Bir…
Cumhuriyet yazarı Aydın Engin yıllar yıllar yıllar sonra nihayet ‘benim arkadaşım Hrant’ı öldüren cemaatmiymiş…’ miş miş, diye hala dalga geçip hala gargara yapıyor. Ve Nasıl bir kini varsa Bedri Baykam ismini dahi zan ve şüphe altında bırakan sümük gibi yazılar yazıyor!
‘Benim arkadaşım’ mış mış… Arkadaşınızın ölümüne yedi yıl niçin sustunuz be pis adam!
Hrant’ın vurulmasından hemen sonra bizler Hrant’ı öldürenler cemaattir diye yüzlerce ayrı programda bas bas bağırırken sizler hangi cemaat kanallarında gerdan kıvırıyordunuz rezil adam!
‘Benim arkadaşım’ mış mış… Hrant’ın katili cemaattir diye bağırdığımız TV’ler polis baskınıyla kapanırken, Hrant’ın katilleri yargıda diye bas bas bağırdığımız TV’lerin stüdyolarına kadar gaz bombası atılırken sizler hangi cemaatte kanallarında arzı endam ediyordunuz yılışık adam!
‘Benim arkadaşım’ mış mış… Hrant’ın arkadaşıysanız Hrant’ın katillerinin TV’lerinde Abant toplantılarında ne işiniz vardı utanmaz adam!
‘Benim arkadaşım’ mış mış… Hrant’ın arkadaşıysan Hrant’ın katillerinin yetmez ama yetmez oyununda niçin özgürlük kahramanı gibi ekranlarda hukuku yargıyı Fetö katiline teslim eden utanç dolu konuşmalar yaptınız terbiyesiz ciğersiz adam!
Sadece Nihat Genç, ikiyüzün üstünde TV programında Hrant’ın katili cemaattir diye bağırırken beşyüzün üstünde yazıda söylerken, sekiz uzun yıl siz hangi katillerle hangi TV programlarında nutuklar çekiyordunuz?
Bir programda otuziki dişim birden çürüyüp düştü bir gecede sadece çorba içmeye yarayan plastik damak takıp yine Hrant’ın katili cemaattir diye bağırdım... Üç TV’den kovuldum yine Hrant’ın katili cemaattir diye bağırdım, bütün arkadaşlarım içeri atıldı yine bağırdım, ortada kimse kalmadı, ortada yazacak konuşacak yer kalmadı yine bağırdım, pis adam, yedi uzun yıl o alaylı konuşmalarınızla hangi ekranlarda hangi karartmaları yapıyor hangi sulandırma şaşırtmacılık tezgahlarıyla oynuyordunuz?
Sekiz yıl sizi susturan kimlerdi, sekiz yıl size yönlendirme yaptırıp hedef şaşırtan konuşmalar yaptıran kimlerdi?
‘Hrant arkadaşım…’ mış mış… Sekiz yıl susan sekiz yıl cemaat gazete ve TV’lerinde arzı endam eden Hrant’ın arkadaşlarıymış mış mış!
Dehasınız deha, kahramansınız kahraman, en yakın arkadaşınızın cesedini dahi sattınız, harikasınız harika!
Soralım Hrant’ın cesedini kime sattınız, Fetö denen amerikan uşağı katillere!
EY HRANT, NE YALNIZ BİR ADAMMIŞSIN
Soralım niçin sattınız?
Türk ordusu ve emniyeti ve hukukunu cemaatin nüfuzuna egemenliğine geçirmek için!
Soralım, başardınız mı, başardınız!
Hala bu kadar pişkinlik çöküş ve kepazelik içinde hala bir alametli konuşmalar, hala aşırı ölçüsüz bir kin, hala ne bok yediklerini kabul edemeyiş, hala
kendini bir şey sanmalı afralı tafralı imalar, ulan ne bitmez belaymışsınız!
Fetö katillerinin karanlık yataklarını unutturmaya çalışan Lama’nın tükürüp surat yaptığı haşlanmış soğan kafalı bu Hrant’ın arkadaşıymış mış mış’lara, bu çok şişmiş bulgurdan dangalaklara bakıp Hrant’ın arkasından bir daha ağlayası geliyor insanın, ey Hrant, ne yalnız bir adammışsın?
Bu kadar sinsi, bu kadar kaçık kafalı, bu kadar iğrenç, bu kadar yırtık, bu kadar edepsiz, bu kadar leş suratlı insanları, cemaatin, şirin ördekler gibi ekranlarına dizip Abant toplantılarında konuşturması hiç de şaşılacak bir şey değil…
Ve hala ajan haydutlar Fetö katillerinin ağzıyla konuşabilme cesareti gösterebilecek kadar bir fütursuzluk içindeler!
Türkiye yıkıldı hala hukuka emniyete orduya çökmüş korsan katil köpeklerin diliyle konuşabilecek kadar sapıtmış yollarından zırnık geri adım atmayacak kadar, dünya dışı gerçek dışı yaratıklar!
Hrant’ın en yakın bu arkadaşıymış mış mış’ların sekiz yıl gözlerini dillerini bağlamayı mucizevi şekilde başaran ey Fetö, kerametin karşısında pes ediyor şapkamı çıkartıyorum.
Ey Fetö, bu kerametinle bu ülkeye öyle büyük bir hizmette bulundun ki, kırk yıldır kendini bir bok sanıp konuşan onlarca yazarın aydının kepazeliklerini acınası zavallılıklarını tarihin ve milletin önüne koyup tıynetlerini ibreti alem teşhir ettin!
Buyurun Aydın Engin, yukarıdaki satırlarda nacizane hıyar desenli portreniz pek kısacık oldu, mahkeme celbinizi bekliyorum, daha uzununu cemaat TV’lerinde yaptığınız manipülatif konuşma videoalarınızla daha hukuki ve ayrıntılı üzerinde çalışırız, hala su üstüne çıkmaya çalışan Cumhuriyet Gazetesi’nin muhteşem zeytinyağı! Bir daha bakın bu surata, Fetonun kusmuğundaki dolma parçası!
İki…
Bir iki saniye dur, sinirlerim geçsin...
15 Temmuz gecesinden beri hangi kafenin, kahvenin, esnafın önünden geçsem ‘Nihat ağbi şuna bir baksana, böyle bir şey var mı ağbi?’ diye cep telefonuna kaydedilmiş emniyet önünde tanklarla çatışan halkın polisin görüntüleri... Emniyetin önündeki çatışma videosu herhalde 15 Temmuz’dan sonra en çok izlenen video. Kaydetmeyeni görmedim. Her izlendiğinde mermiler karşısında dimdik duran polisleri halkı görünce önce kafayı yiyor sonra ağlıyorsunuz. Böyle bir şey dünya tarihinde var mı diye gün boyu etkisinden kurtulamıyorsunuz…
İşte o video kaydında en önde duran kel kafalı adam, emniyet müdürü arkadaşımız Fatih Eryılmaz.
Dün Fatih’i hastane odasında ziyaret ettim, yanında çatışmadaki polis arkadaşları da vardı, hikayeyi, tane tane anlattılar.
‘Yanındakiler vuruldu düştü sen hala elin havada en önde mermilere doğru yürüyorsun’ dedim Fatih’e.
‘Ağbi, sağ yanımdakinin vurulduğunu görünce ona doğru hamle yaptım, doktor arkadaşlar Allah’tan o hamleyi yapmışsın dedi yoksa mermi tam göğsüme gelecekti.
Mermi karnından giriyor, böbrek bağırsak bütün organlara zarar vermeden arkadan yirmi cm.lik yara açarak çıkıyor, doktorlar, merminin iç organlara değmeden arkadan çıkması, tam bir mucize, diyor.
Üstelik atılan mermi yivli mermiymiş, yakından atıldığı için mermi havayı vida gibi dönüp oyarak gidişine henüz başlamamış, oysa, mermi elli yüz metre bir mesafe almış olsaydı karına girdiği yerde de arkadan çıktığı yerdeki mağara ağzı gibi büyük bir oyuğu önden de açardı.
‘SONRA, TANKIN İÇİNDE 1402 SAYILI SIKIYÖNETİM EMRİ DİYE BİR KAĞIT GEÇTİ ELİME…’
En öndeki kalabalık sivil polisler, ‘Niye mermiye cevap vermediniz?’ diyorum. Polis memurları, ‘Ağbi bizim askere silah çekme gibi bir şey aklımızdan bugüne kadar geçmedi, böyle bir şey bilmeyiz, böyle bir refleksimiz yok, hiçbirimiz ilk beş dakika silaha davranmadık, mermileri yiyip arkadaşlarımız ölüp yaralanıp yere yıkıldıktan sonra durumu çakızladık ve silaha davrandık’...
‘Büyük silahlarınız yok muydu’ diyorum, ‘Ağbi Emniyet’in yemekhanesine doğru atılan bomba su borularını patlattı, bodrumdaki bütün ağır silahlar su altında kaldı’...
‘Bu tanklara bizim mermiler sinek vızıltısı gibi, yine de otuz kırk arkadaş köprü üstünde bizim mermiler leblebi gibi kalsa da olsun mevzi alıp seri atış yapalım, dedik, umutsuzca ateş ediyoruz, hatta içimizden biri sonra cemaatçi olduğu anlaşıldı yapmayın etmeyin diye bizi engellemeye çalışıyor’…
‘Sonra, ordan bir adam bağırdı, şu trafik levhalarını kopartıp tankın paletleri arasına sokun, dedi, birkaç tankın paletine trafik levhasını soktuk. Sonra biri bağırdı, tankın içinden ateş edilen tüfeklik delikleri var, işte oraya biber gazını bastık, bütün tüfek deliklerinden tankın içine aralıksız gaz bastık, hepimiz bir tankın tüfeklik deliği başında aralıksız gaz basıyoruz’…
Hainlerden istihbarat subayı Kurmay Albay Ejder Yıldırım'ın öldürülmesi morallerini darma dağınık etti, ve komutanların öldüğünü görünce teslim olmaya başladılar.
‘İçinden çıkanların hepsi üniformasızdı, kim er kim subay belli değil, bunları kelepçeleyip dizdik, erleri bırakacağız, ancak hangisi er hangisi subay belli değil, er’in biri bağırdı, şunlar şunlar bizim komutanımızdı, diye’…
‘Sonra, tankın içinde 1402 sayılı sıkıyönetim emri diye bir kağıt geçti elime, amirime verdim, keşke cep telefonumla fotoğrafını çekseydim, o kağıdı verdiğim amirim de sabah cemaatçi diye yakalandı, o kağıt kayboldu’…
Diğer bir polis emniyetin önüne atılan bombanın basınç şiddetini anlattı, ‘Tam o sırada dışarıda ne oluyor diye bir elim pimapen pencerenin kolunda… Patlama beni odadan geriye doğru havadan fırlattı, koridorda havada uçurdu başka bir odaya soktu, elimde pimapen pencere hala duruyor, yani odalar koridor içinde yirmi metre kadar uçmuşum, o anda sanki yıllar geçmiş bir hastane odasındayım sandım…’
Ve şok bilgi, şaşıracaksınız, daha önce emniyetten atılmış ya da Anadolu’ya sürülmüş birçok Fetöcü emniyetçi çatışma sırasında izin de almadan Anadolu’nun şehirlerinden kalkıp emniyete yüz metre mesafeye kadar gelmişler, çatışma şimdi hemen biter ve hemen emniyetteki dairelere girer göreve başlarız umuduyla. Yani emniyetin önüne sadece ‘teslim olun’ deyip mermi bomba yağdıran tanklar helikopterler gelmemiş, sıkıyönetim görevlerini teslim almak için Fetöcüler hazır kıta emniyete elli yüz metre mesafede topluca bekliyorlar…
Hepsi yirmi dakika sürdü sürmedi…
Ey okuyucu, yukardaki satırları bir daha okuyun, bir savaş filmi değil!
Halk ve polisin askerle savaşı!
15 Temmuz gecesi bu ülkede yaşandı!
Tabii ki çok yakın arkadaşı olarak ağır yarasını görünce içim çok yandı, ancak, iftihar ederek, bu gazi polis benim arkadaşım dedim.
Yedi yıl aralıksız bu sütunda cemaate karşı savaş verirken, sürülmesine, iftiralara uğramasına rağmen, yanıma gelen, telefonunu bir an eksik etmeyen, bindiğim minibüse taksiye kadar bir an yanımdan ayrılmayan, beni yalnız bırakmayan arkadaşım…
Bütün bu süreçte yalnız kalışımızı konuştuğumuz, artık yapacak bir şey kalmadı dediğimiz umutsuz günleri ve cemaatin, emniyet ve orduyu ele geçirdiği o lanet günlerde, bize ölmekten başka bir şey kalmadı, diye birbirimize dert yandığımız zamanlar geldi aklımıza…
‘Ne günler yaşadık Fatih! O uzun yedi yıl, etrafımızda kimse kalmadı Fatih!’
Şimdi senin sırtında onurla taşıdığın yirmi santimlik yara deliği kaldı.
Bana da onurla taşıdığım, bu Nihat Genç kör olmuş artık onu okumayın diyen, senin o sırtındaki yarandan daha büyük, solcu arkadaşların hançer izleri kaldı!
Nihat Genç
Odatv.com
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder