Başbakanımız Recep Tayyip Erdoğan, son derece haklı olarak Atina’da bugün ibadete açık bir tane bile cami bulunmadığını söyledi. Bugün İstanbul’da 100 civarında kilise ibadete açıkken, Atina’da ibadete açık bir caminin bile olmamasını devamlı olarak Türkiye’yi tenkit eden entellerimiz acaba nasıl izah ederler?
Yunanistan’ın fethi
Osmanlılar, Rumeli’ye geçtiklerinde Balkanlar’ın büyük bir kesimi Sırp hakimiyetindeydi. Ancak bu krallığın kurucusu Duşan’ın ölümünden sonra Sırp devleti parçalandı ve ortaya birçok prenslik ve despotluk çıktı. Bizans da Mora’yı tekrar ele geçirdi. Bugünkü Yunanistan’ın diğer yerleri ise Venedikliler’in, Sırplar’ın, Bulgarlar’ın, Makedonlar’ın ve Arnavutlar’ın elindeydi. Bu bölgede Rumlar ile birlikte Makedonlar, Arnavutlar, Bulgarlar ve Sırplar bulunuyordu.
1350’li yıllarda Rumeli’ye geçerek yerleşmeye başlayan Osmanlılar kısa süre içerisinde Dedeağaç, Dimetoka ve çevresini ele geçirip, daha sonra Evrenos Gazi idaresinde ilerleyerek Gümülcine’yi fethettiler. 1371’de Çirmen Muharebesi’ni kazanan Osmanlı kuvvetleri İskeçe, Kavala, Drama ve Serez’i ele geçirdi. İkinci Murad zamanında Selanik, Yanya, Manastır ve Teselya gibi yerler Osmanlı topraklarına katıldı.
Osmanlılar’ı davet etti
Atina ve çevresi 1387’de Floransalı Gördüs Beyi Nerio Acciajuoli tarafından ele geçirilmişti. Şehrin gelirleri, daha önce Ortodoks katedrali iken Latin hâkimiyeti sırasında Katolik katedrali haline getirilen Parthenon Tapınağı’na tahsis edildi. Bu durum Ortodoks Rumlar’ın tepkisine sebep oldu. Rum Başpiskoposu Makarios, Osmanlılar’ı şehri fethetmeleri için davet etti ancak bu sırada şehir Venedik’in işgaline uğradı.
Atina 1402’de Nerio’nun oğlu Antonio’nun eline geçti. Antonio, Mora’ya Arnavutlar’ı yerleştirdi. Osmanlılar’ın Mora’yı ele geçirdikten sonra yaptıkları vergi sayımında Mora’da yaşayanların yarısının Arnavut olduğu açıkça görülür.
Antonio ve yerine geçen oğlu İkinci Nerio, Osmanlı’ya tabi olarak hakimiyetlerini sürdürdüler. İkinci Nerio’nun ölümünden sonra şehirde Venedik nüfuzu artınca halk duruma tepki gösterdi. Bu durumdan faydalanan Fatih Sultan Mehmed’in gönderdiği Tırhala Sancakbeyi Turahan Bey, 1456’da Atina’yı fethetti.
Ortodoksluk yaşadı
Balkanlar’da, Osmanlılar’la siyasi rekabete giren iki Hıristiyan devlet, Macarlar ve Venedik aynı zamanda Katolikliği de yayıldıkları yerlere götürüyorlardı. Bölgenin Osmanlılar’ın eline geçmesi Balkanlar’daki diğer yerlerde olduğu gibi Yunanistan’da da Ortodoksluğun yaşamasını sağladı.
Osmanlı fethinden sonra bugünkü Yunanistan’ın bulunduğu sahalarda kargaşa sona erdi ve buralara mutlak bir devlet hakimiyeti ile birlikte barış ve huzur geldi. Böylece bu bölgelerde ticaret ve şehir hayatı gelişti. Bölgede yaşayan Arnavut, Rum, Bulgar ve Makedonlar refah içerisinde, tek bir devletin çatısı altında huzurlu bir yaşantıya kavuştular.
Atina Osmanlı döneminde Edirne ve Selanik’ten sonra Balkanlar’ın üçüncü büyük şehri haline geldi. 16. yüzyılda şehir ekonomisinin gelişmesiyle birlikte, yeni manastır ve kiliseler inşa edildi. Evliya Çelebi 17. yüzyılda Atina’da 300 kilise olduğunu söyler. 1675’te burada bulunan İngiliz Konsolosu Jean Giraud ise Atina’da 350 kilisenin bulunduğunu yazmaktadır.
