Cumhuriyet’ten Ezgi Atabilen’e sorularını yanıtlayan Ali Nesin'in açıklamaları şöyle:
- Aziz Nesin’in 100. yaşı niçin kutlanmalı?
Aziz Nesin çok kendine özgü bir şahsiyetti. Hoşumuza gitmeyen şeyler söyledi. Zamanında kimini kabul ettirdi, kimini ettiremedi; kimisi kabul etti, kimisi etmedi. Ama her zaman ifade özgürlüğünü kullandı. İnsanlar kendi düşüncesinde olan insanların düşüncelerine sahip çıkıyorlar. Ama başka düşüncedeki insanların fikirlerine sahip çıkıyorlar mı, o tartışılır. Türkiye’de mahalle baskısı var, insanlar düşüncelerini söyleyemiyorlar. Başörtüsüne özgürlük için imza attığımda başıma gelmeyen kalmadı. Ulusalcı, solcu, Kemalist kesimden korkunç tepki aldım. Nesin Vakfı’ndan bağışlarını kestiler.
“Toplum ruhumu da istiyor”
- Bağışların kesilmesi tehdidi fikirlerinizi söylerken endişe yaratıyor mu?
Ben vakıf için çok verdim ayıptır söylemesi. Bütün hayatımı değiştirdim. Amerika’dan geldim. Ailem parçalandı bu yüzden. Çoluk çocuğum da zarar gördü. Malım mülküm yok, neyim varsa vakfa verdim. Ama bir de benim ruhum var, değil mi? Toplum ruhuma da sahip olmak istiyor. Düşünce özgürlüğümü kısıtlıyorlar. Bu tehdit beni rahatsız ediyor. Bir yandan özgür olmak istiyorum, bir yandan başkalarını düşünüyorum. Vakıf sonuçta yaşamak zorunda.
“Dua edelim ‘kansız’ geldiler”
- Aziz Nesin, İBB Başkanı olduğu gün “Aziz Nesin’in adını İstanbul’dan kazıyacağım” diyen Erdoğan’ın Cumhurbaşkanlığını göremedi. O dönem kendisine “elinize bir güç geçtiğinde kullanacaksınız” demişti. Yaşasa sizce nasıl yorumlardı bugünü?
Aziz Nesin’in haklı çıkmaması lazımdı. Ama Kemalist kısım da onun haklı çıkması için elinden geleni yaptı. AKP’nin başa gelmesi durduk yerde değil ki. Bu kadar faili meçhul, halka hakaret, başörtülülere, dindarlara hakaret... Olacağı buydu. Erbakan’ın dediği var ya, “Kanlı mı olacak, kansız mı” diye. Yatıp kalkıp dua edelim kansız geldiler. Bu da bence Cumhuriyetçilerin, ulusalcıların, Atatürkçülerin büyük hatası oldu geçmişte. Hiç kendilerini sorgulamadılar. Hâlâ da eleştirildiklerinde dikenlerini çıkartıyorlar.
“Katliamların ardındaki güç”
- Diyarbakır, Suruç ve Ankara katliamları, HDP’ye saldırılar, Gül Kitabevi yangını, ülkedeki savaş ortamı, Diyarbakır’daki göç hali... Sivas Katliamı’ndan bugüne ne değişti?
Sivas’ın arkasında derin devlet vardı. Türkiye’de böyle büyük katliamlar, linçler arkada büyük güç olmadan yapılmaz. 6-7 Eylül’ün, Sivas’ın, Çorum ve Kahramanmaraş’ın arkasında da bir güç vardı. Gül Kitabevi’nin yakılmasıyla ilgili de bu böyle. Bu gücün ne kadar köklü olduğu sorusu önemli. Suruç’un arkasında derin devlet varsa, çok vahim. İnşallah yoktur. Türkiye’nin iyiliği için.
- Davutoğlu Suruç’taki canlı bombayı yakalayıp hukuka teslim ettiklerini söylemişti...
Ne yapsın adamcağız? Politikacı yalan söyler, aldatır. Türkiye bir vesayetten kurtuldu. Şimdi başka vesayete girdi. Son beş yıllık bir vesayet söz konusu. Önümüzdeki 5 yıl içerisinde kurtulabilirsek, fena sayılmaz.
“Türkiye’yi Kürtler kurtaracak”
- Sizce Türkiye’nin kurtuluşu nerede?
İnsanları özgür kılmak lazım. Mesela Can Dündar’la Erdem Gül’ü içeri alan o hukukçular hukuk dışı karar alabiliyorsa, vesayet altındalar demektir. Özgür değiller. Tek kurtuluşu var Türkiye’nin. Kürtlerin özgürlüğünün, insan haklarının iade edilmesi, Kürt dilinin özgür bırakılması, belli bir özerklik kazanmaları bütün Türkiye’nin yararına olacak. Daha önce Müslümanların özgürlüğü Türkiye’yi belli bir yere getirdi. Şimdi sıra Kürtlerde. Türkiye’yi kurtaracak olan Kürtler.
- Zamanaşımı kararı verilen Sivas davasıyla ilgili ailelerle aranızda dayanışma var mı?
Doğrusu, oradaki iki üç saçma sapan insanı cezalandırmak Sivas’ı sorgulamak değildir. Sivas’ı sorgulamak arkasındaki gücü sorgulamaktır.
“Babalık yapmadı demeye hakkım yok”
- Ondan bahsederken niçin “baba” değil de “Aziz Nesin” diyorsunuz?
Öyle demem gerekiyor... Çünkü Aziz Nesin o... Benim babamdan da öte... Babamın Aziz Nesin olduğunu belli bir yaştan sonra anladım. O başka bir adam.
- Kaç yaşında anladınız?
16 yaşında filan anladım. Belli bir süreden sonra çok daha tanınır oldu. Başka babaları, aralarındaki farkı gördüm ve bu adamın Türkiye’ye mal olmuş bir adam olduğunu anladım. Benim hakkım yoktur bana babalık yapmadı, demeye.
- Babalık yapmıyor muydu ki?
Çok iyi, olağanüstü bir babaydı. Tabii zamanı olduğu kadar iyi babaydı. İyi bir baba olmasından önce çok iyi bir Aziz Nesin’di. Başka bir insandı. O rakı sofralarındaki tartışmalar... Evimize akıllı, bilgili insanlar gelirdi. Ama babam başka türlü konuşurdu gerçekten. Çok anlaşılır, çok mantıklı konuşurdu. Orada öğrendim ben düşünmeyi zaten. Muhtemelen benim matematikçi olmamın nedeni de bu.
- 100. yaşı için babanıza bir armağan verecek olsanız, somut veya soyut, ne olurdu?
Beş dakika gelsin görsün ne yapmışım ne etmişim. Tek istediğim o...
“Hepimizin umudu Can ve Erdem”
“Can Dündar ve Erdem Gül’ün tutuklanmaları rezalet. Türkiye için bir leke. Korkunç bir şey. Bununla başa çıkamayacaklar, çıkamazlar. Bununla başa çıkmaları hepimizin felaketi demek. Dolayısıyla yakın zamanda çıkacaklarını düşünüyorum. Can’la Erdem’e mesajım: Siz içerideyken dışarıda olduğumuz için utanç duyuyorum. Rahat yatsınlar, hiç umursamasınlar. Hepimizin umudu onlar. Bilsinler. Bir zamanlar başkaları içerideydi, kandırıldık dedi Cumhurbaşkanı. Şimdi Can’la Erdem çıktığı zaman kim onu kandırmış olacak, merak ediyorum. Bir sefer de sorumluluğu üstlenmesi lazım. Bu yanlış ve yapılmayacak bir şeydi. Bu kıyamete doğru ilk adımdır. Mutlaka geri adım atılması lazım.”
“Ben de korkuyorum...”
“Bu toplumda biat etmek var, özgürlük yok. Hepimiz korkuyoruz. Söyledim size, ben de korkuyorum. Benim kadar özgür bir insan var mı? Batı’da büyümüşüm, belli değerler içinde yetişmişim, hiç kimseye ihtiyacım yok... Ne kadar medeni özgürlüğüm olması lazım, değil mi? Ama vakfın bağışları kesilir diye korkuyorum.”
Oya Eronat a yazdigi mektup:
"Sayın Oya Eronat,
Aziz Nesin'in konuşmasını okudugunuzu sanmıyorum. Tashih edilmemiş metinhttp://www.nesinvakfi.org/aziz_nesin_sivas_konusmasi.html sayfasındadır. Tahrik edici tek bir cümle yoktur.
Olsa bile, sorduğunuz soru, İnsan Hakları Komisyonu'nun bir üyesi tarafindan yöneltilecek bir soru değildir. Sizin o komisyondaki göreviniz insan hakları ihlallerinin faillerini bulmaktır. Siz Sivas faillerinin avukatı değilsiniz ki tahrik konusuyla ilgilenesiniz.
Ayrıca, babası yanarak ölmüş bir kızın duygularıyla oynayarak kendisinden siyasi emellerinize alet edeceğiniz bir cevap ummak, Meclis'in, dolayısıyla milletin size verdiği görevi kötüye kullanmak demektir. O komisyon üyeliği bu amaca hizmet için size verilmemiştir.
Sayın Oya Eronat,
Sivas olaylarının faillerinin Aziz Nesin'in konuşmasını dinlediklerini mi sanıyorsunuz? Gerçekten olayların tahrikten mi kaynaklandığına inanıyorsunuz? Konuşma halka açık değildi, kapalı bir salonda ve davetlilere verilmiştir. Sivas olayının failleri de tahmin edersiniz ki konuşmaya davet edilmemişlerdi.
Bildiğim kadarıyla Cumhuriyet tarihi boyunca ve hatta Osmanlı İmparatorluğu zamanında bile, topraklarımızda bir güç tarafından organize edilmemiş bir ayaklanma ya da linç girişimi olmamıştır. Sivas kıyımını fiilen gerçekleştirenler hiç kuşku yok ki şeriat isteyen cahil ve zavallı bir güruhtu. Onlara düsman olmayı kendime yakıştıramam. Onlardan hesap sormak da benim işim değil.
Ancak bu korkunç katliamı planlayanlardan ve tasarlayanlardan hesap sormak hepimizin görevidir, en başta da o komisyonda bulundugunuza göre sizin görevinizdir!
Bu mektubumun sonunda olaylardan iki gün önce, dolayısıyla Aziz Nesin'in konusmasından da önce Sivas'ta dağıtılan bir metin okuyacaksınız.
Bu metin belli ki neyi nasıl ifade edeceğini çok iyi bilen ve hesaplayan biri tarafindan dikkatle kaleme alınmıştır. Alalade bir metin değildir.
Bu metni kim kaleme almıştır? Görevinizi anımsattığım için beni bağışlayın. Zeynep kardeşime sordugunuz münasebetsiz sorunuz karşısında sessiz kalamadım."
Saygılarımla,
Ali Nesin
20 Aralık 1915'de, İstanbul Heybeliada'da doğan Aziz Nesin, 1925'de İstanbul Süleymaniye'de "Kanuni Sultan Süleyman İptidai Mektebi'nin 3. sınıfına girdi. Okulun adı daha sonra İstanbul 7. İlkokul olarak değiştirildi. 1935'de Kuleli Askeri Lisesi'ni bitirip Harp Okulu'na geçti. 1937'de Ankara'da Harp Okulunu bitirip asteğmen oldu.
Savaş yılları
2. Dünya Savaşı yıllarında iki yıl Trakya'da çadırlı ordugahta görev yapan Nesin, 1942'de Erzurum Müstahkem Mevkii İstihkam Taburu Bölük Komutanlığı'na atandı. Bir bomba kazasında yaralandı. Erzincan'da depremde yıkılmış olan ordu cephaneliğinin boşaltılmasıyla görevlendirildi. Nesin, 1944'de Ankara'da Harp Okulu'nda açılan ilk tank kursuna katıldı. 1944'te Zonguldak'ta uçaksavar top mevzileri yaptırmakla görevlendirildi.
Gazeteci ve yazar Nesin
Nesin, 1945'de askerlikten ayrıldıktan sonra Karagöz gazetesinde ve Yedigün dergisinde redaktörlük ve yazarlık yaptı, profesyonel olarak yazarlığa başladı. Ayı yıl Tan gazetesinde köşe yazarlığına başladı. 4 Aralık'ta tek parti iktidarı üniversite gençlerine Tan gazetesini yaktırdı. Aynı yıl, ilk bağımsız yapıtı olan "Parti Kurmak Parti Vurmak" adlı 16 sayfalık broşürü yayımlandı.
Marko Paşa ve ilk dava
1946 yılında, Sabahattin Ali ile birlikte Marko Paşa ve süreği olan gülmece gazetelerini çıkaran Nesin, 1947'de Bursa'ya sürgün edilerek gözaltında tutuldu. 1948'de ikinci kitabı olan "Azizname" adlı taşlama kitabını çıkardı. Bu kitap için İstanbul 2. Ağır Ceza Mahkemesi'nde dava açıldı. 4 ay tutuklu olarak süren dava sonunda aklandı.
1949'da İngiltere Prensesi Elizabeth, İran Şahı Rıza Pehlevi ve Mısır Kralı Faruk Ankara'daki elçilikleri aracılığıyla Türkiye Dışişleri Bakanlığı'na resmen başvurarak, bir yazısında kendilerini aşağıladığı savıyla aleyhine dava açtılar. 6 ay hapse mahkum edildi ve ceza infaz edildi.
5-6 Eylül'ün müsebbibi
1952'de İstanbul'da yeni kurulmaya başlanan Levent'te bir dükkan kiralayarak Oluş Kitabevi'ni açan Nesin, sabahları Levent'teki evlere gazete dağıtıyordu.
Ancak, iki küçük çocuğuyla birlikte Levent'teki kitabevinden geçimini sağlayamayınca, 1953'de Beyoğlu'nda Bursa Sokağı'ndaki yeni yapılmış hanın bir odasında "Paradi Fotoğraf Stüdyosu'nu bir ortağı ile birlikte kurdu.
1955'de 6-7 Eylül faciası olarak tarihimize gelen İstanbul'daki azınlıkların ev ve dükkanlarının korkunç yıkımına suçlu aranmaya başlanmıştı. Aziz Nesin de suçlu olarak Sıkıyönetimce tutuklandı.
Köşe yazarlığı, uluslar arası başarı
1955'de Halil Lütfü Dördüncü'nün "Yeni Gazetesi"nde köşe yazarlığına başlayan Nesin, 1956'da İtalya'da (Bordighera'da) yapılan uluslararası gülmece yarışmasında birincilik ödülü olan Altın Palmiye'yi "Kazan Töreni" adlı öyküsüyle kazandı. Nesin, 1957 yılında da aynı yarışmada, aynı ödülü "Fil Hamdi" adlı öyküsüyle ikinci kez kazandı. Kazandığı ilk Altın Palmiye'yi, 1960 yılında devlet hazinesine bağışladı.
Nesin, 1961'de Tanin Gazetesi'nde köşe yazarlığına başladı, aynı yıl Zübük adlı haftalık bir gülmece gazetesi çıkarmaya başladı. 1962'de sahibi bulunduğu Düşün Yayınevi, anlaşılamayan bir nedenle bir gece yandı.
İlk yurtdışı seyahati
1965 yılında, elli yaşındayken ilk kez pasaport alabildi ve yurtdışına çıktı. Berlin ve Weimar'daki Antifaşist Yazarlar Toplantısı'na davetli olarak katıldı. Altı ay süren bu ilk yurtdışı gezisinde, Polonya, Sovyetler Birliği, Romanya ve Bulgaristan'a gitti.
Nesin, 1966'da Bulgaristan'da yapılan uluslararası gülmece yarışmasında birincilik ödülü olan Altın Kirpi'yi "Vatani Vazife" adlı öyküsüyle kazandı. 1968'de Milliyet Gazetesi'nin açtığı Karagöz oyunu yarışmasında "Üç Karagöz" oyunuyla birincilik ödülü aldı.
1969'da Moskova'da yapılan uluslararası gülmece yarışmasında "İnsanlar Uyanıyor" adlı öyküsüyle Krokodil birincilik ödülü, 1970'de de Türk Dil Kurumu'nun oyun ödülünü "Çiçu" adlı oyunuyla kazandı.
Nesin Vakfı kuruluyor
1972'de kimsesiz çocukları yetiştirmek için Nesin Vakfı'nı kurdu. 1974'de Asya-Afrika Yazarlar Birliği'nin Lotus ödülünü kazanan Nesin, 1975 Lotus ödülünü almak için Filipinler'in başkenti Manila'da yapılan törene katıldı.
Nesin, 1976'da Bulgaristan'da Gabrovo kentinde düzenlenen gülmece kitabı uluslararası yarışmasında birinciliği elde ederek Hitar Petar ödülünü kazandı.
1977'de Türkiye Yazarlar Sendikası Başkanı seçilen Nesin, 1978'de "Yaşar Ne Yaşar Ne Yaşamaz" adlı romanıyla Madaralı roman ödülünü kazandı.
1982 yılında, Vietnam'daki Asya-Afrika Yazarlar Birliği toplantısından dönüşte Moskova'da kalp hastalığından hastaneye kaldırılan Nesin, "Kalp Hastalıkları Araştırma Merkezi"nde bir ay kalarak tedavi gördü.
1982 yılında, Vietnam'daki Asya-Afrika Yazarlar Birliği toplantısından dönüşte Moskova'da kalp hastalığından hastaneye kaldırılan Nesin, "Kalp Hastalıkları Araştırma Merkezi"nde bir ay kalarak tedavi gördü.
1983'de Amerika Birleşik Devletleri'nde Indiana Üniversitesi'nin düzenlediği uluslararası toplantıya çağrılan Nesin, pasaportu geri alındığı için bu toplantıya katılamadı.
"Halkın seçtiği yazar"
20 Aralık 1984'de Şan Sinema Salonu'nda 70. doğum günü töreni yapıldı. 1984'de Aydınlar Dilekçesi girişiminde bulundu. 1985'de Ekin A.Ş'nin kurulması girişiminde bulundu. Aynı yıl, İngitere'de PEN Kulüp onur üyeliğine seçildi ve TÜYAP'ın düzenlediği "Halkın Seçtiği Yılın Yazarı" ödülünü kazandı.
Nesin, 1989'da "Demokrasi Kurultayı"nın toplanmasında etkin görev aldı ve oluşturulan "Demokrasi İzleme Komitesi"nin iki başkanından biri oldu. Aynı yıl, Sovyet Çocuk Fonu'nun ilk kez verilen "Tolstoy Altın Madalyası"na değer görüldü.
19 Mart 1990'da Ankara Sanat Kurumu'nda 75. yaşını kutlayan Nesin, 2 Temmuz 1993'de Pir Sultan Abdal etkinliklerine katılmak üzere Sivas'a gitti. 37 aydının yaşamını yitirdiği Madımak Oteli katliamından kurtuldu. 5 Temmuz 1995'de Çeşme'deki imza günü sonrasında saat 01.05'de öldü. (BB/NK)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder