası kurulu düzenin, özellikle silah alımlarında "Rekabet"i devre dışı bıraktığının farkına vardık. Bunun en çarpıcı sonucu da savunma sistemimizin Çin yapımı füze sistemleri ile donatılmasına dayanabilecek uluslararası ihalenin sonucu olmadı mı?
Madem NATO'nun üyesiydik, o zaman çeşitli ülkelerden gelen rakip firmaların sundukları imkânlar ve fiyatlar ne olursa olsun, füze sistemleri seçilirken bunların özellikle Amerikan yapımı olmaları adeta öncelikli ve tartışmasız bir koşuldu.
Sonuçta Çin ihaleyi kazandı ve ertesinde Türkiye ile ABD arasında ciddi bir gerginlik doğdu.
Çin neden kazandı?
Bu ihale dolayısıyla her alandaki rekabetin önemini ve değerini herkesin anlamış olması gerekiyor. Çünkü Çin bu ihalede hem daha ucuz fiyat vererek, hem de bu sistemin yapımında Türkiye'de de işgücüne katkıda bulunulacağının güvencesini vererek birinci gelmiştir.
Eğer gerçekten Türkiye ile Amerika stratejik müttefikler ise bu noktada NATO'nun entegre savunma sistemini gözeten yapıcı "İşbirliği"nin ve akılcı "Uzlaşma"ların devreye girmesi gerekiyor.
Geçen hafta görüşlerini dinlemek imkânına kavuştuğum üst düzey ABD'li yetkililer, füze sistemi ihalesine katılan Amerikalıların özellikle "Türkiye'de işgücüne katkıda bulunmak" öğesini görmezden geldiklerini vurgulamaktaydılar. Bunun yanında Çinlilerin sundukları mali kolaylıklardan ve vaatlerden bazılarının da, gerçek olmadığını iddia etmekteydiler.
Bütün bunları dinlerken 1952'den beri NATO üyesi olan ve ABD'nin stratejik ittifak ortağı kabul edilen Türkiye'nin savunmasının, askeri ve teknolojik açıdan hâlâ neden "2'nci sınıf" konumda tutulduğunu düşündüm.
Patriotlar neden bizde yok?
Bunun en somut kanıtı, ne zaman güney komşularımızda bir kriz olsa, Patriot füzelerinin ya Hollanda'dan ya da Almanya'dan bunları kullanabilecek yetişmiş personelle Türkiye'ye getirilmeleri değil mi? Bunu Körfez Savaşı'nda da, Suriye'deki mevcut iç savaşta da görmedik mi?
Füze sistemleri İsrail'de de, Suriye'de de var, ama NATO üyesi Türkiye'de yok. Çünkü bunlar pahalı sistemler...
Demek ki NATO üyesi olmanız falan durumu değiştirmiyor. Size ne veriliyorsa, mali imkânlarınız ölçüsünde onu alabiliyorsunuz.
Savunma sisteminizi de, ucuz ve amatör insan gücüne dayalı zorunlu askerlik üzerine kurulu modelde sürdürüp gidiyorsunuz. Bütçenizde Savunma'ya ayrılmış ödenekler teknolojik modernleşmeye değil, ancak maaşlara, iaşe ve barınmaya yetebiliyor.
Savunma reformu şart
Dilerim Çin füzeleri dolayısıyla Türkiye ile ABD arasındaki gerginlik, ciddi bir krize dönüşmez. Bu gerginlik, bizim ucuz silahlarla ucuz işgücüne dayalı savunma modelini artık değiştirmemiz gereğini ve profesyonel orduya geçişi falan bir kez daha hatırlatır.
Bir yanda yüzbinlerce gencin "Asker kaçağı" konumunda bulunmaları, diğer yanda da sınır savunmamızın Alman Patriotlarının profesyonel askerlerine teslim edilmeleri, çağdaş akla sığıyor mu? Asker sayısı çok olan ama füze savunma sistemi olmayan bir savunma modeli ne kadar sürdürülebilir ki?