Atina’nın kaybı
İkinci Viyana bozgunundan sonra yapılan Karlofça Antlaşması (1699) ile Atina’nın da içinde bulunduğu yerler Venedikliler’e bırakılmıştı. Ancak Osmanlılar, 1715’te bölgeyi tekrar fethetti. 1821’de Rum isyanı çıkana kadar bu bölgeler Osmanlı toprağıydı.
İsyandan sonra İngiltere, Fransa ve Rusya’nın desteğiyle Yunanistan 1830’da bağımsız oldu. Osmanlı toprakları üzerinde ilk bağımsız Hıristiyan devleti kurulmuştu. Aslında, bu daha sonra Balkanlar’da ve imparatorluğun diğer bölgelerinde meydana gelecek parçalanmanın başlangıcıydı.
Rum isyanı sırasında asilerin eline geçen Atina, Osmanlı kuvvetlerince kurtarılmıştı. Ancak yapılan antlaşmayla Yunanistan’a terk edilmişti. Türk askerleri tasfiye sürecinin bitiminde 1833’te Atina’dan çekildiler. Atina, yeni kurulan Yunan devletinin başkenti oldu.
Yunanistan’daki Türkler
*Yunanistan’ın kurulduğu ve daha sonra genişlediği topraklarda büyük sayıda Türk nüfus vardı. Gümülcine, Serez ve Dimetoka gibi bölgelerde Türkler, buralarda yaşayan Hıristiyanlar’dan üç-dört misli daha kalabalıktı. 19. yüzyıl sonlarına ait kayıtlardan ise Selanik, Manastır ve Yanya gibi bölgelerde Türkler’in, buralardaki diğer milletlerden daha fazla nüfusa sahip olduğu anlaşılmaktadır.
İlk önce 1830’da bağımsız Yunanistan kurulunca, Mora ve Attike Yarımadası ile Eğriboz Adası’nda bulunan Türkler’den sağ kalanlar Osmanlı topraklarına göç ettiler. İkinci büyük göç dalgası Balkan savaşlarından sonra gerçekleşti. Rum katliamından kurtulan yüz binlerce Selanikli, Manastırlı, Yanyalı Türk, Anadolu’nun ve Trakya’nın çeşitli yerlerine yerleştirildi.
Yunanistan’da Batı Trakya’nın dışındaki bölgelerde kalan son Türkler ise Lozan Antlaşması’na göre yapılan nüfus mübadelesiyle Türkiye Cumhuriyeti’ne geldiler. 19. yüzyılın başlarında Yunanistan’ın en büyük nüfus grubunu oluşturan Türkler’den, bugün sadece Batı Trakya’da bulunan yaklaşık 100 bin kişi kalmıştır.
Atina’daki camiler
*Evliya Çele, 17. yüzyılın ikinci yarısında Atina’da, 4 cami, 7 mescit, 1 medrese, 3 mektep, 2 tekke, 3 hamam, 2 de han bulunduğunu söyler. Osmanlı döneminde Atina’da Kale Cami (Parthenon), Hacı Ali Cami, Yunus Mescidi, Yusuf Voyvoda Mescidi, Memi Çelebi Mescidi, Hasan Bey Cami, Direk Cami, Küçük Cami, Yeni Cami, Fethiye Cami, Kubbeli Cami, Eski Cami, Kephisias Cami, Softa Cami ve Mustafa Ağa camileri mevcuttu.
Yunanistan kurulduktan sonra Atina’daki Osmanlı eserleri birer birer ortadan kaldırıldı. Günümüzde Osmanlı camilerinden ibadet amaçlı olarak kullanılmayan Fethiye Cami ile Hacı Mustafa Cami günümüze kadar gelmiştir. Osmanlı döneminde Atina ve şehirdeki Türk eserleri hakkında Michael Kiel’in araştırmalarından teferruatlı bilgi öğrenilebilir.
Fatih Sultan Mehmed Atina’da
Fatih Sultan Mehmed, 1458’de Atina’yı ziyaret etmişti. Sultan, Atina’yı ziyareti sırasında Akropol’ü gezerek “Medinetü’l-hükemâ” (hikmet sahiplerinin şehri/filozofların şehri) şeklinde Atinalılar’a iltifatta bulunmuş ve şehir halkına imtiyazlar vermişti. Bu, İslâm düşüncesinde Aristo ve Platon’a (Eflatun) duyulan saygıdan kaynaklanmaktaydı.
Atina’nın tarihini yazan Türk kadısı
Atina’nın tarihini 17. yüzyılın sonlarında bu şehirde kadılık yapan İstefeli Kadı Mahmud Efendi kaleme almıştır. Mahmud Efendi’nin “Târih-i Medinetü’l-hükemâ” isimli eseri şehrin ayrıntılı bir tarihidir.
Yunanistan’ın fethi
Osmanlılar, Rumeli’ye geçtiklerinde Balkanlar’ın büyük bir kesimi Sırp hakimiyetindeydi. Ancak bu krallığın kurucusu Duşan’ın ölümünden sonra Sırp devleti parçalandı ve ortaya birçok prenslik ve despotluk çıktı. Bizans da Mora’yı tekrar ele geçirdi. Bugünkü Yunanistan’ın diğer yerleri ise Venedikliler’in, Sırplar’ın, Bulgarlar’ın, Makedonlar’ın ve Arnavutlar’ın elindeydi. Bu bölgede Rumlar ile birlikte Makedonlar, Arnavutlar, Bulgarlar ve Sırplar bulunuyordu.
1350’li yıllarda Rumeli’ye geçerek yerleşmeye başlayan Osmanlılar kısa süre içerisinde Dedeağaç, Dimetoka ve çevresini ele geçirip, daha sonra Evrenos Gazi idaresinde ilerleyerek Gümülcine’yi fethettiler. 1371’de Çirmen Muharebesi’ni kazanan Osmanlı kuvvetleri İskeçe, Kavala, Drama ve Serez’i ele geçirdi. İkinci Murad zamanında Selanik, Yanya, Manastır ve Teselya gibi yerler Osmanlı topraklarına katıldı.
Osmanlılar’ı davet etti
Atina ve çevresi 1387’de Floransalı Gördüs Beyi Nerio Acciajuoli tarafından ele geçirilmişti. Şehrin gelirleri, daha önce Ortodoks katedrali iken Latin hâkimiyeti sırasında Katolik katedrali haline getirilen Parthenon Tapınağı’na tahsis edildi. Bu durum Ortodoks Rumlar’ın tepkisine sebep oldu. Rum Başpiskoposu Makarios, Osmanlılar’ı şehri fethetmeleri için davet etti ancak bu sırada şehir Venedik’in işgaline uğradı.
Atina 1402’de Nerio’nun oğlu Antonio’nun eline geçti. Antonio, Mora’ya Arnavutlar’ı yerleştirdi. Osmanlılar’ın Mora’yı ele geçirdikten sonra yaptıkları vergi sayımında Mora’da yaşayanların yarısının Arnavut olduğu açıkça görülür.
Antonio ve yerine geçen oğlu İkinci Nerio, Osmanlı’ya tabi olarak hakimiyetlerini sürdürdüler. İkinci Nerio’nun ölümünden sonra şehirde Venedik nüfuzu artınca halk duruma tepki gösterdi. Bu durumdan faydalanan Fatih Sultan Mehmed’in gönderdiği Tırhala Sancakbeyi Turahan Bey, 1456’da Atina’yı fethetti.
Ortodoksluk yaşadı
Balkanlar’da, Osmanlılar’la siyasi rekabete giren iki Hıristiyan devlet, Macarlar ve Venedik aynı zamanda Katolikliği de yayıldıkları yerlere götürüyorlardı. Bölgenin Osmanlılar’ın eline geçmesi Balkanlar’daki diğer yerlerde olduğu gibi Yunanistan’da da Ortodoksluğun yaşamasını sağladı.
Osmanlı fethinden sonra bugünkü Yunanistan’ın bulunduğu sahalarda kargaşa sona erdi ve buralara mutlak bir devlet hakimiyeti ile birlikte barış ve huzur geldi. Böylece bu bölgelerde ticaret ve şehir hayatı gelişti. Bölgede yaşayan Arnavut, Rum, Bulgar ve Makedonlar refah içerisinde, tek bir devletin çatısı altında huzurlu bir yaşantıya kavuştular.
Atina Osmanlı döneminde Edirne ve Selanik’ten sonra Balkanlar’ın üçüncü büyük şehri haline geldi. 16. yüzyılda şehir ekonomisinin gelişmesiyle birlikte, yeni manastır ve kiliseler inşa edildi. Evliya Çelebi 17. yüzyılda Atina’da 300 kilise olduğunu söyler. 1675’te burada bulunan İngiliz Konsolosu Jean Giraud ise Atina’da 350 kilisenin bulunduğunu yazmaktadır.
Atina’nın kaybı
İkinci Viyana bozgunundan sonra yapılan Karlofça Antlaşması (1699) ile Atina’nın da içinde bulunduğu yerler Venedikliler’e bırakılmıştı. Ancak Osmanlılar, 1715’te bölgeyi tekrar fethetti. 1821’de Rum isyanı çıkana kadar bu bölgeler Osmanlı toprağıydı.
İsyandan sonra İngiltere, Fransa ve Rusya’nın desteğiyle Yunanistan 1830’da bağımsız oldu. Osmanlı toprakları üzerinde ilk bağımsız Hıristiyan devleti kurulmuştu. Aslında, bu daha sonra Balkanlar’da ve imparatorluğun diğer bölgelerinde meydana gelecek parçalanmanın başlangıcıydı.
Rum isyanı sırasında asilerin eline geçen Atina, Osmanlı kuvvetlerince kurtarılmıştı. Ancak yapılan antlaşmayla Yunanistan’a terk edilmişti. Türk askerleri tasfiye sürecinin bitiminde 1833’te Atina’dan çekildiler. Atina, yeni kurulan Yunan devletinin başkenti oldu.
Yunanistan’daki Türkler
*Yunanistan’ın kurulduğu ve daha sonra genişlediği topraklarda büyük sayıda Türk nüfus vardı. Gümülcine, Serez ve Dimetoka gibi bölgelerde Türkler, buralarda yaşayan Hıristiyanlar’dan üç-dört misli daha kalabalıktı. 19. yüzyıl sonlarına ait kayıtlardan ise Selanik, Manastır ve Yanya gibi bölgelerde Türkler’in, buralardaki diğer milletlerden daha fazla nüfusa sahip olduğu anlaşılmaktadır.
İlk önce 1830’da bağımsız Yunanistan kurulunca, Mora ve Attike Yarımadası ile Eğriboz Adası’nda bulunan Türkler’den sağ kalanlar Osmanlı topraklarına göç ettiler. İkinci büyük göç dalgası Balkan savaşlarından sonra gerçekleşti. Rum katliamından kurtulan yüz binlerce Selanikli, Manastırlı, Yanyalı Türk, Anadolu’nun ve Trakya’nın çeşitli yerlerine yerleştirildi.
Yunanistan’da Batı Trakya’nın dışındaki bölgelerde kalan son Türkler ise Lozan Antlaşması’na göre yapılan nüfus mübadelesiyle Türkiye Cumhuriyeti’ne geldiler. 19. yüzyılın başlarında Yunanistan’ın en büyük nüfus grubunu oluşturan Türkler’den, bugün sadece Batı Trakya’da bulunan yaklaşık 100 bin kişi kalmıştır.
Atina’daki camiler
*Evliya Çele, 17. yüzyılın ikinci yarısında Atina’da, 4 cami, 7 mescit, 1 medrese, 3 mektep, 2 tekke, 3 hamam, 2 de han bulunduğunu söyler. Osmanlı döneminde Atina’da Kale Cami (Parthenon), Hacı Ali Cami, Yunus Mescidi, Yusuf Voyvoda Mescidi, Memi Çelebi Mescidi, Hasan Bey Cami, Direk Cami, Küçük Cami, Yeni Cami, Fethiye Cami, Kubbeli Cami, Eski Cami, Kephisias Cami, Softa Cami ve Mustafa Ağa camileri mevcuttu.
Yunanistan kurulduktan sonra Atina’daki Osmanlı eserleri birer birer ortadan kaldırıldı. Günümüzde Osmanlı camilerinden ibadet amaçlı olarak kullanılmayan Fethiye Cami ile Hacı Mustafa Cami günümüze kadar gelmiştir. Osmanlı döneminde Atina ve şehirdeki Türk eserleri hakkında Michael Kiel’in araştırmalarından teferruatlı bilgi öğrenilebilir.
Fatih Sultan Mehmed Atina’da
Fatih Sultan Mehmed, 1458’de Atina’yı ziyaret etmişti. Sultan, Atina’yı ziyareti sırasında Akropol’ü gezerek “Medinetü’l-hükemâ” (hikmet sahiplerinin şehri/filozofların şehri) şeklinde Atinalılar’a iltifatta bulunmuş ve şehir halkına imtiyazlar vermişti. Bu, İslâm düşüncesinde Aristo ve Platon’a (Eflatun) duyulan saygıdan kaynaklanmaktaydı.
Atina’nın tarihini yazan Türk kadısı
Atina’nın tarihini 17. yüzyılın sonlarında bu şehirde kadılık yapan İstefeli Kadı Mahmud Efendi kaleme almıştır. Mahmud Efendi’nin “Târih-i Medinetü’l-hükemâ” isimli eseri şehrin ayrıntılı bir tarihidir.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder